DÖRDÜNCÜ KISIM

Gam ve kederi izale eden sebebleri ve iki cihanda afiyetle ömür sürmenin sebeblerini beyân eder.

Bu sebeblerin en mühimmi, Cenâb-ı Hakka yönelib, kalbi ona bağlamakdır. Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz

 

(Men kânet-id dünya himmetühû ve sedemuhû ve lehâ şahase ve iyyâhâ yenvî caalallahü'l-fakre beyne ayneyhi ve şettete aleyhi zay'âtehû ve lem ye'tihî illâ mâ kütibe lehû minhâ, ve men kâneti'l-âhiretü himmetühû ve sedemuhû ve lehâ şahase ve iyyâhâ yenvî caalallahü azze ve celle'1-ğınâ fi kalbihî ve cemea aleyhi zay'atehû ve etethü'd-dünya ve hiye sâğıretün) buyurmuşlardır.

Manası: "Bir kimse ki dünyâ onun derdi ve üzüntüsü sebebi olur, onun için uğraşır, her şeyde dünyâ menfeatini niyyet ederse, Cenâb-ı Hak, fukaralığı onun iki gözü arasına koyar, onu aç gözlü eder, ve sermâyesini, işlerini darmadağın eder, ve dünyâlıkda ne kadar kısmeti varsa, ancak onu alır.

Bir kimse ki, ahıret onun derdi ve üzüntü sebebi olur, ahıret için uğraşır, her işde rızay-ı Bârîyi niyyet ederse, Cenâb-ı Hak onun kalbini zengin ve gözünü tok eder, sermâyesini ve işlerini toplu kılar, dünyâyı hakir ve zelîl kılarak ona getirir," demekdir.

Diğer bir hadîs-i şerifde

 

(Men caale'l-hemme hemmen vâhiden kefâhullâhü hemme dünyâhü, ve men teşe'abethü'l, hümûmü lem yübâlillâhü Teâlâ fî eyyi evdiyet'id-dünya heleke) buyurmuşlardır.

Manası: "Her kim derdini bir şeye hasr eder de onu ahıret derdi kılarsa, Cenâb-ı Hak onu, dünyâ derdinden kurtarır. Her kimin derdi dünyâ muhabbeti uğruna her tarafa dağılır ve dünyanın her hangi çaresiz bir yerinde helak olmasına Cenâb-ı Hak aldırış etmez," demekdir.

Bu hadîs-i şeriflerin delâlet ettiği ma'na, her işi terk edip, ibâdete koyulmak demek değildir, fakad her iş yapılmak istenildiğinde, Cenâb-ı Hakkın rızâsını niyyet edip, Şerî'âtın emirleri çerçevesinde yapılmalıdır, demekdir. Zîrâ İslâm Dini kolaylık dînidir. Dünyâ ve âhiretle ilgili bir mazeret olmadıkça, hiç bir şeyden men etmez.

Gam, keder ve sıkıntıyı celb eden sebeblerden başlıcası, Cenâb-ı Hakka kulluk etmekde ve itâatde kusur etmekdir.

Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz, sabah namazını kazaya bırakan bir zat hakkında

 

(Asbaha habîs'en-Nefsi) buyurmuşlardır

Ya'ni: "Mükedder ve neş'esiz olarak sabahlar ve öylece de gününü geçirir" demekdir.

Musibeti def eden sebeblerden biri de, şu duadır. Efendimiz (S.A.S.)

 

(Allâhümme rahmeteke ercü felâ tekilnî ilâ nefsî tarfete aynin ve eslıh lî şe'nî küllehû la ilahe illâ ente) Bu dua sıkıntıda kalmış olanın duâsıdır, buyurdular.

Manası: "Allahım! Rahmetini umuyorum. Beni göz açıp kapayıncaya kadar nefsimle başbaşa bırakma. Her işimi düzgün kıl, senden başka ilah yokdur." demekdir.

Cenâb-ı Merhamet-meâb (S.A.S.) Efendimiz Hazretleri, Esmâ bint-i Âmisî Hazretlerine, ya Esmâ, musibet ve şiddet vakıtlarında okunması lâzım olan duayı sana öğreteyim mi buyurarak şu duayı okudular.

 

(Allâhe Allâhe Rabbî la üşrikü bihî şey'en) ve yine Efendimiz (S.A.S.) Hazretlerini şiddet ve musibet vaktında

 

(La ilahe illallahü'l-azîmü'l-halîm. La ilahe illallâhü Rab-bü'1-Arşi'l-azîm. La ilahe illallâhü Rabbü's-semâvât'is-seb'ı ve'1-Ardı ve Rabb'ül-Arş'ıl-Kerîm) zikr-i şerifine devam ettikleri, mu'teber kitaplarda rivayet edilmişdir.

Ve yine Fahr-i Kâinat (S.A.S.) Efendimiz, Zünnun (Yûnus) (A.S.) in balığın karnında etmiş olduğu duayı

(Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn). "Bu duayı her hangi bir mü'min bir şey hakkında okusa, Cenâb-ı Hak muhakkak onun duasını kabul eder," buyurmuşlardır.

Ayrıca bir de kime bir musibet ve şiddet isabet ederse, ezân-ı muhammediyi kollasın, müezzin tekbir alınca o da alsın, şehadet getirince o da getirsin,hayye al'1-salâh ve hayye ale'l-felâh deyince o da desin ve ezan bitince

(Allâhümme Rabbe hâzihi'd - da'vetit - tâmmeti's - sâdı- kat'il-müstecâbet'il-müstecâbi lehâ da'veti'l-Hakkı ve keli-met'it-Takvâ, ahyinâ aleyhâ ve emitnâ aleyhâ ve'b-asnâ ve'c'alnâ min ehlihâ ahyâen ve emvâten) duâsını okuyub muhtaç olduğu şey'i Cenâb-ı Hakdan dilesin, buyurmuşlardır.

Manası: "Bu tam,sadık, makbul ve hak davetin, bu takva çağırışının sahibi olan Allahım! Bizi bu davet üzere yaşat, onun üzerine öldür ve dirilt, sağlığımızda ve ölümümüzde bu davet ehlinden yap." demekdir.

Ebû Hüreyre (R.A.) Hazretlerinin rivayet ettiği bir hadîs-i şerifde, Efendimiz (S.A.S.) her ne vakit başına bir musiybet gelse Cebrail (A.S.) Hazretleri gelirler, bana

(Tevekkeltü ale'l-hayyi'l-llezî la yemûtü ve'1-hamdü- lil -lâhi'1-lezî lem yettehız veleden ve lem yekûn lehû şerîkün fî'1-mülkî ve lem yekûn lehû veliyyün mine'z-zülli ve kebbirh'ü-tekbirâ) duasını tavsiye ederler buyurduklarını, İmâm-ı Taberânî ve Hâkim rivayet etmişlerdir.

Manası: "Ölümsüz olan Allaha dayandım. Çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, acze düşüpte yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah'a hamdolsun ve O'nu gereği gibi tekbir et." (İsra 111)"

Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz yeni bir elbise giyen adam

 

(El-Hamdü li'llâhillezî kesânî ma üvârî bihî avreti ve ete-cemmelü bihî fî hayatî) duasıyla Cenâb-ı Hakka hamd eder ve eskittiği elbiseyi çıkarır da fukaraya sadaka verirse, hayatında ve memâtında muhakkak Cenâb-ı Hakkın himaye, hıfz ve setrinde dâim olur, müjdesini haber verdiler.

Manası: "Allâha hamd olsun ki, avret mahallimi setr ettiğim ve hayâtıma da güzellik veren elbiseyi bana giydirdi," demekdir.

Dünyâ ve ahiret selâmet ve rahatını te'min eden sebeblerden biri de, müslüman kardaşlarının ve zayıfların yardımında bulunmağı bir vecibe bilmekdir.

Efendimiz (S.A.S.) Hazretleri

 

(Men kâne fî haceti ahîhi kânallahü fi hâcetihî ve men ferrece an müslimin kürbeten, ferrecallâhü anhü bihâ kürbeten min kürebi yevm'il-kıyameti) buyurmuşlardır.

Manası: "Müslüman kardaşlarının yardımında olanın, Cenâb-ı Hak her işinde yardımcısı olur. Ve bir müslümanın sıkıntısını giderenden Cenâb-ı Hak kıyamet gününün şiddetlerinden bir şiddeti giderir" demekdir.

Cömertlik ve merhamet de, ebedî selâmeti ve saadeti te'min eden sebeblerdendir. Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz, Cömertlerin kusurlarına bakmayın, kusurları oldukça Cenâb-ı Hak onlara afv ile muamele eder buyurmuşlardır. Cömert demek malını lâzım olan meşru yerlere sarf etmekten kaçınmayan demekdir. Sefâhet yerlerine sarf olunan malların zarardan başka bir meyvesi olmaz.

Diğer bir hadîs-i şerifde

 

(İnnemâ yerhamullâhü min ibâdihi'r-ruhamâe) buyurmuşlardır.

Manası: "Cenâb-ı Hak, kullarından ancak merhametli olanlara merhamet eder." demekdir. Diğer bir hadîs-i şerif de: "Yerde olanlara siz merhamet ediniz ki, gökde olanlar da sizlere merhamet etsinler." buyurmuşlardır.

Musıybet zamanlarında, yardım ve ilâhi rahmeti çekmeye muvaffak olamayanların en büyük kusurları, kendilerinde bulunan merhametsizlikdir. Bu gibiler ellerinde fırsat olduğu vakit hem cinsine iyilik yapmaya hiç yanaşmazlar; hele hayvanlara karşı yapmış oldukları zulüm ve insafsızlık, kâbil-i ta'rif değildir.

Diğer bir hadîs-i şerifde (S.A.S.) Efendimiz

(Hûsibe Racülün mimmen kâne kableküm felem yûced lehû mine'l-hayri şey'ün illâ ennehû kâne yuhâlıtu'n-nâse ve kâne mûsiran ve kâne ye'mürü ğılmanehû en yetecâvezû ani'l-mu'siri, kâlellâlü Teâlâ nahnü ehakku bi zâlike tecâvezû anhü) buyurmuşlardır.

Manası: "Sizden evvel geçen ümmetlerden servet ve sâmân sahibi bulunan bir adam, vefatından sonra hisâba arz olunur da, hiç bir hayır yapdığı görülmez. Yalnız ticâret sebebiyle, beraberlik ve ilişki içinde bulunduğu, hali vakti yerinde olmayan borçluları hakkında me'murlarına, afv ve hilm ile muamele etmelerini emr ederdi."

Merhametlilerin en merhametlisi olan Cenâb-ı Hak da ona bu hareketinin mükâfatı olarak buyurdular ki, "Afv ile muamele yapmağa biz daha lâyıkız, binâen aleyh, onun kusurları afv edilmiştir." emir-i ilâhisiyle ihsan buyurdu demekdir.

Diğer bir hadîs-i şerifde, (S.A.S.) Efendimiz (Kim ki duâsı kabul olunsun ve sıkıntısı giderilsin isterse, borcunu vermeğe muktedir olmayanlara kolaylık göstersin) buyurulmuştur.

Diğer bir hadîs-i şerifde müslüman kimsenin arkadaşının, kardaşlarının menfeâtını menfeâtı gibi gözetmesi için

(Men nasare ehâhü'l-müslime bi'1-gaybi nasarahüllâhü fi'd-dünyâ ve'I-âhirati) irşadında bulundular.

Manası: "Gıyaben çekiştirilen veya başka bir zarar ve zulme duçar olan müslüman kardaşlarının haklarını müdâfaa ve onlara yardım edenleri, Cenâb-ı Hak dünyâ ve âhirette mansur ve bahtiyar eder," demekdir.

Müslümanların dünyâ ve âhiret selâmet ve saadetini temin eden sebeblerden biri de, duayı çok yapmak ve Cenâb-ı Hakka kalbini bağlamakdır.

 Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz

 

(Men serrehû en yestecîballâhü lehû inde'ş-şedâidi fe'l-yüksir min ed-duâi fı'r-rihâi) buyurmuşlardır.

Manası: "Şiddet zamanlarında, Cenâb-ı Hak tarafından duasının kabulüyle sevinmeği kim isterse, rahat zamanlarında çok dua etsin" demekdir. Lâkin duâların kabul şartları çokdur. Bu cümleden başlıcaları helal lokma yemek ve acele etmemekdir.

Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz acele etmedikçe ve şartlarına uygun duâ ettikden sonra her hangi birinizin duası kabul olur, buyurmuşlardır. Acele demek; duâ ettim de kabul olmadı diye sabırsızlanmaktır.

Bir de müsîbetden kurtulmaya çâre bulamayan din kardaşları için, hâcet namazına ve hâcet duasına devam etmek, kendilerini musibetten kurtarmak için en kolay yoldur.

 

Cenâb-ı Hakîm-i Alem (S.A.S.) Efendimiz

(Men kânet lehû illallahi hâcetün ev ilâ ehadin min benî âdeme fe'1-yetevadda' ve'1-yühsin'il-vudûe ve'1-yusalli rek'ateyni, sümme'l-yüsnî ala'llâhi ve'1-yusalli alle'n-nebiyyi, sümme'l-yekul la ilahe illallahü'l-hâlim'ül-kerîm, subhânallahi rabbi'1-arşi'l-azîm, es'elüke mucibâti rahmetike ve azâime mağfiretike, ve'1-ısmete min külli zenbin, ve'l-ganîmete min külli birrin, ve's-selâmete min külli ismin, lâ teda' lî zenben illâ ğaffertehû ve la hemmen illâ ferrectehû ve lâ kerben illâ neffestehû ve lâ hâceten hiye leke rıdan illâ kazaytehâ yâ Erhamerrahımîn, sümme yes'elü min emr'id- dünyâ ve'lâhıreti mâşâe fe innehû yukadderü) buyurmuşlardır.

Manası: "Cenâb-ı Hak (C.C.) Teâlâya yahud benî âdemden birine ihtiyacı olan, sünnet üzerine güzelce abdest alsın, iki rek'at namaz kıldıkdan sonra (Sübhâneke Allâhümme ve yâ Fâtiha-i Şerife) veya benzeri senalar ve bilhassa (Allâhümme ente halaktenî) senâ-i Şerifiyle Cenâb-ı Hakkı medh ve senada bulunub, Peygamber (S.A.S.) e salavât-ı şerife getirsin, ondan sonra da yukarıdaki duadan (lâ ilâhe illallahü'l-halim'ül-kerîm) den başlayarak (Yâ Erha- me'r-Rahımîn) e kadar okusun ve âhıret işlerinden dileyeceği şeyi dilesin, Cenâb-ı Hak onun dileğini takdir buyururlar" demekdir.

Hacet duasının başında şu senâ-i celîl ile başlanırsa, bir mertebe daha te'sirini artırır denilmişdir. Efendimiz (S.A.S.)

 

(Men kâle izâ esbaha ve izâ emsâ)(Allâhümme ente halaktenî ve ente tehdînî ve ente tut'ımüni ve ente tesgînî ve ente tümîttünî ve ente tuhyînî lem yes' elillâhe şey'en illâ a'tâhü) buyurmuşlardır.

Manası: "Her kim sabah ve akşam bu duây-ı şerifi (ente tuhyînî) ye kadar devam ederse, Cenâb-ı Hakdan ne isterse muhakkak Allâhü Teâlâ Hazretleri ona istediği şeyi verir," demekdir.

Dünyâ ve âhiret selâmetini te'min eden sebeblerden biri de, Cenâb-ı Hakdan daima tazarru' ve niyazda bulunarak

(Mâ min da'vetin yed'û bihe1-abdü efdale min) (Allâhümme innî es'elüke 1-afve ve'1-âfıyete fi'd-dünyâ ve'l- âhireti) buyurmuşlardır.

Manası: "Kulların okudukları dualarda (Allâhümme innî es'elüke...) duasından daha faziletli bir dua yokdur;

Manası: "Ey benim Allahım! Zât-ı merhamet-i ilâhinden dünyâ ve âhırette kusur ve günahlarımı afv buyurmanı ve her türlü musıybet ve hastalıklardan selâmette daim ve bakî kılmanı niyaz ederim" demekdir.

Dünya ve âhiret saadet ve selâmetini te'min eden sebeblerden biri de, Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimize salavât-ı şerîfeyi çok getirmek ve getirdiği salavât-ı şerîfelerin sevabını umumiyetle zat-ı Pâkine hediye etmekdir.

Eshab-ı Kiramdan biri "Yâ Resulallah, Zat-ı Pâkinize getirdiğim salavât-ı şeriflerin üçde birini size hediye itsem olur mu?" dediler. Efendimiz de "dilersen olur" buyurdular. Sonra, "üçde ikisini hediye etsem" dediler, Efendimiz yine "olur" buyurdular, sonra "hepsini hediye etsem" deyince de, Efendimiz, "böyle yaparsan Cenâb-ı Hak dünyâda ve ahirette seni düşündüren ve kederlendiren bütün musıybetlerden kurtarır" buyurdular.

Müslümanların selâmetini te'min eden şeylerden biri de, evden çıkarken şu duaya devam etmekdir.

Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz

 

(İzâ harece'r-racülü min beytihî fe kale "bismillah tevek-keltü âlellâh; la havle ve la kuvvete illâ billâh" yükâlü lehû hesbüke hüdiyte ve küfıyte ve vukıyte ve tenehhâ anhü'ş-Şeytânü) buyurmuşlardır.

Manası: "Bir kimse evinden çıkarken (bismillâhiden illâ billâh'e] kadar okursa, melâike-i kiram tarafından "sana okuduğun şey kifayet eder; hidâyete erişdin ve işlerin kemâl üzere husul bulacaktır. Korkduğun şeylerden de mahfuzsun, müjdesine nail olur ve şeytan çekilir gider.

Dünyâ âhiret selâmetini temin eden sebeblerden biri de,

(Hasbünallah ve ni'me-1-vekîl) kavl-i şerifine devam etmekdir. Kur'an-ı Kerimde bu kavl-i şerifin her bir musibete karşı kurtuluş çâresi olacağı bildirilmiştir. Bu dua ile ne kadar zâlim kahr olmuştur.

Ebü'd-Derdâ (R.A.) Hazretleri

 

(Men kale izâ esbaha ve izâ emsâ "Hasbiye Allâhü la ilahe illâ hû; aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbü'1-arş'ıl-azîm" seb'a merrâtin kefahullâhü mâ ehemmehû sadıkan kâne evkâziben) buyurmuşdur.

Manası: "Her kini sabah, akşam (Hasbiyallah'dan Rab-bü'1-arşı'l-azînı'e) kadar (70 kerre) okursa, Cenâb-ı Hak kendisini kederlendiren bütün şeylerden -ister ciddiyetle ister gayrı ciddi okusun- kurtarır demekdir.

Yine âfet ve musıybetlerden koruyacak sebeblerden biri de, sabah akşam

 

(E'ûzü bi kelimât-illâhi'it tammâti küllihâ min şerri mâ halaka) isti'âzesine devam etmekdir.

Manası: "Allahın bütün yüce kelimeleriyle yarattıklarının şerrinden sığınırım." demekdir.

Aynca

 

(Bismi-llâhi'1-lezî lâ yadurru ma'asmihî şey'ün fı'1-ardı ve la fi's-semâi ve hüve's-semi'ul âlîm) bu duâ da ayni isti'âze duası gibidir.

Fakr ve iflâsı mucib olan en büyük sebeblerden biri de, ni'meti hor ve hakîr kullanıb ta'zim ve hürmette kusur etmekdir.

Cenâb-ı Müeddib-i Âlem (S.A.S.) Efendimiz, Hazreti Ayşe Validemizin hâne-i saadetlerine şeref verdikleri bir gün, raf üstünde tozlanmış bir ekmek parçası görürler, ve hemen ekmeğin tozunu silkerek gözlerine sürer ve yerler, sonra Hazreti Ayşe validemize,

(Yâ Âişetü ahsinî civâre niamillâhi; fc innehû kalle en tezhebe'n-ni'metü ân kavmin fe te'ûdü ileyhim) ihtarında bulundular.

Manası: "Ey Âişe, Allahın ni'metlerine güzel hürmette bulun, hürmetsizlik yüzünden Allahın ni'metleri bir kavmin elinden kaçtıkdan sonra tekrar ellerine geri gelmesi pek mümkün değildir," demekdir. Zamanımızda bir çok kibar ailenin bu yüzden bir kuru ekmeğe muhtaç olduklarına sebeb ni'mete hürmetsizlikdendir.

Bu gibiler kemik üzerinde kalan etleri de sıyırıb yemeyi ayıb ve kibarlığa aykırı sayarlar, ve yemeyib çöplüğe atarlar, evlerinde de ekmek parçalan ve sair nimetler ayaklar altındadır, hele bayatlayan yemekleri daha önce bir muhtaca vermeyib çöp kutularına attıkları maalesef çok görülen hallerdendir.

Musibetlerden korunmaya sebeb olan dualardan biri de, Cenâb-ı Hakka hamd ve şükretmekdir.

Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz

(Men reâ sahibe belâin fe kale "el-hamdü lillâhi-llezî âfânî mimmâ ibtelâke bihî ve fazzalenî âlâ kesîrin mimmen halaka tafdîlen lem yusıbhü zâlike'l-belâü) buyurmuşlardır.

Manası: " Her kim hastalık, hapislik gibi veya başka bir musıybete uğrayan bir adamı görür de (El-hamdü'li'l-lah'dan tafdılen'e) ye kadar bu duây-ı şerifi okursa o adamın düşdüğü derde düşmez demekdir.

Geçmiş bir zararı telafi etmek için Cenâb-ı Hakka teslim ve tefvız-ı umur edib,

 

(İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn) demekden daha güzel bir çâre bulunamaz. Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz

 

(Mâ min abdin tusıybuhû musıybetün fe yekûlü "innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn, Allâhümme âcirnî fî musıybetî ve'hlüf lî hayren minhâ illâ âcerehullâhü teâlâ fî musıybetihî hayren minhâ) buyurmuşlardır.

Manası: "Kul bir musıybete mübtelâ olduğu vakit (İnnâ lillahi'den hayren minhâ) ya kadar okursa muhakkak Cenâb- ı Hak o musıybetin sevabını ve uğradığı zararların yerine daha hayırlısını ihsan eder" demekdir.

Cenâb-ı Hak Kur'an-ı Kerimde, musıybet zamanlarında (İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn) diyenleri fazlasıyla öğmüşdür.

Diğer bir hadîs-i şerifde

 

(Û'tıyet ümmetî şey'en lem yu'tahu ahadün min ümme- tin en yekûlû ınde'l-musıybeti innâ lillah ve innâ ileyhi râciûn) buyurmuşlardır.

Dünyanın rahat ve selâmetini te'min eden şeylerden biri de, güzel ahlâkdır. İmandan sonra hüsn'ü ahlâkdan daha büyük ibâdet olmadığı ve hüsn-ü ahlâkın bütün günahları afv ettireceği ve geceyi, gündüzü ibâdet ile ihya edenler gibi sevâba nail olub onlardan daha yüksek derecelere ulaşarak Cennet ehlinin eşrafından olacakları, sahih hadislerden anlaşılmakdadır.

Selâmet-i umumiyyeyi mucib olacak sebeblerden biri de, diliyle aşikare selâm vermek, sünnet-i seniyyesine devam etmekdir. Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz

(Efşü's-selâme teslemû) buyurmuşlardır.

Manası: "Selâmı açıkça aranızda verip, yaygınlaştırın ki, selâmete vâsıl olasınız" demekdir

Diğer bir hadîs-i şerifde "Yahudi ve nasârâ gibi ellerinizle selâm vermeyiniz" emr-i şerifinde bulundukları rivayet edilmişdir.

Yine diğer bir hadîs-i şerifde "îman etmedikçe Cennete giremezsiniz ve birbirinize muhabbet ve yakınlıkda bulunmadıkça mü'min olamazsınız. Ey Ümmetim! Ruhî ve kalbî hallerinizden bir hâl için sizi irşâd edeyim mi ki siz onu tatbik ettiğiniz zaman birbirinize karşı muhabbetiniz ve yakınlığınız artar, bu sebeble de düşmanlarınıza galebe ederek vatanınıza sâhib olursunuz" Bu haslet "selâmı aranızda açık yapın ve yayın" buyurdular.

Ne yazık ki ehl-i islâm arasında büyük bir ni'met olan bu selâm alıb vermek âdeti azaldıkça, müslümanların birbirlerine olan muhabbetleri ve bağlılıkları gevşemişdir. Bu sebeble de yabancıların ekmeklerine yağ sürülmekdedir.

Ruhî haller ve insan ahlâkı üzerinde büyük te'siri halk ve takdir eden Cenâb-ı Hak, bu türlü ma'nevî sebebler sayesinde ehl-i islâmı muzaffer etmişken, maddiyata tapanlar, bir parçacık sathî bilgilerine mağrur olub akıllarının idrak edemediği ma'nevî sebeblerin mevcudiyetini hiçe sayarak, ehl-i islâmı bir çok felâketlere ve zilletlere sürüklediler.

Musiybetin en büyük ilâçlarından biri de, helal maldan sadaka vermekdir. Zira haram maldan verilen sadaka, zarardan başka bir netice vermez.

Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz

(Es-sadakatü tesüdü seb'îne bâben min'es-sûi) buyurmuşlardır.

Manası: "Sadaka, yetmiş türlü belânın kapısını kapar" demekdir.

Diğer bir hadîs-i şerifde

 

(Bâkirû bi's-sadakati fe inne'l-belâe la yettehatta's-Sada- kate) buyurmuşlardır.

Manası: "Sadakayı erken verin (ihmal etmeyin), zirâ belâ sadakanın önüne geçemez," demekdir.

Sadaka musıybete karşı kalkan vazifesi görür. Az çok demeyib velevki yarım hurma olsun vermeli. Evliyâ-ı kiramın meczub kısımları bile, müslümanlara yardım etmek isteseler, ekseriya sadaka yoluyla yardım ederlerdi.

Dünyâ ile alâkası hiç kalmayan meczublar bir kimseden bir şey istediklerinde sakın onu red etmeyin; meğer ki kudretinizin üstünde ağır bir şey olsun; o müstesna. Zîrâ red edenler ehemmiyetsiz bir şey için büyük bir belâyı da'vet etmiş olurlar. Çünkü meczublar sadaka istedikleri kimselerin başlarına bir belânın gelmek üzere olduğunu basıyretleriyle keşf ettiklerinden dolayı, onu bu belâdan korumak için müracaat ederler. Bunu böyle bilmeli ve inanmalıdır.

Kur'an-ı Kerim minnet ve eziyyetle verilen sadakaların faydası olmayıb tatlı dille fukarayı çevirmeyi o şekilde vermekden daha hayırlı i'tibar etmişdir.

Rahat ve selameti te'min eden sebeblerden biri de, şu duâya sabah akşam devam etmekdir.

Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz

 

(Men kale izâ esbaha ve izâ emsâ "radıynâbillâhî rabben ve bi'1-islâmi dînen ve bi-Muhammedin (S.A.S.) resûlen, kâne hakkan ala'llâhi en yurdiyehû) buyurmuşlardır.

Manası: "Sabah akşam (Radıynâ billahi rabben'den Resûlen) e kadar bu duayı kim devam derse Cenâb-ı Hakka onu râzî etmek gerekli bir iş gibidir" demekdir.

Nefsini, ehlini ve malını zarar ziyandan korumak isteyen kimse bunların cümlesini Cenâb-ı Hakka emânet edib, "Yâ rab! bu şeyler sana emânettir" demeli ve kalbi mutmain olduğu halde rahatına bakmalıdır. Lâkin her şeyi, yoluyla Allaha emanet etmeli ki, muhafaza olunsun.

Cenâb-ı Peygamber ( S. A.S.) Efendimiz

 

(İz'estûdi'âllahü şey'en hafazahû) buyurmuşlardır.

Manası: "Cenâb-ı Hakka bir şey tevdi' ve emânet olundu mu onu muhafaza eder" demekdir.

Büyük musibetler karşısında okunmasında faydası tecrübe ile sabit olan aşağıdaki duayı en az yedi ve en çok yüz yedi kere okuyarak kabulünü Allah (c.c.) dan ağlayarak dilemeli ve sabırla beklemelidir.

(Tahassantü bi zil-ızzeti ve'1-ceberût vâ'tasamtü bi zil- mülki ve'1-melekût ve tevekkeltü al'el-hayyil-lezî la yenâmü ve layemût; dahaltü fi hırzillâh ve dahaltü fi hıfzıllah ve da-haltü fi emânillâh ve bi kâf-hâ-yâ-ayn, sâd, küfıytû ve bi Hâmîm ayn-sîn-kâf humiytü ve la havle ve la kuvvete illâ billa-hi'1-aliyyi'l-azîm.)

Manası: "İzzet ve Ceberut sahibine sığındım. Mülk ve melekût sahibine sarıldım. Ölüm ve uyumakdan münezzeh dâimi Hayat Sahibi olan Allah (c.c.)a güvendim ve onun hırzına, hıfzına ve emânına girdim. Kâf-hâ-yâ-ayîn-sâd'ın kifayetini ve hâ-mîm-ayîn-sin-kaf 'ın himayesini kabul ettim. Havi ve kuvvet sahibi ancak Allah ü Azım'üş-şan'dır."

Cenâb-ı Hakkın yardım ve tevfîkıyla bu küçük eser burada son bulmuşdur. Ehl-i İslâmın zaman îcabı çeşitli belâ, musıybet ve ızdıraplara ma'ruz kaldığı inkârdan vârestedir. Bir çok kimselerin kendilerine Allahın emaneti olan vücudlarını cehalet ve yeis sebebiyle intihar ederek mahv ve ifnâ ettikleri maalesef görülmektedir. Halbuki intihar suretiyle düyanın derdlerinden kurtulurum diye bir bozuk fikre saplanan bu bîçâreler, ebediyyen Cehennemde azâba duçar olacaklarını hiç hatırlarına getirmemişlerdir.

İşte Allaha ve dine inananlar, bu risâlenin münderacâtını hüsn-ü niyyetle okuyub inancını takviye ettiği takdirde çok iyi tesirlerine nail olacağına ve çok yakın zamanda derdlerinden kurtulacağına hiç şübhesi olmadan, Cenâb-ı Hakkın sonsuz lütuf ve inayetini kuvvetle umub beklemelidir. Tevfik ve inâyet Allâhü Zü'l-Celaldandır.