18. DERS
Elhamdü lillâhi rabbil alemîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn...
Mefhari mevcûdât muhammed mustafâ râ salevât!..
............
Seyyidüs sâdât muhammed mustafâ râ salevât!..
............
Habîbi hüdâ muhammed mustafâ râ salevât!..
............
Dünkü dersimizde okumuştuk; şeytan aleyhillânenin on tane sevdiği, yirmi tane de sevmediği varmış. Bugünkü dersimizde, Vehb ibn-i Münebbih Hazretleri'nin nasihatını okuyoruz:
Tevrat'ta yazılıdır ki:
1. (Men tezevvede fid dünyâ sàra yevmül kıyâmeti habîballah) Her kim dünyada ahiret için kazanır, onun için hazırlıklar yaparsa; kıyâmet gününde Allah-u Teâlâ'nın dostu olur. Allah-u Teâlâ'nın dostu olmak için, dünyada rızâ-i ilhahiyyeyi kazanacak ibâdât ü tâati yapmak lâzım!..
2. (Ve men terekel gadabe sàra fî civârillâh) Her kim gadabını, kızgınlığını terkederse, yenerse; o da Cenâb-ı Hakk'ın civârında olur, cennette onun misafiri olur.
3. (Ve men tereke hubbel ayşi fid dünyâ) Her kim dünyada rahat yaşamayı, güzel yaşamayı terkederse; (sâra yevmel kıyâmeti âminen min azâbillâh) kıyâmet gününde Allah-u Teâlâ'nın azabından emin olur."
Ama zor şey... Kim güzel yaşama sevgisini terkederse... Allah affetsin kusurlarımızı... Cennet gibi memlekette, cennette yaşar gibi yaşıyoruz elhamdü lillâh... Bugünkü şehir halklarının hayatları cennet gibi adetâ... Ozuafâ başka; ihtiyacını, iâşesini temin edemeyenlerin hali başka...
4. (Ve men terekel hasede) Her kim hasedi terkederse, (sàra yevmel kıyâmeti mahmûden alâ ruûsil halâikı) herkesin gözünde mahmud olaraktan ilân olunur.
Hased, İblis aleyhillânenin, Adem AS'ın gününden itibaren gelen bir dert... Bizden evvelki ümmetlerin başına gelen bütün felâketler, hep hasedden gelmiştir. Bu da onlardan miras kalaraktan bize de geçmiştir. Bizde de hased mevcuttur. Kim bu hasedi terkedebilirse, Cenâb-ı Hakk'ın indinde mahmûd olaraktan ilân olunacaktır.
5. (Ve men tereke hubber riyâseti) Reis olmak sevdasını her kim terkedebilirse; (sàra yevmel kıyâmeti azîzen indel melikil cebbâr) ind-i ilâhîde aziz olur, izzet sahibi olur.
Hubbür riyâset, dertlerin en büyüğüdür. Herkesin içinde bu riyâset sevgisinden bir nebzecik vardır. Kendisi büyüdükçe, o riyâset sevgisi de büyür onunla beraber... Ondan sonra tâ reisicumhurluğa kadar göz diker. Şu başvekil ben olsam, şu reisicumhur ben olsam diyerekten içerisi hep ister.
Dairede müdür olmak ister, mahallede muhtar olmak ister, kazada kaymakam olmak ister... Memlekette vâli olmak ister... Bu ileriye doğru gider.
6. (Ve men terekel fudle fid dünyâ) Fazla şeyleri dünyada terkeden insan; (sàra nâimen fil ebrâr) ebrar denilen o büyük insanların arasında nimetlenir.
7. (Ve men terekel husûmete fid dünyâ) Dünyada husûmeti terkeden insan; (sàra yevmel kıyâmeti minel fâizîn) kıyamet gününde fevze erişenlerden olur.
8. (Ve men terekel buhli fid dünyâ) Her kim dünyada sıkılığı terkederse, (sàra mezkûrün inde reûsil halâikı) insanlar arasında güzel bir nam ile anılır.
9. (Ve men tereker râhate fid dünyâ) Her kim dünyada rahatı terkederse; (sàra yevmel kıyâmeti mesrûren) kıyâmet gününde mesrurlar arasında olur.
10. (Ve men terekel harâme fid dünyâ, sàra yevmel kıyâmeti fî civâril enbiyâ') Her kim dünyada iken haramları terkedebiliyorsa; o kıyamet gününde enbiyâların arasında olur, onlarla beraber olur.
11. (Ve men tereken nazara fil harâmi fid dünyâ, efrahallàhu ayneyhü yevmel kıyâmeti fil cenneh) Kim haramlara bakmaktan gözünü alıkorsa; Allah-u Teâlâ da onun gözünü cennette sürurlandırır ve ferahlandırır.
12. (Ve men terekel gınâ fid dünyâ vahtâral fakra beasehullàhu teâlâ yevmel kıyâmeh, meal veliyyîne ven nebiyyîn) Her kim zenginliği terkedip de fakirliği ihtiyar ederse; Allah-u Teâlâ da onu kıyamet gününde nebîlerle ve velîlerle beraber haşreder.
13. (Ve men kàme bihavâicin nâsi fid dünyâ) Kim dünyada iken insanların hâcetlerini yapmağa çalışırsa; (kadallàhu teâlâ havâicehû fid dünyâ vel âhireh) Allah da onun dünya ve ahiret hâcetlerini giderir.
14. (Ve men erâde en yekûne fî kabrihî mûnisün felyekum fî zulumetil leyli vel yusal) Her kim kabrinde kendisine dost ararsa; geceleyin karanlıkta uyumasın, kalksın namaz kılsın! Gece namazları kabrinde ona mûnis olur, yardımcı, arkadaş olur.
15. (Ve men erâde en yekûne fî zılli arşir rahmân) Her kim Rahman'ın arşı altındaki gölgelikte olmak isterse; (fel yekün zâhiden) o da zâhid olsun, dünyaya iltifat etmesin!..
16. (Ve men erâde en yekûne hisâbehû yesîran) Her kim hesabının kolay olmasını isterse, hafif olmasını isterse; (felyekün nâsıhan linefsihî ve ihvânihî) kendi nefsine ve kardeşlerine nasihat etsin!..
17. (Ve men erâde en yekûnel melâiketü zâirîn) Kim meleklerin kendisini ziyaret etmesini isterse; (felyekün verian) şübûhattan, şübheli şeylerden kaçınsın!..
18. (Ve men erâde en yesküne fî buhbûhatil cenneh) Her kim cennetin göbeğinde, ortasında oturmak isterse; (felyekün zâkirallàhi bil leyli ven nehâr) gece gündüz Allah'ı zikretsin!..
19. (Ve men erâde en yedhulel cennete bigayri hisâb) Her kim cennete hesapsızca girmek isterse; (felyetüb ilallahi tevbeten nasûhâ) tevbe-i nasûh ile Cenâb-ı Hakk'a tevbe etsin... Tevbe-i nasûh mâlum ya, bir daha yapmamak üzere tevbe etmek... Helâlleşmek... Nedâmetle, pişmanlıkla beraber...
20. (Ve men erâde en yekûne ganiyyen felyekün râdıyen bimâ kasemallàhu teâlâ) Her kim zengin olmak isterse, Allah-u Teâlâ'nın ona verdiğine râzı olsun!..
21. (Ve men erâde en yekûne meallah, felyekün hàşian) Her kim Allah'la olmak isterse, Allah'tan korkanlardan olsun!..
Allah bizimle beraberdir. Bizim de onunla beraber olmamız lâzım!.. Fakat hep, nasihatların icabı sözler... Yoksa, bunların hepsi büyük büyük derslerdir. Allah hepimize insaflar versin...
22. (Ve men erâde en yekûne hakîmen) Her kim hikmet sahibi olmak isterse; (felyekün âlimen) alim olsun! İlim olmayınca hikmet olmaz.
23. (Ve men erâde en yekûne sâlimen minen nâs) İnsanların arasında sâlim olmak istiyorsa; kimse bana elleşmesin, rahat olayım, selâmette olayım diyorsa bir insan; (felâ yezkürü ehaden illâ bihayrin) hiç kimseyi anmasın, ancak hayırla ansın!
24. (Velya'tebir fîhâ min eyyi şeyin huliktü) Kendisinin neden halk olduğundan ibret alsın!.. Bir su parçasından nasıl oldu?.. (ve limâzâ huliktü) Niçin yaratıldığını da düşünsün!.. Onun için başkalarına hep hayır elli olsun.
25. (Ve men erâdeş şerefe fid dünyâ vel âhireh) Her kim dünyanın ve ahiretin şereflerine nâil olmak istiyorsa; (felyahteril âhirete aled dünyâ) dünya üzerine ahireti tercih etsin! Her işinde ahireti önde tutsun, ona ihtimam göstersin!..
Ne güzel dersler bunlar!..
26. (Ve men erâdel firdevse ven naîm ellezî lâ yefnâ) Her kim Firdevs cennetine girmek isterse, ordaki nimetlere nail olmak isterse; (lâ yudîu umrehû fî fesâdid dünyâ) dünyanın fesadlarına sokulup da, bu ömrü zâyi etmesin!..
27. (Ve men erâdel cennete fid dünyâ vel âhireh) Her kim dünyada ve ahirette cenneti murad ediyorsa; (fealeyhi bis sehàveh) cömertliğe devam etsin!.. Korkmasın, bitmez; verdikçe artar. (liennes sahîy, karîbün ilel cenneh ve baîdün minen nâr) Çünkü, sahiy cennete yakındır, cehennemden de uzaktır.
28. (Ve men erâde en yünevvere kalbehû bin nûrit tâmmi) Her kim kalbinin tam nur ile nurlanmasını isterse, murad ediyorsa; (fealeyhi bittefekküri vel i'tibâr) ona da tefekkür lâzım! Düşünsün, tefekkür etsin dâimâ...
O sudan nasıl oldu da halkolduk?.. O sudan neler oluyor bugün?.. Bunlar hep düşünülecek ince şeyler... Su nasıl oluyor da insanın içerisinde bir insan haline geliyor?.. Allah'ın kudreti hepsi...
29. (Ve men erâde en yekûne lehû bedenün sàbir, ve lisânün zâkir, ve kalbün hàşi') Her kim sabırlı bir beden, Allah'ı zikreden bir dil, Allah'tan korkan bir kalb murad ediyorsa; (fealeyhi bikesretil istiğfari lil mü'minîne vel mü'minât, vel müslimîne vel müslimât) o mü'minîn ve mü'minât, müslimîn ve müslimât için istiğfara devam etsin!..
Estağfirullah... Estağfirullah...
Estağfirullàhel azîm elkerîm ellezî lâ ilâhe illâ hû, elhayyel kayyûm, ve netûbü ileyh... Ve nes'elühüt tevbete vel mağfirete vel hidâyete lenâ innehû hüvet tevvâbür rahîm... Tevbete abdin zâlimin linefsihî, lâ yemlikü linefsihî mevten ve lâ hayâten ve lâ nüşûrâ...
Allàhümme innâ nes'elükel afve vel âfiyeh, fid dînî ved dünyâ vel âhireh... Teveffenâ müslimîn, ve elhıknâ bis sâlihîn...
Sübhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yesıfûn... Ve selâmün alel mürselîn... Vel hamdü lillâhi rabbil âlemîne tekabbel minnâ, veşfi merdànâ, verham mevtânâ, vağfir zünûbenâ, vestur uyûbenâ, vekşif humûmenâ, ferric kurûbenâ. ve sellim bilâdenâ minel âfât, vel ahât, vel ukbât... Bi saltanati lâ ilâhe illallah, muhammedür rasûlüllah... Fî külli lemhatin ve nefesin adade mâ vesiahû ilmullàh...
Ve sallallahu alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn... Vel hamdü lillâhi rabbil âlemînel fâtiha!..
30 Ramazan 1394 / Ekim 1974
Fakirlikten bahsedecektik, onu getirmeyi unutmuşum. Fakat, getirmediğimizin de bir hikmeti olmuş. Orda bir büyüğe soruyorlar:
--Fakirlikten biraz bahseder misiniz?
Adamcağız dışarıya gidiyor, bir müddet sonra geliyor, konuşuyor.
"--Neden biraz önce konuşmadın da, şimdi konuşuyorsun?" diyorlar.
"--Demin yanımda dört dirhem para vardı. Onunla beraber böyle fakirlikten bahsetmem doğru olmazdı. Gittim, onu dağıttım geldim de şimdi konuşmak hakkım var! " diyor.
Allah hepimizi affetsin... Fakirler Allah'ın dostudur, Allah'ın velîleridir. İhtiyaçlarını dâimâ Allah'a arzeden insanlar, kendilerinde hiç bir varlık görmeyen insanlar... Kendilerinde hiç bir varlık görmeyip, Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri'ne arz-ı ubûdiyyet eden insanlar...
Cenâb-ı Hak İsâ AS'a demiş: birisi onbin dirhem vermiş. Adama çıkışmış, Benim fakirlikten koğulmamı mı istiyorsun?" demiş.
Üç gün sonra ben açım deyince, büyüklerden birisi bir sayha vurmuş.
O kitap güzel bir kitaptı ama, onu okumadık.