sempozyum sayfa 1
Mehmed Zahid Kotku (Rh.A)
1. DERS
Euzübillâhimineşşeytanirrâcîm.
Bismillâhirrahmanirahîm.
Elhamdü lillâhi rabbil alemîn... Vel akıbetü lil müttakîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihi ecmaîn...
Bu, Ramazan gecelerinde teravihden evvel --teravihden sonra, vakit geç tabii-- okuyacağımız, bir parça büyüklerin sözlerinden... Ona Münebbihat diyorlar; İbn-i Hacer-il Askalânî'nin... İkiden ona kadar sözler var... Şimdi bugün iki sözlü yeri:
Cenâb-ı Peygamber SAS'den rivayet edilir ki:
(Hasletân, lâ şey'e efdale) "İki huy vardır ki, ondan daha efdal bir şey yoktur:
1. Birisi, (İmânen billâh) Allah'a iman.
2. İkincisi, (Ven nef'ü lil müslimîn) müslümanlara faydalı olmak!..
İki şey ind-i ilâhîde çok senâya lâyık: Birisi iman, ikincisi müslümanlara fayda verecek şey... Onun için demişler ya:
(Hayrun nâs, men yenfeun nâs) "Nâsın hayırlısı, nasa hayırlı olandır."
Bu iki haslet ki, Cenab-ı Hak indinde ondan efdal şey yoktur: Birisi iman... İman olmayınca, zaten bir şey olmaz! İman başta gelir. Her şeyin başında iman... Ondan sonra müslümanlara fayda verecek hal ü harekât... Sözünle, paranla, vücudunla, etinle, sütünle; ne gibi faydalar varsa, o faydaları müslümanlara yapabilmek, en iyi huy...
(Ve hasletân, lâ şey'e ahbesü minhümâ) İki şey de vardır ki, ondan daha kötü şey yoktur:
1. Birincisi, (Eşşirkü billâh) Allah'a şirk koşmak...
2. İkincisi de, (Ved dàrrü lil müslimîn) müslümanlara zarar verecek hat, hareketler, her şey... Hepsi onun içine girer. Korkutmak da onun içinde...
Müslümanın canı nasıl kıymetliyse, malı da öyle kıymetlidir. Malı ne kadar kıymetliyse, şerefi de o kadar kıymetlidir. Müslümanın şerefine, şahsına zarar verme!..
Bir müslüman ne kadar günahkâr olursa olsun, ne kadar ama; dünyanın bütün kabahatini işlemiş bir müslüman dahi olsa, "Lâ ilâhe illallah" diyor mu; o yine müslümandır. Ona elleşme!.. Ehl-i kıbleye elleşme!..
--E canım, çok günahkar!..
--Olsun!.. Gâvur bütün hayırları işlese, ne kadar hayır varsa işlese, yine gâvurdur, yeri cehennemdir. Müslüman ne kadar kötülük işlerse işlesin, yeri yine cennettir; imanı oldukça!.. İman büyük nimet... O da Cenab-ı Hakk'ın bize lütf u ihsânı...
Allah esirgeye, Bulgarya'da yahut Rusya'da, yahut başka bir gâvur memleketinde bir gâvur anadan-babadan doğsaydık, ne yapardık?.. Ne gelirdi elimizden?.. Onlar gibi kiliseye giderdik. Neye tapıyorlarsa, biz de onlara tapardık... Öyle, Selman-ı Farisî gibi, babasının ateşe taptığını beğenmeyip müslüman olacak kaç kişi çıkıyor?.. Bir tane çıkmış öyle bir bahtiyar... Ondan sonra, herkes anasına babasına tâbi... Ana-baba ne yoldaysa, çocuk da o yolda...
Onun için, Allah'a çok şükredelim ki, biz müslüman diyarında, müslüman bir anadan babadan dünyaya gelmişiz. Bu, büyük nimettir!.. Elhamdü lillâh, bizi imanla büyütmüşler. İmanla ölmeyi de Cenâb-ı Hak cümlemize nasib etsin inşallah!..
Onun için, iman çok mühim... İman büyük bir parçadır... Meselâ, vücud nasıl bir sürü parçadan ibaret; imanın da bir sürü parçaları var. İşte, Amentü billâhi başta... Altı tane... Fakat 32 farz da onun içerisinde, 54 farz da onun içerisinde... Bu farzlarla beraber iman sağlam oluyor. Nasıl vücut ikiye bölünemezse, imanın da hiçbir zerresi bölünemez!
--Ahiret denilen şey; öldükten sonra canım, toprak olacak da adam, yeniden olacak; buna aklım ermiyor!..
--Ermez!.. Senin doğduğuna aklın eriyor mu?.. O, ana rahminde;
(Yüsavviruküm fil erhâm) Allah bunu ne güzel tasvir etmiş! Hepsi yerli yerinde... Aklın eriyor mu buna?.. Nasıl, o kan parçasından bunlar olur?.. O kan parçası da tabii, bu yediğimiz topraktan oldu. Bu, topraktan olan kan parçasından evladlık tohumları olur. Ondan da bak, rahimin içerisinde Allah ona bu hilkati veriyor. Suyun içerisinde de o tasvir var. Tohum atınca tarlaya, çıkıyor. O da öyle geliyor.
Onun için Allah Celle ve Alâ, hepimizi affetsin de... Bizi topraktan yaratan Allah, hergün yaratıyor işte... Her gün yaratılan, hep topraktan yaratılıyor... Yediğimiz topraktan, içtiğimiz topraktan.. Topraktan da o kan oluyor. Kandan da bu insan oluyor işte, vesselâm... Düşünecek bir şey, yok...
Onun için, iki şey efdal; ondan daha üstün bir şey yok: Birincisi, İman: "Lâ ilâhe illallah, muhammedür rasûlüllah" dedin, tamam... Kelime-i tevhid...
"--Ben müslüman olacağım yahu, ne yapayım, ne edeyim?" diyen kimseye;
"--Git müftüye!.." demek büyük günah!.. Yalnız, "Lâ ilâhe illallah, muhammedür rasûlüllah" desin; oldu. Müftüye yollamaya lüzum yok... Hemen telkin ediver, teferruatını sonra öğrensin.
Aleyhis Salâtü ves Selâm Efendimiz buyurmuşlar ki:
1. (Aleyküm bimücâlesetül ulemâ') "Öyleyse, siz ulema meclislerine devam edin!" Çünkü, iman kolay bir şey değil. Gaybe iman... Allah'ı görmedik ama, kendisini bize gösteriyor Kur'an'ında... Ben buyum, diyor, gösteriyor 99 tane esmasıyla... Bize kendisini tanıtıyor.
Dün radyoda konuşuyordu bir ilâhiyat profesörü:
"--Bir inşaat, bir bina yapılınca, bunun kendi kendine olmadığını herkes biliyor. Bir bina kendi kendine olmayınca, koskoca kâinat kendi kendine olur mu?.." diyor.
Bunu akıl kabul etmez tabitıyla... Sen ne dersen de... Tabiat de, bilmem ne dersen de ama, akıl kabul etmez ki, mutlaka buna bir yapıcı vardır. O yapıcı da kim?.. Allah Celle ve A'lâ... Halik-ı külli şey!.. Bütün her şeyin halikı, Allah Celle ve A'lâ..
Onun için, şimdi bunları bize öğretecek ulemadır. Öyleyse, (Aleyküm bimücâlesetil ulemâ') "Siz, ulemânın meclislerine devam edin, onların sohbetlerini dinleyin!.."
2. (Vestimâi kelâmil hukemâ') İnsanların içerisinde de hakim insanlar vardır. Sözü sohbeti dinlenir, mâkul konuşmalar yapar. Hukemâ diyorlar onlara... Onların sözlerini de dinleyin!..
--Niçin?..
Sebebi: (Fe innallahe teâlâ yuhyil kalbel meyyiti) Allah ölü kalbleri diriltir. Neyle?.. (binûril hikmeti) Ulemânın hakîmâne söylediği sözlerle...
Ölü kalpleri diriltir. (Kemâ yühyıl ardal meytete bimâil matar) Ölmüş, sararmış, hayat kendisinden gitmiş toprağa yağmurlar yağdığı vakitte, nasıl yeşerir, ondan nasıl hayat biter?.. İşte ulemanın meclislerinde oturan insanların gönüllerinde de iman öyle biter. Ölü kalbler dirilir yâni!..
Onun için, SAS Efendimiz demiş ki:
1. (Men tealleme harfen) Çok ufak harf, elif meselâ... (minel ilmi gafarallahu leh) "İlimden bir harf öğreneni, Allah-u Teâlâ mağfiret eder."
Meselâ, ilmi öğrenmeğe çocuklar mektebe gidiyor. "Rabbi yessir ve lâ tüassir..." diye, hoca başlar okutmaya... Çocuk bunu okurken, babası ne kadar azablı olursa olsun, Allah-u Teâlâ diyor ki: "Onun çocuğu Besmele-i Şerif'i okurken, ben onun babasına azab etmeye çekinirim!" diyor.
2. (Ve men vâlâ habîben) "Kim bir kişiyi Allah için dost edinirse; (gafaralluhu leh) o da mağfiret-i ilahiyyeye mazhar olur." Onun için, herkes Allah için dost edinmeli; dostluğa layık bir adam dost edinmeli.. Habib. Habibullah..
3. (Ve men nâme alâ vüdin) "Her kim, abdest alarak namazını kılıp da yatarsa, abdestli yatarsa; (gafarallahu leh) o da mağfiret-i ilahîye mazhar olur."
4. (Ve men nazara fi vechi ahîh) Ne kadar hoş şey!.. "Kim ki, kardaşının yüzüne muhabbetle bakarsa, Allah rızası için..." Çünkü, yüzde cemâlullah var... Yüz, Allah'ın varlığını isbata en büyük delil... Ne güzel bir nur var yüzde.. Göze bak, hayran olursun... Kaşa bak, hayran olursun... Yüzüne bak, hayran olursun... Ağzına bak, sözüne bak.. Hep hayranlıklara düşürür insanı... Bu hayranlıklar, bu kuvveti veren Allah'a delâlet eder seni...
Ama ne yazık ki, biz bu yüzümüzü gözümüzü parlatmaya çalışırız da; bunun yarınki halini bir görsen!.. O, mezara konduktan sonra, hani mümkün olsa da, açsan bir baksan!.. Ooo, ne korkunç, ne iğrenç!.. Kaçar artık... "Nereye yahu?.. Hani bunu balla, kaymakla besliyordun! Tatlı olsun, güzel olsun diyerekten... Bugün ne kaçıyorsun?.." Gitti artık can... Gitti.
Onun için, (Men nazara fi vechi ahîh) "Kim ki, kardaşının yüzüne böyle sevgiyle bakarsa; (gafarallàhu leh) o da Allah-u Teâlâ'nın mağfiretine mazhar olur."
Onun için, çok güzel öğütler buyurmuş büyüklerimiz. Allah hepimizi affetsin... Hiç kimsenin kusuruyla meşgul olma!.. Sen alemin kusurunu görmeye gelmedin! Kendi kusurlarını gör!.. Islah edebilirsen, ne âlâ... Islah edemiyorsan, o da senin gibi kardaş, o da ıslah edemiyor, ne yapalım? Elinden geliyorsa yalvar, "Ya Rabbi, ne olur sen affet!.. Bu kötü huydan bunu kurtar!" de... Yapabiliyorsan ne âlâ... Yapamıyorsan, onunla tellallık yapma!..
Kardeşinin yüzüne baktın mı, Allah-u Teâlâ'nın mağfiretine nail oluyorsun... Beş şey:
1)Kur'an'a bakarsan öyle..
2)Valideyninin yüzüne bakarsan öyle.
3)Kâbe-i Muazzama'ya bakarsan öyle.
4)Ulemânın yüzüne bakarsan öyle.
5)Kardeşinin yüzüne bakarsan, bu da öyle...
Onun için, Allah hepimizi affetsin de, kardeşleri kardeş olarak sevip; yüzlerine öyle merhametle, şefkatle bakmak, cümlemize nasib etsin...
Şimdi bir de bakış var ya; sert bir bakış.. Korkar insan.. Yüreği titrer, acaba nasıl diyerekten.. Öyle değil.
5. (Ve men ibtedee biemrin fekàle bismillâh) Bir iş yapacak, dükkan açacak, işine gidecek; "Bismillâh" diyor. (gafarallàhu leh) O da mağfiret-i ilahîye mazhar olur.
Şimdi Peygamberimiz'in sözleri bitti, Ebubekrinis Sıddîk'in sözü geldi.
(Men dehalel kabre) "Her kim kabre girerse, (bilâ zâdin) katıksız olaraktan; (fekeennemâ rakibel bahra bilâ sefîneh) denize gemisiz girmiş bir adam gibidir." Denizde gemisiz gitmek isteyen bir adam gibidir. Denizde gemisiz nasıl yürünmezse, kabirde de zâdı olmayan, katığı olmayan kimsenin durumu ona benzer.
(Hayrüz zad, ettakvâ) "Azığın hayırlısı takvâdır." Allah korkusu gönlünde olmayanların orda işi zor... Oraya ekmek, peynir gitmez ya!.. Zad, katık... Katık dediğin senin, ekmek peynir... Oraya ekmek peynir gider mi?.. Ekmek peynir yeri değil ki orası!.. Ya?.. Orada Allah korkusu!.. Allah korkusuyla kabre girebildiysen, ne mutlu sana... O Allah korkusu yoksa, vay halimize!..
Kabre girerken Allah korkusunu nerden bulacaksın gayri?.. Onu, dünyada iken kazanacak idin. Ne yapacaksın?.. Günahlardan korkacaksın! İşte, imanı muhafaza edeceksin ve bir de, müslümanlara faydalı olmaya çalışacaksın!..
Hazret-i Ömer RA, diyor şimdi:
1. (İzzüd dünya bil mâl) "Dünyanın izzeti mal ile..." Halbuki, bugün o da para etmiyor. Şah'ın o kadar parası vardı, hiç para etmedi!.. Malın da devri geçti demek ki...
2. (Ve izzül ahireh, bisâlihil a'mâl) "Ahiretin izzeti de salih ameller iledir." A'mali saliha; ibadât, tâat, hasenat... Ne varsa...
Şimdi Hazret-i Osman'a geldik.
Hazret-i Osman RA da diyor ki:
1. (Hemmüd dünyâ zulmetün fil kalb) Dünya kaygısı... "Yahu, ne olacak bu işler?.. Gaz yok, benzin yok!.. Şu yok, bu yok!.." Bir kaygı... Bu düşünceler kalbe zulmettir. Karanlıklar getirir kalbe... "Allah kerim; ne yapalım, bugün de böyle oldu." demek lâzım!
2. (Ve hemmül âhireh) Ama ahiret kaygısı, "Yâ Rab, acaba n'olacak benim halim?.. Önümde iman var... En büyükler bile korkmuşlar. Son nefes korkunç şey!.." diyerekten kaygılanmak, (nûrun fil kalb) kalblere bir nur oluyor.
Onun için, her şeyde hüsn-ü hâtimeyi isteriz Cenab-ı Hak'tan... İsteriz ki, imanla göçelim, "Lâ ilâhe illallah" diyerek göçelim! Allah bilir, ne çeşit kazalar var, belâlar var, ölümler var... Allah hepimizin hakkında hayırlı ölümler nasib etsin...
Onun için, (hemmül âhireh); "Yâ Rabbi, ahirette halim ne olacak benim, acaba?.. Bu kadar günahlarım var, kabahatlerim var... Bu hisabın karşısında, ben nasıl hesap vereceğim yâ Rabbi?.." diyerekten, bunların kaygısı, (nûrun fil kalb) kalbde nurdur.
Geldi Ali RA'a... Hepsi birer birer söylüyor.
1. (Men kâne fî talebil ilmi) "Her kim ilim talebinde olursa..." Burada bak bir şey var, elif lâm var ilmin başında... Elif lâm gelince, hususî ilim!.. Umûmî ilim değil... Umumi ilim olunca; doktorluk, mühendislik, her çeşit ilim girer içerisine... Fakat elif lâm gelince, bir ilim var... Bu ilim, ilmül ahireh!.. İlmüş şeria... Kur'an ilmi yâni...
(Men kâne fi talebil ilmi) Her kim, Kur'an ilmine talib olursa, (kânetil cennetü fî talebihi) cennet de onu taleb eder; "Gel, gel!" diye... Yâni, Kur'an ilminin talibini cennete çağırır. Onun için, taleb olunacak ilim, ancak ilmül Kur'andır. Çünkü ulûmül evveline vel ahirin, hep bütün ilimler Kur'an'ın içerisinde vardır.
Adam gâvur, gökte uçuyormuş... Nerde uçarsa uçsun!.. Mü'minin uçuşlarını hiç görmedin mi sen?.. Mü'min, öyle gaza benzine muhtaç olmadan uçar. Hiç Nakşibendî Hazretleri'nin menakıbını okumadın mı?.. Nasıl uçmuş o büyükler... Alllaah!..
2. (Ve men kâne fi talebil ma'sıyeh) Her kim böyle ma'sıyyet peşinde olursa; (kânetin nâru fi talebihî) onu da cehennem ister. Onun da talibi cehennemdir, Allah muhafaza...
Onun için, en çok dikkat edilecek şey, günahlardan korkup kaçmaktır. İbadet kolay!.. Abdest alırsın, namaz kılarsın. Ama, günahlar zor... Bir kere alıştın mı hele, Allah muhafaza... En kolayı sigara...
--Bırak bakayım!.. "
--Yâhu alıştım gayri, ne yapayım?.. Başım dönüyor, karnım ağrıyor.
Çeşitli bahaneler... Onun için, Allah kötülüklere, fenalıklara alıştırmasın...
Bakın şimdi burda gelir o: Cenabı Peygamber, "Pis kokulular camiye gelmesin!" diyor. Sigaranın kokusu pistir yâ!.. Ona temiz diyen olur mu, çıkar mı?.. Cenab-ı Peygamber, camiye sokmamış onları.. "Öyleyse gelmeyin!.." demiş.
(Ve an yahyebni muaz radıyallahu anh) Bu Yahyâ İbn-i Muaz, evliyâullah'tan büyük bir zat... Eline geçeni yedirirmiş. Bütün varlığını böyle hayra hasenata harcamış. Allah hepimizi affetsin... Oğlu, sen bize miras bırakmayacaksın diye kafasını taşla ezip öldürmüş, şehid etmiş. Allah Allaah...
Ukkul valideyn, büyük günahların üçüncüsü... Anaya babaya asi olmak, en büyük günah!.. İnsan, namaz kılacak kadar bir okumayı öğrendikten sonra, dinini imanını öğrenecek kadar bir bilgi sahibi olduktan sonra, fazla okumak için anası babası izin vermezse, gidemez.. Anasına babasına itaat vacib; öteki nafile... Hatta Kur'an ilminde hafız olmak, hoca olmak istiyor. Hoca olmak, hafız olmak nafiledir; anaya babaya itaat vacibdir. İzin vermezlerse gidemezsin!..
Allah kusurlarımızı affetsin... Tevfikàt-ı samedâniyyesine mazhar eylesin... Sevdiği, râzı olduğu kullarının arasına bizleri de kabul etsin inşaallah...
Kâffeten ehl-i imanın ervâhı için, el-Fatiha!..
29. 7. 1979 / 1 Ramazan 1399
(Yatsıdan önce)