Mehmed Zahid Kotku (Rh.A)
BABANIN HAKLARI
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!..
Sizlere bugün, babalık hakkı olan on tane hakkı zikretmeğe çalışacağım. Babanın evlâd üzerindeki hakkı, evlâdın babasına karşı borcu...
Bir kere, babası yemeğe muhtaç ise, yani çalışıp kazanıp kendini doyuramıyorsa; evlâd ona bakacak. Üstünü başını yapamıyorsa, evlâd ona üst baş yapacak. Baba hizmete muhtac ise, --ihtiyarlık dolayısıyla-- evlâd ona hizmet edecek. Çağırdığı vakit de, (Lebbeyk) "Buyur babacığım!" deyip hemen emrine koşacak. Emrederse, emrini geri çevirmeyecek; günah bir şey olmadıkça... Emrine itaat edecek, yap dediklerini yapacak; bu da olur mu, olmaz mı diye bir şey demeyecek.
Babasının yanında konuşmayacak. Konuşursa, gàyet hafif bir sesle, usûletle, usulca konuşacak. Sert konuşmayacak, hızlı da konuşmayacak. İsmiyle de çağırmayacak... Babasını ismiyle çağırmak abes. "Babacağım, dedeciğim!" diye, yahut "Beybaba!" diye hitap edecek.
Önünde yürümeyecek, sağında ve solunda da yürümeyecek; mutlaka arkasında yürüyecek. Çağırdığı vakit de gelecek. Sonra, kendisi bir evde oturuyor; faraza, güzel bir ev... Babasının evinin de öyle güzel olmasını isteyecek. Kendisi güzel bir evde oturup da, babasını ufacık bir yerde, bodrum bir yerde barındırmak yakışmaz. Kendisi nasıl orasını beğenmiyorsa, babası için de beğenmeyecek.
Birisi de, babasının arkasından daima onun mağfireti için dua edecek. Beş vakit namazında babası için, valideyni için --ikisi de beraber-- dua etmeyen evlâdın rızkı dar olur.
Binâen aleyh, baba öldükten sonra, evlâd babanın hakkını nasıl öder?.. Ancak, kendisi sàlih olmak şartıyla... Yâni müslüman olmak kâfi değil. Müslüman olur da, bir de salih olması; namazında niyazında, abdestinde taharetinde, doğrulukta olması şartıyla... Böyle olmadıkça, baba evlâdından razı olamaz. İsterse ne kadar hayır yaparsa yapsın... Hayırlar yapılacak ama, evvelâ kendisinin kurtulması için salih olması lâzım. Yani, müslümanlığına riayet edecek. Müslümanlığına riayet etmeyen evlâd, ne yapsa boş oluyor; babasını memnun edemiyor.
Babasının akraba ü taallukatı ve komşularıyla alâkasını kesmeyecek; "Babam sizinle iyi dosttu. Ben de onun için, babamın dostluğu için sizin ziyaretinize geldim." diyerekten onları da ziyaret edecek...
Binâen aleyh:
RE. 62/11 (İzâ matel-insânü inkataa amelühû) "İnsan ölünce amel defteri kapanır, bitti artık. (İllâ min selâs) Ancak üç şeyde defter kapanmaz: Birisi, (sadakatün câriyetün) sadakası var, câri ama..." Bugün verir başka.
Câri, işte böyle cami gibi.. 400 sene, belki 500 sene oldu, bu adam dünyadan gideli ama, defteri işleyip duruyor işte... Buna benzer köprüler, çeşmeler, hastaneler, ve saire sadaka-i cariyedir.
İkincisi, (Ev ilmin yentefia bihî) "Bir ilim ki, ya talebe yetişirmiştir, ya bir eser bırakmıştır; ilim durdukça, talebeler bulundukça, onların sevapları da ölenin üzerine câridir."
Üçüncüsü de, (Ev veledün sàlih) "Sàlih bir evlâd bırakmak." Evlâd çok da, sàlih olmazsa olmuyor. Sàlih bir evlâd bırakırsa, onun defteri de kapanmıyor, cami gibi... O evlâdın yaptığı bütün hayırlar, babasının defterine otomatik olaraktan geçiyor. Allah kusurlarımızı affetsin...
Hazret-i Ömer'e şikayete gitmiş bir adam. Demiş:
"--Bu çocuk benim sözümü dinlemiyor yâ Ömer!"
Hazret-i Ömer de çocuğa darılmış tabii. Çocuk demiş ki:
"--Yâ Ömer, bizim hiç hakkımız yok mu?.."
"--Sizin de hakkınız var." demiş.
"--Nedir?"
"--Evvelâ anayı seçerken baba, güzel, terbiyeli, namuslu bir hatun seçmesi lâzım!..
"Evlenirken insan dört şeyi göze alarak evlenir: Birisi zenginliğine tamah eder; birisi güzelliğine tamah eder; birisi hasebine nesebine tamah eder, alır; birisi de dinine rağbet ederek alır. Dinine saygılı olanı seçip alanın tuttuğu altın olur." derler. Öteki güzellik de gider, zenginlik de gider, haseb neseb de gider; fakat dindar olunca dünyasında da rahat eder, ahiretinde de rahat eder.
Demiş:
"--Benim babam bunu yapmamış. Başka hakkı?.."
"--Sen doğarken sana güzel bir ad verececek idi.."
"--Onu da koymamış bana..." demiş.
"--Üçüncüsü, sana dinini öğretecekti."
"--Bana hiçbir şey öğretmedi ki, benim hiçbir şeyden haberim yok ki... "
O zaman adamı koğmuş:
"--Kabahat sende, bu çocuğa dinini bile öğretmemişsin!.." demiş.
Binâen aleyh, bizim şimdi tahsilimiz var; profesör kadar olmuşuz ama, dinden haberimiz yok... Olmadı. Evvelâ çocuğa dinini öğreteceksin, iman ü İslâmiyeti öğreteceksin!.. Müslüman olunca, tabiatıyla çocuk da babasına bakar; "Her gün beş vakit nereye gidiyor?" diyerekten ruhuna işler, onun camiye gitmesi... O da o yolda gider. Baba o yolda değilse, vay halimize!..
Allah hepimizi affetsin... Tevfîkàt-ı samedâniyyesine mazhar etsin... Babalarımızın hakkına riayet eden --babalarımızı da evlâdlarının hakkına riayet eden-- kullarından etsin cümlemizi...
Bismillâhir-rahmânir-rahîm.
Lâ ilâhe illallàhul-halîmül-kerîm... Sübhànallahi rabbil-arşil-azîm... Elhamdü lillâhi rabbil-àlemîn... Nes'elüke mûcibati rahmetike.. Ve azâimi mağfiretike... Vel-ganîmete min külli birrin... Ves-selâmete min külli ismin... Lâ teda'lenâ zenben illâ gafarte... Ve lâ hemmen illâ ferracte... Velâ haceten leke fîhâ ridan, illâ kadaytehâ yâ erhamer-râhimîn... Yâ erhamer-râhimîn... Yâ erhamer-râhimîn... İrhamnâ...
Lillâhi teàlel-fâtihah!..
19 Ocak 1979 Cuma