Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN
YUNUS EMRE VE TASAVVUF
...........
Biz, kültüre önem veren bir cemaatiz. Tarihimizi çok seviyoruz, ecdâdımıza büyük hürmetimiz var... Ruhları şâd olsun, nur içinde yatsınlar... Çok büyük insanlarmış; hem mâneviyat alemleri bakımından, hem de kurdukları medeniyet bakımından... Dünyada eşine rastlanmamış olan, devamlı ve büyük bir medeniyet kurmuşlar. Çok zengin bir kültüre sahibiz. Bu kültür Amerika'da yok, Avrupa'da yok... Elhamdü lillâh, bu kültür bizde vardır. Bunu anlayan kimseleri de saygıyla selâmlıyorum. Kültüre önem veren başkanı da bu bakımdan tebrik ediyorum.
Bir de İlim, Kültür ve Sanat Vakfı'mızın yanısıra, Hakyol Vakfı'mızın yanısıra, bir çok il ve ilçede Çevre ve Kültür Dernekleri kurduk. Çevreyi yeşillendirmek, düzenlemek, parklar bahçeler yapmak; o da bizim dinî bir görevimiz diye düşünüyoruz. İnşaallah Çeşme'ye de hizmet arzusundayız, böyle bir şeyi burada da sağlayacağız. Çevreyi bir de, tarihî çevre ve tarihin içine doğru uzayan mazimiz olarak görüyoruz. O kültürümüzü de bu arada tanıtmak için çalışmalar yapıyoruz.
Çeşme'ye ilk geldiğim zaman, sanıyorum kalenin önünde, yanında arslan duran bir heykel görmüştüm. Sordum, "Kimin heykeli?" diye... Dediler ki, "Cezayirli Hasan Paşa'nın heykelidir." Yanında bir arslan gezdirirmiş. Böyle fino filân değil de... İnsanlar büyük olunca, her şeyleri farklı oluyor. Yanında arslan gezdirirmiş; bu beni duygulandırmıştı. Cezayirli Hasan Paşa'yı çok seviyorum. Çünkü, evliya olduğuna dair tarihi bir takım menkabeler yazılmış; onları biliyorum.
O bakımdan, biz burada mimar kardeşimiz Necdet Bey'e ve diğer arkadaşlarımıza rica ettik; onlar çalıştılar, Cezayirli Hasan Paşa Çevre, Kültür ve Ahlâk Derneği'ni burada kurduk. Şu konferansımız, o derneğimizin bir aktivitesi olmuş oluyor aynı zamanda... Bu derneği size tavsiye ederim, üye olunuz, kültürel çalışmalara siz de gücünüzle destek veriniz.
Şimdi Yunus Emre üzerinde bir konuşma yapacakken, sayın başkan, "Yunus Emre ve Tasavvuf olsun!" diye konuya bir çevre getirdi. Pekâla, o zaman tasavvufu biraz anlatıp, ondan sonra Yunus Emre'yi anlatmak mantıklı olacak. Çünkü tasavvuf, Yunus Emre'den önce vardı, gelişmişti. Yunus Emre, o muhitin içinde Yunus Emre oldu.
Yunus Emre'yi anlamak için bilmemiz gereken pek çok mâlûmatın yanında, tasavvuf bilgisini de mutlaka bilmek lâzım!.. Tasavvufu bilmeden, bir kimsenin Yunus Emre'yi anlayabilmesi mümkün değildir. O bakımdan, sayın başkanın tasavvuf kelimesini de konferansın konusunun başına eklemesi isabetli oldu. O halde tasavvufu kısaca anlatarak, ondan sonra Yunus Emre'ye geçmek istiyorum.
Bu ikisi --her birisi ayrı ayrı-- senelerce anlatılacak kadar malzeme verir bize... Çok geniş sahalar... Yunus üzerinde de çok çeşitli yönleriyle, seneler boyu sürecek konuşmalar yapabiliriz. Her şiiri bir konferans mevzuu olabilir. Tabii, biz burda o gül bahçesinden bir buket hazırlayıp, onu sunmuş olacağız.