ÜÇÜNCÜ KISIM

Borcunu kolaylıkla ödemenin esbabını beyân eder.

Borç, insanların felâketini gerektiren en şiddetli sebeblerden biridir. Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz, borç-dan dâima Allaha sığınırlar ve borçlu adam verdiği sözde durmaz, borçlu olduğu kimseye doğruyu söyleyemez buyururlardı. Bir hadis-i şeriflerinde

(Ed-deynü râyetullahi fi'1-ardı fe izâ erâdellâhü en yüzille abden vazaahû fî unukihî) buyurmuşlardır.

Manası: "Borç, yer yüzünde Cenâb-ı Hakkın bir zillet bayrağıdır. Bir kulu zelîl etmeği isterse boynuna yükler," demekdir. İmâm-ı Ahmed'in rivayet etmiş olduğu bir hadîs-i şerifde Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz

(La tuhîfû enfüseküm ba'de emnihâ; kâlû ve mâ zâke yâ Rasûlallâhi, kale ed-deynu) buyurmuşlardır.

Manası: "Nefsinize emîn olduktan sonra onu korkutmayın, buyurduklarında sahâbe-i kiram: Bu ne demekdir yâ Rasulullâh! dediler. Cevaben: Bu, zaruret olmadan borçlanmakdır." buyurdular.

Cenâb-ı Hakkın lütuf ve merhameti ile Peygamber (S.A.S.) Efendimizin yüksek hatırları hürmetine bütün kolaylıkları kendinde toplayan yüce dînimiz her türlü şiddet ve sıkıntılara bir çâre ta'yin etmişdir. Yalnız lüzumsuz yere alınan ve bilhassa düğün dernek ve şâir eğlencelere sarf olunan borçların ödenmesi pek de kolay olmuyor. Bu kabilden borçlar için, Cenâb-ı Hakkın rızası olmadığından her halde ciddî bir tevbeye ihtiyaç vardır.

Hazret-i Âişe (R.A.) borç almak âdeti olan birine ihtiyâcın olmadığı halde niçin borç alırsın demişler ve Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimizin

 

(Mâ min abdin kânet lehû niyyetün fi edâi deynihî, illâ kâne lehû minallahi avnün) buyurmuş olduğunu haber vermişlerdir.

Manası: "Allahın her hangi bir kulu, borcunu ödemek niyyetinde olursa, Cenâb-ı Hakkın yardımına mazhar olacağı muhakkakdır," demekdir.

Bedelini ödemek suretiyle, Efendisinden âzâd etmesini isteyen bir köle, Hazret-i Alî (R.A.) Hazretlerine müracaatle, âciz kaldığını haber verir ve yardım ister. Hazret-i Ali cevaben, "Cenâb-ı Peygamber Efendimizin bana öğrettiği bir duayı sana öğreteyim de Yemen diyarındaki Sabır Dağı kadar borcun olsa, Cenâb-ı Hak öder" buyurmuşdur.

(Allahümme ekfinî bi halâlike an harâmike ve ağninî bi fazlike ammen sivâke) du'âsına devam etmesini tavsiye eder.

Manası: "Yâ Rabbi halal ni'metin yardımıyla haram olan şeylerden ve ikram ve ihsanın ile diğer mahlukatına boyun eğmekden beni müstağni kıl" demekdir.

Günün birinde, Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz mescide girerler. Ensâr-i Kiramdan (Ebû Ümâme) isminde bir zâtı görür, kendisine hitaben, ne hikmete mebnî namaz vaktinin dışında mescidde bulunduğunu sorar, o da borç yüzünden uğradığı üzüntüsünü arz eder. Efendimiz (S.A.S.): "Sana bir dua öğreteyim de ona devam ettiğin takdirde, Cenâb-ı Hak sıkıntını alır ve borcunu ödemeğe yardım eder" buyurmuşlardır.

(Allâhümme innî eûzü bike min'el-hemmi ve'1-huzni ve eûzü bike min'el-aczi ve'1-keseli ve eûzü bike min-el cübni ve'1-buhli ve eûzü bike min galebeti'd-deyni ve kahr'ir- ricâli) duâsıdır.

Manası: "Allahım! Gam ve kederden, acizlik ve tembellikten, korkaklıktan, borcun çoğalıp, insanların baskısından sana sığınırım" demekdir.

Hazret-i Ebî Ümâme (R.A.) bu duanın hürmetine az bir müddet sonra Cenâb-ı Hakkın hem borçlarını ve hem de sıkıntılarını def'ittiğini haber vermişdir.

Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz ashabın büyüklerinden Muâz-ibni Cebel (R.A.) Hazretlerini bir cum'a günü aralarında göremez, namazdan sonra onu bularak neden görünmediğini sorarlar; Cevaben: "Yâ Rasulallah, bir yahudinin üzerimde kırk dirhem gümüş alacağı vardı. Yüce katınıza doğru gelirken o borç beni huzurunuza gelmekden alıkoydu" der. O zaman Efendimiz (S.A.S.): "Yâ Muâz, sana bir dua öğreteyim de ona devam edersen, Sabir Dağı kadar borcun olsa, Cenâb-ı Hak onu ödemeği kolaylaşdırır," buyurmuşlardır.

 

(Allahümme mâlike'l-mülki tü'ti'l-mülke men teşâü ve tenzi'ul-mülke mimmen teşâü ve tü'ızzü men teşâü ve tüzil-lü men teşâü bi yedikke'l-hayru inneke âlâ külli şey'in kadîr. Tûlicü'l-leyle fı'n-nehâri ve tûlicün-nehâre fı'1-leyli ve tuhri-cü'l-hayye min' el-meyyiti ve tuhricü'l-meyyite min'el-hayyi ve terzuku men teşâü bi gayri hısâb, Rahmâne'd-dünyâ ve'lâhireti ve rahî mehümâ, tu'tî men teşâü minhümâ ve temne'u men teşâü, irhamnî rahmeten tuğnîni bihâ an rahmeti men sivâk) duasını okumuşlardır.

Manası: "Allahım! Ey mülkün sahibi, sen dilediğine mülk verirsin, dilediğinden mülkü alırsın; dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın. İyilik senin elindedir. Sen her şeye kadirsin. Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın, dilediğini hesapsız rızıklandırırsın." (Al-i İmran: 26, 27). "Ey dünya ve ahiretin en merhametlisi. Sen dilediğine dünya ve ahiret mülkünü verirsin. Bana öyle rahmet et ki, senden başkasının rahmetine muhtaç olmayayım."

Cenâb-ı Peygamber (S.A.S.) Efendimiz, İsâ aleyhisselamın eshabına (birinizin dağ kadar altın borcu olsa bu dua ile Allaha yakarsın! Cenâb-ı Hak onu ödemesine yardım eder, buyurduklarını da Hazret-i Ebû Bekir's-Sıddîk (R.A.) haber vermişlerdir. Dağı kadar borcun olsa, Cenâb-ı Hak onu ödemeği kolaylaşdırır," buyurmuşlardır.

(Allâhümme fârice'l-hemmi ve kâşifel-ğammi, mucibe da'vet'il-muztarrîne. Rahmâne'd-dünyâ ve'1-âhirati ve rahîmehümâ, Ente terhamünî fe'rhamnî birahmetin, tuğnînî bihâ an rahmeti men sivâk).

Manası: "Ey üzüntüyü gideren, kederi dağıtan, çaresizlerin imdadına yetişen, dünya ve ahiretin rahman ve rahîmi olan Allahım! Bana öyle merhamet et ki, senden gayrinin rahmetine muhtaç olmayayım." demekdir.

Hazret-i Ebû Bekr-is-Sıddîk (R.A.) borcunun bir kısmı hâlâ zimmetinde bulunub da, çok rahatsız olduğu borçdan kurtulmak için bu duayı şerifi devamlı okumak sebebiyle, Cenâb-ı Hakkın kendisine büyük faydalar ihsan ederek borcunu ödediklerini haber vermişlerdir.

Hazret-i Aişe (R.A.) Validemiz, Esma bint-i Âmisî Hazretlerine bir dinar ve üç dirhem borçlu imişler, bir gün Hazreti Esmâ'nın ziyaret kasdıyla Hâne-i Saadete geldiğinde, Hazreti Aişe validemiz, mahcubiyyetinden dolayı yüzüne bakamadığından bu duaya devam ettiğini ve az bir müddet sonra sadaka ve mirâs cinsinden olmayan bir rızkı, Cenâb-ı Hakkın ihsan etmesiyle borcunu ödediği ve o mal ile de yakınlarına güzel bir sıla yapıp ihsanda bulunduğu birâderi Abdürrahman Hazretlerinin kızını yüz yirmi dirhem gümüşle süsledikten başka elinde kalan bir çok malı da fukaraya dağıtmış olduğu bildirilmişdir.