Mehmed Zahid Kotku (Rh.A)
ABDÜLHÀLİK-I GÜCDEVÂNÎ HAZRETLERİ'NİN NASİHATI
Bismillâhir-rahmânir-rahîm.
Elhamdü lillâhi rabbil-àlemîn... Vel-àkıbetü lil-müttakîn... Ves-salâtü, ves-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecma'în...
Evvelâ hepimizin Beratımızın mübarek olmasını Cenâb-ı Hak'tan dilerim. Hepimizi --hoca efendinin hutbesinde söylediği gibi-- derslerden ibret alan kullarından etsin ve çalışma gayretini bize ihsan etsin...
Şimdiye kadar çok Berat geçirdik şüphesiz. Fakat halimizde bir değişiklik göremiyorum, kendi halimde.... Allah Celle ve A'lâ cümlemize hidayet etsin de, bu mübarek gecede hem mağfûrîn zümresine dahil olan, hem de sevgili olan kulları arasına bizleri de kabul etsin...
Bu akşamki Berat duasını, unutmadan bir tekrar edeyim. Beraber okuyalım:
Estağfirullàh... (15 defa) El-azîm, elkerim, ellezî lâ ilâhe illâ hû, elhayyel-kayyûme ve netûbü ileyh... Ve nes'elühüt-tevbete vel-mağfirete vel-hidâyete lenâ, innehû hüvet-tevvâbür-rahîm... Tevbete abdin zàlimin linefsihî, lâ yemlikü linefsihî, mevten ve lâ hayâten ve lâ nüşûrâ..."
Yâ Rabbi! (3 defa) Çok günahlar işledim. Çok kabahatlar yaptım. Kusurum çok, kabahatim de çok... Özürler diler, af isterim, mağfiret isterim. Bir daha yapmayacağıma söz veriyorum. Kabul eyle yâ Rabbi!.. Bizi mağfûrîn zümresine ilhak eyle yâ Rabbi!.. Ve sevdiğin kulların arasına da kabul eyle yâ Rabbi!..
Allàhümme in künte ketebte ismî fî dîvânis-süadâi, fesbüthü... Ve inkünte ketebte ismî fî dîvânil-eşkiyâi, femhuhû... Fektübnî fî dîvânis-süadâi... Fe inneke kulte fî kitâbikel-kerîm: Yemhullàhu mâ yeşâ' ve yüsbitü ve indehû ümmül-kitâb...
Kabahatimi biliyorum yâ Rabbi!.. Saîd yazılacak halim yok. Fakat sen erhamür-râhimînsin. Kusurlarımı affet de --lâyık olmadığım halde-- saidlerin arasına benim ismimi yaz yâ Rabbi!.. Eğer kabahatlerim yüzünden şakî yazıldıysam, onu da senden rica ediyorum ki, o ismi ordan sil de, sildir de; ismimi saidlerin arasına yazdır yâ Rabbi!.. Çünkü kuvvet kudretin, hepsine kâfi!..
Bunun arkasından size bir de, Abdülhàlik-ı Gücdevânî Hazretleri'nin bir nasihatını söyleyeceğim. Bir kaç defa tekrar ettiysem de, yine tekrarda fayda vardır inşaallah:
Abdülhàlik-ı Gücdevânî Hazretleri, Nakşî Tarikatı'nın asıl piridir. Nakşilik ile arasında beş şeyh geçmiştir. O beş şeyh, bu Abdülhàlik-ı Gücdevânî'den intikal eden Nakşîliği meydana koyamamışlardır. Ancak bu nasib, Nakşıbend Muhammed Bahâeddin Hazretleri'ne nasib olmuş. O, Abdülhàlik-ı Gücdevânî'yi de görmemiştir. Görmediği halde ruhen, mânen ona bu dersi telkin etmiş..
Kendisine de telkin eden Hızır Aleyhisselâm... Kendisini havuza sokmuş, suyun içine batırmış. "Şimdi, Allah de bakayım!" demiş. Suyun içinde, tabiatıyla ses çıkmaz. Ses çıkmayınca içinden diyecek tabiatıyla... "Ha, işte bunu dışarda da böyle yap!" demiş. Bu şekilde zikir, beş şeyh arkasından Nakşıbend Mehemmed Bahaeddin Hazretleri'ne nasib olmuş. O da, bu nasibi talim etmiş bizlere... Bugüne kadar da elhamdü lillâh cârî olmaktadır.
Bu zatın bu tarikatının da, 11 tane kaidesi var. Yani bu tarikat, 11 esas üzerine kurulmuştur. Mâlûm ya, binaların kuruluşunda temeller var. Bu temeller olmasa, bina az zamanda göçer. Binanın temeli atılması lâzım! Temelin de sağlam olması lâzım! Onun için bu 11 esas, 11 temel üzerine oturmuştur. Bunun birisi, ilk dersi vukf-u zamânî'dir. Vukf-u zamânî...
Biz bugün çok aldanmış durumdayız. Gaflet içindeyiz. Derviş olmayı isteyen çok... Her tarafta bunları talim eden de çok... Fakat gàyeden hep uzak!.. Gaye, Allah demek ise de, o gayenin kökü Allah-u Tealâ'nın huzurundan ayrılmamaktır. Vukf-u zamânî ki, zaman an demektir. Dakika değil saniye değil, an... Bir an içerisinde, insan çeşitli kılıklara girebiliyor. Binâen aleyh, o anın nasıl geçtiğine bak!.. Hayırla mı geçti, şerle mi geçti?.. Hayırla geçtiyse, şükret Allah'a. Eğer gafletle ve hayırsız bir şekilde geçtiyse, onlara da nedamet ve pişmanlıklarla tövbe ve istiğfar eyle!..
Onun için, büyüklerimizin hepsi --Nakşıbend Hazretleri de bunun içinde-- diyorlar ki: "Bu, amelleri hesab etmektir." Her gün ve her akşam amellerini teraziye koy... Yâni 24 saatte yaptığın işleri teraziye koy, ölç... Bakalım ne yaptın? Hayırlı işler mi yaptın, yoksa zararlı işler mi yaptın?.. Bunu ölçmekle hepimizi mecbur tutuyor. Bunu ölçmedikçe ve buna yapamadıkça dervişlikten uzaksın sen!
Allah demek; o boynumuzun borcu... Tesbih çekmek; boynumuzun borcu... İşte, namazlarımızda olduğu gibi. Fakat asıl anını boş geçirme!.. Gafletle geçirme!.. Allahsızlıkla geçirme anını... Her an gönlün Allah ile olsun. Elin işte olur, dilin sözde olur, kendin vazifende olursun... Fakat gönlünü Allah'tan ayırma!.. Netice buna bağlanıyor.
Her an için, Allah-u Teàlâ'nın huzurunda olduğunu bil!.. Çünkü o diyor ki: "Ben seninleyim, ben sizinle beraberim! Nerede olursanız olun, ben sizinle beraberim!"
(Ve hüve meaküm eyne mâ küntüm) "Nerede olursanız olun, o sizinle beraberdir." Bunu diyen Allah-u Celle ve A'lâ... Sûre-i Hadid'de ve başka ayetlerde de mevcut.
Cenâb-ı Peygamber de diyor ki:
"--İmanın en efdali, en güzeli, Allah'ın seninle olduğunu bilmendir."
Sen bil ki, Allah seninledir, görüyor, biliyor. Her işine vakıf. Kaçacak bir tarafımız yok!.. Bunu bildiğimiz halde de, ne kadar kabahat ettiğimiz gözümüzün önünde... Bu da bizim gafletimizin bir eseri. Allah cümlemizi bu gafletten uyandırsın...
Onun için müslümana lâzım olan, uyanık olması ve her anını değerlendirmesi... "Benim bu anım nasıl oluyor da boşa gidiyor? Niçin Allah'a yarar bir iş yapamadım? Niçin Allah'ın kullarına yarar bir iş yapamadım?.." diyerekten üzülmesi lâzım!..
İşte bu akşam, bunun en güzel bir nümûnesi. Allah hepimizi uyandırsın da, bu akşamın kıymetini bilip... Bunu bilmeyen yok, biliyoruz hepimiz. Kitaplarda yazılı bunlar... Okuyanlar çok, fakat tatbik edenimiz yok!.. Zamanlarımız boşa gidiyor, gafletle kayboluyor. Bundan dolayı mes'ulüz. En kıymetli şey nefesimiz, en kıymetli varlığımız nefesimizdir; milyonlar kaybolsa zararı yok...
Dün bir yerdeydim, çok üzüldüm. O gittiğim evin önüne evler yapılmakta, kooperatif evleri...
"--Kaç para bunlar?" dedim.
"--Bir tanesine 25 milyon..." dediler.
Dedim:
"--Topu mu?.."
"--Yok, yok; bir katı!" dediler. "Gittik sorduk, alımkâr olduk. Bir katının 25 milyon lira olduğunu ve bunların da kâmilen satıldığını, yalnız bir daire kaldığını söylediler." dediler.
Şaşırdım kaldım. Allah affetsin... Demek bizde milyonlar çok... Milyonların da kıymeti yok.. Lâzım olan insanın anını bilip, Allah'ın huzurunda olduğunu bilip, Allah'a yarar iş yapabilmek... Allah'ın sevdiği ve razı olduğu bir kul olabilmek... Yoksa hepimiz geldik, hepimiz gideceğiz. Buna kimsenin şüphesi yok... Geldik; nasıl geldiysek öylece gideceğiz. Bu gün mü, yarın mı; o da belli değil. İnsanın daima hazırlık içerisinde olması lazım!..
Onun için bu, Abdülhàlik-ı Gücdevanî Hazretleri'nin hepimize olan nasihatlarından bir tanesi... Onu kitap arasında arayıp bulmak zor. İnşâallah bir kağıt içerisine yazalım da, biraz da izah yapalım; hepimiz o kağıttan istifade edelim!..
Bazıları işimize gelmez bugün bizim. Çünkü, refah ve saadetin meftunuyuz. Yaşayalım, nasıl yaşarsak öyle yaşalım... Bu yaşayışımıza keder gelirse, o bizim için büyük bir zarar. Halbuki, büyüklerimiz de bunun aksini istiyorlar bizden. Refah yok... Peygamber SAS, ömründe rahat görmemiş. Binâen aleyh diyor ki, hepimize hitâben:
"--Oğlum! Tahsil-i ilm eyle!.."
İlmin kökü Kur'an-ı Azimüşşan'dır. Diğer ilimlerin hepsi ondan dağılmış teferruat, dallar budaklardır. Dalıyla budağıyla uğraşacağına, Allah'ın kitabıyla uğraş da onu öğren.
"--Fakat tahsil-i ilmin yanında edebi de öğren!" diyor.
Edepsiz olan tahsil fayda etmez insanlara. Bugünkü tahsil-i ilimde --gerek teferruatında olsun, gerek esasında olsun-- edep yok!.. Edep olmayınca, ilimden fayda olmaz. İlmin faydası edebe bağlıdır.
Üçüncüsü de:
"--Takvâyı öğren evlâdım!" diyor.
Takvâ sahibi ol!.. Allah'tan korkuyu öğren! Bir polisin yanında, bir candarmanın yanında, yahut bir şahsın yanında, bir kabahat yapmağa insan utanır, görürler diyerekten sıkılır. E, Allah-u Teàlâ'nın gördüğünü bilmez mi insan?.. O fenalığı yaparken, beni Allah görüyor diyemez mi insan?.. Bunu biliyor pekalâ... Ama, gaflet gözleri kapatıyor, bakıyorsun o fenalığı da işliyor. Onun için, Cenab-ı Hakk'a bu akşam çok yalvaralım da bize uyanıklık versin Allah...
Bu üç şeyi söyledikten sonra da diyor ki:
"--Oğlum!.. Geçmiş olan, selef dediğimiz Peygamber Efendimiz zamanındaki ve ondan sonraki olan tabiin devrindeki insanların hareketlerini öğren! Tetebbû et eserlerini!.. Onlar nasıl çalışmalar, nasıl mücahedelerde bulunmuşlar; nasıl ibadetlerde gayret göstermişler?.. Onlara uymağa çalış. Bid'atlerden kork, kaç... Bid'atlerden çok sakın!"
Nelerdir bid'at onu öğren... Giyiminde kuşamında, evinde, ve sair hat ve harekâtında Avrupa'yı değil, İslâm'ı taklid ederek yaşa!.. Avrupa'yı taklid ederek yaşamak kolay; paralar da çok... Fakat, İslâm'ı taklid ederek yaşamak zor.
"--Bununla beraber ilm-i hadis ve ilm-i tefsiri de çok oku! Tetebbû eyle onları!.. Kendini onlara uydurmağa çalış!"
Allah cümlemizi affetsin de, bu mübarek gecede, bu mübarek gün hürmetine ve bu mübarek gece hürmetine, cümlemizi mağfûrîn zümresine ilhak eylesin... Ve sevdiği, razı olduğu kulları arasına cümlemizi kabul eylesin... Duamızı bir kere daha tekrar edelim:
Allàhümme in künte ketebte ismî fî dîvânis-süadâi, fesbüthü... Ve inkünte ketebte ismî fî dîvânil-eşkiyâi, femhuhû... Fektübnî fî dîvânis-süadâi... Fe inneke kulte fî kitâbikel-kerîm: Yemhullàhu mâ yeşâ' ve yüsbitü ve indehû ümmül-kitâb...
Cenâb-ı Hak hepimizi affetsin de, bizi de saidlerin arasına --lâyık değilsek de-- fazl u keremiyle kabul buyursun...
Ve sallallàhu alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn... Vel-hamdü lillâhi rabbil-àlemîn... Tekabbel minnâ bi-hürmetil-fâtihah!..
27 Haziran 1980 Cuma