Mehmed Zahid Kotku (Rh.A)

İNSANLIK NİMETİ

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berakâtüh!..

Allah Celle ve A'lâ cümlemizden razı olsun... Kabahatlerimiz ne kadar çoksa da, afv ü mağfireti hepsinden fazladır. Bizi de mağfurîn zümresine ilhak etsin de, sevdiği, razı olduğu kullarının arasına kabul eylesin...

İnsanlık denilen ve bize ad verilen insanlık, çok büyük bir nimet ve bir devlettir. Dünyanın bütün nimetleri, insanlık nimetinin yanında zerre olmaz. İnsan bu kadar sonsuz bir nimetin içerisinde... Onun kadr ü kıymetini bilmeden, dünya heveslerine aldanaraktan, fani dünyanın nimetlerine aldanaraktan, vaktini boş geçirerekten ahirete göçüşü kadar acı bir şey yoktur!.. En güzel nimet insanda iken, insan bunu kaybetmiş ve en acı bir şekilde ahirete göçmüş; ne yazık!..

Bir insan; istikbal diye çalıştığımız ilk mektep, orta mektep, lisesi, üniversitesi; işte doktorası şusu busu, otuz yaşını buluyor insanın... Bu kadar gürültünün içerisinde, o kadar zahmetlere katlanıyoruz ki; evimizi, anamızı babamızı terkediyoruz, gidiyoruz. Gurbet ellerinde bazen aç, bazen tok çalışmağa çalışıyoruz. Aman istikbalimizi temin edelim diye.

Nedir o istikbal?.. İşte, beş-on kuruş maaş alaraktan rahatça yaşayabilmek için... Hepsi bu... Fakat, insanoğluna verilen nimet-i uzmâ ki, onlardan hangisini söylesen insan bilemez. O nimetleri ayak altında çiğneyip gidiyoruz.

Binâen aleyh, Cenâb-ı Peygamber bir muharebeden geliyordu. Eshabına dedi ki:

(Raca'nâ minel-cihâdil-asgari ilel-cihâdil-ekber.) [Küçük cihaddan, büyük cihada dönüyoruz.]

"--Yâ Rasulullah! İşte canımızı malımızı verdik. Şehidler olduk, gaziler olduk. Çok fedakârlıklar yaptık, düşmanı yok ettik, mahvettik. Şimdi bundan daha üstün ne var?.."

"--Bundan üstünü nefisle mücahededir." buyurdu.

Toptan olan mücahedeler bayram gibidir. Askere gittin; binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce kişi... Oooooh... İnsana koymaz. Fakat kendi başına nefsinin arzularına muhalefete başladı mıydı, insan ne kadar müşkülatlara uğrar. Ne kadar zorluklara uğrar. İşte, bu müşkülatların ve bu zorlukların altında, insanda bir cevher var ki, bu vücudun içine gömülmüş. O cevherin zerresine dünyanın nimetleri, zinetleri, sıfır yerinde, hiçtir. Onun için asıl hüner, insanın bu insanlık cevherini meydana çıkararaktan, insanca yaşayıp insanca ahirete göçmek!.. Yoksa, yaşayan insan çok, mahlûklar da çok... Onların kıymeti yok!

Onun için, bugün hoca efendinin de dediği gibi, İslâm'ın şartları beş. Evvelâ namaz... Şimdi bak, "Hacca gelmeyen ister yahudi olsun, ister nasıl ölürse ölsün!" dedi. Madem parası var, her şeyi de var, hacca gelmiyor; bizimle alâkası yok demektir!..

Halbuki, hacda bir çok şartlar var: Zengin olacak, sağlam olacak, emniyet olacak yolda... E, bunlar olmazsa, hac sâkıt olur. Ama, namaza hiç mânî yok!.. Ölünceye kadar herkes, emr-i ilâhiyi ifâ edecek.

Yani, insanlık cevherini elde etmek istiyorsanız; Kur'an-ı Azîmüşşan'a sımsıkı yapışıp, emirlerine itaat, yasaklarından ictinâb edin!.. Emirlerine itaat etmedikçe, yasaklarından da korunmadıkça, o insanlık cevherleri, insanda tezàhür edip gösteremez kendini... Gömülür gider insan... Sonra da, Cenâb-ı Hak elbette soracak!

Binâen aleyh:

(Hasibû enfüseküm kable en tühàsebû) Siz nefislerinizi muhasebe edin bakalım!.. Emr-i ilâhiye karşı, beşeriyete, insaniyete karşı nasıl davrandınız?.. Günahlarla mı ömrünüz geçti? Yoksa, ibadetlerle, hayırlarla mı ömrünüz geçti?.. Bunun muhasebesini herhalde ölmeden evvel yapıp, iyi insanların arasına katılmak için gayret etmek lâzım!..

Bak, şimdi bu dünyada diyoruz ki, gâvurlar uçaklar yaptılar, ffüzeler yaptılar, işte şunu yaptılar... Süleyman Aleyhisselâm, bak hafız efendi okudu, ordusunu havada rüzgârla uçuruyordu. Bugünkü vasıtaların hiç birisine hacet yok!.. Niçin?.. İnsanlık cevheri her şeye hakim...

Hazreti Ömer'in --kaç defa söylemişimdir-- Medine-i Münevvere'de hutbe okurken, ta Acemistan'da çarpışan ordusunun kumandanı Sâriye'ye:

"--Ey Sâriye dağa çekil! Dağa çekil!." diye bağırması ne acaib şey!..

Arada aylarca yol var. Hazreti Ömer'in orduyu görmesi ne mümkün!.. Hazreti Sariye'nin de Hazreti Ömer'in sözünü duyması ne mümkün!.. Ama, Allah-u Teàlâ'nın verdiği kuvvet ve kudret, bir an içerisinde şark ile garb arasında cevelân ediyor!..

Binâen aleyh, biz o kuvveti unuttuk. Bütün kuvvetlerimizi, şu dünyayı nasıl ele geçirelim diye harcıyoruz. Şu dünyayı ne kadar ele geçirsen, saati gelince, gel dediler mi durmanın imkânı yok!..

Allah hepimizi affetsin... Taksiratımızı, seyyiatımızı hasenâta tebdil eylesin... Sevdiği ve razı olduğu kullarından olabilmek için, Kur'an-ı Azîmüşşan'a sarılmaktan başka çare yok!.. Onu, kendimiz okuyacağız, çoluğumuza çocuğumuza okutacağız. Sonra, Allahımız bize ne diyor, ona kulak vereceğiz. "Yap!.." Yapacağız, hiç bir mânî yok... "Yapma!.." Yapmayacağız, hiç bir mânî yok... Ama, nefsimize hoş geliyor.

Allah hepimizi affetsin... Sevdiği ve razı olduğu kullarının arasına kabul etsin inşallah!..

Allàhümme innâ nes'elüke tamâmen-ni'meh... Ve devâmel-àfiyeh... Ve hüsnel-hàtimeh...

Lâ ilâhe illallàh, muhammedür-rasûlüllàh... Fî külli lemhatin ve nefesin biadedi külli ma'lûmin lek...

Lâ ilâhe illâ ente sübhàneke innî küntü minez-zàlimîn... Lâ ilâhe illâ ente sübhàneke innî küntü minez-zàlimîn... Lâ ilâhe illâ ente sübhàneke innî küntü minez-zàlimîn...

Allahümme innâ nes'elükel-afve vel-àfiyeh... Fid-dîni ved-dünyâ vel-âhireh... Teveffenâ müslimîn... Ve elhiknâ bis-sàlihîn... Teveffenâ müslimîn... Ve elhiknâ bis-sàlihîn...

Sübhàne rabbike rabbil-izzeti ammâ yesıfûn... Ve selâmün alel-mürseline vel-hamdü lillâhi rabbil-àlemîn...

Cumanız mübarek olsun... Cumamız mübarek olsun... Bir çok cumalara da Cenâb-ı Hak sağlık ve afiyetlerle erişmek nasîb etsin...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàh!..

28 Eylül 1979 Cuma