ÜMİTSİZ OLMAMALI, CİDDİ VE ÇOK ÇALIŞMALIYIZ!

İSLAM KASIM 93

Güneydogu'daki olaylar fevkalâde önemli görünüyor; evet, asker ve polis koruyacak bizi ama, kendisini koruyamıyor. Bundan, bizim her yönden çok ciddi tedbirler almamız gerektiği noktasına geliniyor. Orduya sevgimiz var, saygımız var, Mehmetçik'tir, ama karşı taraf ya silah üstünlüğüne sahip ya da, bu taraftan haber alma imkanları var; kalenin içine düşman öyle sızmış ki, iki cephe halinde değil, içiçe bir durum, bir general bile kendisini koruyamıyor.

Şu anlaşılıyor ki çok modern silahlarla, çok ileri, en ileri silahlarla donanmak, hazırlanmak lazım. Ordunun kendisini revize etmesi, değiştirmesi lazım, eski silahları bir tarafa bırakması lazım, işe yaramadığı görülüyor.

Yılların ihmallerinin ortaya çıktığı kanaatindeyim. Hâlâ yetkililer bir taraftan ilülerin şehit olduğunu söylüyorlar, kullandıkları literatür tam bir hoca efendi literatürü, beri taraftan da başörtülü ebe kızlar imtihanlara alınmıyor İstanbul'da. Üniversite gibi çok hoşgirülüolması gereken bir yerde hâlâ bu kadar vicdansızca böyle din ve imanla uğraşılıyor.

Yönetimdeki yılların ihmalleri anarşi ve terörün partilerin içine girmesi, hükümetin içine girmesi, bakanlıklarda yer alması, dinsizliğin, allah'tan korkmazlığın yaygınlaşması, övülmesi, dindarlığın kötülenmesi sinucu, bugün türkiye'nin büyük şehirlerinin belediyelerinde, dünün anarşistleri etkili durumdalar. "Anarşiyi şiddetle ve nefretle tel'in ediyoruz" diyen adamlar, dünün anarşistiydi, bugün ya milletvekilidir veya önemli bir makamdadır. bunların kimisi anarşistleri devletin müesseselerine maaşlı eleman olarak yerleştirmiştir. Bugün de buna devam eden bakanlıklar olduğu söyleniyor.

Bu kadar iç içe, göğüs göğüse bir mücadele. Üstesinden gelinebilir ama kim anarşisti takip edecek, kim muhakeme edecek, kim cezalandıracak, kim hapsedecek, kim başında bekleyecek?! Gardiyan anarşit ise, hapisane müdürü anarşist ise, polisin içinde adamları varsa, o zaman her şey tersine dönüyor. Savcılık, adam öldürdüğü şahitlerle ispat edilen kimseleri önce serbest bırakıyor; neden sonra tutuklama kararı alıyor, adamlar ortalıkta yok! "Sen bunu nasıl serbest bıraktın, sen bu işi nasıl yaptın?" diye kimse onun yakasına yapışmıyor.

Mecliste, dağda kendisine bağlı silahlı eşkiyası bulunan milletvekilleri olduğu iddia ediliyor. Öte taraftan da, bu saldırganlardan birkaç tanesi yakalanırsa, muhakeme edilecek de, hakettiği ceza kendisine verilecek de, infaz edilecek... Şimdiye kadar hiçbir infaz yok. Halbuki onlar fiilen her gün, yirmi tane, otuz tane masum insanın üzerinde infaz olayı yapıyorlar. Bu, memleketin durumunun ciddî olduğunu gösteriyor.

Bu olayların yarın Türkiye'nin batısında da olmayacağını garanti edemiyoruz. Bu kadar bozuk ve işlemeyen müesseselerle, bozulmuş bir devlet yapısıyla, önümüzdeki günlerde çevremizde ne gibi durumlar meydana gelir, bilemiyoruz. İstanbul Belediyesi'nin ne kadar rezaletlerle iç içe olduğunu gazetelerden görüyoruz. Bakanların dokunulmazlığı kaldıracak da, muhakeme edilecek de; suçlu suçsuz ortaya çıkacak, suçlular cezalarını çekecek!...

Onun için, "anarşinin buraya gelmeyeceği garantilidir" diye bir söz söylemeye, hiç kimsenin elinde sağlam bir delili yoktur. Bütün bunlar şunu gösteriyor: Tehlike burayada gelebilir, o halde tedbirli olmalıyız. Gerçek hayatî tedbirler alınması gerekiyor.

* * *

Biz ne yapabiliriz?

Son derece organize olmalıyız. Çünkü böyle kaos zamanlarında ancak organize güçler kendilerini koruyabilirler. Ne yapaçağını bilmeyen insanlar çok fazla zaiyat verir. Bosna-Hersek'te bir savaş olabilir diye hazırlananların çok az zayiat verdiği, "yok canım, öyle şey olmaz" diyenlerin çok zarara uğradığı yazıldı çizildi. O bakımdan saflarımızın sıklaştırılması gerekiyor, müesseselerimizin çok sıhhatli çalışması gerekiyor. Herkes son derece ileri bir anlayışla, sorumluluk duygusuyla, üzerine aldığı görevi cok güzel yapmalı. Bütün parçalar sıhhatli çalışmalı ki "bütün" ün calışması başarılı olabilsin, bir tanesinde arıza olup da hizmet aksamasın.

* * *

Fakat ümitsiz olmamalıyız. Güneydoğu'da terörün yayılması, Rusya'nın hücumu, Yunanistan'ın hücumu, Ermenistan'ın saldırması ile Türkiye kolay kolay çökmez. Bu da işin müsbet tarafı, 55 milyonluk bir milletin birden bire çökmesi de kolay değil; bu, istense de olmaz. 55 milyon nüfusun yüzde onu dirense, bu bile düzenli bir ordudan daha büyük bir insan gücü demektir. Bütün mesele, bizim, nüfusumuz içinde bu caydırıcı birlik ve beraberliği reel olarak sağlayabilmemizde. Bunu nasıl sağlarız, düşünüp bulmalıyız. Birlik ve beraberlik içinde olabilirsek, Allahü taâlâ c.c.'nın izniyle olması muhtemel, korkulan şeyler olmayabilir.

Güneydoğu'daki olaylar bir bakıma Allah'ın bize bir işaretidir. Çok çalışmalıyız, çok planlı olmalıyız, pek çok ihtimalleri değerlendirmeliyiz. Bir şeyi, olmadan çok önce kestirebilmeli, cimrilik yapmadan, gevşeklik yapmadan tedbirleri çok güzel alabilmeliyiz. İleriye dönük işlerimizin, gelecek ayların, yılların planını muntazam yaparsak, Türkiye'nin bölünmesi, halkının anarşi ile birbirinin gırtlağına sarılması, istense de olmaz. Ama ilerde olabilmesinin hazırlıkları yapılıyor, tohumları atılıyor. O halde, olmaması için biz de şimdiden tedbir almalı, güzel tercihler yapmalı, onlara fırsat vermemeliyiz.

Herkes bu konuda neler yapabileceğini ciddi ciddi düşünsün, istişarelerini yapsın, tebdirlleri almaya hemen başlasın!