KULLANMADIĞIMIZ İMKANLAR

İSLAM, OCAK 85

İnanan bir kimse olarak, sayıları yüz milyonlara ifade edilen şu din-kardeşlerimizin hallerine bir bakınız. Odinamik îmanlarının gereği, kendilerinin nasıl olmaları gerekirdi? Bu kadar muazzam kalabalıklar, din ve imanlarına göre hareket edebilseler neler başaramazdık ki! Onlardan neler bekler, neler umardık.

Halbuki heryerde, Asya'da, Afrika'da, Avrupa ve Amerika'da ne kadar hor ve menfur, mazlum ve mağdur durumdalar! Bakınız: Ekseriya ülkeleri çiğnenmiş, hürriyetleri gasbedilmiş; başlarına hain ve zâlimler çöreklenmiş, kıpırdamalarına bile fırsat vermiyorlar. Taabiî zenginlikleri yabancılar tarafından doymak bilmez bir iştiha ile sömürülürken, kendileri aç kalıyor, köle gibi yaşayıp, haşerat gibi ölüme terk ediliyorlar. Başına çorap örülmemiş, dertsiz, belasız, kaç İslâm ülkesi gösterebilrsiniz?

Şevketli imparatorluklardan sonra bu parişan hale nasıl düştük? İleri sürülen bir yığın göstermelik sebep sakın bizi aldatmasın. İyi bilelim ki bu, İslâm ahlHakından uzaklaşmamızın, asîl imanımızı hor görüp kendi elimizle moral kaynaklarımızı tıkamamızın, gafletle bindiğimiz dalı kesmemizin sonucudur; dünyanın zevk ve safasına dalmanın, maddî çekişmelerle tefrikaya düşmenin, birbirimize buğz edip sırt çevirmenin, gaflet ve tembelliğin ilâhî cezasıdır.

Bu ceza, ihlâsla tevbe edip tekrar Hakk'a dönmeden, İslâm ve ahlâk ve ahkâmına sımsıkı sarılmadan, üzerimizden asla kaldırılmaz. Kâinatın ilâhî kanunlarına ters tutumla muvaffakiyet mümkün değildir.

Düşmanlar bizi bizden iyi tanır. Güç ve moral kaynaklarımız onlarca gayet net olarak bilinmektedir. Onun için dinimize saldırır, îmanımızı sarsmağa çalışıp, bizi rûhen çökertmeye sa'y ederler. Aramızdan yardakçılar bulur, bize onları saldırtırlar. İslâm'a, gelişmeye manidir diye iftira eder, müslümanları tutucu ve gerici gösterir, halkı birbirine düşürür, atı alıp Üsküdar'a geçerler. Hattâ besledikleri kanı-bozuklara modern amentüler hazırlatmışlar, aramıza sapık fikir ve felsefeler sokuşturmuşlar, hainleri reklâm edip alkışlamış, putlaştırmışlar; dinsizlik, ahlâksızlık ve soysuzluğu alenen tervîc ve teşvik etmişlerdir.

Bu bir gizil savaştır, korkunç bir kültür emperyalizmi mücadelesi sürmektedir de çokları farkına varmıyor. Düşmanın kısmî başarısı, işte bi eşsizbönlüğe, derin gaflet ve cehaletimize dayanmaktadır. Bazı gafil müslümanlar, neyi verip, niye aldıklarını; neler kaybedip neler kazandıklarını hâlâ anlayamamış, uyanamamışlardır.

Eyvah! Bu bâzîçede bizler yine yandık,

Zirâ ki, zarar ortada, bilmem ne kazandık!

Ye's ve ümitsizlik yok; bir büyük imtihan içindeyiz, çalışır, sabr-ü sebat gösterir, Allah'a dayanırsak zafer bizim olacaktır.

Müslümanlar kendilerinde mevcut ve meknûz güçlerden, maddî ve manevî imkânlardan gafil ve bîhaber durumda; moralleri çökmüş, aşağılık kompleksine tutulmuş, ümitsizliğe düşmüştür. Dostlarını bilmemekte, düşmanlarını ise, gözünde fazla büyümektedir. Halbuki herkes bir bardak su dökse düşmanları sel alıp götürecek, biraz konuşsalar gök-gürültüsü olacak, doğrulup davransalar hasımların ödleri patlayıp yürekleri duracaktır.

Bu vâkiayı iyi görmeli, bilmeyen kardeşlere öğretmeli, âtıl imkânları harekete geçirmeli, safları sık ve düzgün tutmalıyız.

"Gevşemeyiniz ve üzülmeyiniz, eğer gerçekten mü'minler iseniz mutlaka sizler üstün geleceksiniz..." "Yoksa sizler, Allah c.c., içinizdeki cihat edenleri sınayıp anlamadan, sabr-ü sebat edenleri bilmeden, hemen cennete girivereceğinizi mi sandınız!" (Al-i İmran 139 ve 142)