Mehmed Zahid Kotku (Rh.A)
İ'TİKÂF (2)
Ezü billâhi mineş-şeytànir-racîm.
Bismillâhir-rahmânir-rahîm.
Elhamdü lillâhi rabbil-àlemîn... Vel-àkıbetü lil-müttakîn... Ves-salâtü ves-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn...
Muhterem kardeşler!
Ramazanımızın yirmisi gitti, onu kaldı. Cenâb-ı Hak geçmişlerimizdekilerini de kabul etsin, gelecek olan günlerimizi de mübarek eylesin...
Bu on günü, i'tikâf günü olarak söylemiştik. İtikâfın fevâidi pek çok... Sayılmakla bitmez. En evvela; insanın misafir olduğu zata bakılır. Şimdi, bir bakana misafir olsanız, bir reisicumhura misafir olsanız; onu anlatmakla bitiremezsiniz. Ya, varlıkların sahibi Allah-u Teàlâ'nın evinde, Allah Celle ve A'lâ'ya misafir oluyorsunuz...
Bu on gün içerisinde, yemekte içmekte kısaltaraktan ibadetle vaktini geçirir. Lüzumsuz hiçbir hacet için dışarıya çıkamaz. Ancak zaruret miktarı, abdest almak için, def'-i hacet gibi zaruretlerde dışarı çıkmaya izin verilmiştir. Bundan gayrı zamanda dışarıya da çıkamaz. Boş söz söyleyemez.
Onun için, bu ayda ne var? Kadir gecesi var bu on günde... Bizim bildiğimiz Kadir, işte Ramazan ayının 27. gecesini bellemişizdir. Fakat Cenâb-ı Peygamber SAS, "21. gecesinde, 23. gecesinde, 27. gecesinde, hatta 29. gecesinde de Kadir'in olma ihtimali var." diyor. Mutlaka 27 değil yani...
21'den 29'a kadar günlerde Kadiri kaçırmamak için, i'tikâf sünnet-i seniyyesini bırakmışlar bize... Biz, bu sünneti seniyyeyi icra etmekle, hem memleketimize gelecek afetleri önlemiş oluruz, hem de kendimizi Cenab-ı Hakk'a teslim etmek suretiyle, kötülüklerimizi iyiliğe çevirmeğe çalışırız.
Malum insan için her şey mümkün de; iyi bir insan olmak, yâni Allah-u Tealâ'nın istediği ve razı olduğu bir müslüman olma herkese nasib olmuyor. Zengin olmak, bilgin olmak, kuvvet kudret sahibi olmak hüner değil! Bunlar olabilen şeyler. Asıl hüner; Allah-u Celle ve A'lâ'nın sevdiği ve razı olduğu bir kul olabilmek!..
Bunun için insanlar, çeşitli çarelere başvurmuşlar. Bunun en iyisi de, işte bu Ramazan-ı şerifin 20. gününden sonraki 21. gece ki, bu gece ikindiden sonra camisinde kalır. Ondan sonra, ta bayram gecesine kadar camisinde kalır. Bayram gecesinin akşamından sonra çıkar camisinden.
Bunun sevabını söylemeğe gücümüz yetmez. Peygamberimiz'in sünnetidir. Hiçbir zaman, Peygamberimiz'in işi kadar, kimsede iş olmamıştır. Şimdi, herkes bir bahane bulur; işim çok diye... Peygamber SAS'deki işler kadar, kimde iş vardı?.. On sene zarfında, 27 tane muharebeye girmiş çıkmış. Şöyle böyle, demek ki senede üç defa muharebeye girmiş çıkmış. Milletin işi var, devletin işi var... Fakirlik var, zaruretler var... Birçok ihtiyaçların karşısında. Yine öyleyken, Cenâb-ı Peygamber, i'tikâfı bırakmamıştır.
Eshab-ı kiram da ona uyarak, onlar da i'tikâflarını yapmışlardır. Bize de sünnet olarak tavsiye edilmiştir. Peygamber SAS'in ihtiyacı yok... O her zaman i'tikâf halinde... Fakat bize, "Sünnet olsun da, ümmetim de bu sünneti icra etsinler, Hakk'ın rızasını kazansınlar; Allah'ın sevdiği iyi bir kul olarak yaşasınlar; iyi bir kul olaraktan da, dünyadan ahirete göçsünler!" diye i'tikâf yapmış.
Bu hayat hepimize muvakkat, şüphesiz. "Her gelen gitse gerektir!" dedikleri bir yer. Gence yaşlıya bakmıyor, sırası gelen gidiyor. Binâen aleyh, Hakk'ın sevdiği bir kul olarak gitmek başka; Hakkın sevmediği, razı olmadığı şerir bir kul olarak gitmek, o da başka...
Onun için, hepimiz isteriz ki: Bak, Allah'ın evine geldik elhamdü lillâh... İbadet-tâat ettik. Sırf maksadımız, Hakk'ın rızasını kazanmak! Allah bizden razı olsun yanî. Bunu istiyoruz. Yoksa, başka gayemiz yok. Allah'ın da bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok... Yalnız istiyor ki, "Benim kullarım bana lâyık olsunlar, kötülükleri terketsinler, fenalıkları terketsinler."
Aziz kardeş!... Hepiniz bilirsiniz ki, insanın alıştığı şeyi terketmesi kadar zor şey yoktur. En basiti, sigara... Fakat alışagelmiştir. Herkes söyler. Zararını kendisi de bilir. Bildiği halde bırakması da çok zor. Onun için alışmamak lâzım!..
Alışılan bir şeyin terki için de, işte bu on günü belle!... Eve gir, Allah'ın evine.... Elini aç! Elinle beraber gönlünü de aç ama... De ki:
"--Yâ Rab!.. Beni affet... Beni sana lâyık kul et... Senin sevdiğin bir kul olayım ben..."
O bahtiyarlık oldu muydu; dünya da senin, ahiret de senin...
"Dünyada cennete girmeyen, ahiret cennetine giremez." demişler. Ahiret cennetine girebilmek için, dünya cennetine girmek lâzım! Dünya cenneti; Hakk'ın rızasını kazanmak... Hakk'ın rızasını kazandın mı, dünya da senin için cennet, ahiret de cennet...
Allah hepimizi affetsin de, bu mübarek günlerin kıymetlerini bilip, Hakk'ın rızasını kazanmaya çalışan bahtiyarların arasına, Cenâb-ı Hak cümlemizi kabul etsin, inşâallah...
Yapmış olduğumuz kusurlar çok. Beşeriz. Beşeriyyetimiz dolayısıyla hatadan da sâlim olamayız. Hatadan sâlim olamadığımızdan dolayı da, Cenâb-ı Hak bize istiğfarları bahşetmiş. Onun için, sabahta ve akşamda, her halinde istiğfarı bırakma!.. Gücdevânî Hazretleri'nin dediği sözü de yabana atma; nefeslerini sakın boşa geçirme!.. Allah'ı hatırından zerre kadar çıkarma!.. Onun kulu ol! Onun emrine mutî ol! Aldığın verdiğin nefeslerde de bil ki, onu sana aldıran verdiren Allah'tır.
Bil ki, insanda en kıymetli şey akıldır. Akıl gittikten sonra insanın hiç kıymeti yoktur. O aklı da veren Allah'tır. Cesedi topraktan yaratmış; bu gün de yaratmaktadır. Bak, o topraktan yaratılan gıdaları yiyoruz; vücudumuzda kan oluyor. O kanlar vücudumuzu besliyor ve bizde çocukluk tohumları hasıl oluyor. O çocukluk tohumlarıyla evlâdlar dünyaya geliyor. O evlâdlarla beraber böyle devam edip gidiyor... Aslımız toprak, neslimiz de toprak...
Binâen aleyh, Allah-u Celle ve A'lâ'ya bak ki, o toprağı ne güzel bir göz yapmış da kâinatı görüyor... O Allah-u Celle ve A'lâ, bak ne güzel kulak vermiş de kâinatın sesini dinliyor. Şimdi sen dersin ki, ses yok... Radyoyu önüne koyunca, ta Ankara'yı da dinliyorsun, Arabistan'ı da dinliyorsun. O ses nerden çıktı?.. O bir vasıta. Tahta parçası bir vasıta oluyor, sana dünyanın seslerini duyuruyor da; sen eşrefi mahlûkat, ekmeli mahlûkatsın... En büyük insansın. En büyük mahlûkusun Allah'ın. En sevgili bir kulusun.... Onun için kıymetini bil! Allah'ın razı olmadığı işleri, kat'iyyen işlememeğe çalış!.. Beşeriyet iktizasıyla hataya düşersen, derhal tevbe istiğfar edip, bir daha yapmamağa da çalış!
Allah cümlemizi affetsin... Bu güzel günlerin kadr ü kıymetini bilip, Allah-u Teàlâ'nın emrine mutî, Peygamber SAS'in sünnetine de uyan bahtiyar kulları arasına girmeyi cümlemize nasib etsin inşâallah...
Ashab-ı kirâmın halini biliyorsunuz. Onların derecesine yetişmeğe bizim değil, hiçbir evliyanın gücü yetmez. Abdülkadiri Geylânî, Nakşıbend, Ahmed Rufaî... Bunların hiç birisinin sahabenin derecelerine ulaşmalarına imkân yok! Neden?.. Onlar Cenâb-ı Peygamberi gördüler. O görmelerinin şerefiyle öyle yükseldiler ki, Arş'a kadar. Allah-u Teàlâ onların hürmetine bizi de affetsin de, onlara olan hürmetlerimizi artırsın... Onların izinde gitmeyi cümlemize nasib etsin...
El-fâtihah!..
......................
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berakâtühû.
1 Ağustos 1980 Cuma
(20 Ramazan 1400)