BALKAN FACİASININ PERDE ARKASI

KADIN VE AİLE EKİM 92

Dünya politikasındaki cephe ve kuvvet dengelerinin hızla değişmesi birçok ülkeyi etkiledi, birçok yeni bunalımlara ve çatışmalara müncer oldu.

Bu meyanda bir süreden beri özellikle Balkanlar'da çok vahim ve çok vahşiyane olaylar cereyan ediyor.

Hergün görüp, işittiğimiz gibi, eski Yugoslavya topraklarında bazen ırkları ve dilleri dahi aynı olduğu halde, sırf din ve inanç hunharca katlediliyor, esir kamplarında toplanıp işkence ile eziliyor, kadınlar kızlar açıkça, kocalar, babaları önünde defaatle şeni tecavüzlere uğruyor, utanç verici muamelelere maruz bırakılıyor; camiler, minareler topa tutulup yıkılıyor, kütüphaneler yakılıyor, kültürel eserler tahrip olunuyor, hasılı kadın-çoluk-çocuk demeden dini, kültürel soykırım yapılıyor; hatta cenaze törenleri bile topa tutulup, ölene en son dini-insani görevini yapan insanlar öldürülüyor.

Bazı devletler mütecavizlere destekçi, birçok beynelmilel kuruluşun olaya reaksiyonu zayıf, göstermelik veya sahte! İslam ülkeleri kuruluşları -genellikle Batı güdümünde olduğundan- aciz ve tesirsiz, süper devletlerin tavrı lakayt ve bigane!

Nedir bu insanlık yüzkarasının ve bu insanı deli eden vurdumduymazlığın ana sebebi? Bu, insan haklarına, beynelmilel kaidelere, hatta savaş hukukuna tamamen aykırı olaylara niye gereken sert reaksiyon gösterilmiyor? Bu vahşet, bu hunharlık, bu yüz kızartıcı çirkeflik ve edepsizlik nasıl oluşmuş? Asıl kaynak ne, gerçek sorumlular ve suçlular kum?

Bu soruların doğru cevabını araştırmak ve gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koymak, istikbalimizin selameti, hürriyet ve istiklalimizin devam ve bekası için de mutlaka gerekli...

En kısa ifadeyle söylemek gerekirse suçlu: Bugünkü Hristiyan dininin yapısı, mantığı, zihniyeti, ahlak anlayışı, toplum, fert ve vicdan terbiyesindeki zaaf ve kusurudur.

Çünkü ellerinde her türlü imkan, vasıta, güç ve kuvvet olduğu halde kasden kullanmıyor, çünkü olayları aslında o planlıyor, uygulamayı o destekliyor. Katil Sırp yöneticileri, açıkça "Biz müslümanları keserek hristiyanlığa hizmet ediyoruz" demediler mi? Kilise yıllar önceden Balkanlar'da müslüman bırakmamak kararı almadı mı? Yıllardır bu iş için sinsice çalışmadı mı?

Sevmek, acımak merhamet etmek çok asil, çok nezih, çok yüksek bir duygudur. İslam dini bu duyguya çok önem vermiş, sevgili Peygamberimiz s.a.s. , hadis-i şeriflerinde, müslümanları bu konuda çok uyarmış; merhametli olmaya, asla zulüm ve haksızlık yapmamaya, kimseyi üzmemeye, kalp kırmamaya, hatta hayvanlara ve diğer mahluklara bile iyi, güzel davranmaya hararetle teşvik buyurmuştur.

Tarih boyunca müslümanlar bu tavsiyelere pek güzel riayet etmiş, müslim-gayrimüslim, efendi-köle, büyük-küçük, insan-hayvan, dost-düşman her varlığa sevgiyle, adaletle, afv ve hilm ile, hoşgörü ve bağışlamayla, merhametle muamele eylemişler; böylece Allahu taala'nın rızasını kazanmağa çalışmış, hem kendileri kalben huzurlu ve mutlu olmuş, hem de çevrelerine huzur ve saadet saçmışlar.

İslam tarihinde, hele ecdadımız Osmanlılarda bunun hadsiz, hesapsız güzel örnekleri ve ispat vesikaları vardır. Osmanlı topraklarında gayrimüslim ahalinin canlarına, mallarına, dini müesselerine, din adamlarına katiyyen dokunulmamış, asırlarca meslümanlarla yan yana, iç içe, iyi komşuluk münasebetleriyle birlikte yaşamaları kesinlikle temin edilmiştir.

Evet, harpler olmuştur ama çıkış sebepleri araştırılırsa ta baştan beri ekseriya suçun ve tecavüzün gayrimüslimden kaynaklandığı görülür. Harplerin çoğu kilisenin İslam düşmanlığından, haçlı zihniyetinden, dünya menfaati endişesinden, dindarlığa ve ahlaka yakışmaz endişesinden, dindarlığa ve ahlaka yakışmaz entrikasından kaynaklanmıştır. Bu o kadar barizdir ki güya hristiyanlık adına tertiplenen haçlı seferlerinde bile, yine hristiyan olan Bizans şehirleri ve İstanbul ve hatta en kutsal kilise olan Ayasofya soyulmuş, yağmalanmış, ahali canından bezdirilmiş, bu kabil olaylar halkın müslümanların hakimiyetini temenni ve tercih etmelerine sebep olmuştur.

Biz harpte bile ölçüyü kaçırmamış, sadece savaşanlarla döğüşmüş, kadın, ihtiyar, çoluk-çocuğa dokunmamış, kiliselere silah yöneltmemiş, esirlere işkence yapmamışız. Yakalanan yüksek rütbelilere hükümdar, prens, komutan ve asillere alicenap davranmış, hatta gerisin geri ülkelerine göndermişiz. Yaralıları tedavi etmiş, halka acımış, esirleri okutup adam etmiş, kabiliyetine göre iş ve memuriyet vermiş, hatta vezir, nazır, vekil, meb'us, paşa yapmışız.

Bu davranışlar bir saflık ve basiretsizlik değildir. Bilakis İslam dininin, nasıl yüce ve asil idüğini nasıl tüm insanları kardeş gördüğünü, nasıl uhrevi ve ilahi ve ahlaki duygularla hareket ettiğini... hasılı hak ve gerçek din; ve tüm insanlık için aranan özlenen ve muhakkak gerekli olan inanç sitemi olduğunu açıkça gösteren tezahürlerdir.

İslami cephedeki bu manzaraya karşılık, bir de tarih boyu hristiyanlık tarafına bakın:

Kilise haçlı seferleri düzenlemiş. Balkanlar'ı, Anadolu'yu, Orta Doğu'yu yakmış yıkmış, medeniyetler tahrip etmiş..

Kilise ilme, irfana karşı çıkmış, alimlere aydınlara kan kusturmuş, bazılarını engizisyonlarda muhakeme, bazılarını aforoz, bazılarını hapsetmiş; bazılarının derilerini yüzmüş, bazılarını saman yığınlarında yaktırmış..

Kilise yıllarca, hatta yüzyıllarca hristiyan milletler arasında bile çeşitli mezhep savaşları sürdürmüş, karşı inançta olan hristiyanları çekinmeden katliam ettirmiş, korkunç zorbalıklarla halkları kendisine bağlı tutmağa çalışmış asla fertlere inanç hürriyeti tanımak istememiş...

Kilise dünyaya dalmış, şatafat, debdebe, ihtişam, süs, zinete gark olmuş, hadsiz hesapsız mal-mülk toplamış, ticaretle, bağışla muazzam servetler biriktirmiş, her çalışanın maaşına vergi koydurmuş.. Asli uhrevi çizgisinden tamamen ayrılmıştır.

Kilise devlet kurmuş hakimiyetini birçak devlet üzerinde yaymış, ülkeler içinde partiler ile politikaya girmiş, uluslararası konularda planlı uygulamalara geçmiş, askeri hareketlere katılmış, ihtilaller yapmış veya yaptırmış, nice cinayetlere ortak olmuştur. Papaların hayatlarını okuyun, piskoposların, patriklerin, papasların faaliyetlerine bakın, miusyonerlerin çalışmalarını iyi inceleyin.. halkları hangi yönde yetiştirip terbiye ettiklerine, onlara ne gibi duygular aşıladıklarına bakın.. ama çok dikkkatli bakın! Korkunç ve tüyler ürpertici ve din namına mı GAYRİ DİNİ bir ruh yapısıyla karşılaşacaksınız.

İşte Makarios ve Kıbrıs, işte Ermeniler, işte Rumlar, işte Sırplar, işte dünyanın diğer çıbanbaşı bölgeleri! İşte bunların seyirci süper devletler! İşte bunları teşvik eden gizli-aşikar kuruluşlar..

Kilise değil halklarına "dur" demek, "ayıptır, günahtır, Allah zulmü sevmez, zulmetmeyin, gadr etmeyin, edepsizlik, numussuzluk etmeyin, ırza tecavüz etmeyin, katil olmayın".. demek, bil-akis bu işleri perde arkasından bizzat planlıyor. Endülüs'ten İslam'ı çıkardı, şimdi de Balkanlar'da da müslüman bırakmamaya iştahlı...

Tüm İslam ülkelerini kana boğmak, ateşe vermek arzusunda.. Acı tecrübelerle görülüyor ki bunların herşeyleri gayr-i samimi, tebessümleri bile sahte, nezaketleri muvakkar, her davranışları çifte standartlı, her işin altında kin, intikam, entrika, sömürü, menfaat, vahşet..

Nerede kaldı Hz. İsa aleyhisselam'ın nasihatleri, Kitab-ı Mukaddes'in ayetleri, Allahu taala'nın emirleri yasakları? Aralarında hiç samimi dindar, Allah'tan gerçekten korkan abid, zahid, insaflı, merhametli, akıllı, mantıklı, basiretli müessir insan kalmadı mı? Bunlar Havarilerin mi, yoksa zalim Romalı putperest müşriklerin mi yolunda?

Biz müslümanlar müsterihiz, ya sizin vicdanınız ne alemde beyler?!! İyi bilin ki Allah, bir gün ettiklerinizin hesabını mutlaka soracak.

Bu dünya bir hal üzere kalmaz;

"Elbette olur ev yıkanın hanesi viran!"