MÜSLAMANLIK VE HRISTİYANLIK VS.

İSLAM, ŞUBAT 88

Bugün hristiyanlık (ya da başka bir din) İslâm'la boy ölçüşebilir mi? Hâyır, aslâ! Dünyada mevcut tüm diğer dinlerin, müslümanlıkla kıyaslanabilecek veya yarışabilecek sâfîlik ve mükemmeliği var mıdır? Hâyır, yoktur! Sizler de her gün gazetelerde görüyor okuyorsunuz: Her dinden ve ülkeden nice insan İslâm'a geliyor; hem de en aydın, en kaliteli kişiler, araştırıcılar, yazarlar, filozoflar, profesörler... Tarih boyunca da bu böyle olagelmiştir. Değil sadece bîtaraf vicdanlı, hür düşünceli insanlar, hattâ İslâm'dan gayri dinlerin din adamları, papazlar, hahamlar, rahipler dahi müslüman olup durmaktadır. Çünkü İslâm, Allah'ın (C.C.) râzı olduğu hak yoldur; kitabının bir âyeti bile değişmemiştir, Peygamberinin hayatı güneş gibi meydandadır; inanç ve ahkâmı, en ileri ve üstün, en gerçek ve doğru, en tabiî ve uyumlu, en ilmî ve mâkbul, en güvenli ve sağlam, en sevimli ve olumlu, en erdemli ve faydalı, en çağdaş ve modern... olan dindir.

Bunu cümle âlem, hele hele hristiyan misyoner teşkilatlârı çok iyi bilir, Kur'an-ı Kerim'imizin tabiriyle "çocuklarını bilir gibi bilir." Onun için İslâm'la doğrudan doğruya, dobra dobra karşılaşmaktan dikkatle kaçınır, din~i konularda karşılıklı fikrî münazaralardan çekinir, bilimsel tenkide yanaşmaz, gerçeklerin anlaşılmasından korkarlar.

Korkunca ne yaparlar? O muazzam malî gücüyle, geniş imkân ve kadrolarıyla sinsî ve sessiz çalışır; işi taasuba, haçlı zihniyetine, dinî folklöre, bâtıl hurafe şenliklerine, noel baba hediyelerine, çam ağacı süslemelerine, altınlı yaldızlı, debdebeli, tantanalı, şa'şa'alı, göz kamştırıcı âyinlere, bedava tıbbî bakım ve ilâç dağıtımına, şifalı (!) ayazma sularına, aziz ve azîze (!) lerin gördüğü uydurma rüyalara, korolara, orkestralara, oratoryolara, filim ve romanlara, hâsılı binbir reklam ve propaganda cambazlığına döker, para dağıtır, maaş bağlar, rüşvet verir.

Bunlara kapılıp aldanan birkaç zavallının kilise korosu önlüğü ile çekilmiş resimlerini gazetelerde yayınlattırır, "şu kadar müslüman çocuğu vaftiz oldu, hristiyanlığa girdi" diye yazdırtır; bazı yönü belli yandaş yayın araçlarında, "müslümanlarla hristiyanlara filanca kilisede âyine birlikte iştirak ettiler, hattâ gelen müslümanlardan, asıl hristiyanlara yer bile kalmadı" diye resimler, haberler bastırır, kıs kıs, keh keh güler. Mü'min ve mücahid ecdadımızın emaneti kendi öz yurdumuzda ne günlere kaldık, ne hallere düştük, daha neler göreceğiz!?

Maalesef, devletimizin yıllardır süren yanlış kültür ve eğitim politikası, iç ve dış politikamızın ters hedef ve yönü; bazı devlet görevlilerinin garip tutumu; TRT'deki alenî hristiyanlık reklam ve propagandası; maksatlı ve tarafgir filimler, kitaplar, konferanslar, tiyatro eserleri; matbuat âlemine hâkim gedikli dinsiz ve densizlerin, katıksız gayr-i müslimlerin, ermenilerin, dönmelerin cüretkâr gayret ve faaliyetleri, kanunlarımızdaki yasak ve kısıtlamalar... vs., müslümanların elleri ve kollarının bağlanmasına, dinlerini öğrenme, öğretme ve yayma çabalarına köstek olunmasına; buna mukabil İslâm düşmanlarının olanca teşvik ve serbestlikle çalışmasına sebep olmuştur ve olmaktadır.

Artık tek tük olaylardan ibret almalı, işaret ve emaralerden sonuçları görmeli, perşembenin gelişini çarşambadan sezip anlamalıyız.

Millet ve devletçe herkes gözünü iyice açmalı, gaflet ve dalaleti (ve hattâ hıyaneti) bırakmalıdır. İslâm bizim herşeyimizdir, onu yitirdiğimiz zaman herşeyimizi hâsılı dünyamızı da ahiretimizi, hürriyetimizi de yitirmiş, mahvetmiş oluruz.

Çevrenizde dönen dolapları, üstümüzde oynanan oyunları görmeli, ezelî ve tarihi düşmanlara karşı müteyakkız olmalı, maskeli düşmanların maskelerini düşürmeli, dinimize sımsıkı sarılmalı, onu korumak için var gücümüzle çalışmalıyız.