Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmanirrahîm.
Ehl-i Sünnet Mezhebi üzere İmânın beyanı
El-hamdülillahi Rabbi'l-Alemîn, Ve's-Salâtü ve's-Selâmü âlâ Seyyidinâ Muhammedin ve âlâ âlihî ve Sahbihî ecmaîn.
Ey kardeş, İmân bahsinde evvela otuz iki farzı bilmek ve inanmak, aklı olan herkes için farz-ı ayındır. Bunu bilmeyen kimsenin îmânı kâmil, bilip de inanmayan kimse ise, mü'min olamaz. Mü'min ve müslüman adı ile adlandırılması, insanın imânlı bir mü'min olması için kâfi değildir. Dînin bilinmesi lazım ve zaruri olan mes'elelerini bilmek ve inanmak lazımdır ki, insan kendini şübheden kurtarabilsin. Çünkü şübhe olan yerde, îmân tutunamaz. Bunun içündür ki; bütün mükellef erkek ve kadınlara otuz iki farzı öğrenmek ve çoluk çocuklarına öğretmek farzdır. Çocuklara, otuz iki farzı, bilhassa imânın farzlarını öğretib inandırmak, Kur'an öğreten hocalara dahi farzdır. Zamanımızda Kur'an öğreten hocalar çocuklara bir miktar okuma öğretib bırakırlar; bu ise büyük bir hatâdır. Hatâ ise azabı mûcibdir. Zamanımızda, ekseriyyetin biraz cehâlet, biraz da dünya işleriyle meşguliyyet ve nefsin arzularına tâbi olması yüzünden, îmanın zayıflamasına, dinin ihmal edilmesine doğru sür'atlı bir gidiş vardır. Ne yazık ki bu gidişe ayak uydurdukları halde ahirete göç edenlerin akıbeti ancak, Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve keremine kalmışdır.
Ey kardeşler şu aciz halimize bakıp da ibret alalım ve düşünelim ki, dünyada bir günlük açlığa, susuzluğa veya fazla sıcak ve soğuğa veyahud bir günlük hürriyetten mahrum kalmaya veya bir kaç gün uykusuz kalmaya tâkat getiremezken, yarın ahirette, bizleri bekleyen çeşitli âzabları hiç hatırlıyor muyuz?
Cenâb-ı Hak bu azablardan hepimizi korusun ve lutf-ü keremiyle mu'âmele buyursun. Bilmem ki dinimizin emrettiği farzları öğrenmeyib imansız gidersek halimiz nice olur? Kamil îmân sahiblerinin kabir âzabları hiç şübhesiz ki diğerleri gibi değildir. Onlar kabrin sıkıntılarını, Münker ve Nekir'in suallerinin dehşetini duymazlar. İmanları sebebiyle her türlü azabdan kolayca kurtulurlar. Fakat îmânı noksan ve şüpheli olanlar ise, kabrin sıkmasına ve çeşitli azablarına ma'ruz kalırlar. Ne yazık ki kabirde kaçıb sığınacak bir yerde yokdur, kimseden de yardım ummak beyhudedir. Ancak, rahmet ve keremi hududsuz olan Mevlamızın af ve mağfireti müstesnâ. Gufrân ve rahmeti çok geniş olan Rabbimiz cümlemizi afv ve mağfıretiyle taltif buyursun, Amîn.
Ey kardeşler! Dünyanın çeşitli sıkıntı ve derdlerine düşmekden, son derece sakınır ve korkarızda, ahiret için lüzumlu ve farz olan ibâdet ve tâatı edayı ve günahlarımızdan tevbe etmeyi aklımıza getirmeyip, türlü türlü günahlar işleriz. Hatta dünyâya fazla bağlılığımızdan ötürü, bir çok günahların ve kötü işlerin bizlere mübah gibi görünmesi yüzünden, hiç aslını düşünüp araştırmadan bunları işleriz. Halbuki bütün hareketlerimizi din ölçüleri ve îmân terâzileriyle ölçerek yapsak muhakkak ki, sonradan pişman olacağımız kötü durumlara düşmekden kurtuluruz. Ba'zen hataya düşsek bile, hemen ardından tevbe etmesini bilir ve hareketlerimizi kontrol altına alırız. İşte otuz iki farzı öğrenip inanmanın, hareketlerimizin hududunu ta'yinde, bize temin edeceği kazanç, dünya menfaatleriyle ölçülemeyecek bir mertebededir ki, Cenâb-ı Hakk'ın ancak, Habîb-i Ekrem'inin ümmetleri- ne hâs bir lütuf ve ihsanı olan tevbe kapılarını her zaman bizlere açık bulundurması da, bu ni'metlerin başında gelenlerindendir.
Öyle ise muhterem kardeş, "kul kusursuz olmaz", ata sözü uyarınca daima hatâ ve günahlarımız için tevbe etmeyi hiç hatırdan çıkarmayalım ve tevbemizde de sâdık ve samimi olalım. Ancak bu suretledir ki, Cenab-ı Hakk'ın lütuf, kerem, inâyet ve rızâi şerifinden ümidvar olabiliriz. Cümlemizi tevbesi kabul olan kullarıyla birlikte haşr etmesini Cenâb-ı Bârî'den tazarru ve niyaz edelim; kâmil ve sâlim bir imân ihsan etmesi için yalvaralım.
Aziz kardeşler, şunu da biliniz ki, bir insan mü'min doğmuşdur, adı da tabîi olarak müslüman adıdır. Hattâ
namazını kılar, orucunu tutar, zekatını verir, hac dahî yapmışdır fakat îmânın farzlarını ve Allâh-ü Teâlâ'nın
zâtî ve fi'lî sıfatlarını bilmezse, bilip de inanmazsa, şüphe ederse veya hâdisdir, mahlukdur derse, veya bu
hususlarda kendisine sorulan suâllere cevab vermeyib sükût ederse, İmâm-ı A'zam (R.A.)'in Fıkh-ı Ekber'ine göre
o kimse mü'min değildir. Bundan başka farzlardan bir farzı bilmeyib inkâr etse, sarih bir haramı mübah saysa,
bir günahı küçümseyib bu kadarcık günahdan ne olur dese, bir sünnet-i şerifi beğenmeyip onu işleyeni tenkid etse
veya Cenâb-ı Hakk'ın azabından korkmayıp emin olsa veya günahım çokdur diyerek Allah-ü Teâla'nın rahmetinden
ümid kesse, bu saydığımız işlerin her hangi biri kendisinde bulunan kimse mümin ve müslim sayılmaz. Belki
münafık olduğuna hükmedilir. Zira mümin o kimsedir ki; imânın farzlarını, Allah-ü Teâla'nın bütün sıfatlarını
tereddüdsüz bilen, haram kıldığı şeylerin haramlığına inanan ve peygamber (S.A.S.) Efendimizin sünnet-i
şeriflerini sünnet bilip kabul eden, Cenab-ı Hakk'ın azabından korkan ve rahmetinden ümid kesmeyen, hataları
sebebiyle Allah-u Teâlâ'ya tazarru' ve niyaz edip, tevbesinin kabulünü uman kimsedir. Hemen Cenab-ı Hakk
Cümlemizi tevbesi kabul olan kulları arasına katsın. Amîn.
İSLAM'DA OTUZ İKİ FARZIN BEYANI
I ) İMANIN FARZLARI 6'DIR;
2) Ve Melâiketihî,
3) Ve Kütübihî,
4) Ve Rusülihî,
5) Vel-yevm-il ahiri,
II) NAMAZIN FARZLARI 12'DİR;
1) İftitâh tekbiri,
2) Kıyâm,
3) Kırâat,
4) Rükû
5) Sucûd,
6) Ka'de-i ahîre'dir.
2) Necâsetten Tahâret,
3) Setr-î avret
4) Kıbleye dönme,
5) Vakit,
6) Niyyet etmekdir.
2) Namaz kılmak,
3) Oruç Tutmak,
4) Zekât vermek,
5) Hac etmek.
2) Kolları yıkamak,
3) Başını mesh etmek,
4) Ayaklarını yıkamak..
2) Burnunun içini yıkamak,
3) Bütün bedenini yıkamak.
2) Niyyet etmekdir.
İMANIN FARZLARININ AÇIKLAMASI
1- Âmentü Billahi: Allah-ü Teâlâ'nın varlığına, birliğine, varlığının kendi zâtının muktezâsı olduğuna ve bütün yarattıklarını yokdan var ettiğine, kemâl sıfatlan ile muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh ve müberrâ olduğuna, kalbimle inanıp dilim ile şehâdet ve tasdik ederim. Şüphem yokdur ki, O birdir. Ortağı ve benzeri yokdur. O ezelîdir, ebedîdir, varlığının önü ve sonu yokdur, mekânla mukayyet değildir, cihetlerden münezehdir, varlığı kendi zâtının müktezâsıdır, başkasından değildir.
Şu zâtî sıfatları ile kemallıdır:
Hayât, İlim, Semi', Basar, İrâde, Kudret, Kelâm, Tekvin
Sıra ile mânaları:
Hayât: Diridir. Diri olması Hayat sıfatıyladır. Yarattıkları gibi ruh ile değildir.
İlim: Her şeyi bilendir. Bilişi İlim sıfatı iledir. Bizim gibi öğrenmekle değildir.
Semî: Her şeyi işitir. İşitişi Semî sıfatı iledir. Kulak ile değildir.
Basar: Her şeyi görür. Görüşü Basar sıfatı iledir. Göz ile değildir.
İrâde: Her şey onun isteği ile olur. Oluşu İrâde sıfatı iledir. Bizim gibi kalb ile değildir.
Kudret: Her şeyi yapmağa kadirdir. Kâdîr oluşu Kudret sıfatı iledir. Beden kuvveti ile değildir.
Kelâm:Kelâm söyleyicidir. Söylemesi Kelâm sıfatı iledir.Dil ile değildir.
Tekvin: Yaratıcıdır. Yaratması Tekvin sıfatı iledir. El ve beden ile değildir. Çünkü Allâh-u Teâlâ'nın hiç bir sıfatı yarattıklarınınkilere benzemez. Her varlığın yaratıcısı olan Allâh-ü Teâlâ yarattıklarının rızıklarını da Tekvin sıfatı ile yaratır. Kemâl sıfatları ile muttasıfdır. Noksan sıfatlardan münezzehdir.
İnsanî hallerden ve azâlardan, aczden, doğmadan, doğurmadan, erkek ve dişilikden nefisden, şehvetten münezzeh ve müberrâdır. Yerler ve gökler, dünya ve ahiret, cennet ve cehennem onun mülküdür. Mülkünde istediği gibi hükmeder. Onun hükmünü bozacak, bir kuvvet yoktur, O zulümden münezzehdir. Hiç bir mahlukuna zulum etmez. Bütün işleri fazlıyla ve adliyledir. Zâtı ile kâimdir. Mekâna muhtaç değildir. Dilediğine hidâyet eder. Dilediğini dalâlete düşürür. Dilediğini cennetine ve dilediğini Cehennemine koyar. Şefâatçıların şefaati ancak onun izni iledir, izni olmayan kimselere şefaat imkanı yoktur.
Şimdi ey kardeş, Kâdir, Kayyûm, Mâlik'el-mülk ve Hâkim-i Mutlak olan Allâh-ü Teâlâ'dan çok korkup emr-i şerifine uymak, nehiylerinden kaçınmak ve bilhassa imânımızı çok güzel tahkîk ve talîm etmek, birinci vazifemizdir. Acizliğimizi dâimâ düşünerek hareketlerimizi ona göre ayarlayalım ki, buda ancak Allah-ü Teâlâ'yı iyi bilmek ve farzlarını ve sıfatlarını iyi bilmekle mümkün olur. Mağfiret ve rahmeti vâsî olan Mevlâmız, bizlere kâmil ve salim bir îmânı nasib ve müyesser buyurarak, kerem ve rahmetini bizlerden esirgemesin, Amin. Bi-hürmeti Seyyid-el mürselîn.
2- Ve Melâiketihî: Yine kalbimle inanıb dilimle şehâdet ve tâsdik ederim ki, Allah-ü Teâlâ'nın melekleri vardır. Her biri Allâh-ü Teâlâ'nın emr-i şerifini yerine getirirler ve ona itâat ederler, katiyyen âsî olmazlar, yemezler, içmezler, giymezler, kuşanmazlar, doğmazlar, doğurmazlar, onlarda erkeklik dişilik yokdur. Meleklerin de büyükleri vardır. Bunlar Cebrâil, İsrâfil, Mîkâîl, ve Azrâîl aleyhisselâmlardır. Aynca bir takım muhâfız melekler de vardır ki, bunlardan bazıları hasenât ve seyyiâtımızı yazmaya, bazıları da bizleri çeşitli belâlardan korumakla görevlidirler.
3- Ve Kütübihî: Yine kalbim ile inanır dilim ile şehâdet ve tasdik ederim ki, Allah-ü Teâlâ'nın Peygamberlerine indirdiği kitabları hakdır. Bütün kitabları ezeli kelam sıfatı ile kelamlanmıştır. Bunlardan asla şüphem yokdur. İndirilen kitabların yüzü sahîfe, dördü de büyük kitab olmak üzere yüzdörtdür. Dört büyük kitab şunlardır: Tevrât, Zebur, İncîl ve Kur'ân-ı azîmüşşandır. Kur'ân-ı kerim bizim Peygamberimiz ve Efendimiz Hazreti Muhammed (Sallallâhü aleyhi ve sellem)’e yirmi üç yılda nazil olmuştur. Kendinden evvel indirilen kitabların hükümlerini kaldırmışdır. Kıyâmete kadar ancak Kur'ân-ı Kerim'in hükümleri bakî kalacakdır. Değişme ve tahriften korunmuş tek kitab Kur'an-ı Kerim'dir.
4- Ve Rusülihî: Yine kalbim ile inanıb dilim ile şehâdet ve tasdik ederim ki, Allah-ü Teâlâ'nın Peygamberleri hakdır. Hepsinin ilki hazreti Adem aleyhisselâm ve sonuncusu da Peygamberimiz Efendimiz Muhammed Mustafâ (Sallallâhü aleyhi ve sellem)'dir. Bu ikisiyle berâber, aralarında ne kadar peygamber geldiyse hepsine inandım. İmân ettim. Ancak Peygamberimiz Efendimiz, yalnız insanlara değil, cinlere de teblîğ vazîfesiyle mükellef olarak vazîfelendirilmiştir. Kendinden evvelki bütün şerîatlerin hükümlerini kaldırmıştır. Ancak kendi şeriati kıyamete kadar bâkî kalacakdır. Kendinden sonra başka peygamber de gelmeyecekdir.
5- Ve'l yevmil ahırî, Ve'l-ba'sü ba'del-mevt; Yine kıyâmet gününe yani öldükden sonra tekrar dirileceğimize kalbim ile inanıp dilim ile şehâdet ve tasdik ederim ki hakdır. Kat'iyyen şüphem yokdur. Cenâb-ı Hakk'ın zât, sıfat ve Esmâ-i Şeriflerinden gayri bütün yaratıklar ölecekler. Dünyadaki işledikleri hayır veya şerrin hesabını vermekle mükellef olanlar yine diriltileceklerdir. O günün hesabı hakdır. Dünya'da hayır ve sevab işleyenlerin, Cennet'te taltif edilecekleri, şer ve günâh işleyenlerin ise cehennemde azâb görecekleri hakdır. O günde kimsenin kimseye faydası olmaz. Herkes kendi derdiyle baş başadır. Cenâb-ı Hakk o günde cümlemizi hesabsız cennetine koyacağı kulları arasına idhâl buyursun, âmin.
6- Ve Bi'l-kaderi hayrihî ve ?errihi minallâhî Teâlâ:Yine kalbim ile inanıb dilim ile şehâdet ve tasdik ederim ki, hayır da şer de Allâh-ü Teâlâ'nın takdiri iledir. Biz kullara düşen, irâdemizi Cenâb-ı Hakk'ın rızay-ı şerîfine uygun olarak kullanmakdır. Ya'ni emirlerini tutup, nehiylerinden son derece kaçınmakla mükellefiz. Bunların aksine hareketimizin dünyâmızı da ahiretimizi de zindan edeceğinde şüphemiz yokdur.
NAMAZIN FARZLARI
Namazın Farzları Oniki'dir: 6'sına Şart, 6'sına Erkân derler.
ŞARTLAR ŞUNLARDIR::
1) Hadesten Taharet:Namaz kılacak kimsenin önce abdest alması, cünüb ise gusl etmesidir. Ancak bu sûretle hadesten temizlenmiş olmakla namaz kılınabilir.
2) Necasetten Taharet: Namaz kılacak kimse vücûdunu, namaz kılacağı yeri, namazda giyeceği elbise ve çamaşırlarını, namaza mâni olmayacak ?ekilde temizlemek veya temiz olmasına dikkat etmekdir.
3) Setr-i avret: Namaz kılacak kimsenin avret yerini namazda iken açılmayacak suretde örtmekdir. Erkeklerin âvret yeri göbeğinin üstünden diz kapaklarının altına kadardır. Kadınların ise, yüzleri, ellerinin içi ve ayaklarının altı müstesna bütün vücutları âvrettir. Bir kadın ince bir tül ile başını örtse, bu tülden saçları, kulakları veya gerdanı görünse, namazı fâsid olur.
4) İstikbâli Kıble:Zarurî olmadıkça namazı kıbleye, yani kâ'be-i şerife yönelerek kılmak.
5) Vakit: Her namazı vakti içinde kılmak.
6) Nîyyet: Hangi namazı kılacaksa Allah rızası için o namaza niyyet ve kasdetmek..
NAMAZ FARZLARININ DİĞER 6'SINA ERKAN DENİR.
ERKANLAR ŞUNLARDIR:
1) İftitâh Tekbîri: Namaza ba?larken elleri kulaklar hizasına kaldırarak Allah-ü Ekber diyerek başlamak.
2) Kıyâm: Farz ve vâcib namazları mazereti olmadıkça ayakda durarak kılmak.
3) Kıraat: Harfleri sarâhatle belirterek Kur'ân'dan bir miktar okumak.
4) Rükû’: Namazda belini bükerek sırtı dümdüz olacak şekilde eğilmek.
5) Sücûd: Yedi âzâyı yere temas ettirmek suretiyle secde etmek. Bu âzâlar şunlardır: Alın-burun, iki el, iki diz ve iki ayak uçlarıdır. Ayak parmak uçlarını yerden kaldırmadan parmakları bükerek uçlarını kıbleye çevirmektir.
6) Ka'de-i Ahîre: Her namazın sonunda Et-tahıyyati okuyacak kadar oturmak (Allâhümme salli ile Allâhümme
bârik'i de okumak efdaldir).
İSLAM'IN FARZLARI
1) Kelime-i Şehâdet:Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh ve eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah.
2) Namaz kılmak: Her gün beş vakit namaz kılmak.
3) Oruç tutmak: Mübarek Ramazan ayında oruç tutmak.
4) Zekât vermek: Her sene menkûl malının ve parasının kırkda birini zekât olarak vermek.
5) Hac etmek: Sıhhati ve malca imkanı olunca ömründe bir kere hac farîzasını yapmak.
ABDESTİN FARZLARI
Abdestin Farzları dörttür:
1) Yüzünü yıkamak: Saçların ve kulakların dibinden çenenin altıyla beraber yıkamak.
2) Kollarını yıkamak: Dirsekleriyle beraber kollarını yıkamak.
3) Başını mesh etmek: Başını dörtde birinden az olmamak üzere bir kısmını mesh etmek.
4) Ayaklarını yıkamak: Ayaklarını topuk kemiklerinin üstüne kadar yıkamak.
GUSLÜN FARZLARI
Guslün Farzları üçtür:
1) Ağzını yıkamak: Ağzına bol su alarak çalkalayarak yıkamak.
2) Burnunu yıkamak: Burnunun içine bolca su çekerek yıkamak.
3) Bütün bedenini yıkamak:Bütün vücudunu iğne başı kadar kuru yer kalmayacak surette yıkamak.
TEYEMMÜM FARZLARI
1) Niyyet etmek: Başlarken Allah rızası için teyemmüme niyet ediyorum demek..
2) İki defa darb etmek: İki avucunu temiz toprağa vurub silktikden sonra evvelâ yüzünü, sonra bir defa daha aynı şekilde toprağa vurup iki kolunu dirseklerine kadar mesh etmekdir.