14. DERS

Elhamdü lillâhi rabbil alemîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn...

Mefhari mevcûdât muhammed mustafâ râ salevât!..

..........

Seyyidüs sâdât muhammed mustafâ râ salevât!..

..........

Habîbi hüdâ muhammed mustafâ râ salevât!..

..........

Bunları hep okuyup geçiyoruz ama, üzerinde durulması lâzım gelecek gibi... Tekrarlamak daha iyi olur gibi...

Hazret-i Osman RA'in sözü:

"Beş vakit namazı muhafaza ve ona devam edenlere, Allah-u Teâlâ dokuz keramet ihsan eder:

1. Onları sever.

2. Bedenleri sıhhatli olur.

3. Melekler onların muhafazasına memur olur.

4. Bereket evlerine nâzil olur.

5. Yüzlerinde salihler siması görülür.

6. Kalbleri yumuşak olur.

7. Sırattan şimşek gibi geçerler.

8. Cehennemden de Cenâb-ı Hak onları korur.

9. Cennette de peygamberlerin civarında olurlar."

Allah nasib etsin inşaallah...

Hazret-i Ali Efendimiz de:

"Ağlama üç çeşittir:

1. Allah'ın azabından korkarak ağlar.

2. Allah'ın gadabından korkarak ağlar.

3. Allah'tan ayrı kalmaktan korkarak ağlar." demiş.

Dün bir efendi geldi. Nerde vaazda dinlediyse, "Yüce Allah bizi kendi ruhundan yarattı. Binaen aleyh biz yine ona döneceğiz. Bu dünyada ona lâyık olup olmamak meselesi var... Lâyık olmayanlar, ona dönemeyecekler. Cehennem budur." demiş. Onun aklı ermemiş, bana sordu. Ben dedim: "Cehennemi Allah yaratmış, mahluktur, cezâ evidir. Kendinden ayrılır, ayrılmaz; o ayrı mesele... O cezâ evine herkes atılacak." dedim.

Ağlayış üç çeşit deyince aklıma geldi de... Allah-u Teâlâ'dan ayrı kalmaktan korkarak ağlamak... Allah'ın rahmetinden, fazlından, kereminden kesilme korkusu...

"Cehennemden korkarak ağlamak, günahların kefaretidir. Allah'ın gadabından korkarak ağlayanların ayıpları temizlenir. Ayrılık korkusuyla ağlayanlar da velâyet derecesine erişir." demiş.

"Cehennemden korkarak ağlamanın semeresi, azabdan kurtulmaktır. Allah'ın gadabından korkarak ağlayanların semeresi cennette derecelerdir. Allah'tan ayrılmak korkusundan ayrılanların semeresi de onu görmek, meleklerin ziyaretine nail olmaktır."

Misvak hakkında söylendi, "Misvak kullanmanın on fazileti var:" diyerekten...

1. Ağzı temizler.

2. Hak râzı olur.

3. Şeytan uzak kalır.

4. Rahman sever, hafazalar sever

5. Diş etleri sıkışır.

6. Balgamı keser.

7. Ağzın kokusunu giderir.

8. İçerdeki safrayı giderir.

9. Gözleri cilâlandırır.

10. Komayı da giderir; ya ölür, ya kalır." demiş.

Efendimiz SAS yine buyurmuş ki:

"Misvak ile kılınan iki rekat namaz, misvaksiz kılınan yetmiş rekat namazdan efdaldir." demiş.

Bazan kusurlarımız oluyor, yapmadığımız zamanlar oluyor. Aceleye mi geliyor, nasıl oluyor. Buna dikkat etmemiz lâzım!..

Ebûbekr-i Sıddîk Hazretleri diyor ki:

"Her kime Allah-u Teâlâ şu on hasleti verirse, dünya ve ahiret felâketlerinden necat bulmuştur." --Bunu dün okuduk ama, çok hoşuma gitti benim... Allah-u Teâlâ nasib etsin hepimize...-- "Mukarrabîn denilen büyük evliyâların, müttakîlerin derecesine nâil olur, bu on şey kime verilmişse:

1. Sıdk-ı dâim, dâimâ doğru söylemek ve kanaatçi bir kalb...

2. Sabırla berâber şükür...

3. Fakr ile beraber zühd... Bu fakir bizim bildiğimiz memleketin fakirleri değil, parasız fakirler değil... Asıl fakirin adı s™fîler... S™fîlere fakir derlermiş. Çünkü, onlar dünyadan ilgisini kesmiş, Allah'a kendilerini vermişler, işleri ibadet ve tâattir. Cüneyd ve emsâli kimseler... Cüneyd zengin adammış, fakat onlara fakir diyorlar. Çünkü, altıyüz rek'at namaz kılmadan dükkânı açmayan ne olacak artık yâ?.. Ne kadarcık dükkânda duruyor; demek ki, gece gündüz ibadet ediyor. Bütün o s™fîlerin adı fukaradır.

Cenâb-ı Peygamber SAS'e geldiler bunlar dediler ki:

"--Zenginler bu kadar para veriyor, zekât veriyor, sadaka veriyor, hayır hasenât yapıyor. Biz ise bunları yapamıyoruz." dediler.

İbadet tâatle uğraştıklarından dolayı bundan mahrumlar.

"--Sizin tesbihleriniz, yaptıklarınız onlardan âlâdır." dedi, onları öyle teselli etti.

Dâimî fakirlikle berâber zühd, sofuluk; bu herkesin yapacağı şey değil!.. Bugün sofu yok... Meselâ, dervişlik tabir ediyoruz bugün, sofuluğun yerini dervişlik denilen isim tutuyor ama, derviş denen kimse yok yâni!.. Hep addan ibaret... Bu fakr-i dâim ve zühd-ü hâzır; kim yapacak bunu?.. Herkesin gözü rahatlıkta...

4. Fikr-i dâim ve açlık... Düşüneceksin ama açlıkla beraber düşüneceksin.

Çünkü, hakîkaten açlıkta çok fevâid var... Şimdi bizim dizlerimiz ağrıyor, dünyanın hapını yutuyorduk. Şurda beş-on gün içinde hepsi eridi gitti. Bu açlık çok büyük nimet, fakat biz onun kıymetini bilmiyoruz. Ama aç olup da böyle, hastaların açlığı gibi değil ya...

Tokluk insana atâlet veriyor, işletmiyor, uyku getiriyor... Bir çok zararı var...

5. Dâimâ hüzünle beraber korku... Hüzünle korku beraber olacak, hüzünlü bir korku... Tefekkürle beraber açlık, hüzünle beraber korku...

6. Çalışmakla beraber bedenün mütevâdı'... Hem çalışma gayretin olacak, hem tevazuun olacak!

7. Rıfk-ı dâim ve rahmün hâdır... Dâimî bir yumuşaklıkla beraber, dâimâ acıyıcı olmak... Hem acıyıcı, merhamet sahibi olmak, hem de yumuşaklık...

8. Daimâ örtülü ve hayalı olmak...

9. Nâfî bir ilim ve hilim beraber olmak... Hem ilmi, hem de hilmi olması lâzım!..

Bugün rıfk ile hilmi anlatmak istedim ama, yapamadım galiba... Rıfk yumuşaklık olmakla beraber bu tabii bir şeydir. Yumuşak tabiatlıdır, tatlı tatlı söyler, tatlı tatlı dinler. Her şeyi tatlıdır. O iyi... Hilim de; kuvvet sahibi insanların, kuvvet ve kudret sahibi idareci insanların cezâ verebilirlerken vermeyip affetmeleri...

Hazret-i Osman RA'ın hilim tabiatı var idi. Evini muhasara ettiler, öldürecekler... Ehl-i Medine geliyor, "Emret de bunları dağıtalım, eşkıyaları dağıtalım!" diyorlar. "Benim için bir kişinin canının yandığını istemem!" dedi. "Ben kurtulacağım, siz burda döğüşeceksiniz de burnunuz kanayacak, yazık olacaksınız; bunu istemem ben!" dedi. Kuvveti varken, yaptırttırmıyor bunu... Şimdi biz dünyayı altüst ediyoruz, menfaatimize bir zarar gelecek olursa...

Abdülhamid Efendi'ye de öyle derler. Ona da işte telgraflar gelmiş etraftan ki, "Emret, gelen isyancıları biz kovalayalım!" demişler. O da, mübarek, "Takdirat-i ilâhî ne ise o olsun, benim için kimse ölmesin!" diye müsaade etmemiş. O telgraflardan bir kısmını da okumuştum ben...

10. İmân-ı dâim ile akl-ı sâbit... Akıllı bir iman, aklıyla beraber iman, kâmil bir iman demek... Dâimî bir sûrette, gelip geçici bir iman değil...

Bak bugün bizim cemaat azalıverdi. Akşam kadir gecesi geçti, bizim cemaat azaldı. Bayramdan sonra ne olur bakalım?..

(Cemaattan birisi:)

--Bu nasihatları unutuveriyoruz, aklımızda kalmıyor...

--Hepimiz öyle... Kolay iş değil... Gençlik lâzım; ikincisi, dâimâ tekrar lâzım!.. Hafızlıklar meselâ, çok tekrarladıkları için kuvvet buluyor. Çok tekrarlanmayan şeyler unutuluyor. Sonra yaşlılıkta öğrenilen, suya yazılan yazı gibi derler. Suyun üzerinde yazı ne kadar durur?.. Gelir, geçer. Gençlikte öğrenilen de, mermere yazılan yazı gibi oluyor.

Bugün Ömer RA'ın sözlerini dinleyeceğiz:

On şey, diğer bir onsuz olmaz:

1. (Lâ yaslühul aklü bigayri vera') Vera' denilen şey olmadıkça akıl para etmez. Aklı çok ama veraı yok, korkusu yok Allah'tan, şüphelilerden kaçınamıyor; o akıl para etmez.

2. (Ve lel fadlü bigayri ilmin) İlimsiz de fazîlet para etmez.

3. (Ve lel fevzü bigayri haşyeh) Allah'tan korkmadan necat olmaz.

4. (Ve les sultân, bigayri adlin) Adaletsiz de sultan olmaz. Sultan olacak sa, adalet de olacak onda...

5. (Ve lel haseb, bigayri edeb) Ben filân adamın oğluyum der; iyi ama, edebi yok... Kaç para eder senin filân adamın oğlu oluşun?..

6. (Ve les sürûr, bigayri emnin) Emniyetsiz olan sürûra da itibar etmiyor.

7. (Ve lel gınâ bigayri cûdin) Cömertlik olmayan zenginliğin de kıymeti yoktur. Zenginlik ancak cömertlikle birlikte olacak.

8. (Ve lel fakru bigayri kanâatin) Kanaatsiz fakirliğin de kıymeti yoktur. Fakirsen, kanaat edeceksin olana...

9. (Ve ler rif'atü bigayri tevâdu') Tevâzusuz yükselmenin de kıymeti yoktur.

10. (Velel cihâd, bigayri tevfîkın) Cihad da tevfik-ı ilâhiye iledir. Kuvvetin çok olur, her şeyin mükemmel olur; fakat, mağlub olursun...

Onun için, geçen bir yerde okudum da, çok hoşuma gitti: Cenâb-ı Hakk'ın eli o döğüşenlerin üzerinde imiş. Hangi tarafa meylederse, o taraf galebe çalarmış.

Tevfik-ı ilâhi, yâni hidâyet-i ilâhi ordunla olursa, her şey mükemmel olur. Bizim az bir kuvvetimiz yoktu ama, Allah muhafaza etsin...

Osman RA da diyor ki:

(Adyâul eşyâi aşeretün) On şey zâyiattandır:

1. (Alimün lâ yüselü anhü) Kendisinden soru sorulmayan alimin ilmi zayiattandır.

2. (Ve ilmün lâ ya'melü bihî) Amel edilmeyen ilim de zayiattandır.

3. (Ve re'yün savâbün lâ yukbel) Adam doğru söylüyor, doğru yol gösteriyor ama, kimse kabul etmiyor onu... O da zâyiattandır.

4. (Ve silâhun lâ yüsta'mel) Silâhın var ama kullanmıyorsun, kullanamıyorsun; o da zayiattandır.

5. (Ve mescidün lâ yüsallâ fîh) Mescid var, içinde namaz kılan yok; o da zâyiattandır.

6. (Ve mushafun lâ yukra') Evde mushaf duruyor ama, okuyan yok; o da zayiattandır.

7. (Ve mâlün lâ yünfaku minhu) Mal var ama infak yok; o da zayiattandır.

8. (Ve haylün lâ yürkeb) At var ama binen yok; o da zâiattandır.

9. (Ve ilmüz zühdi fî batni men yürîdüd dünyâ) Bir de zühd ilmine vakıf ama, maksadı karnını doyurmak, onunla dünyayı murad ediyor; onun da kıymeti yok...

10. (Ve umrun tavîl, lâ yetezevvedü fîhi liseferihî) Bir de çok uzun ömrü var ama, ahirete bir hazırlık yapmamış; o da zâyiattandır.

Çok güzel sözler bunlar!..

Ali RA da şöyle demiş:

1. (El'ilmü hayrü mirâsin) İlim mirasların en hayırlısıdır.

2. Edeb de en hayırlı san'attır.

3. Takvâ da en hayırlı azıktır.

4. İbadet de en hayırlı metâ'dır.

5. Amel-i sâlih de en hayırlı öncüdür.

6. Ahlâk-ı hasene de en iyi arkadaştır.

7. İlim en hayırlı bir vezirdir.

8. Kanâat de en hayırlı bir zenginliktir.

9. Tevfik -i ilâhi en hayırlı bir yardımcıdır.

10. Ölüm de en hayırlı bir terbiye edicidir. Ondan ders alamadın mı, hiç bir şeyden ders alamazsın.

Efendimiz: "Size iki tane nâsıh bıraktım: Birisi canlı, birisi cansız... Canlı olan Kur'an... Cansız olan da ölüler. Onlardan ders alamayan, başka bir şeyden ders alamaz!" buyurmuş.

Okur insan kitapları... Bakar mezarlıklara, onları görür, tefekkür eder: "Onlar da bizim gibi büyük büyük insanlardı. Bak, bugün burda sesiz yatıyorlar! Bir gün de sıra bize gelecek..." diyerekten biraz düşünürse insan, ibret alır.

Peygamber Efendimiz SAS buyurmuşlar ki:

(Aşeretün min hâzihil ümmeh, hüm küffârün billâhil azîm) "Bu ümmetten on kişi, on sınıf Allah'a kâfirdirler. (ve yezunnûne ennehümül mü'minûn) Onlar da kendilerini mü'min zannederler. Kendilerini mü'min zannettikleri halde Allah'a küfredicilerdendirler:

1. (Elkàtilü bigayri hakkın) Haksız yere adam öldüren...

2. (Ves sâhir) Sihirle meşgul olan...

3. (Ved deyyûsüllezî lâ yüğaru alâ ehlihî) Deyyus olan, ailesini korumayan insan..."

Ne yapacağız şimdi biz bilmem?.. Şimdi ailesini kimse korumuyor. Allah Allah...

4. (Ve mâniüz zekâh) "Zekâtı men eden...

5. (Ve şâribül hamr) İçki içen..." Bugün içmeyen pek nâdirdir. Hattâ Allah esirgeye duymuştum da, ölürken de adamın ağzına şarap veriyorlarmış. Ölümü anlamasın, sarhoşken gitsin diyerekten...

6. (Ve men vecebe aleyhil hac, felem yehüc) "Hac vacib olduğu halde, hacca gitmeyen insan

7. (Ves sâî fil fiten) Fitnelere gayret edenler, fitne çıkarmaya çalışanlar...

8. (Ve bâius silâi min ehlil harb) Kâfirlere silâh satanlar...

9. (Ve nâkihul mer'eti fî dübürihâ) Kadınları hakları olmayan yerden kullananlar...

10. (Ve nâkihu zâtü rahimi) Mahremlerini nikâh edenler..." Allah esirgeye...

(İn alime hâzihil ef'âl, halâlen fekad kefer) "Bu fiilleri helâl sayan kimse muhakkak kâfir olmuştur."

Mahremlerini nikâh edenler derken, geçen bir mesele geldi: Bulgaristan'dan gelmiş delikanlı... Kadın da gelmiş buraya... Bunlar bir anneden süt emmişler vaktiyle... Fakat süt kardeşi olduklarını da bilmiyorlar. Evlenmişler burda... Şimdi Bulgaristan'dan diğer tabaka gelmiş. "Aaa, siz nasıl evlendiniz?.. Siz filân kadından beraber emmediniz mi?.. Kardeş değil misiniz siz?.." O da bilmiyor, o da bilmiyor. "Ne yapacağız?" diye sordular. Müftülüğe yolladım. Ne yaparlarsa yapsınlar gayri... Bir kaç tane de çocuk olmuş ortada... Allah esirgeye...

Bu bilmeyerekten kaza olmuş. Fakat bilerekten da akrabası alınmaz ya... O akrabalardan evlenirse; bunlar da müslümanım derler, fakat ehl-i küffardandır.

Yine Peygamber Efendimiz SAS buyurmuş ki:

1. (Lâ yekûnül abdü fis semâi velâ fil ardı mü'minen) Mü'min ne yerde ne gökte mü'min olamaz, (hattâ yekûne vesûlen) Allah'a vasıl olmadıkça...

2. (Ve lâ yekûnü vesûlen hattâ yekûne müslimen) Fakat o vuslat-ı ilâhiyeye erişmek de, ancak müslümanlıkla olur. Müslüman olmadan Allah-u Teâlâ'ya vuslat olmaz.

3. (Ve lâ yekûnü müslimen hattâ yüslimen nâsü min yedihî ve lisânihî)Ama müslüman da olamaz, insanlar onun elinden ve dilinden selâmette olmadıkça...

4. (Ve lâ yekûnü müslimen hattâ yekûne âlimen) Alim olmadıkça da yine öyle tam bir müslüman olamaz.

5. (Ve lâ yekûnü âlimen hattâ bil ilmi âmilen) İlmiyle amil olmadıkça da alim olamaz.

6. (Ve lâ yekûnü bil ilmi âmilen hattâ yekûne zâhiden) Zâhid olmadıkça da ilmiyle amil olamaz.

7. (Ve lâ yekûnü zâhiden hattâ yekûne verian) Zâhid de olmaz, şüpheli şeylerden kaçınmadıkça...

Arabistan'da bir çok şeyler satıyorlar şişelerde... Kola mı diyorlar, ne diyorlar; çeşitleri var... Fakat yerli takvâ sahibi müslümanlar onları içmiyorlar. Biz de bilmeden içtik bir vakit... Sonra dediler ki:

"--Bunlar içilmez yâhu!" dediler.

"--Neden?.."

"--Bunları yapanların zâten ne olduğu belli değil... Dış memleketlerden geliyor. İçlerine neler koyuyorlar, bilmiyoruz. Bunlar ehl-i veraa yakışmaz. Allah'tan korkan insanların şübûhattan kaçınmaları lâzım!.." dediler.

8. (Ve lâ yekûnü veraan hattâ yekûnü mütevâdıan) Mütevâzi bir insan olmadıkça da vera' sahibi olamazsın.

9. (Ve lâ yekûnü mütevâdıan hattâ yekûne ârifen binefsihî) Nefsine arif olmayan da mütevâzi olamaz.

10. (Ve lâ yekûnü ârifen binefsihî hattâ yekûne âkılen fil kelâm) Nefsini de bilici olmaz, ağzından çıkanı bilmedikçe..."

Yahyâ ibn-i Muaz (Rh.A) diyor ki:

--(Yâ sâhibel ilmi ves sünneh) Ey ilim sahipleri, ey sünnete riayet eden alimler!..

1. (Kusruküm kayseriyyetün) Şu köşklerinize bakın; köşkleriniz kayserlerin evine benziyor!

2. (Ve büyûtüküm kisreviyyetün) Evleriniz de kisrâların, acemlerin evlerine benziyor.

3. (Ve mesâkiniküm kàrûniyyetün) Meskenleriniz de Karun'un meskenlerine benziyor.

4. (Ve ebvâbüküm tàlûtiyyetün) Kapılarınız da Tâlut devrinin kapılarına benziyor.

5. (Ve siyâbüküm câlûtiyyetün) Esvablarınız da Câlut devrinin insanlarının esvaplarına benziyor,

6. (Ve mezâhibüküm şeytâniyyetün) Mezhebleriniz de şeytanın işine benziyor.

7. (Ve dıyâuküm mâridiyyetün) [Yok olmanız inatçı şerirlerin helâkine benziyor.]

8. (Ve vilâyetüküm fir'avniyyetün) İdareleriniz de Firavun idaresi...

9. (Ve kuddàtiküm âciliyyetan ashàbü rişvetin gaşâşiyyetin) Kadılarınız, hakimleriniz de rüşvet alırlar, zulmederler.

10. (Ve memâtüküm câhiliyyetün) Ölümünüz de cahiliye ölümüdür.

(Feeyne muhammediyyeh?) "Nerde Muhammed ümmeti?.."

Allah affetsin kusurlarımızı, günahlarımızı...

Şâir demiş ki:

Eyyühel münâcî rabbehû bienvâil kelâm,
Vet tâlibü meskenetü fî dâris selâm!

"Çeşitli dillerle Cenâb-ı Hakka yalvaran ey insan!.. Cenneti istiyorsun, dârüs selâmı istiyorsun, talebin o... Çok yalvarıyorsun güzel güzel..."

Vel mütesevvifü lit tevbeti âmen ba'de âmin,
Ve mâ erâke münsıfen linefsike beynel enâm.

"Tevbeni bu seneden gelecek seneye, bu seneden gelecek seneye bırakıyorsun, atlatıyorsun. Seni uyuyanların arasında nefsine insaf eden bir kimse olarak görmüyorum.

İnneke lev râfakte yevmeke yâ gàfilü bis sıyâm,
Ve ahyeyte tle leyleke bil kıyâm.

"Ey gàfil! Sen bu gününü oruca arkadaş etseydin, uzun geceni kalkıp ibadetle ihyâ eyleseydin;"

Vaktesarte bilkalîl minel mâi vet taâm,
Lekünte ahrâ en tenâle şerefel makàm.

"Suda ve yemekte az ile yetinseydin; şerefli makamlara nâil olmağa lâyık olurdun!"

Vel kerâmetel azîmete min rabbil enâm,
Ver rıdvânül ekberi min zil celâli vel ikrâm.

"Alemlerin Rabbinin büyük kerametlerine ve rıdvân-ı ekberine de nâil olurdun!"

Allah cümlemize nasîb etsin inşaallah...

Allah taksiratımızı affetsin... Seyyiatlarımızı hasenâta tebdil etsin... Kusurlarımızı affeylesin... Bize tevfikıni de refik etsin... Onun tevfikı üzerimize erişmedikçe ne kadar çabalasak, olmaz. Onu da senden isteriz yâ Rabbi!..

Mübarek ramazanın ihsanlarından, kadirin ihsanlarından bizleri mahrum etme yâ Rabbi!.. Cemâlinle, lütfunla bize ikram eyle yâ Rabbi!.. Cennetinle cümlemizi ikram eyle yâ Rabbi!.. Hüsn-ü hâtimelerle ahirete göçüşler de nasib ü müyesser eyle, çoluk çocuklarımızı da affü mağfiret eyle yâ Rabbi!..

27 Ramazan 1394 / 13.10. 1974