Mehmed Zahid Kotku (Rh.A)
KARDEŞLİK
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!..
Hoca efendi bugün ne güzel söyledi... Bu, 1400 seneye yakın bir zamandan beri söylenmekte... Peygamber SAS'in zamanı saadetlerindeki ashab-ı kiram; onların kulaklarına girdi. Onlar tam kardeş olarak yaşadılar. O kardeşliği bir daha dünyanın görmesine imkân görmem, zannedersem... Ne zaman ki, Hazreti Osman RA'ın irtihalinden sonra fitne başladı; işte bugüne kadar o fitne devam etmekte!.. Bu günlerde de son haddine erişmekte...
Bunu yapanlar, sanki bilmiyorlar mı bu ayetleri?.. Bu hadisleri bimiyorlar mı?.. Hepimizden daha iyi biliyorlar. Fakat, bu nefs-i emmâre, levvâme, mülhime denilen nefislerindeki huylardan kurtulamadıkça, insan bunların hiç birisine yaklaşamaz. Onlardan kurtulmak da, deveye hendek atlatmak mı derler ne derler, ondan daha zordur. Ateşten gömlektir.
Bunlar riyazetsiz, açlığa tahammülsüz olmaz. Allah'a tam dayanık olmadıkça, ilmiyle de amel etmedikçe, bunlar mümkün olmaz. Bunları hep insanlar biliyor. Değil müslümanlar, hristiyanlar bile biliyor. Hristiyanların şakşakçıları var; onlar da biliyor bunları... Fakat onlar kendilerini hristiyanlıktan kurtaramıyorlar. Kurtaramadıkları gibi, küfrün içerisinde ölüp gidiyorlar.
Yalnız şunu işittim geçen hafta. Amerika'dan gelen bir kardeş anlattı: Amerika'nın büyük bir şehrinin papazı, meşhur bir papazı müslümanlıkla müşerref olmuş, elhamdü lillâh. Resmini de namaz kılarken almış bizim kardeşler, belki gazetelerde neşredilir, görürsünüz inşâallah.
Bu papaz çok servete sahip... Devletten bir çok mal alan bir adam. Fakat öyleyken İslâmlık içine işlemiş, Allah'ın hidayeti de kendisine erişmiş; hepsini teperekten ıslah olmuş. "Şimdi gayem, Arabistan'a gidip fıkıh öğrenmek, İslâm dinini lâyıkı vechiyle öğrenmek." diyormuş.
Böyle arasıra müslüman olanlar çok olduğu gibi, biz kendimize acıyalım ki, müslüman olarak geldik elhamdü lillâh. Müslüman anadan babadan doğmuşuz, müslüman memleketinde yaşamışız. Bunları okumasak da biliyoruz; işitiyoruz hocalarımızdan... Ama, gel gelelim işin içinden çıkmak kolay değil...
Niçin?.. Ücub denilen hal var ya, ücub; kendini beğenme. Hepimiz kendini beğenmekte yektâ, birinci... Her sınıf kendini beğeniyor, benim haklı diyor. Bugün konuşmalar da oluyor, görüyorsunuz, herkes kendini medhetmekte... Canım bunun bir doğrusu var, yanlışı var yâhu! Hak yol var, bâtıl yol var! Hak yol dururken bâtıl niçin medholunur yâni?..
Binâen aleyh, şimdi bu okunan, (Va'tesimû bihablillâhi...) ayet-i celîlesi ki, Cenab-ı Hak 1400 sene evvel, 1300 küsur sene evvel inzal buyurmuş Cenabı Peygambere... Bugüne kadar ümmet-i Muhammed bunu duyup işitmekte de, bak başımıza gelen felâketlere!.. İki müslümanı bir araya getirmek çok zor mu, çok zor!.. Gâvur müslüman oluyor da, müslümanların ikisini bir araya getirip kardeş yapmak mümkün olmuyor! Neden? İkisi de kendini beğeniyor.
Binâen aleyh, kendini beğenmek levvâme sıfatı diyorlar, levvâme sıfatı! O sıfattan kurtulmadıkça, kardeşlik mümkün olmuyor. Geçen bir hadis-i şerif dinledim, Mekke-i Mükerreme'de. Bir hoca efendi geldi. Dedi:
"--Ben bugün vaaz edeceğim!"
"--Neden?" "Mü'minlerin kardeşçe birbirleriyle geçinmeleri hakkında..."
Eh, her zaman dinliyoruz, söylüyoruz da. Gördüm ki sonra, diyor ki: "Bunlar laftan ibaret; kimsenin kulağına girmez. Bir kulaktan girer, öteki kulaktan çıkar gider. Ya, ne zaman insanlar tekemmül eder; o zaman bunlar ona ibret levhası olur. Mum yapıştırır. Gayet güzel geçim sahibi olurlar".
Binâen aleyh, tekemmül kolay bir şey değil. İnsan kemâle ulaşmadıkça, yâni olgun, kâmil bir insan olmadıkça, bu dünyaya göz yumarsa, çok acı mı, çok acı yâni... Dünya kadar serveti olsun, dünya kadar bilgisi olsun, dünya kadar kuvveti olsun... Hepsi onun olsun!.. Bu dünyadan göçerken, Allah'ın sevgili bir kulu olarak göçebilmek şerefine, Cenâb-ı Hak cümlemizi nâil eylesin...
Onun için, hepimizin az-çok açlığa, riyazete, kanaate, sabra, tahammüle alışmamız lâzım!.. Sabr ü tahammül olmadıktan sonra, kanaat olmadıktan sonra, açlığa susuzluğa tahammül olmadıktan sonra... Hiç olmazsa pazartesi-perşembe oruçlarına devam... Ayın 13-14-15 oruçlarına devam...
"--E, akşam kalkamadım!"
Zararı yok, ne olacak? Gençlik var, birbiri üzerine de tutabiliriz. Üç gün de tutabiliriz. Mutlaka yemek şart değil ki!..
Allah hemen yardımcımız olsun da, bizi, bu nefislerin elinden kurtulup da, olgun kâmil bir müslüman olaraktan ahirete göçmeye nâil olan kullarının arasına kabul eylesin...
Elâ inne ahsenel-kelâm, ve ebleğal nizâm.
Bismillâhir-rahmânir-rahîm.
Lâ ilâhe illallàhul-halîmül-kerîm... Sübhànallahi rabbil-arşil-azîm... Elhamdü lillâhi rabbil-àlemîn... Nes'elüke mûcibati rahmetike.. Ve azâimi mağfiretike... Vel-ganîmete min külli birrin... Ves-selâmete min külli ismin... Lâ teda'lenâ zenben illâ gafarte... Ve lâ hemmen illâ ferracte... Velâ haceten leke fîhâ ridan, illâ kadaytehâ yâ erhamer-râhimîn!.. Yâ erhamer-râhimîn!.. Yâ erhamer-râhimîn!..
Yâ Rabbî! Senden insanlık nîmetine mazhar olmayı istiyoruz. Sen lütf u ihsân eyle yâ Rabbî!.. Sen bizi iyi kulların arasına kabul et yâ Rabbî!..
Bak, şimdi hacca gidiyoruz. Her sene Hacc'a gidiliyor ya... Gidenler gidiyor tabii. Bunu Allah her sene emretseydi, mümkün değil tabi yapmak. Bir kere emretmiş. Gücü olanlar da gidebildikleri kadar gitmişler. Sebebi hikmeti: İnsanlık denen o devlet bizden kayboluyor. Nasıl akümülatörler bozuluyorsa; onu gidip tamir ettiriyoruz, doldurtturuyoruz, yahut yenisini koyuyoruz. İşte bunu yenilemek için oraya gidilir. Allah'la meşgul olacaksın. O zaman akümülatörün dolar. Makinen de kuvvetlenir... Taze taze gelir, burda Ümmet-i Muhammed'e faydalı olursun!..
El-fâtihah!..
5 Ekim 1979 Cuma