AZ UYUMAK

İrfan yolcularının altı esasından biri olan az uykunun faydalarını Ma'rifetnâme kitabı on nevi' ile beyân etmeketedir:

1. Az Uyuyanların Medhedilmesi

Ayet-i kerimelerde az uyuyanlar hakkında medh ü senâlar çoktur; gece namazları ve teheccüdler hakkında emirler vardır. Zebûr'da:

"--Kulum, beni gecenin karanlığında bulursun, ben sana yakın olduğum halde beni istesen bulursun!" denilmektedir.

Hadis-i kudsîde de:

"--Ey âdemoğlu! Çok uyumak suretiyle kalp parlaklığını nasıl bulursun? Uykunu kabrine bırak. Kalbinin nurunu az uykuda ve gecenin uyanıklığında iste. Gece olunca benim zikrimden gàfil olarak uyuyanların, bana muhabbet iddia etmeleri yalandır." buyrulmaktadır.

Nitekim bir şiirde şöyle denmiştir:

Aceben lil-muhibbi keyfe yenâmü
Küllü nevmin alel-muhibbi harâmü.

Mânâsı: "Muhabbet iddiasında olanlar nasıl uyuyabilirler? Halbuki, her uyku, muhabbet sahiplerine haramdır."

Nazım

Uyuma sen bir gece ey mehlikà,
Tâ sana yüz gösterece genc-i bekâ.

Dil güneşinden gece çün germ ola,
Bu iki cismin aça ol tûtiyâ.

Bu gece sabr eyle yere koyma baş,
Mürg-i saâdet kona tâ başına.

Gündüz olur kesb ü gece aşk-ı yâr,
Âşık eder her gece zikr-i Hudâ.

Halk varıb uykuya düşler görür,
Bulmuş uyanık kerem-i kibriyâ.

Hak dedi Dâvud'a: Benim âşıkım,
Gece uyumaz, bana eyler senâ.

Âşık olur tàlib-i halvet ki tâ,
Göstere dildâre dilinden rızâ.

Hab-ı girân teşneye mümkün değil,
Uyusa dûşünde görür ayn-ı mâ.

Hakk, erer er gece Hak'dan hıtâ,
Kalk, teveccüh bana kıl, bul hüdâ...

2. Gece Yarısından Sonra Hak Teàlâ'nın Seslenmesi

Her gece yarısından sonra, Hak Teàlâ semâ-yı dünyâya rahmetini inzâl edip:

"--Kim bana duâ ederse, ben ona icâbet ederim; kim benden bir şey isterse, ben ona istedğini veririm, kim beden mağfiret dilerse, ben onu mağfiret ederim!" buyurur.

Beyit

Nidâ edip gece ervâha der o nûrün-nûr,
Bana teveccüh eden cân bulur, gönlünde huzûr.

Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki:

"--Benim gözlerim uyur, fakat kalbim âlemlerin Rabbinden gàfil olup uyumaz."

Beyit

Sağ yanı üzre yatardı, kıbleye istikbâl edib,
Her nefesde açılırdı ana bin gaybî kapu.

Sabah olduğu vakit uyumak rızka mânîdir ve gamları getirir. Efendimiz'in müezzini Bilâl-i Habeşî RA, her gece vakt-i seherde aşağıdaki beş beyti okurdu:

Teyakkazû teyakkazû yâ niyâm,
Fekad hemezel-fecrü cenûdez-zalâm.

Yâ nâimen min nevmike f'entebih,
Leylüke kad esrea f'il-inhizâm.

Yâ men kad istağraka nevmühû,
Ente tenâmü ve rabbüke lâ yenâm.

Rabbüke yed'ûke ilâ bâbihî,
Fes'elhül-afve bigayri intikàm.

Sallû alâ seyyidinel-mustafâ,
Ahmedel-hâdî aleyhis-selâm.

Meâl-i şerifi:

"Ey gaflet uykusuna dalanlar, artık uyanınız, uyanınız! Muhakkak sabahın fecri , aydınlığı, gecenin karanlığını giderir.

Ey uykuda uyuyan, artık uykudan kalk, uyan ve sabaha kadar seni dinlendiren Rabbine teveccüh eyle! Çünkü gecen sür'atle gitmektedir.

Ey kendisini uyku istîlâ eden zavallı! Sen uyuyorsun fakat iyi bil ki, Rabbin Azze ve Celle kat'iyyen, hiçbir zaman uyumaz.

Rabbin seni kapısına davet ediyor. İntikam almadan, seni afv buyurmasını ondan taleb eyle!"

3. Gece İbadeti ve Gàfillerin Uyuması

Ey azîz! Ehlullah demişler ki:

"Uykuyu az uyumak, Mevlâ'ya teveccühte ihtimamdır; dikkatle emek çekmektir. Tàlib-i irfân olan kimselere gece uykuları haramdır. Çünkü onun matlûbu, uyumayan Hay ve Kayyûm olan Allah-ü Teàlâ Hazretleri'dir. Avâmın uykusu ise, gaflet ve yokluktur, zâyiattır. Gaflet ise, gönle zulmet, karanlık getirir."

Bir Arap şâiri diyor ki:

(Dain-nevme innen-nevme lil-fadli hâdimin) Mânâsı; "Uykuyu bırak, muhakkak uyku faziletleri mahveder." demektir.

Sakın sen de gàfiller gibi hemen dünyadan, yemek ve içmeye, uykuya râzı olma. Sen geceleri uyanık ol da, yüksek ve àlî mertebeleri Mevlâ'dan iste!

Âriflerin uykusu, müşâhede ve mürâkabedir. Ervâh ile tanışma, bilişme ve oynaşmadır. Dostlarla muânaka, sarılışma ve buluşmadır. Gece âşıklara nîmettir. Gce uyanıklığı iki hayatın biridir; diğeri de açlıktır. Gece uyanıklığında gönül diridir. Bu uyanıklık ibâdetlerin anahtarıdır. Sabah vakti uyanık olmak, saadet alâmetidir.

Zikrullah ile beraber gece uyanıklğı, ebrârın ibadetidir. Hürriyet-i hakîkiyeye kavuşanların âdetidir. Zikrullah ve gece uyanıklığı, Hakk'a müştakların sıfatı ve aşıkların devletidir. Zikrullahla birlikte gece uyanıklığı, evliyânın ve asfiyânın kazancıdır.

Zikrullahla birlikte gece uyanıklığı, nüzhet-i evliyâ ve süadâdır. Zikrullahla beraber olan gece uykusuzluğu, merdlere ahiret ganimeti, ebdâl olan velîlere de fırsattır.

Zikrullahla geceleri uyanık olmak, Allah'ın has kullarına ve Allah'a yakın olan bahtiyarlara cennet bahçeleridir. Yâni cennet bahçelerine vesîledir. Zikrullahla, uykusuzlukla geçen geceler, âriflere hediyye-i ilâhîdir. Kâmil mü'minlere de birer hazinedir.

Nazım

Çün gelir şeb vakt-i halvetgâh olur,
Kıble-i uşşâk vech-i mâh olur.

Hâbı koy mehtâb iken ey meh-perest!
Mahtan âgâh ona hem-râh olur.

Uyku bahrinde kamu halk olsa "lâ",
Uykusuzlar vakti "illallàh" olur.

4. Gece İbadetinin Faydaları ve Faziletleri

Ey azîz! Ehlullah demişler ki: Saadetimizin yegâne sermâyesi gecelerdir. Nâstan kurtuluş ve uzletimiz, dost ile halvetimiz, gecelerdir. Geceler, âşıkların dert arkadaşı ve àriflerin sırdaşıdır. Gece, âriflerin derdi artar. Gece, àriflerin başı tartar.

Gece, kâmillerin en bahtiyar ve zafere ulaştıkları zamandır. Kalb semâsına mânevî güneşin inişidir. Her gece bu mânevî güneş doğar ve lâkin halk uyku deryâsına dalıp giderler.

Her seher vakti, her murad hâsıldır. Ol vakit a'mâ gibi uyumak müşküldür. Seher vakti, mübarek saattir; ol saatte uyanık olan, ehl-i saadettir. Seher vakti âşıklar uyumazlar ve àrifler gönülden ırağa gitmezler. Seher vakti rahmet kapıları açık bulunur. Ol zamanda uyanık olan, zevk-ı cân ve safâ-yı hàtır bulur.

Nazım

Ehl-i aşkın dîdesi bîdâr olur vakt-i seher,
Cân-ı ehl-i dil dolu esrâr olur vakt-i seher;

Şehr-i dil bî-kesret-i nâ-cins tenhâdır gece,
Bezm-i cân bî-zahmet-i ağyâr olur vakt-i seher.

Ref' eder dildâr vechinden nikâbın vakt-i subh,
Ânı seyr eyler o kim, huşyâr olur vakt-i seher.

Mürde-dil hâb içre gàfil devlet-i bîdârdan,
Àrif-i âgâhe devlet yâr olur vakt-i seher.

Pertev-i hurşîd-i vech-i dilbere àşık olan,
Ehl-i hâlin gönlü pür-envâr olur vakt-i seher.

Hak nidâ eyler ki "Hel min sâilin?" her nîm-i şeb,
Kim ne isterse o berhudâr olur vakt-i seher.

Bâb-ı ihsân-ı Hudâ feth olmak istersen sana,
Dil kapısın beklemek hoş kâr olur vakt-i seher.

Ol ki ekl ü şürb olur şuğlü gece gündüz hemân,
Uyku lâzımdır ana bîmâr olur vakt-i seher.

Hakkı, bîdâr ol seher vaktinde, tembel olma kim,
Uyumak insana ayb ü âr olur vakt-i seher.

Bu beyitler ne kadar canlıdır. O seher vakitlerinde gözleri uyanık olan bahtiyarlar, hep gönül sahipleri olmakla, içleri esrâr-ı ilâhi ile dolu olduğu halde tefekkür, murâkabe ve zikirle meşgul olurlar. Eğer o esrâr-ı ilâhîden bir nebze de olsa, elbette bizim de gözlerimize uyku gelmez. Fakat, içlerimizi istilâ eden fânî dünya zevk ve muhabbeti, bizleri nâmütenâhî olan saadet-i sermediyeden mahrum bırakmaktadır. Bu gaflet ne unutulur, ne de başka bir şeyle telâfi edilebilir.

Muradlarına nâil olmayı ve ihsân kapılarının kendilerine açılmasını isteyenlere, muhakkak sûrette seher vakitlerini uyku ile kaçırmamak; Cenâb-ı Hakk'a cân ü gönülden yapılacak ilticâ ve duâların hiçbir zaman boşa gitmeyeceğini iyice bilmek gerekir. Cenâb-ı Hak Sübhànehû ve Teàlâ Hazretleri cümlemizi seher vakitlerinde uyanık olan ve kendisine candan sarılıp yalvaran kullarından eylesin, âmîn...

Azîz kardeş! Şimdi sen ve ben bunları okuduk ve dinledik. Bir kere de kendi halimize bakacak olursak, bizde şeyhlik nerede, dervişlik nerede?.. Sofuluk, kılık, kıyafet, bilgi, hüner, sanat, edebiyat, belâğât, fesâhat, tasavvuf ve daha sonra insanlık, insanlıkta kemâl, İslâmiyet, İslâmiyet'te kemâl bizden ne kadar uzak!.. Bunları yazarken ne kadar zayıf ve bîçâre olduğumuzu müşâhede etmekteyiz. Cenâb-ı Hak cümlemizin muîni olsun vesselâm.

5. Az Uyku Kerimlerin Huyudur

Az uykunun kerîmler huyu ve hasleti olduğunu bildirir.

Ey aziz! Ehlullah demişler ki: Efdal-i evliyâ Sıddìk-ı Ekber Hazretleri RA, her gece yatsı namazından sonra biraz ev halkıyla oturup sohbet eder, onlar yattıktan sonra kalkıp abdestini tazeler, iki rek'at nafile namaz kıldıktan sonra seccadesinde oturup, huz ve huşû ile murâkabeye dalar, tâ sabaha bir saat kalınca mübarek başını kaldırıp bir kere âh ederdi. Ol âh ile mübarek ağızlarından bir nûr zâhir olurdu ki, onun aydınlığından evin duvarlarında olan saman çöpleri bile belli olurdu.

Sonra kalkar, on rekât teheccüd namazı ve üç rek'at da vitir namazı kılar; arkasından evlâd ü iyâlini sabah namazına kaldırırdı. Sabah olunca, sabahın sünnetini evinde kılıp mescid-i şerîfe giderlerdi.

Bir adam bir câriye satın almış, yatacakları sırada câriye efendisine sormuş ki:

"--Sizin de bir Mevlânız, efendimiz var mıdır?"

Efendi cevap vermiş:

"--Evet benim de bir Mevlâm vardır, ben de onun kuluyum."

Cariye tekrar sormuş:

"--Sizin Mevlânız uyur mu?"

Efendi yine cevap vermiş:

"--Hayır onun için uyumak, uyuklamak yoktur, Hayyü Kayyûm'dur."

O zaman câriye efendisine demiş ki:

"--Yâ sen hiç hayâ etmez misin, hiç bir zaman uyumayan Mevlâ'nın huzurunda nasıl yatıp uyursun?"

Efendiye bu söz çok tesir edip, bundan sonra gece namazlarını kendine âdet etmiş ve bir daha yatağına girmeyip, ömrü boyunca az uyku ile iktifâ ederek, evliyâlar arasına dâhil olmuş.

Evliyâ yollarına gidenler, ancak üç haslet sayesinde evliyâ olmuşlardır:

1) Acıktıkları vakit, ancak açlıklarını giderecek kadar az bir şey yerler

2) Uykuları gelince hafif bir uyku ile iktifâ ederler

3) Konuşmak lâzım gelince, ancak zarûret miktarı ve muhtasarca söylerler.

Kim ki, ekmeği çok yer, uykuyu çok uyur ve sözü de çoktur; iyi bilsin ki, onun canı hastadır, işi dünya ve ahirette çok zordur.

Nazım

Ey dîde nedir uyku gel uyan gecelerde,
Kevkeblerin et seyrini seyrân gecelerde,

Bak hey'et-i âlemde bu hikmetleri seyr et,
Bul Sàniini ol ana hayrân gecelerde.

Çün gündüz olursun nice ağyâr ile gàfil,
Koy gafleti, dildârdan utan gecelerde.

Gafletle uyumak ne revâ abd-i hakîre,
Şefkatle nidâ eyleye Rahmân gecelerde.

Cümle geceyi uyuma, Kayyûm'u seversen,
Tâ hay olasın Hay ile ey cân gecelerde.

Àşıklar uyumaz gece, hem sen uyuma kim,
Gönlün gözüne görüne cânân gecelerde.

Dil beyt-i Hudâdır onu pâk eyle sivâdan,
Kasrına nüzûl eyler o sultân gecelerde.

Az ye, az uyu, hayrete var, fânî ol andan,
Bul cân-ı bekà ol ana mihmân gecelerde.

Allah için ol halka mukàrin gece, gündüz,
Ey Hakkı nihân aşk oduna yan gecelerde.

Gönül Hakk'ın evidir. Sivâyı, Allah'tan gayri, mâsivâ denen her şeyi gönülden çıkar ki, orası Hakk'ın evi olduğu için, orada başka bir şeyin bulunması câiz olmaz. Çünkü Hak Sübhànehû ve Teàlâ Hazretleri, orasını dâimâ gözetlemekte ve oraya bakmaktadır. Orada kendisinden başka bir şeyin olmasını kat'iyyen istemez. Onu temiz ve pâk tutmak, her mü'min ve müvahhidin birinci vazifesidir.

Bunun için de en güzel çâre, İbrâhîm Hakkı Hazretleri'nin dediği gibi az yemek, az uyku ve az konuşmak, uzlet, zikrullah ve tefekkürdür. Bunlara riâyet eden kimselerin az zamanda kemâlât-ı insaniyeye ulaşacaklarında hiç şüphe olmamalıdır. Bil'akis, bu usûllere riâyetsiz olan kimseler çok bocalar ve yorulur, neticede eline bir şey geçmeden bu fânî dünyaya gözlerini yumup gider.

Gaflet ona derler ki; insanın her gün gözünün önünde birçok kimseler tabutların içerisinde bu dünyadan vedâ edip giderlerken, bir intibah ve uyanıklık hâsıl olmayıp; hâlâ kendi çıkarı yolunda koşup gider. Cenâb-ı Hak cümlemizi, düştüğümüz bu gafletten kurtarsın. Âmîn, bihürmeti seyyidil-mürselîn ve sallallàhü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.

Çok Uykunun Zararları

Ey azîz! Ehlullah demişler ki, çok uyku ve gaflet mezmumdur, tembellik ve şeâmettir. Çünkü gàfilin uykusu, a'zâ-yı bedeni muattal edip, işe yaramaz hâle sokar. Ömrün kıymetli vakitlerini zâyî eder. İnsanın, telâfisi mümkün olan ufacık bir şeyi zâyî olsa, kaybolsa, kıymeti nisbetinde ömrü boyunca acınır durur da; acaba neden bu telâfisi mümkün olmayan, kıymetine de bahâ biçilmesi kàbil olmayan ömrün zâyîatına acımaz?.. Acımamak herhalde akıllıların işi olmasa gerektir.

Uyku ölümün küçük kardeşidir. Hak'tan kaybolan ehl-i hasrettir. Uyku da ayrıca bir musîbettir. Àrifler dâimâ huzûr-u Hak'ta uyanıktırlar. Bunlara uyku, teveccüh ve lezzettir. Ol uyku ki, huzurdan habersiz gaflet içindedir, ol mûcib-i tard, bu'd ve nedâmettir; hüsrân, cehâlet ve melâmettir; ilm ü hikmetten mahrum olmaya alâmettir. Zîrâ ki, àrifin lezzeti huzûr-u izzettir ve hayatı muhabbettir.

Mevlâ'yı sevmenin alâmeti de üçtür: Gece uykusuzluğu, güzel konuşma, Hak Teàlâ'ya güzelce hamd ü senâdır. Doğrusu gece uykusu Hak'tan i'râz ve vebâldir. Eğer uyku iyi bir şey olsaydı, cennette de olurdu. Öyle ise, uyku galebe etmedikçe uyuma ve ona iltifat etme. Uykuya îtibar olunmaz; çünkü uyku ile kemâlet hàsıl olmaz ve tahsil olunmaz.

Nazım

Azîz bâşın için, gece yâr için uyuma,
Uğurla leyli felekten, şikâr için uyuma!

Çün uyudun nice bin gece, hazz-ı nefs için,
Bir iki şeb ne olur, yâr-i gàr için uyuma!

Lâtîf yâr ki hergiz uyumaz ânınla,
Huzûr edip geceler, ol nigâr için uyuma!

Helâl olur mu ağır uyku hasta sâhibine?
Terahhum eyle bu kalb-i figâr için uyuma!

Hudâ demiş ki, "Benim âşıkım gece uyumaz!"
Hayâ edersen eğer şeb, o âr için uyuma!

İşitmedin mi ki, şeb kâm alır kamû uşşâk,
Bu aşk-ı padişah-ı kâm-kâr için uyuma!

Hezâr kerre dedim Hakkı, Hakk'a gel geceler;
Yok olduğun bilesin, tâ o var için uyuma!..

7. Az Uyku Kalblerin Cilâsıdır

Az uykunun kalblerin cilâsı, gözlerin de kuvvetlendiricisi olduğu hakkındadır.

Ey azîz! Ehlullah demişler ki: "Mücâhedesiz müşâhede olmaz. Mücâdehe kılmayan müşâhedeyi bulamaz. Gönlünün gözü de açılmaz. Mücâhede eden için, müşâhede hazırdır. İsterse murad etsin, isterse etmesin müşâhedeyi bulur. Öyle olunca, müşâhede hâsıl oluncaya kadar mücâhede lâzımdır.

Mücâhedeyi murat eden kimse için de, açlık yâni az yemek ve az uyku ile iktifâ etmek gerekir. Zîrâ ki, tâlib-i irfân mücâhede edince, az yemek ve az uyku uyumakla, onun bedeninde eczâ-yı anâsırdan hâsıl olan ahlât-ı erbaa eriyip azalır.

Zikrullah ile eczâ-yı beden inceleşir, letâfet peydâ eder. Gönlü, hicab-ı anâsırdan müberrrâ ve libâs-ı bedenden muarrâ olur. Uykusu halinde âlem-i berzâha varıp rahat bulduğu gibi, yakaza halinde hem berzaha ve hem de melekûte muttalî olarak, hem rahat ve hem de saâdet bulur. Uykusunun îtidâli, bedenin rahatlığı olduğu gibi, can da rahat eder. Lâkin tâlib-i irfân uyku ve rahatı bırakıp gecenin karanlığında aynı hayât-ı cânı müşâhede ile görmüştür."

Nazım

Sulh u salâh oldu bu kavgà-yı şeb
Oldu çü sahrâ, bize deryâ-yı şeb.

Şâhid-i gaybın sevgilisi gecedir,
Âşıka rûz olmadı hem tây-ı şeb.

İstemez uykuyu kaçar hâbdan,
Eylese bu dîde temâşâ-yı şeb.

Çok dil-i pür-nûr u nice cân-ı pâk.
Oldu kamu bende-i Mevlâ-yı şeb.

Dîk-i siyahtır göze, şeb zulmeti,
Tatmasa dil lezzet-i helvâ-yı şeb.

Gündüz olur gerçi bu sevdâ-yı kâr,
Başka safâdır dile, sevdâ-yı şeb.

Bağladı şeb desti, çü her kârdan,
Hakkı eder subha dek ihyâ-yı şeb.

Bundan anlıyoruz ki, müşâhede mertebelerine nâil olmak isteyen àriflere ve sâliklere, mutlak ve mutlak mücâhede lâzımdır. Bunun da aslı, az yemek, az uyumak ve az konuşmak olup, halvetle birlikte zikrullaha devamdır. Bunlarsız ne ahlâkta ve ne de insanlarda, matlûb olan kemâli elde etmek mümkün olmaz.

8. Uykunun Esrârı ve Faydaları

Ey azîz! Ehlulah demişler ki: İnsan rûhu âlem-i ulvîden âlem-i süflîye garip gelmiştir. Ancak nefs-i hayvânîmizin işlerini tedvirle meşguldür. Nefs-i hayvânînin menfaatlerini celb ve mazarratlarını def için ona taallûk ve bedene teveccüh kılınmıştır. Bu sebeple, bu dar yerde mahpus kalmıştır. Nefse, yâni cisme uyku geldikte, ol rûh-u ulvî kendi âlemine girip, iki türlü fayda bulmuştur:

Birincisi; darlıktan kurtulup rahat ve serbest olmuş ve beden hizmetlerinden kurtulmuştur; âlem-i likàda ervâh ile mülâkàt edip zevk ve huzur bulmuştur.

İkinci faydası; rûh-u ulvî kendi vatanına varıp, akl-ı evvelden bazı esrâra muttalî oldukta, bir çok meânî tahsil kılınmıştır. Biz buna rüyâ deriz ki, bu da iki kısımdır: Biri rüyâ-yı sâdıka, diğeri kâzibedir. Eğer rûh berzâhdan geçip akl-ı külle mukàbil geldiyse, vasıtasız müşâhede edip ilhâmât almıştır. Uykusu, yakaza halinde olup, murâkabe ve keşiflere dalmıştır.

İnsan vücudu bağlanmış bir tahta misâlidir. Uyku halinde rûh-ı revânı, ondan alıp başka yerlere götürürler. Tâ bu altı cihetten başka bir menzil ve bu âlemden başka bir âlem olduğunu görüp anlaya ki, ondan gelmiştir ve yine o âleme dönecektir. Binâen aleyh, bu dünyaya meyletmeyip, o yüksek makàmına, vatanına muhabbet kıla ve ona vâsıl olabilmek için mücâhedelerine devam eyleye ve bin netice ma'rifetullàh mertebesini bula ve muhabbetullàha nâil ola.

Gerek uyku halinde ve belki de ölüm vaktinde bile âlem-i berzahta kalmayıp, melekûttan içeri gidip gelebile ve saâdet-i üns ve huzur ona müyesser ola.

Bir kâmil, ziyaretçilerin çokluğundan mütessir olmuş ve demiş ki:

"--Ey dostlar, izninizle bir saat kadar vahdete varayım!"

Sonra yatıp, hırkasını başına çekip uyumuş. Zîrâ, gönül gözü açık olan kâmilin cismi uyumak ister, ruhu da kendi âlemine rücû eder. Huzûr-u Hazret'te huşû ve huz eder, gelip gideceği yer olan akl-ı külle gider.

Nazım

Gözlerin yumdu bu cihândan o cân,
Açtı hüsnü nikàbını cânân.

Dikti cânân yüzüne cân gözünü,
Açamaz yummadan cihân gözünü.

Yine cânında buldu cânânı,
Yine tahtında gördü sultânı.

Kalb-i àrifte zâhir oldu o nûr,
Kıldı evvelki sûret ile zuhûr.

* * *

Nevm-i ehli-i dil huzûr-u hazret-i dildâr olur,
Çünkü her dem arzûsu dilde ol dîdâr idi.

Àrifin gözü uyur kalbi uyumaz aşk ile,
Kim ezelden aşk ona her halde yâr-ı gàr idi.

Hâb hoş olsun helâl o ayne kim düşte görür,
Anı kim Hakkı anınçün bir zaman bîdâr idi.

Hâzır ol her dem deminden bir hayât-ı tâze bul,
Gece, Hakkı hâbı az et, hâbı az et, hâbı az.

Sen bizi öyle ferâmuş eyledin gûyâ ki sen,
Bir dahî râci' değilsin aslına gel etme nâz.

Nîm-şeb kalk, ağla derdinle, teveccüh kıl bana,
Tâ seni cezb eyleyem, kûtâh ola râh-ı dirâz.

Uyku gflettir ehl-ü mevt olma, hay ol aşkîyle,
Dinle her şeb sözlerin, ma'lûmun olsun cümle râz.

9. Uykunun Hakîkatı

Uykunun hakîkatini, avâm uykusunun berzahda kaldığını, havâs uykusunun melekûte yol bulduğunu bildirir.

Ey azîz! Ehlullah demişler ki, uykunun hakikati budur ki, rutûbetli gıdalar, yürek damarlarına rehâvet verip, havâs ve a'za-yı beden, his ve hareketten kalır. Damarlar, ciğer ve bütün beden gıdâlarını alıp beslenir ve büyürler. Uyku ise bedenin bu hâletinden ibarettir. Rutûbet ve gıda, mûcib-i nevm, uyku getirir olduğu için çok su ile uyku ağırlaşır ve balgamla, gaflet ve unutkanlık ziyade olur.

Eğer uyuyanın kalbi gàfil ve nefsiyle meşgul ise, kendi kemâlini kazanmaktan âciz olur ve âlem-i berzahta hapsolup, hayâlen, rüya, (edgâsü ahlâm) bir takım karışık rüyâlar ile kalır. Eğer uyuyanın kalbi uyanık ve mücerred ise, âlem-i berzah denilen (Ölenlerin ruhlarının toplandığı yer, dünya ile âhiret arasında bir mekân) yerden geçip, kendi asıl âlemine varır. Orada huzur içinde aslâ uyku gelmez ve bedinin uykusu, böyle kalbi hiç bir zaman hareketsiz kılmaz; teveccüh ver terakkîden de bir nefes bile hâlî kalmaz.

Uyku cahillere atâlet ve gaflettir. Uyku, ruhânî ise, Huzûr-ı Hazret'tir. Cahilin uykusu muvakkat bir ölümdür. Àrifin uykusu ise, hâtıraları açar. Avâmın uykusu perişanlık ve azaptır. Havâssın uykusu ise, Hakk'a tam tevccühdür. Nâkısın uykusu, vakitlerin ziyâıdır. Kâmilin uykusu tâatın özüdür.

Gönül ehil, kâmil bir zât, on gün kadar bir dergâha misafir olmuş. Çokça yer, çok uyur ve çok da konuşurmuş. Bunu şeyh efendiye şikâyet etmişler. O da o zâtı çağırıp, şikâyetlerini anlatmış. Misafir olan kâmil zât cevaben demiş ki:

"--Eğer bu şikâyetçilerde biraz irfân olsaydı, şikâyet yerine teşekkür ederlerdi. Zîrâ benim yediklerim nurdur, uykum huzûra gitmektir, sözlerim ise hiç boş değil, hep hikmettir." deyince şeyh efendi bu zâtın kemâlini görerek, onu kendi makàmına oturtup kendisi ona mürid olmuş ve onun işâretiyle bir çok günler açlık ve yemezlik, sükût ve uykusuzluğa devamla, ol dahî nûr-u hikmet ve huzûru bulmuştur.

Lâkin bu kemâle vâsıl olmayan âşık, çok yemekle ve çok uyku ile, hâib ü hâsir, zarar ve ziyan içinde kalmıştır. Cenâb-ı Hak cümlemizi böyle gaflette bırakmasın...

Nazım

Nîm şeb aşk eyledi dilden yana vâfirce nâz,
Çok itâb etti, dedi: Àşık sen eyle, hâbı az.

Biz seninle geceler, tâ subha dek söz söyleriz,
Sen ayağın eylemişsin câmehâb içre dirâz.

Gündüzün gaflettesin bizden, dahî şeb, hâbda,
Yâ ne vakt eylersin, ey âşık bize tatlı niyâz?

10. Uykusuzluğun Kısımları

Uykusuzluğun kısımlarını, hal ve makamlarını bildirir.

Ey azîz! Ehlullah demişler ki: Uykusuzluk açlığın neticesidir. Zîrâ midede gıda olmazsa, uyku gelmez.

Uykusuzluk iki kısımdır: Biri gözlerin uyumaması, biri de kalbin uyumamasıdır. Lâkin kalbin uyanıklğı müşâhedeyi taleb içindir. Aynı zamanda gaflet uykularından intibahtır, uyanıklıktır. Ammâ gözün uyanıklığı, müşâhedeyi taleb için, gönülde olan himmetin bekàsına ve devâmına rağbettir ki, tevfîk-ı ilâhidir. Zîrâ göz uyuyanca, ekseriyetle kalb ameli de bâtıl olup kalır. Eğer göz uyuduğu halde gönül uyumayıp ameli, hâli üzere kaldıysa; ol müşâhede, evvelki gecelerin uykusuzluğunun mükâfatıdır. Bu uyanıklığın faydası, amel-i kalbin hâli üzere istikrârı, bekàsı ve devâmıdır. İnd-i ilâhîde olan menzil ve hazînelerine yükselmeye ve nâil olmaya vesîledir.

Mübtedî olan sâliklerde ise, uykusuzluk gafletle geçen vakitlerin telâfîsi ve ta'miridir. Kâmil ve muhakkıkînde ise, hallerinin ziyâdeliğine sebeptir ve ahlâk-ı ilâhiye ile ahlâklanmalarına vesîledir ki, inâyet-i ihlâhiyenin esâsı, kökü ve ilkidir. Uykusuzluk makàm-ı kayyûmiyettir. Zîrâ, Esmâ-i ilâhîyede bir isim kalmaz, illâ ki insân-ı kâmil onu hâmildir. Uyanıklığın bir hâssası da, nefsinin bilmeye yaramasıdır.

Bir efendi bir sevdiğine àşık olduğunu bildirmiş. O da, "Bu gece yarısı ben size gelirim!" demiş. Fakat àşık olan zât gece bir müddet bekledikten sonra uyuyakalmış.

Sevilen zât eve gelmiş, bakmış ki àşık uyuyor, önüne biraz ceviz döküp, eteğinden de bir parça keserek gitmiş. Àşık sabahleyin uyandığı zaman gördüğü manzaradan çok utanıp, pişman olmuş. Olmuş ammâ iş işten çoktan geçmiştir. Bundan sonra uykusunu tamâmiyle terk edip, huzûr-u ilâhîde ünsiyet nasîbini almıştır.

Nazım

Sakın ey yâr-ı mihmandâr uyuma!
Gelir gönül evine dildâr uyuma!

Ko hâbı-gafleti şeb-i kalbe sirâyet,
Nice zâhir olur esrâr uyuma!

Dilersen Hayy ü Kayyûm'un rızâsın,
Gece tenhâ otur zinhâr uyuma!

Çü şebi ikbâlde ferâh buldu uşşâk,
Gözet sen, sen de bul dîdâr uyuma!

Edip tazyid-ı evkàt uyusa halk,
Sen etme zâyî, ol bîdâr uyuma!

Gam-ı aşk eylese, şeb-i kalbi meksur,
Gelir tahtına ol Cebbâr uyuma!

Gaam-ı aşk olsa mihmân, koyma tenhâ,
Ona ver Hakkı her neyin var, uyuma!

Mevlâ cümlemizi hakîkî kanâatkârlardan eylesin. Âmin, bihürmeti seyyidil-mürselîn...