I. DERS

4 Mayıs 1975
İskenderpaşa Camii
Râmûzül Ehâdîs Dersi
Sayfa: 519/1 - 521/23

Euzü billâhi mineş şeytanir racîm.

Bismillâhir rahmanir rahîm...

Elhamdü lillâhi rabbil alemîn...Vel akıbetü lil müttakîn...Vessalâtü, vesselâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmaîn...

Eyyühel ihvân... Enne efdalel kitabi kitâbullah... Ve enne efdalel hedyü hedyi muhammedin sallallahu aleyhi vesellem... Ve şerrel umûri muhdesâtüha...Ve külle muhdesün bid'ah... Ve külle bid'atün dalâleh... Ve külle dalâletün finnâr... Ve bissenedil muttasili ilen nebiyyi sallallahu aleyhi veselleme ve ennehû kaal:

Kitap iki kısımdan ibarettir. Birisi Peygamberimizin sözlerini nakleden kısım; burda bitmiştir. Bundan sonraki kısımları Peygamber SAS'in hayatına aittir. Bir kere kendisini tarif eder. Kendisini tarif ettikten sonra, neler yapmış kendisi bilfiil, neleri işlemiş; onları tarif edecektir. Onun için ilk hadis-i şerif:

519/1 (Kâne resulüllah sallallahü aleyhi vesellem, ebyada) Rasûlüllah SAS Hazretleri, Arap olmakla beraber beyaz idi. Ama böyle kireç beyazı değil, buğday renkli bir beyaz... En makbul bir renk... (melîhan mukassidâ.) Çok şişman da değil, zayıf da değildi. Orta bir vücudlu idi. Müslim Hazretleri ile Tirmizî Hazretleri, bunu şemaili şeriflerinde beyan etmişler.

519/2 (Kâne ebyada ke ennemâ sayğa min fiddatin raccileş şa'r.) Efendimiz SAS beyaz olmakla beraber, gümüşü eritirsin de erimiş gümüş nasıl bir parlaklık verir, onun parlaklığı gibi idi. Saçları da siyah idi. Kara saçlı idi.

519/3 (Kâne ebyada müşraben beyâduhû bihumratin) Resûlullah Efendimizin beyazlığı kırmızı ile karışmış idi. Beyaz olup da bembeyaz değil, kırmızı olup kıpkırmızı da değil; kırmızı ile karışık en güzel bir renk... (ve kâne esvedel hadekah) Gözünün bebeği gayet siyah idi. (ehdebel eşfâr.) Gözünün kirpikleri de hem uzun, hem de çok sık idi.

519/4 (Kâne ebyada müşraben bihumratin dahumel hâmeti eğarra eblece ehdebel eşfâr.) Beyhakî'nin Hazret-i Ali'den rivayet ettiği hadis-i şerifte de yine, beyazı kırmızıyla karışmış gayet güzel bir renkte; büyük, etli baş, öyle zayıf, ufak başlı değil de büyükce bir baş ve fiili (başının hareketi) gayet kerim; kaş araları bitişik değil, açık; ve kirpikleri de yine bol, uzun ve sık olaraktan beyan buyurmuşlar.

519/5 Buhârî ile Müslim'in Hazret-i Berâ'dan rivayet ettiklerine göre: (Kâne ahsenen nâsü vechen) İnsanların en güzeli idi. Yusuf AS'ın güzelliği meşhurdur. Fakat Yusuf AS'ın güzelliği, Peygamberimizin güzelliği yanında hiç kalırdı. (ve ahsenehüm hulükan) En güzel ahlâk da yine Peygamber SAS'de toplanmıştı. Onun ahlâkı Kur'an-ı Azimüşşan'ı toplayan bir tek vücud yani... Ahlâk-ı Kur'an idi. Sormuşlar Hazret-i Aişe validemize, "Peygamberimiz'in ahlâkını nasıl tarif edersin bize?.." diye. "Hulükuhül Kur'ân!.. " Ne kadar kısa bir söz... İşte şöyleydi, böyleydi diye uzun uzun anlatmak lâzım gelse, saatler yetmez. O bir kelime ile ne güzel anlatıyor: "Onun ahlâkı Kur'an'dan ibarettir." Kur'an ne diyorsa ona teslim olmuş, onu bilfiil yaşamış.

(leyse bittavilil bâyin) Çok uzun boylu değil, (velâ bilkasîr.) kısa da değildi. İşittiğimize göre, uzun boylunun yanında durursa, --mucize-i peygamberî-- ondan uzun görünürmüş. Allahın hikmeti...

519/6 (Kâne ahsenel beşerü kademen.) Ayak itibari ile beşerin en güzel ayağı da onun ayağı idi. Hırka-i Şerifte, Efendimiz SAS'in ayağının resmini almışlar. O mübareklerin biri Hırka-i Şerif'te, biri Topkapı'da biri de Eyüb Sultan Hazretleri'nde, birisi Şam'da, birisi de Almanya'da imiş. Bir mermer üzerine basmışlar; mermere ayakları oturmuş, yerleri belli... Bunlar mucize-i peygamberiler...

Meselâ Mekke-i Mükerreme'de Makam-ı İbrahim'de cam kafesin içerisinde taş var. İbrahim AS, o taşın üzerine basıp da oraları yapıyormuş. O ayak oraya gömülmüş. Taş dayanamamış yâni, peygamberin ağırlığına... Oyulmuş. Öyle kalemle değil...

Cenab-ı Peygamber SAS, bir yere çıkmak istedi. Hazret-i Ali Efendimizin omuzuna bastılar. Omuzuna bastıkları vakitte, Hazret-i Ali dedi ki: "Göçecektim..." Peygamber ağırlığı... Sıklet değil de ruhaniyyetin ağırlığı ile tahammül edemedi Hazret-i Ali; o gençliğiyle beraber...

519/7 Müslim Hazretleri, Ebû Davut Hazretleriyle beraber Hazret-i Enes'den rivayetinde; (Kâne ahsenennâs, hulükan.) İnsanların ahlâk cihetinden en güzeli, Peygamber SAS idi.

519/8 (Kâne ahsenen nâs, ve ecveden nâs ve eşcaan nâs.) Beyhakî, Tirmizî, İbn-i Mâce Hazretleri Hazret-i Enes'den... Diyor ki; "Nâsın en güzeli olmakla beraber, nâsın en cömerdi idi." Ecved, cömert... Cömertte üç sıfat var. Birisine dersin ki, "Yahu benim bu akşam ihtiyacım var, bana biraz yardım eder misin?" Eder yardımı... Ona cömert derler, bizde... Fakat 'ecved' olunca, gözünden onun muhtac olduğunu anlar, ve onun ihtiyacını yapıverir. İstemeden vermek... Halini anlar ve istemeden yardım ederdi.

(ve eşcaannâs) İnsanların da en şecaatlisi idi. Şimdi biz bugün --Allah affetsin kusurlarımızı...-- çok korkağız!.. Şundan korkuyoruz, bundan korkuyoruz, gölgemizden de korkuyoruz... Bu hale geldik. Cenab-ı Peygamber, her taraf gâvur olduğu halde tek başına Taif'e gitti. Yanında bir adamı vardı kendisinin... Taif halkını imana davet etti. Taif halkı isyan etti. Efendimizi taşa tuttular. Köpeklerin hücumuna uğrattılar. Mübarek ayakları yarıldı, kanlar aktı. O, o halde iken melekler geldi; dediler "Yâ Rasulüllah, emrine âmâdeyiz. İstersen dağları, istersen yağmurları, istersen ne gibi felâketler varsa yaptıralım; bunlar mahvolsunlar!.." "Yok!" dedi. "Onların zürriyetinden Allah'a iman edecekler var!.. Onun için, onlara Allah hidayet eylesin..."

Muharebenin ismi aklıma gelmedi. O muharebeye (Huneyn Muharebesi) gittiler. O kabile sert bir kabile idi. Ateşci kabile, vurucu kabile... İslâm askerleri dağıldı. Peygamber yalnız başına kaldı. Düşmana karşı tek başına kaldı. O, katırının üzerinde tek başına kaldığı halde, katırını sürüyor yine düşmana karşı!.. "Ey cemaat, ben Abdülmuttalib'in oğluyum. Nereye gidiyorsunuz?.. Ben peygamberim, yalan söylemem; zafer bizimdir!.." diye ilanlar yaptı. Müslümanlar yine peygamberin etrafına toplanıp bir hücum yaptılar. Perişan ettiler düşmanı, o anda... Ama o Peygamber SAS, asker kaçınca, kendi başına da kalınca, onun da çekilmesi lâzım gelirken o sebat etti. Daha, ateşe karşı katırını sürüyor... Hazret-i Abbas katırına yapıştı, "Yâ Rasûlallah ne yapıyorsun, yapma!" diyerekten. O dinlemedi ama, cemaat-i islamiyyenin de toplanıp hücumuna vesile oldular ve zaferi kazandılar, elhamdü lillâh... Çok büyük ganimet aldılar orda...

519/10 (Kâne ezherel levn keenne arakahû, ellü'lüü izâ meşâ tekeffâh.) Renk itibariyle en güzel bir renk olmakla beraber, terledikleri vakitte ,bir inci danesi gibi akarmış mübarek yüzlerinin terleri... Ve yürüdükleri vakitte bazen sağa, bazen sola meylederek ve önüne doğru da böyle meylederek yürürlermiş. Hani öyle dik değil...

519/11 (Kâne eşedde hayâen minel azrâi fî hıdrihâ.) Gelinlik bir kız, cibinliğinin içerisinde nasıl utanırsa, Peygamber SAS'in hayâsı ondan daha fazla idi. Cibinlik içerisindeki kız tabiri var ki; yani, eski zamanda kızlar böyle serbest gezemezlerdi. İlerde bir misal varki, "Seni filan kimse istiyor yavrum" diye, kapının arkasından Rasûl-i Ekrem Efendimiz soruyor... --İyi dinle!-- Rasûl-i Ekrem akrabasından birinin kızını birisine vermek istediği vakitte, kapının arkasından, --önünden yüzünü görerek değil-- "Kızım seni filan kes istiyor. Eğer razı olursan ne âlâ, sesini çıkarma; sükut ikrardandır. Eğer razı olmuyorsan, 'Hayır!' de!.." Ama kapının arkasından soruyordu, kıza bunu... Yüz yüze karşı karşıya gelerekten değil... Allah şimdi hepimizi affetsin, mağfiret etsin... Ne acaib alem oldu.

519/12 (Kâne asberan nâs alâ akzârin nâs.) Tabii insanlar muhteliful elvân oldukları gibi, muhtelifüt tabia, çok çeşit tabiatı vardır. O peygambermiş... Ona lâzım gelen hürmet, saygı nasıl olacak?.. Aklına bile gelmez onun... Bedevî insan... Bir medeniyet görmemiş. Bazan Peygamber'e karşı şedid hareketlerde bulunurlardı. Hattâ bir zaman, mübarek yakasından yakaladı birisi, "Bana da vereceksin ganimet mallarından!" diye... Yahut kendisinden para istiyor ama, sıkıyor boğazını Peygamberin... Gömleğinden, mintanından yakalamış. Hatta iz etmiş mübarek boyunlarında... Bunlara karşı, Peygamber SAS çok sabırlıydı. Buna iki tane tokat vurup da def edebilirdi. Yahut yanındakine diyebilirdi ki, "Alın şunu, defedin şurdan!.." Bunların hiç birisini yapmaz, sabırla mukabele ederdi.

519/13 (Kâne efleces seniyyeteyn) Şu iki dişe senayâ diyorlar. İki üstte iki de altta... Bu dişlerinin araları açıkmış mübareğin... Sık değil... (iza tekelleme) Konuştuğu vakitte, (ruiye kennûr yahrucü min beyne senâyâh.) ağzından nurun çıktığı görülürmüş. O aradaki boşluklardan, nur böyle fışkırıyor; o görülüyormuş. Allah cümlemizi şefaatine nail eylesin...

519/14 (Kâne hâtemün nübüvveti fî zahrihî bıd'aten nâşizeh.) Cenab-ı Peygamber SAS'in peygamberlik alâmeti olaraktan arkasında, zannedersem sol küreğinin üzerinde bir et kabarcığı; "Hatemün Nübüvve" dedikleri bir et kabarcığı ki, içerisinde "Lâ ilâhe illallah, muhammeder rasûlüllah " diye yazılı idi.

519/15 (Kâne hatemühü ğuddeten hamrâ') Peygamberlik mührü, --biz bez tabir ediyoruz, kabarcık oluyor ya hani, bazı kimselerin ellerinde yahut başka yerlerinde, onun gibi-- etten kırmızı bir kabarcık şeklinde idi. (misle beydatil hamâm.) Güvercin yumurtası gibi idi. Bunu da Tirmizî Hazretleri Cabir RA'dan beyan buyurmuşlar.

Ukkâşe denilen, Ashâb-ı Kiram'dan bir zat var. O'nun bir duasını buldum, yazmakla meşgulüm. Çok güzel, büyük bir zat... Bir sefere giderken, nasılsa Peygamber SAS ona bir kamçı vurmuş. Geri mi kaldı, yürümedi mi nasıl olduysa... İhtiyarlığında, son günlerinde Rasûl-i Ekrem SAS cemaati toplamış, demiş: "Kimin bende bir hakkı varsa, şu dünyadan daha göçmeden, istesin hakkını benden ki, burda ben onu mümkünse ödeyivereyim!" Ashâb-ı Kiram sükût etmişler... "Yâ Resûlallah özürler dileriz, sende kimin hakkı olabilir?.. Senin hakkın var bizde!" diye özürler beyan etmişler. Bunu Efendimiz üç defa böyle tekrar edince, bu Ükkâşe denilen zat kalkmış: "Yâ Resûlallah, benim bir hakkım var!" demiş. Filan zamanda giderken, bana bir tane kamçı vurdunuz." demiş. Onun kısasını isterim gibi bir şeyler... Kamçıyı getirttirmiş... "Ama sizin bana vurduğunuz vakitte vücudum çıplak idi. Ben de sizin vücudunuza çıplak olarak vurmam gerekir!" deyince, Rasûlallah Efendimiz arkasındaki örtüsünü atmış... Hemen sarılmış, öpmüş, özürler dilemiş, "Yâ Rasulallah ben sizi, hatem-i nübüvveti görmek için, öpmek için yaptım bu işi, affedin beni!" diyerekten özürler dilemiş... O da buyurmuş ki, "Ehl-i Cennetten görmek isteyen, baksın Ükkâşe'ye!.." Çünkü, Peygamber SAS'in temas ettiği kimseler, hep ehl-i cennettir. Allah şefaatlerine nail etsin...

Onlar zaman-ı saadette yaşadılar. O mübarek vech-i saadet'i görmekle müşerref oldular... Emirlerini tuttular, yasaklarından kaçtılar... Bir tanesini söyleyeyim: İçki haram oldu, içki yasak oldu... İçkinin yasaklığı üç devir geçirdikten sonra, üçüncü devirde haram-ı kat'î ile içki haram oldu.

(Yâ eyyühellezine âmenû, innemel hamru vel meysirü, vel ensabü ve ezlâmü ricsün min ameliş şeytân...) (Maide: 90) diyerekten ayet nazil oldu. Hatırımda yok sahabenin ismi, ilan ettirdi bu yasağı... Adam da ilan etti; "Yasak oldu, içki!" diyerekten...

Önceden içki yasak olmadığından, bizim evlerde kışlık kavurmalar sakladığımız gibi, yahut şunu bunu sakladığımız gibi; onlar da bütün senelik içkilerini küpleri varmış, küplerinde saklarlarmış...

"Medine-i Münevvere'nin sokakları sel gibi oldu" diyorlar. O küplerin hepsi kırıldı, döküldü. Herkes içkisini sokaklara döktü... Ne var?.. Rasûlüllah'ın emri geldi. Allah'ın emri geldi, Rasûlüllah ilân etti. Emre ittiba... Kimsenin evinde içki kalmadı. Ne polis var, ne jandarma var, ne takipçi var, ne şu var, ne bu var... Yalnız Rasûlüllah'ın bir emri.var..

Peygamber SAS' in nüfuzu ne kadar tesirli idi. Ama bu, Allahu Teâlâ'nın bir lütfudur yani... Binaen aleyh herhangi bir mü'min ki, muvahhid ki, Rasûlüllah Aleyhisselâm'a uyar; onun da sözü aynı şekilde tesir eder. Uymadıktan sonra, bülbül gibi söylenirsin durursun, fakat bir tesiri olmaz.

520/4 (Kâne şeybühû nahve ışrîne şa'reh.) Mübarek SAS Hazretleri'nin sakallarında ancak yirmi kadar beyaz kıl varmış. Saymışlar demek ki... Bazıları 19 diyor, bazıları 21 diyorlar.

520/5 Mübarek başları, elleri ve ayakları etli idi.

521/1 (Kâne fî kelâmihî tertîlü ev tersil.) Mübarek SAS Hazretleri konuşurken tek, tek konuşurmuş; dura dura, ağır ağır... Ki, herkes onu anlasın. Bazan icab ederse, sözünü üç defaya kadar tekrar ederlermiş. Fakat bu Rasûlüllah SAS'e mahsustur. Başkalarının böyle tekrarlaması hoş olmuyor.

521/2 (Kâne kesîrel arak.) Çok terlerlerdi. Fakat terleri miskten daha güzel kokulu idi. Misk kokusundan daha alâ kokardı, mübarek vücudlarından çıkan terleri... Hatta bazı kimseler, mübarek terlerini bardakta veyahut şişelere alıp, uzun müddet saklamışlar da, koku üzerinden kat'iyyen gitmemiş.

521/3 (Kâne kesîra şaaril lihyeh.) Sakalı da çok idi, bol idi, kesîr idi.

521/4 (Kâne kelâmühü kelâmen faslen yefhemühû küllü men yüsmeuhû.) O kadar güzel konuşurlardı ki, her işiten onun ne demek istediğini güzel anlardı. Açık konuşuyordu yani... Çok açık ve çok güzel konuşuyor. O güzelliğiyle beraber, (faslen) ağır ağır, ayıra ayıra konuşuyor; her işiten onun ne demek istediğini pek güzel anlıyordu.

521/5 (Kâne vechühû misleş şemsi vel kamer) Onun mübarek yüzleri, sanki güneş ve ay gibi idi... Tasvir çok hoş... Tabii güneş değil, ay da değil ama, güneş ve ay gibi parlak idi. (ve kâne müstediren.) Yüzleri de uzun değil, müdevver (yuvarlak) idi. Müslim'in rivayeti...

521/6 (Kâne ehabbül elvânü ileyhi elhudrah.) Renklerin en çok yeşilini severlerdi.

521/7 (Kâne ebğazul hulki ileyh, el kezib.) Huyların içinde en sevmediği huy yalancılık idi. En sevmediği kötü huy yalan söyleyebilmek... Onun için, bazı insanlar gelirdi. "Bende şu gibi, şu gibi kabahatler var; Müslüman olacağım ama, bu gibi işleri de işliyorum ben..." Kimisi içki içermiş, kimisi başka yaramazlıklar yaparmış. Dermiş: "Yalanı terket, kafi!.." Çünkü yalanı bıraktıktan sonra, tabii diğer şeyleri de, şunu yaptım diyerekten söylemek mecburiyetinde kalacak; o zaman da işine gelmiyor, olmuyor. Yalanı terketmekle bütün günahlardan kurtulur. Yalan çok fena bir şey...

521/8 (Kâne ehabbüt temri ileyh, el'acveh.) İleride medholunduğu gibi, cüzzam hastalığına iyi gelen hurma, "acve" dedikleri hurmadır. Giderseniz unutmayın, sorun; "Bu acve hurmasından istiyorum!" diyerekten... Galiba biraz ufak oluyor. Onu çok severlermiş.

521/9 (Kâne ehabbüs siyâbü ileyhi el kamîs.) Esvablardan da kâmis dedikleri gömleği severlermiş. Eskiden hepimizin giydiği gömlekler vardı ya, uzun uzun; o gömleği pek severlermiş, Cenab-ı Peygamber SAS... Halbuki bugün onların yerini --Atlet mi diyorlar onlara?--atletler tuttu. Adı da işe yaramaz, adı da bizim ad değil. Biz çok acaib bir şey olmuşuz. Şu üzerimizde giydiğimiz şapka, bir... Altında ceket, iki... Altında yelek, üç... Altında pantolon, dört.... Altındaki potin, beş... İçine giydiğimiz kilot dediğimiz, altı... İşte üste giydiğimiz atlet, yedi... Frenk gömleği, adı üstünde sekiz... Kravat dokuz... Daha neleri var kim bilir?.. Bunların hepsi gâvurların malı... Kendimizin bir adı var mı bunların?.. Biz de eskiden işte şalvar derdik; o bizimdi gitti... Pabuç derdik; o da gitti... Allah kusurlarımızı affetsin...

521/10 (Kâne ehabbüş şâtü ileyh, mukaddemehâ.) Koyun etinin en çok sevdiği yer, boyun kısmı imiş... Şimdi bakın ne acı: Yahudiler önünü yer, arkasını bize satarlar... Yahudi koyunun önünü yer, arkasını da bizim kasaplara verir; biz alırız. Yahudi ona riayet ediyor. Biz arkası daha etli, bol etli diyerekten, oraya itibar ediyoruz. Halbuki, Cenâb-ı Peygamber Efendimiz, ön tarafını severlermiş.

521/13 (Kâne ehabbüd dînü ileyh, mâ dâveme aleyhi sahibuhû.) Buhârî ile İbn-i Mâce'nin Hazret-i Aişe'den rivayetinde: Allah'a kulluk yolları var ya çeşitli; tesbih çekilir, namaz kılınır, oruç tutulur... İşte herkesin ayrı ayrı bir virdleri vardır. Fakat bu gün meselâ alırsın eline kitabı, beş cüz, on cüz okursun... Alırsın bir evradın vardır, okursun... Alırsın bir tesbihin vardır, çekersin. Fakat yarın yok!.. Olmaz. Devamlı olan hangisi ise, makbul olan odur. Bir cüz oku, her gün oku. Bin tesbih çekeceğine, yüz tesbih çek, her gün çek! Bin tesbihi bugün çekip de yarın bırakacaksan, olmaz... Onbin çekeceksin bugün, üç gün sonra bırakacaksın; olmaz. Her gün devam edeceksin.

Onun için, ona ibadetlerin en sevgilisi, sahibinin ona devam ettiği ibadet idi. Bugün yapmış, yarın bırakmış; olmaz. Bugün zengin, çok para kazanmış ama, üç gün sonra iflâs etmiş; neye yaradı o?.. Hiç bir şeye yaramadı. Ona benzer.

521/14 (Kâne ehabbür reyâhini ileyh, elfâğiyeh.) Kına çiçeği dedikleri kokuyu pek severlermiş.

521/15 (Kâne ehabbüş şer‹bi ileyh, elhulvel bârid.) Soğuk ve tatlı şerbeti pek severlermiş.

521/16 (Kâne ehabbüş şerâbi ileyh, elleben.) Sütü de çok severlermiş.

521/17 (Kâne ehabbüş şerâbi ileyh, el'asel) Bal şerbetini de çok severlermiş.

Hadi bir salevat okuyalım:

"Allaaahümme salli alâââ seyyîdinaaa, muhammedinin nebiyyil ümmiyyi ve alâ... Aaalihiii ve sahbihiii ve sellim." (3 defa)

SAS Hazretleri'nin yere bakışları, semâya bakışlarından daha fazla imiş ki, bu insanları tefekküre sevkeder. Çok düşünürler ve her rast geldiğine evvelâ selâm verirlermiş. O selâm versin de ben alayım, demezlermiş. (evvelâ yebdeü men lekiyehû bisselâm) Rast geldiği adama evvelâ "esselâmü aleyküm" ü Rasûlüllah SAS söylerlermiş.

521/21 (Kâne ehabbüt taâmü ileyh, esserîd, minel hubz) En çok sevdikleri yemek de, et suyundan yapılmış tirid dedikleri yemekmiş. Bazen de, "Suyunu çok koyun da, komşulara da verin, isteyenlere de verin!" derlermiş. Misafir gelirse o da onunla karnını doyurabilir. Allah bizi affetsin... Evvelâ çorba olacak, arkasından bir etli olacak, arkasından işte bir zeytinyağlı olacak, arkasından bilmem ne olacak... Pilav da yanı başında bulunacak... Arkasından da tatlısı olacak... Onun için böyle nefislerin hakkından gelmek mümkün olur mu hiç?..

(ves serîd, minel hays.) Bir de hurmayı yağla karıştırıp, nasıl yapıyorlarsa işte, bizim keşkek dediğimiz gibi mi neyse, ona benzer bir yemek varmış; onu da çok severlermiş.

521/22 (Kâne ehabbül amelü ileyh, mâ dûvime aleyh) İşlerin, amellerin ona en sevgilisi, devam olunanı imiş. Bir şeye söz verdin mi, o faziletleri kazanmak için ona devam etmek lâzım. Bugün yapıp da yarın bırakmak, olmaz. Devam edeceksin, ölünceye kadar... (ve in kalle) Az olsa dahi, devamlı olacak.

521/23 (Kâne ehabbül fâkihetü ileyh, errutab.) Meyvalardan en çok sevdikleri de, yaş ve taze hurma imiş.

521/24 (Kâne ehabbül lahmi ileyh, elketif.) Etlerin en iyisi, kol etlerini severlermiş. Allah şefaatlerine nail etsin inşaallah...

Şimdi, evvelki gün bir Amerikalı efendi geldi. Amerikan Yahudisi yani. Amerikalı Yahudi... Hollanda'ya gitmiş. Orda Peygamber SAS'in hayatını anlatan, siyer dedikleri kitap okunuyormuş bir yerde... Dinlemiş Peygamberimiz'in hallerini, içinden iman neşesi doğmuş ve müslüman olmuş. Kendisi Amerika'daki bir fakültenin hocası, müderrisi... Kalkmış Mekke'ye gitmiş, hacılık vazifesiyle... Orda da üç sene ikamet etmiş. Arapçayı öğrenmiş, güzelce... Müslümanlığın bilinmesi lâzım olan şeylerini öğrenmiş, ordan gitmiş Acemistan'a... Orda bir şeyh efendi bulmuş; --resmini de gösterdi-- ona da intisab etmiş. Buraya geldi, işte bir kaç gün de burada misafir oldu. Cemaat tanırlar. Burdan da gitti memleketi olan Amerika'ya...

Bugün de şimdi göreceksiniz iki tane İngiliz kardaş geldi. Aslen İngilizler, müslümanlıkla müşerref olmuşlar, müslümanlığı benimsemişler. Bir tanesi güzel Arapça biliyor. Şimdi konuşacaklar aramızda, dinleyeceksiniz.

Bu suretle de, bize örnek oluyorlar. Taa Londra'dan çıkmış buraya gelmişler. Burda bize kendilerini göstererekten "Bak biz müslüman olduk geldik; siz de müslümansınız amma, yerinizde oturuyorsunuz... Yerinizden kımıldamıyorsunuz. Başka müslümanlara faydalı olmağa çalışmıyorsunuz. Servetiniz de var, her şeyiniz de var amma, yanınızdaki komşuya da söylemiyorsunuz. Evinizdeki çoluk çocuğa da söylemiyorsunuz. Bir alem... Biz bak taa ordan geldik buraya. Şimdi size nasihatlar edeceğiz. Sizi teşvik edeceğiz." diyecekler bize. Her halde bir şeyler diyecekler. "Biz de azıcık konuşalım!" diyerekten müsaade istediler. Biz de onun için bugün dersimizi biraz kısa kesiyoruz. Allah affetsin kusurlarımızı...

Amerika'dan geliyor, İngiltere'den geliyor, Almanya'dan geliyor, İslâmiyet nimeti ile müşerref oluyor, elhamdü lillâh... Cenâb-ı Hak cümlemizi de daim etsin...

Bize miras olarak geldi tabii; anamızdan, babamızdan... Elhamdü lillâh, rahat rahat zorlanmadan bulduk. Okuttular da, öğrendik de... İşte camilerimiz var, ezanlarımız var... Londra'da nerden bulacaksın camiyi, Amerika'da nerden bulacaksın camiyi, nerden bulacaksın müslümanı?.. Ne kadar zor!.. Orda müslüman olmak, onun için çok üstün olur. Allah affetsin... Onları da bizi de bu Rasûl-i Ekrem SAS'in şefaatine mazhar etsin...

O cennete girmek için çok şey yapmışlar. İmam-ı A'zam demiş ki; "Cennete en sonra keşke ben girebilsem!" demiş. "En sonra gireceklerin sonuncusu keşke ben olabilsem!" demiş. Kolay bir şey değil yani... Ama Allah'ın rahmeti bol da ona güveniyoruz. Allah bizi affetsin de, ilk girenlerle girmek nasib etsin cennete...

Yine tekrar edelim:

Müslümanlık, (İnnemel mü'minine ihvetün) bir kardeşliktir; iki değil. Hepimiz Allah-u Teâlâ'nın fermanı üzerine kardeşiz. Binaen aleyh, cennete ancak müslümanlar-mü'minler girecek!.. Birbirlerini sevmeyenler de mü'min olamayacak!.. Onun için birbirimizin hatalarıyla, kusurlarıyla meşgul olmaktansa, kendi kusurlarımızı tasfiye edebilmek, büyük nimettir. Binaen aleyh, kardeşlerimizin kusurlarını görmektense, kendi kusurlarımızla meşgul olalım... Onları tasfiye edebilirsek ne mutlu bize... Onlar için de --hata görüyorsak-- "Yâ Rabbî, bunu da bu hatadan sen kurtar!" diyerekten dua etmek üzerimize borçtur.

Allah cümlemize tevfikat-ı samadâniyyesini refik eylesin de, hakîkî müslümanların zümresine cümlemizi ilhak etsin... Ve son nefesimizde de, "Lâ ilâhe illallah, muhammedür resulüllah" diyerekten hatm-i enfâs eylemek nasîb ü müyesser eylesin...

Salât-ü selâmımızla bitirelim:

"Allaaahümme salli alâââ seyyîdinâââ, muhammedinin nebiyyil ümmiyyi ve alâ... Aaalihiii ve sahbihiii ve sellim." (3 defa)

Sübhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yesifûn... Ve selâmün alel mürselîn... Velhamdü lillâhi rabbil alemîn...

Hadis-i şeriflerin sayısı, 6295 hadis okumuşuz elhamdü lillâh. Bundan sonra Efendimiz Hazretleri'nin hakkında da 698 tane hadis okuyacağız. Allah tevfikini refik etsin... Cümlemizi sevdiği kullarının arasına kabul buyursun inşaallah...

El-Fâtiha!..