SÜPER GÜÇLERİN HEDEFİ İSLÂM

Çok aziz büyüklerim, kıymetli kardeşlerim! Değerli misafirlerimiz, davetlilerimiz! Bu programımıza hoş geldiniz!..

Hayat çok değerli, zaman çok önemli... Hepiniz çok değerli çalışmalar yapan kişilersiniz. Dakikalarınız kıymetli iken, böyle bir perşembe gününden başlayarak dört gün bir arada bulunmak acaba bir zaman kaybı mıdır?.. Hayır, bu bir zaman kazancı ve tasarrufu oluyor. Çünkü, sizlerle ayrı ayrı konuşmak icab etseydi, muhtelif şehirlerdeki kardeşlerimizi ziyaret etmek için, bütün bir sene Türkiye içinde ve dışında dolaşmamız gerekecekti. Bu çeşit toplantılarla çok geniş bölgelere yayılmış olan kardeşlerimizi bir arada görmenin mutluluğunu yaşıyoruz ve faydalarını devşiriyoruz.

Bu toplantıların ilki 1992 ocağında Ayvalık Murat Reis Oteli'nde başladı dedi Kemal kardeşimiz... Ondan da önce başlamıştır, Avustralya'da başlamıştır. Avustralya'daki kardeşlerimiz çok yüksek seviyeli aile toplantılarını bizden önce başlattılar. Adetâ ihtirâ ettiler. İhtirâ beratı --yeni bir şeyi yapana verilen belge-- onlara verilse, lâyıktır. Çünkü onlar, üniversite kampüslerini tuttular. Avustralya'nın bayağı böyle yüzlerce dönümlük büyük kampüslerini tuttular ve çok büyük çapta komple toplantılar yaptılar. Hem beyleri, hem hanımları, hem çocukları hedef alan çalışmaları ilkönce onlar başlattılar. Bende çok büyük bir hayranlık uyandırmıştı o toplantılar...

Ondan sonra, o toplantıların buralarda yapılması başladı. Yurt dışındaki ülkelerde, İsveç'te, Almanya'da Hollanda'da, İngiltere'de, Amerika'da başladı. O halde bu toplantıların önemini kavrayarak, tekrar tekrar yapma işlemlerimiz çok daha eskilere gidiyor, 1992 öncesine gidiyor.

Fakat 1992 ocağında bir takım önemli hadiseler olmuştu. Rusya'da çok büyük değişmeler olmuştu. Bu büyük değişmelerin dünya politikasına ve bize çok büyük tesirler icrâ edeceğini bildiğimiz için, sezdiğimiz için, Murat Reis Oteli'nde bir toplantı yaptık. Dedik ki: "Rusya değişti. Dünyanın politikası da değişiyor, Türkiye'nin pozisyonu da değişiyor bu şartlar altında... O halde dünyada, bölgemizde ve Türkiye içinde çalışmalarımızın nasıl olması lâzım gelir? Buyurun bunu müzakere edelim!" dedik. Çok hayırlı, faydalı çalışmalar oldu ve devam etti.

Bugün bunların onüçüncüsü... Hattâ belki meslekî toplantıları da sayarsak daha fazladır. Meselâ ben Kızılcahamam'da Teknik Eğitim elemanlarının toplantılarına da katılmıştım. Onları da toplayacak olursak, rakamlar çok daha fazla çıkacaktır.

Muhterem kardeşlerim!.. Biz zaman tasarrufu olsun diye, sizi buraya çağırmış oluyoruz ama, çok yönlü faydalar sağlamayı da düşünüyoruz. Bir meselenin çözümünde ne kadar çok çeşitli faide, güzel sonuç hasıl olursa, o toplantıyı o kadar başarılı sayıyoruz biz... Sadece bir tek amaç değil, pek çok amacı demetleyerek, buketleyerek toplantıları öyle yapmağa çalışıyoruz. Düşünüyoruz yâni, muhtelif yönlerini işin...

Bu toplantımız da böyle bir toplantıdır. Bence çok önemli bir toplantıdır, çok kritik bir zamanda yapılmış bir toplantıdır. Sizlerle bir araya gelip istişare yapmamız gerekiyordu. Bu istişarelerin dinimizdeki yerini hepimiz biliyorsunuz. Müşterek birtakım atılımların kararlarını vermemiz gerekiyordu, onun için bu toplantıyı yaptık.

Bugünler de, o 1992 ocağının heyecanlarından daha yüksek heyecanlara sebep olacak olayların çevremizde devam ettiği günlerdir. Bizim Türkiye'nin batısında huzur içinde yaşamamız, bizi olayların ehemmiyetini görmekten alıkoymamalıdır. Şu anda huzur içindeyiz, rahatız, Allah'ın verdiği nimetlere sonsuz hamd ü senâlar ediyoruz ama, Türkiye'nin içinde ve dışında çok büyük olaylar cereyan ediyor. Harb hali var Türkiye'nin bazı bölgelerinde... Rahat gidemiyorsunuz, rahat oturamıyorsunuz. Hürriyetler tahdit edilmiş durumda... Huzur duyamıyor ordaki kardeşlerimiz...

Türkiye'nin dışında birtakım askerî operasyonlar yapma durumuna getiriliyoruz. Bu da bizi dünya devletleri ile politik bakımdan karşı karşıya getirdiği için, onların bizim bu tavrımıza karşı nasıl bir tavır alacaklarını kestirmemiz önem kazanıyor. Yâni, bu olayların akışında onların bize karşı alacakları tavırlar ve o tavırların bize etkileri fevkalâde önemlidir.

O halde gerçekten çok mühim günlerde bulunduğumuz için, şöyle bir güzel yerde toplanmamız gerekiyordu diye düşündük. Bizim yüksek yönetim seviyelerinde bulunan kardeşlerimizle bu toplantıyı tertib ettik. Sizler de teşrif eylediniz. Teşekkür ederiz.

Bu toplantılarda bizim için, İslâm için, Ümmet-i Muhammed için çok hayırlı, tesirli, büyük faydalı sonuçlar çıkmasını temenni ediyorum. Sanıyorum yurt içindeki ve yurt dışındaki olayları müzakere ederken, kıymetli konuşmacılar temas edeceklerdir. Birtakım meseleleri çok dikkatli bir şekilde ortaya koymamız, müzakere etmemiz ve onların karşısında almamız gereken tavırları, tedbirleri düşünmemiz icab etmektedir.

Tek başına şahsen yapacağımız çalışmalar, bizi birtakım sonuçlara götürebilir ama, olaylar sadece bizim şahsımızın boyutunu aştığı gibi, camiamızın boyutunu aştığı gibi, Türkiye'nin de boyunu, boyutlarını aştığını söyleyebilirim. Türkiye de çâresiz, veyâhut eski tâbirle çâr-nâçar, ister istemez, istemediği halde birtakım olayların içine girmiş olabilir.

Mutlaka konuşmacılar temas edeceklerdir; bugün dünyanın bizim için en önemli olayı, dünyadaki süper güçlerin İslâm'ı kendilerine düşman, alternatif ve hedef olarak almış olmalarıdır. En mühim olay budur. Öteki olayların hepsi buna bağlıdır, bunun sonucudur. Bu ana düşüncenin ışığında, onlar tarafından yapılmış planların uygulamalarıdır.

Onun için, bu problemin çözümü, bu niyetin, bu düşüncenin bize etkileri ve bizim bu etkileri zararsız hale getirmek için veya yanlış düşünceleri düzeltmemiz için yapmamız gereken şeylerin burada müzakere edilmesini temenni ediyorum.

Program güzel hazırlanmıştır. Ama, başlıklar umûmîdir. Sanıyorum boş zamanlarımız da vardır. Arkadaşlarla, tertib heyetiyle temasa geçebilirsiniz, tekliflerinizi iletebilirsiniz. Boş zamanları, programa isim olarak konulmamış bir takım hususların görüşülmesine tahsis edebiliriz. O meselelerin çözümlenmesini, beraberce düşünerek sağlamağa çalışırız.

İslâm bir düşman olarak alınıyor; bizim de heyecanlanmamamız için "Radikal İslâm, radikal müslümanlar" düşman olarak gösteriliyor. Onun için, "Radikal olmayan müslümanlar rahat etsin!" gibi bir rehavet aşılanmış oluyor. Dünyadaki müslümanların sayısı çok büyük bir yekün olduğu halde, büyük bir reaksiyon olmuyor.

Belki Cezayir'deki olaylar, yâni binlerce insanın makinalı tüfeklerle takır takır öldürülmesi olayı ve olaylara Türkiye'deki politik şahsiyetlerin konuşmalarında zaman zaman atıflarda bulunması; zaman zaman çok yetkili kimselerin, yurt dışından bizimle ilgili beyanat veren yabancı diplomatların sözleri çok dikkat çekicidir. "Türkiye'deki lâikliğin korunması için, radikal İslâm'ın gelmemesi için şunu yapmak zorundayız!" diyor, dışımızdaki bir politik şahsiyet... Bunun mânâsı çok derindir. Türkiye'deki rejimi tehlikeye sokan sözlerdir aslında bunlar...

Türkiye'deki rejim, eğer demokratik bir rejim ise, bu sözler ona yöneltilmiş sözlerdir. Çok önemlidir. Çok haksız bir şekilde, dış ülkeler taraf tutmaktadır. Ve bu taraf bizim tarafımız değildir, bize karşı bir tavırdır. Kökten dinci sözünün biz dışında değiliz. Aslında kökten dincilik, bir dindar için amaçtır. Çünkü, insan ya kökten ve toptan, tam ve ful, hakîkaten bir şey olur; ya da olmaz!.. Bu işin yarım müslümanlığı yoktur. İnancın yarım imanlı şekli yoktur.

Bu sözler birtakım fikirlerin işaretleridir, sinyalleridir. Bu işaretlerin altında yatan manâyı leb demeden anlamak lâzımdır. Bunun karşısında hakkın ortaya çıkması için ve böyle diyenlerin ülkemize herhangi bir şekilde zarar vermesini engellemek için çalışmalar yapmak lâzımdır. Bizim üzerimize de düşen görevler olacaktır, vardır. Vatandaş olarak mutlaka görevler vardır. Çünkü çok net olarak, açıkça ve pervasızca terör desteklenmektedir ve terör tarafı tutulmaktadır. Türkiye bölünmek istenmektedir. Çok net olarak bu görülüyor.

O halde bunların müzakeresi gerekiyordu. İstesek de istemesek de ekonomik durumumuz, sosyal durumumuz, politik durumumuz, iç ve dış politikamız sürpriz olaylara sahne olabilir. Onları tahmin etmek, olacak şeyler üzerinde arifâne düşünmek durumundayız. Çünkü, olduktan sonra tedbir aramak palyatif olur, doğru olmaz. İş işten geçmiş olur.

Karşımızdaki insanlar, Türkiye'ye kasdeden insanlar, Türkiye üzerinde kötü niyeti olan devletler, planlarını çok önceden yapıyorlar. Bu planları uygulamak için uygulamalara para ayırıyorlar, kadro ayırıyorlar, eleman gönderiyorlar. Gazetelerin yazdığına göre, Türkiye'deki olaylar önem kesbettiği için dış ülkelerin gizli servis elemanları Türkiye'de toplanmış bulunuyor. Kendilerinin de ifadeleriyle, onların toplanmış olduğu yerlerde birtakım olaylar olacak demektir.

Türkiye'de geçtiğimiz günlerde ciddî bir alevî-sünnî krizi çıkmıştı. Bu alevlenebilirdi, yayılabilirdi. Yayılmamıştır ama bu çok önemli bir olaydır. Bu olayın polisin veya gazetelerin ve televizyonların yorumlarında bırakılmaması lâzımdır. Deşilmesi lâzımdır, kökünün, mahiyetinin anlaşılması lâzımdır.

Benim âcizâne kanaatim, bu olayın arkasında büyük ölçüde Rusya vardır. Çeçenistan'a alternatif olarak, karşı olarak, "Siz Çeçenistan'ı desteklerseniz, biz de sizin iç işlerinizde böyle şeyler yaparız!" gibi bir tavır vardır. Çünkü, bütün sol dernekler sahnede görülmüşlerdir. Büyük ölçüde onların desteği vardır.

Ayrıca ilâve olarak, Türkiye'yi bölmek isteyen insanların da işine yaramıştır. Türkiye'de bir Ermenistan kurma, Türkiye'de Ortodoks Patrikliğine bağlı bir müstakil İstanbul, Konstantinopol tesis etmek isteyenlerin arzuları da paralel düşmüştür ve onlar da işin içinde kullanılmıştır. Ortodoksluk girmiştir işin içine, hristiyanlık girmiştir, Ermeniler girmiştir.

O bakımdan bunlar çok ciddî işaretlerdir. Olaylar devam edebilir, devam edecektir. Çünkü, bu niyetler sönmemiştir, sönmeyecektir. Bu niyetler devam edeceği için bizim de, bütün vatandaşlar olarak bunların karşısında neler yapmamız gerektiğini açık bir şekilde tesbit etmemiz lâzımdır.

Ayrıca, Türkiye'yi gerçekten en çok seven ve Türkiye'ye gerçekten en fedâkârca hizmet etmek isteyen insanlar olduğumuz için, --Bunu iddialı olarak söylüyorum. Herhalde Genelkurmay'ı yöneten, MİT'i yöneten, daha başka Türkiye'nin bekasıyla ilgili teşkilâtları yöneten kimselerle dahi iddialaşabiliriz. Türkiye'yi onlardan daha çok sevdiğimizi, daha dikkatli olduğumuzu iddia ediyorum.-- belki onların gözünden kaçan, dikkatlerinden sızıp, kaçıp da memleketimize zarar verecek birtakım ajanlar bazı yerlere yerleşmişler ama, bizim gözümüzden kaçmıyor. Biz onlardan, bu memleketi daha dikkatle korumağa gayret ediyoruz.

Bir zamanlar sokaklara dökülüp, memleketi çok kötü noktalara götürmek isteyen insanların hattâ meclise dahi girmesi, bizim kusurumuz değildir. Başka kimselerin kusurlarıdır. Müsamaha edilmiştir, göz yumulmuştur. Gizlice desteklenmiştir. Şimdi o sıkıntılar temizlenmek isteniyor ama, kolay kolay temizlenemiyor.

Memleketi çok seven insanlar olarak, insanları çok seven kimseler olarak, bu konuda gûya görevli olan insanlardan da daha ihlâslı, daha samîmî olduğumuzu düşünüyorum. Bizim bu meseleler üzerinde konuşmamız gerekir. Onun için, iç ve dış faktörleri en yetkili ağızlardan dinlememiz icab ediyor.

Biz bu çeşit toplantılarda --bu da bizim en çok feminist olduğumuzu da gösteriyor bir bakıma... Biz feminist de değiliz ama-- hanımların da, beylerin de, çocukların da bilgilenmesi ve eğitilmesi konusunda --çevreye bakıyorum da-- bizim kadar böyle dengeli tarzda bu meseleleri düşünen başka gruplar göremiyorum. Elhamdü lillâh... Biz senelerce önceden savaş ve ilkyardım kursları başlattık.

Geçenlerde bir televizyon programının videoya alınmış bandında seyrettim. Bizim çevre kültür ve hanım derneklerimizin açmış olduğu savaş ve ilkyardım kursları, en çok kursiyer toplayan ve sene içinde en çok tekrar edilen kurslar oluyor. Çünkü biz reel, hayatî, gerçekten insana fayda sağlayacak birtakım ana noktaları vurguluyoruz. Onların göz önüne gelmesini istiyoruz, o konularda bilgilenilmesini istiyoruz. Hanımlarımız da bu konuda güzel çalışmalar yapıyorlar, beylerimiz de güzel çalışmalar yapıyorlar.

Burada şunu da söylemek istiyorum: Türkiye büyük bir devlettir. Bugün gazetelerde Reisicumhur'un da Arjantin'den bir mesajı vardı: "Biz neymişiz meğerse..." diye Arjantin'den farketmiş gibi bir takım sözler söylüyordu. Bizim çok büyük potansiyelimiz vardır. Bizim dışardaki insanlardan bir eksik yanımız yoktur. Allah'ın izniyle dünyanın meselelerinde de söyleyecek sözlerimiz vardır.

Onun için, meseleyi sadece Türkiye'nin içindeki bir mesele olarak da görmüyorum. Dünyanın meselesi olarak görüyorum ve meselenin böyle görüldüğü zaman doğru çözülebileceğini düşünüyorum.

Burada kaliteli konuşmalar olacaktır, kaliteli fikirler ortaya çıkacaktır. Hayırlı sonuçlara ulaşacağız diye temenni ediyorum. Bu çalışmaların yurt içi ve yurt dışı bütün insanlık için, müslümanlar için faydalı olacağına kuvvetle inanıyorum. Mühim toplantılar olacaktır. Buradaki eğitim çalışmalarımız çok önemlidir; Bu önemi vurguluyorum. Katıldığınız için hepinize teşekkür ediyorum.

Toplantılarımızın Allah-u Teâlâ'nın rızâsına uygun olmasını, bu vesîle ile ahiret sevabını da kazanmamızı diliyorum. Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin bize hakkı hak olarak göstermesini, gerçekleri göstermesini, yanıltmamasını, şaşırtmamasını ve hakka ittibâyı nasib etmesini diliyorum. Heyecanlamadan, sükûnetli, vakarlı bir şekilde bâtılı, yanlışı doğru teşhis etmeyi ve ayet-i kerimede bildirilen, bismillâhir rahmânir rahîm:

(Küntüm hayra ümmetin uhricet lin nâs) sorumluluğu, şuuru içinde; insanlara yönelik birtakım güzel, çok önemli hizmetleri yapmak için çıkartılmış bir ümmet, yaratılmış bir ümmet olduğumuzun şuuru içinde; çalışmalarımızın bütün insanlık için, müslümanlar için, mazlumlar için, mağdurlar için faideli olmasını temenni ediyorum.

Allah-u Teâlâ Hazretleri cümlenizden râzı olsun... İki cihanın hayırlarına cümlenizi eriştirsin...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü!..

6 Nisan 1995 - Bursa