BOSNA-HERSEK, KARABAĞ, SEYLAN... OLAYLARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

KADIN VE AİLE MAYIS 92

İslam'da harp dışında cana kıymak, adam öldürmek en büyük günahlardandır; onun için müslümanlar bundan şiddetle kaçınır. İslam ülkelerindeki gayr-i müslimler de aynı duygularla tıpkı müslümanlar gibi titizlikle korunur, mağdur edilmez, huzur ve asayiş içinde yaşarlar, malları ve canları emniyet altındadır. Tarih boyunca da böyle olmuştur. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki mesela Osmanlı ülkesinde azınlıklar, hatta müslümanlardan bile daha müreffeh ve huzurlu yaşamışlardır; çünkü onların askerlik mecburiyetleri de olmamıştır; bağ, bahçe, sanat ve ticaretle iştigal etmişler, dini yaşantı ibadet ve adetleri yönünden asla baskıya uğramamışlardır. Bugün de Türkiye, Ürdün, Irak, Suudi Arabistan, İran, Suriye, Lübnan, Libya, mısır, Pakistan... gibi İslam ülkeleri gayr-i müslimlerin çok rahat yaşadıkları yerlerdir.

Ama dün ve bugün müslüman azınlıklar, gayri müslim ülkelerde tamamen ters durumdadırlar: Zaman zaman katliamlara uğrar, mal ve canlarına tecavüz olunur, camiler yıkılır, yakılır. Eğitimleri, ticaretleri, ziraatleri, mal-mülk edinme hakları, seyahatleri çağ dışı, insanlık harici baskılar altında çiğnenir. İşte Batı Trakya, Makarios devresi Kıbrıs birkaç sene önceki Bulgaristan, şimdiki Yugoslavya, Karabağ, Srilenke denilen Seylan, Hindistan, Çin... v.s. Hatta Almanya, İsveç... gibi medeni ve ileri ülkelerde bile bu tecavüzler az çok görülür.

Bunun birinci sebebi, İslam'dan başka dinlerin ve din adamlarının insanlık sevgisinden uzak, gizli, sinsi, iki yüzlü düşmanlıkları, kıskançlıkları, gaddarlıkları, hunharlıkları olsa gerektir. Çünkü eğer onlar gerçek sevgi, hoşgörü, afv ve merhameti aşılasalardı halklar böyle zalim ve katil olmazlardı.

Diğer ve bence daha da önde gelen sebep ise biz zamane müslümanlarının saflığı, gafilliği, darbederlik ve dağınıklığı, birbirleriyle irtibatsız ve ilgisiz oluşudur.

Müslüman milletler ve Kur'an-ı Kerim'in emrettiği üzere birlik ve beraberlik içinde olsalardı, böyle olaylar ya hiç olmaz, ya da kolayca durdurulabilir ve müslüman azınlıklar haklarını rahatça koruyabilirlerdi.

Pek çok İslam devletinde siyasiler ve yöneticiler diğer ülkelerdeki müslümanları koruma ve kollama görevlerini fena halde ihmal ediyor; müslüman ahali de onları harekete zorlayacak, ikaz, irşad, sosyal etkinlik ve baskılarını gereken kuvvetle yapmıyor, fertler, içlerindeki şahsi üzüntü teessüf küskünlük, kırgınlık ve kızgınlığın açığa vuracak eylemler yapmasını bilmiyor, yaptırım gücünü kullanamıyor. Böylece çoğu Allah divanında suçlu ve sorumlu duruma düşüyor, büyük veballerin altına giriyor. Üzerine düşen hizmeti, faaliyet ve vazifeyi yerli yerinde ve tam zamanında yapan şuurlu ve aktif müslüman pek çok az maalesef...

Bu çok vahim ve fevkalade sakin durumdan derhal kurtulmalı, silinip kendimize gelmeli, fert, cemiyet, millet, devlet, ümmet ve hatta tüm insanlık seviyesinde süratle harekete geçmeliyiz.

Neden çekiniyoruz! Ölüm bile iyi bir müslümanı korkutamaz ki! Nasıl olsa birgün öleceğiz. Ömür ve ecel ve kader ma'l(m, va'de yettiği zaman bir saniye geri kalmaz; bir an ileri gitmez. Üstelik Allah celle celalüh( hazretleri mücahid müslümanlara büyük mükafatlar hazırlamış; gerektiğinde can ve mallarını feda etmelerini ferman buyurmuş, mukabilinde cenneti va'd etmiştir. Cihad en yüce ve en önemli farz; savaştan, cihaddan, emr-i ma'ruf ve nehy-i münkerden kaçınmak haram ve en büyük günah, şehid olarak ölmek en yüce mertebe, kalbinde şehid olma arzusu taşımamak iman zaafı ve münafıklık alameti, hubb-ı dünya bütün hataların kaynağı ve başı... diye bildirmiştir. O halde cihada hazır olmalı, dinimiz ve dindaşlarımız için ölümü rahatça göze almalıyız.

Kaldı ki ölmek en son merhale.. Ondan önce yapılacak pek çok, kolay iş var. Kademe kademe onları uygulamalıyız.

Binlerce masum müslümanın -sırf inancı yüzünden- mazlum ve mağdur duruma düşürüldüğü, hunharca katliama maruz tutulduğu, feci, yürekler acısı, insanlığın yüz karası, yüzyılın büyük aybı, insanlık hukuku lekesi, iki yüzlü medeniyetin adi ruh ve çok çirkin kafa bozukluğu göstergesi olan son olaylar karşısında Türkiye halkı olarak alınabilecek tedbirleri şöylece sıralayabiliriz:

Milletçe askerliğe, savaş sanayiine, silahlanmaya, askeri eğitim ve techizatlanmaya çok ciddi ve çok sıkı bir şekilde, yeni bir hamle ile derhal girişmeliyiz. Sivil savunma, milli korunma, savaş hali, cephe gerisi hizmetleri teşkilatlanma ve halk eğitimini etkili ve canlı hale getirmeliyiz.

Şahsen ve ferden her türlü modern araç, gereç ve techizatı almalı, gerekli eğitimleri görmeli; evlerimizi savunmaya hazırlamalıyız.

Ülke içinde birlik ve beraberliğe çok önem vermeli, güç ve kuvvetlerimizi birleştirmeli, ihtiyaten savaş haline göre teşkilatlanmalı, sosyal yardım teşkilatları arası irtibatı sağlamlaştırmalıyız.

İslam ülkeleri ve milletleri ile düşmanlık, kırgınlık ve ihtilafları sür'atle izale etmeli, komşularla barışmalı, ülkelerarası yakınlaşma ve işbirliğini yardımlaşma ve destekleşmeyi sağlamalıyız.

Gayr-i müslim ülkelerdeki müslümanların ezilmemesi, imha olunmaması için her türlü siyasi,

askeri, iktisadi, kültürel imkanımızı seferber etmeli mütecavizi caydıracak, kötülükleri engelleyecek her türlü tedbiri almalıyız. Dünyanın her yerinde İslam'ı yayma, tebliğ, irşad, talim ve terbiye çalışmalarına yeni bir hız ve güç vermeliyiz.

Ezilen, zulme uğrayan, mağdur edilen, öldürülen, katliama uğrayan halkların imdadına acilen fedailer, gönüllüler, tıbbi malzemeler, askeri techizat ve silahlar, gıda ve ihtiyaç maddeleri göndermek hususunda ciddi çalışmalar başlatmalıyız.

Mütecavizlere her türlü ambargo ve boykotu uygulamalı, ikmal ve destek yollarını kesmeli onlarla ticari münasebetleri zaruret mikdarına indirmeli, onlara kar ve kazanç sağlayacak alışverişlerden dikkat ve titizlikle kaçınmalı, asla ve kat'a lüzumsuz mallarını kullanmamalıyız.

Halklarımızı şuurlandırmak için gazete, dergi, konferans miting broşür ve kulaktan kulağa propaganda imkanlarını devamlı ve dikkatli kullanmalıyız.

Lüksü, israfı, süsü, ziyneti, keyfi, eğlenceyi bir tarafa bırakmalı, ağlamalı, karalar giymeli, yaslar tutmalı, intikam yeminleri etmeli, mağdur ve mazlumlar kurtuluncaya kadar gülmeyi bile terk etmeliyiz.

Gece gündüz, özellikle seher vakitlerinde zikr ü tesbuh, namaz ve niyazdan sonra kardeşlerimiz için göz yaşları içinde Cenab-ı Hakk'a dualar etmeliyiz.

Allahu Teala, Ümmet-i Muhammed (Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)'e intibahlar nasib buyursun; acıyıp, rahm eyleyip cümlemizi her türlü maddi, manevi, dini, dünyevi, ruhi, bedeni akli, fikri sıkıntı, üzüntü, dert, bela, gam, keder, zulüm, gadir, eza, cefa, musibet ve felaketten en kısa zamanda kurtarsın; cümleten huzur ve rahata, sulh ve sukunete, emn ü emana, izzet ü i'tibara, inayet ve nusrete, galibiyet ve zafere, devlet ve saadete, ikbal ve ikrama nail ve sahip ve mazhar eylesin! Amin bi-hurmeti seyyidina Muhammed-in ve alihi ecmain.