D. TASAVVUF VE TARİKATLAR

Tasavvuf, takvâ ehli insanların hayat tarzı olarak beğenilmiş, baş tacı olmuş, asırlar boyu yaşamıştır. Her devirde dindar insan vardır, her devirde halis muhlis insan vardır. Her devirde dünyayı gözü görmeyen, menfaate aldırmayan, faziletlere sarılmış, faziletli kâmil insanlar vardır. Binâen aleyh, her devirde tasavvuf vardır, olmuştur, yayılmıştır.

Sonra, bir takım büyük mutasavvıfların metodları, yolları, meşrebleri, kanaatleri ekolleşmiştir. Onlara da tarikat diyoruz. Elbette bir şeyi yapacaksanız, bir metodu olacak. Nasıl?..

Meselâ, alüminyumu mineral halinde çıkartacaksınız, saf alüminyum elde edeceksiniz. Tamam, mineralden alüminyumu elde etmek bir iş... Hangi metodla yapacaksınız. Bunun binbir metodu var... Bilmem nereli bir kolejli öğrenci bunun elektrikle bilmem nesini bulmuş, icad etmiş, alüminyumu öyle elde etmiş diye bize kitaplarda okutmuşlardı. Siz de çocuksunuz ama, çalışırsanız kâşif, mûcid olabilirsiniz mânâsına...

Her şeyin metodu olduğu gibi, tasavvufun amaçlarına ulaşmak, insan-ı kâmil olmak için de yapılacak işlemlerin çeşitleri vardır. Binâen aleyh, çeşitli metodlar vardır, yollar vardır; yâni tarikatlar vardır. Tarîkat ne demek Arapça'da?.. Tarîk, yol demek... Arabistan'a gitmiş olanlar bilirler. Ne diyor birisi yol açmak istediği zaman?.. "Tarîk! Tarîk!.. Tarîk! Tarîk!.." Yâni, "Yol ver!.. Yol ver!.." diye gidiyor önden... Tarikat da yol demektir. Allah'a giden yol...

Tarikatların içinde Kadiriliği biliyorsunuz, Nakşîliği biliyorsunuz... Şeyhül Ekber Muhiddîn-i Arabî'yi mensub Ekberiyye tarikatını biliyorsunuz... Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye mensub Mevlevîliği biliyorsunuz... Rufâilik, Halvetîlik, Celvetîlik vs. çeşitli tarikatları biliyorsunuz.

Bu müesseselerde istekli olanlara mürid deniliyor. Mürid isteyen demek, istekli demek... bu eğitimi görmek isteyenlere mürid deniliyor. Okulda öğrenim görmek isteyenlere de talebe diyoruz. Talebe ne demek?.. Taleb eden demek... Neyi taleb ediyor?.. İlmi tahsil etmeyi istiyor. O da mürid demek... Hattâ tarikatta da istekli kimseye mürid de derler, talib de derler. Yâni, taleb ediyor bu işi...

Bir mürid vardır, tabii bir de bu okulun hocası vardır, müdürü vardır, öğreticisi vardır. Bu da Peygamber Efendimiz'in metodudur. Peygamber Efendimiz sahabe-i kiramı nasıl yetiştirmiştir?.. Peygamber Efendimiz, Allah'ın kendine verdiği peygamberlik vazifesini nasıl yapmıştır?.. Hangi metodla insanlara İslâm'ı öğretmiştir?.. Sahâbe-i kiramla bir muhabbetli grup teşkil ederek sohbet metoduyla yapmıştır bu işi...

Binâen aleyh, tasavvufun metodu da sohbet metodu'dur. Peygamber Efendimiz'in metodu gibidir. Müridler olacak... Mürşid olacak, şeyh olacak... Bir arada bulunarak, --akşamları, sabahları-- uygulamalı olarak İslâm'ı öğrenecekler.

Bizim Prof. Yusuf Ziyâ Binatlı, çok espiritüel bir zât-ı muhterem, Allah selâmet versin... Bursa İlâhiyat Fakültesi'nin eski dekanlarından... Kuvvetli hafız ve babası da bizim dergâhın şeyhlerinden... O diyor ki: "Biz delikanlı iken Beyazıt'ta, Çarşıkapı'da, Sultanahmet'te dolaşırken, bir arkadaşımıza rastladık mı, 'Merhaba!' derdik, 'Selâmün aleyküm!' derdik. 'Mîrim hangi dergâha devam ediyorsunuz? Hangi şeyhten feyz alıyorsunuz?' derdik birbirimize..."

Demek ki, o zaman delikanlıların bir dergâha gitmesi modaymış. "Şimdi, karşılaştılar mı, 'Hangi takımı tutuyorsun?' diyorlar." diyor Yusuf Ziya Binatlı...

Demek ki, delikanlılar tekkeye gidiyor, delikanlı iken tekkeye gidiyor. Ne oluyor?.. İlâhi dinliyor. Büyüklerin karşısında diz çökmeyi öğreniyor... Saygı duymayı öğreniyor, sevmeyi öğreniyor... Dinini öğreniyor, ahlâkı öğreniyor... Fâzıl, kâmil insan oluyor.

Ah, İstiklâl Harbi olmasaydı da, Çanakkale Harbi olmasaydı da, o yetşmiş insanlar şu çağa yetişselerdi... Beşyüzbin kişi öldüğü için, o yetişen insanların kültürü bize naklolmadı. Onların hepsi gelseydi, o harbler darbler olmasaydı, o yetişmiş insanlar Türkiye'yi dünyanın en ileri ülkesi yaparlardı yine... Bu kardeş kavgası olmazdı, bu birbirini yeme olmazdı. Bu anarşi, bu terör olmazdı. Bu rüşvet, bu iltimas olmazdı.

Ne güzel... Delikanlı iken dergâha gidiyor... Delikanlı iken edeb öğreniyor, usül öğreniyor, erkân öğreniyor.

Demek ki, sosyal bir müesseseydi, sosyal fonksiyonu vardı. Şu anda bu fonksiyon havadadır. Yok... Ya spor salonuna gidecek, ya kahveye... Başka da yapacağı bir şey yok zavallı gencin... Tabii, bir eğitim de yok... Kahvede eğitim yok, sıhhati bozuluyor. Sigara içmese bile, sigara dumanından ciğeri sigara içmiş kadar zehirleniyor.

Ben Yükseliş Mimarlık Mühendislik Yüksekokulu'na giderdim. Gece bölümünde hocaydım. Onu yirmi geçe dördüncü ders biterdi. Eve gelirdim, kapıdan içeriye girerdim. Evdekiler derlerdi ki: "Üffff, amma sigara kokuyorsun!.." Sigara içmedim ama, otobüste geliyorum ya, minübüste geliyorum ya, o böyle insanın iliklerine işliyor, gittiği yerde rahatsızlık veriyor.

Benim güzel kokulu anber bir tesbihim vardı. Ağaçtan ama, anber gibi kokuyordu. Çok güzel bir tesbihti, çok da seviyordum. Elimde gezdiriyordum. Bir gün Ankara - İstanbul yolculuğunda bir otobüste yanıma aldım, İstanbul'a geldim; tesbihin güzel kokusu sigara kokmağa başladı. Hücrelerine işledi o koku... Benim anber tesbihin güzel kokusu gitti. Böyle oluyor. O mu iyi, bu mu iyi; takdiri size bırakıyorum.

Tarikatlar teşekkül etmiştir, usüller gelişmiştir, ekoller oluşmuştur, kolejler meydana gelmiştir ve buralardan nice nice büyük şahıslar, alimler yetişmiştir.

Biz Horasan'da --Yâni Anadolu ahalisinin Anadolu'ya gelmeden önce bulunduğu yerde-- tasavvufun çok yüksek bir doruğa ulaştığını görüyoruz. Zâten Horasan'da her şey yüksek... En büyük hadis alimleri Horasan'da... En büyük müfessirler oralarda... En büyük fakihler oralardan... Dînî ilimleri çok yüceltmişler ve çok ileri gitmişler. Hâlen eserlerinden istifade ediyoruz.

Oradan Sibirya'ya doğru, Kazakistan'a, Özbekistan'a, Kırgızistan'a İslâm, tasavvuf yoluyla yayılmıştır. Bu İslâm'ı yayan insanların içinde en önemli insanlardan birisi, Ahmed-i Yesevî Hazretleri'dir. Ahmed-i Yesevî, bizim kültür tarihimizde çok önemli bir şahsiyet olduğu için, bir yıl onun ismine tahsis edilmişti. Geçtiğimiz sene Ahmed Yesevî yılıydı. İnşaallah, onunla ilgili çalışmalar da yapacağız.