6. DERS
Elhamdü lillâhi rabbil alemîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn...
Mefhari mevcûdât muhammed mustafâ râ salevât!..
...........
Seyyidüs sâdât muhammed mustafâ râ salevât!..
...........
Habîbi hüdâ muhammed mustafâ râ salevât!..
...........
Sâlih el- Merkadî RA'den rivâyet:
(Ennehû merre biba'did diyâr) Bu zât bir yerden geçiyormuş. Oraya hitâben demiş ki:
"--Ey diyar! (Eyne ehlükel evvelûn) Burda senden evvel kimler oturuyordu; söyle bakayım?.. (Ve eyne ummarukel mâdûn) Buraları imar edenler nerede şimdi?.. (Ve eyne sükkânükel akdemûn) O eskiden burda oturan adamlar nerde şimdi?.. Nerde sâkin oluyorlar?.."
(Fehetefe bihi hatifün) Bir ses geliyor gaibden:
"--(Enkataat âsârühüm) Onların eserleri çoktan tükendi. (Ve beliyet tahtet türâbi ecsâmühüm) O canım cesedleri toprağa münkalib oldu orda artık... (Ve bekıyet a'mâlühüm, kalâide fî a'nâkıhim) Yaptıkları ameller de boyunlarında asılı... Şimdi herkes yaptığı hal ile meşgul... İyi iseler ne güzel; kötü iseler ne fenâ..."
Allah, ibret alanlardan etsin cümlemizi... Hepimizin başına gelecek şey bu... Bizden sonra da bizim çocuklara soracaklar, "Sizden evvelkiler ne oldu?.." diye... Ne oldu?.. Toprak oldu, ameliyle kaldı başbaşa...
Hazret-i Ali Kerremallahu Veche'den:
1. (Tefaddal alâ men şi'te feente emîruhû) "İstediğin adama istediğin ikramı yap; bil ki, sen onun emiri olacaksın!.." Para vermek sûretiyle, yhahut yedirmek sûretiyle, giydirmek sûretiyle kime bir şey yaparsan, onun emiri olursun.
2. (Ves'el ammen şi'te) "Kimden ne istersen iste; (feente esiruhû) ama iyi bil ki, sen de onun esiri olacaksın!.." Verirsen emirsin, alırsan esirsin.
3. (Vestağni ammen şi'te) "Dilediğinden de istiğnâ et; (feinneke nazîruhû) sen de onun gibisin işte... Sen de onun gibi insansın; ona ne boyun bükeceksin yâni... Ondan da müstağni ol! Boyun bükeceksen, Allah'a bük!..
Yahyâ ibn-i Muaz (Rh.A) diyor ki:
(Terküd dünyâ) diyor. Bu biraz bize ağır gelen bir şey... Terküd dünyâ demek, hırkayı başına alıp da dağın tepesinde bir mağaraya saklanıp da kalmak demek değildir. Dünyada da rahatın için çalışırsın ama, dünyaya iltifat etmezsin. Dünya süslerine, zînetlerine iltifat etmezsin.
Dünya, seni ahiretten alıkoyacak her şey... Seni ahiretten alıkoyan her şey dünyâdan mâduttur. Binâen aleyh, seni ahiretten alıkoyacak her şeyden elini çekmen lâzımdır. Ne ki seni ahiretten alıkoyuyor; ondan elini çekeceksin.
İbrâhim Edhem Hazretleri de buyurmuş ki:
"Zühdü üç şeyde buldum:
1. (Raeytül kabre mûhışen) Baktım ki, kabir korkunç bir yer... (ve leyse maiye mûnisün) Hiç orda yanımda bir arkadaşım da yok... Yalnız başıma kalacağım. Korktum ondan, döndüm Allah'a...
2. (Raeytü tarîkan tavîlen ve leyse maiye zâdün) Baktım ki ahiret yolu çok uzak bir yoldur. Elli senelik, yüz senelik bir yol... Yanımda da bana yarar azık da yok... Döndüm Allah'a...
3. (Raeytül cebbâra kàdıyen ve leyse maiye huccetün) Cebbar olan Allah'ı kadı olarak gördüm. Benim elimde bir hüccet yok ki, kendimi kurtarayım. Onun için yine döndüm Allah'a...
Şiblî (Rh.A), --âriflerin büyüklerindendir diyor burda-- demiş ki:
--(İlâhî innî uhibbu en ehebe leke cemîa hasenâtî mea fakrî ve da'fî) "Fakirliğimle berâber yâ Rab, bütün hasenâtımı sana ben bağışlarım!.." Arif bu... "Fakirliğimle beraber, ihtiyacımla beraber bütün hasenâtımı sana ben bağışlarım. (Fekeyfe lâ tuhibbu seyyidî en tehebe lî cemîa seyyiâtî mea gınâke mevlâye annî) Sen nasıl olur da benim günahlarımı bağışlamazsın, bu kadar zenginliğinle, varlığınla beraber... Ben sana fakir ve ihtiyacımla beraber hasenâtımı bağışlıyorum da, sen her şeyden müstağnîsin; binâen aleyh, sen benim seyyiâtımı nasıl bağışlamazsın!.."
Buyurmuş ki:
(İzâ eradte en teste'nise billâh) "Sen Allah ile ünsiyet etmek istiyorsan, (festevhış min nefsik) nefsinden kork, nefsine yüz verme!"
Yine buyurmuş:
(Lev zuktüm halâvetel vusleh) "Vuslat tadını eğer tatmış olsaydınız; (learaftüm merâretel katîah) o zaman Allah'tan olan ayrılığın acısını anlardınız. Allahtan ayrılık ne kadar acı olduğunu anlamak için, onun vuslat tadını tatmak lâzım!.. Ondan haberiniz yoksa, anlamazsınız."
Onun için, ibadât ü taatten uzak kalmayı ayrılık sayıyor.
Süfyân-ı Sevrî de şöyle demiş:
(Süile anil ünsi billâh) "Allah ile ünsiyet nasıl olur?" diye sormuşlar. Demiş ki:
1. (En lâ teste'nise bikülli vechin sabîh) "Her güzel yüzlüden uzak olmak lâzım!.." Güzel yüz insanı cezbeder kendisine... O güzel yüzlülerin hiç birisine bakmamak lâzım; Allah'la ünsiyet istiyorsan...
2. (Ve lâ bisavtin tayyib) "Güzel seslerden de uzak olmak lâzım; eğer Allah ile ünsiyet etmek istiyorsan!.." Güzel sesler de insanlara câzıb gelir. Onun için güzel sesli hafızların başına toplananlar çok olur. Sesi güzel değilse, onun başında kimse kalmaz.
3. (Ve lâ bilisânin fasîh) "Gayet güze konuşması olan, fasih lisanlı kimselerden de uzak kalman lâzım!"
Yâni, "Seni dünyaya bağlayacak olan o üç şeyden uzak olman lâzım ki, Allah ile ünsiyet edebilesin!" demiş.
İbn-i Abbas RA demiş ki:
"Zühd üç harften ibarettir: Ze, He, Dal..
1. Ze'nin mânâsı, âhirete hazırlanmaktır.
2. He'nin mânâsı, dinde hidâyet yoludur.
3. Dal'ın mânâsı, Allah'a tâate devamdır." demiş.
Bir başka yerde de şöyle demiş:
"Zühd üç harften ibarettir: Ze, He, Dal..
1. Ze demek, (terküz zîneh) zinetlerin terki demektir." Zâhid, zînetleri terkeden adamdır.
2. He, (terkül hevâ) Nefsinin istediklerini terketmek, hevâsını, arzusunu terketmek demektir.
3. Dal da, (terküd dünyâ) dünyayı terketmek demektir.
Hâmid-i Leffâf Hazretleri'ne birisi gelmiş, "Bana bir vasiyet yap!" demiş, nasihat istemiş. O da demiş ki:
--(İc'al lidînike gılâfen) "Dinine bir kılıf yap! (kegılâfil mushaf) Mushafın kılıfları oluyor ya, eskiden keselerin içine koyuyorduk mushafları... Onun gibi bir kılıf yap demiş."
Demişler ki:
--(Mâ gılâfüd dîn?) "Dinin kılıf nedir? Hadi mushafın kılıfını anladık; dinin kılıfı nedir?"
Demiş ki:
1. (Terkül kelâm, illâ mâ lâ büdde minhu) "Sözü bırak, ancak lüzum olduğu kadar söyle, fazla söz söyleme!..
2. (Ve terküd dünyâ illâ mâ lâ büdde minhu) Sana ne kadar lâzım dünyadan; o kadarıyla meşgul ol, fazlasını bırak!..
3. (Ve terkü muhàletatin nâs illâ mâ büdde minhu) İnsanlarla da muhalâta etme, karışma insanlara; ancak ihtiyacın kadar karış!.."
Bundan sonra da demiş ki:
1. (Enne aslez zühdi el'ictinâbü anil mehàrim) "Zâhidliğin asıl kökü, haramlardan sakınmaktır." "Dünyayı terketmektir." dedi ya yukarda; "Onları bırak; asıl zâhidlik haramlardan kaçınmaktır. (kebîrihâ ve sağîrihâ) İster büyük, ister küçük bütün günahlardan sakınmaktır, kaçınmaktır."
2. (Ve edâü cemîil ferâid, yesîrihâ ve asîrihâ) Bütün ferâizi idâ etmektir; kolay olsun, zor olsun..." Meselâ, ramazanda oruç zor geliyor ama, onu mutlaka yapacaksın!
3. (Ve terküd dünyâ alâ ehlihâ, kalîlihâ ve kesîrihâ) Dünyayı da dünya adamlarına bırak; azını ve çoğunu... Dünya ile alâkan olmasın!..
Lokmânül Hakîm oğluna diyor ki:
"--Ey oğlum! (İnnen nâse selâsetü eslâs, sülüsün lillâh, ve sülüsün linefsih, ve sülüsün lid dûd) İnsanlar üç kısımdır: Birisi Allah için, birisi nefsi için, birisi de kurtlar içindir." diyor.
1. (Fe emmâ mâ hüve lillâh) İnsanın Allah için olan kısmı, (fe rûhahû) ruhudur.
2. (Ve emmâ mâ hüve linefsih, feamelühû) Nefsi için olan da amelleridir.
3. (Ve mâ hüve lid dûd) Kurtlar için olan da, (fe cismühû) cismidir." İşte vereceğiz onu, kurtlar orda güzelce haraba çevirirler.
Burda bunu beslemeğe çalışırız. Aynalara bakarız, kendimizi süslemeğe çalışırız. Üstümüze giyecekleri ona göre tanzim ederiz. İkide bir yıkanırız, bir şeyler yaparız, temiz olalım diyerekten... Fakat bu cesed toprağın malıdır. Asıl süslenecek olan ruhtur. Ruhu süsle, ruhu kuvvetlendir, ruhu güzelleştir!..
Hazret-i Ali Kerremallahu Vecheh de şöyle demiş:
(Selâsetün yezidne fil hıfzı ve yüzhibnel balgam) "Üç şey vardır ki hafızayı kuvvetlendirir, içerideki balgamı giderir:
1. (Essivâk) Misvak.
2. (Ves savm) Oruç.
3. (Ve kırâetül kur'ân) Kur'an okumak..."
Hacca gittiğimiz zaman görüyoruz ki, her Arabın cebinde misvaki... Hemen ikide bir ağzını misvaklar. Namaza dururken misvaklar, selâm verir yine misvaklar... Dâimâ misvak ağzında durur. Bazının da ağzında sigara gibi, emer durur onu... Bizim Peygamberimiz'in de yanıbaşında durur, mübârek bazan ağzını misvaklarlardı. Hem dişlerin temizlenmesine sebep oluyor, hem ağzın kokusunun gitmesine sebep oluyor, hem de ruhaniyeti celbediyor. Fırçalar onun yerini tutmaz.
İkincisi oruç, üçüncüsü de kırâet-i Kur'an... Kur'an'ı çok okursan, hafızan kuvvetlenir. Aynı zamanda içerdeki pislikler de gider.
Kâ'bül Ahbar diyor ki:
"Mü'minin şeytandan saklanacağı kale üçtür:
1. (Elmescidü hısnün) Mescid mü'minin kalesidir. İçeriye girer rahat eder.
2. (Ve zikrullàhi hısnün) Allah-u Teâlâ'nın zikridir. Zikreden kimsenin yanına şeytan sokulamaz!
3. (Ve kırâetil kur'âni hısnün) Kur'an okumaktır ki, Kur'an okuyanın da yanına şeytan sokulamaz.
Kur'an okumak, zikrullah yapmak ve mescidde oturmak şeytandan kurtulmağa vesîledir. Dışarıya çıktın mı, yandın!..
Bazı hükemâ demiş ki:
(Selâsün min kenzillâh) "Üç şey vardır ki, Allah-u Teâlâ'nın hazinelerinden ma'dûttur. (lâ yu'tîhallahu illâ men ehabbeh) Bu üç şeyi Allah kimseye vermez, ancak sevdiğine verir:
1. (Elfakru) Fakirlik... Fakirliği Allah sevdiğine verir.
2. (Vel maradu) Hastalık... Hastalığı Allah sevdiğine verir.
3. (Ves sabru) Sabır... Onu da Allah sevdiğine verir.
Bizim fakirlikten ödümüz kopar!.. Dertten de ödümüz kopar!.. Sabır da zor gelir zâten...
İbn-i Abbas RA'dan sormuşlar. Demişler ki:
"--Günlerin hayırlısı hangisidir, ayların hayırlısı hangisidir, amellerin hayırlısı hangisidir?"
Demiş ki:
1. (Hayrül eyyâm, yevmül cumuah) "Günlerin en hayırlısı cuma günüdür.
2. (Hayruş şühûr, şehru ramadàn) Ayların hayırlısı ramazan ayıdır.
3. (Hayrul a'mâl, essalevâtül hams) Amellerin hayırlısı da, vaktinde kılınan beş vakit namazdır."
Aradan birkaç gün geçmiş, bunu Hazret-i Ali Efendimiz'e ulaştırmışlar.
"--İbn-i Abbas'a söyledik, böyle dedi. Sen ne dersin?" demişler.
Demiş ki:
"--Çok doğru söylemiş. Şarktan garba kadar kime sorsanız vereceği cevap budur. Ama ben de ona karşı bir şey diyeyim:
1. Günlerin hayırlısı, dünyadan iman ile ahirete göçebildiğin gündür.
2. Ayların hayırlısı, tevbe edebildiğin aydır.
3. Amellerin hayırlısı, Allah'ın kabul ettiği ameldir." demiş.
Bir şiir var şurda:
Emâ terâ keyfe yübliyenel cedîdân,
Ve nahnü nel'abü fî sirrin ve i'lân.
"Bu günler bizi nasıl eksiltiyor, yok ediyor. Yaşlar gidiyor, büyüyoruz ama, ömür de bununla beraber gidiyor. Hâlâ, biz de oyundan başımızı kaldıramıyoruz."
Lâ terkenenne iled dünyâ ve ni'metihâ,
Feinne evtànehâ leyset bievtàn.
"Sen bu dünyaya ve bu dünyanın nimetlerine aldanma!.. Çünkü, senin yerin burası değil; senin yerin cennet!.."
Va'mel linefsike min kablil memât,
Felâ tağrurke kesrete ashâbin ve ihvân.
"Sen ölmezden evvel, nefsini kurtaracak amelleri işle!.. Eşin, dostun, malın, mülkün çokluğu sana fayda vermez! Sen Allah'a kendini sevdirecek amelleri işle!.."
Allah kusurlarımızı affetsin... Tevfikàt-ı samedâniyyesine mazhar eylesin... Sevdiği kullarının arasına bizleri de kabul etsin inşaallah...
El-Fâtiha!..
5. 10. 1974 / 17 Ramazan 1394