Mehmed Zahid Kotku (RhA)

ÖMER İBN-İ ABDÜL'AZÎZ (RH. A)

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Bir dakikanızı rica edeceğim! Oturursanız daha rahat olur.

Mülk Allah-u Teàlâ'nındır, bunu hepimiz biliriz. Bizim buradaki vazifemiz para kazanmak, nam almak, şöhret salmak, doçent olmak, profesör olmak, bakan olmak, başbakan olmak --belki kaderi olur da reisicumhur da olur; bunlar değil bizim işimiz! Vazifemiz Allah-u Teàlâ'nın rızasını kazanmak!.. Onu kazanmak için, Allah-u Teàlâ'nın emrine itaatten başka çare yok... Allah-u Tealâ'nın emrine itaatten başka, hiçbir şekilde Allah-u Teàlâ'nın rızası kazanılamaz.

Son günlerde size birkaç tane misâl verdim. İlk müslümanlardan Mus'ab bin Umeyr ile Ebû Zerr-i Gıfârî'nin, bir de Selmân-ı Fârisî'nin misâllerini vermiştim. Bunları tekrar tekrar hatırlamanızı rica edeceğim!

Bugün de Ömer ibn-i Abdül'azîz denilen zatın menkıbesinden bir iki tanesini söyleyeceğim:

Ömer ibn-i Abdül'azîz, ma'lûm İkinci Ömer diye meşhurdur. Bu zatın devri feci bir devre isabet etmiş. Halife yapmışlar bunu... Ben bu mes'uliyetten nasıl kurtulurum diye düşünmüş. Evvelâ kendi malından başlamış dağıtmaya... Kendisinin nesi varsa beytülmale hediye etmiş. Herkese de tavsiye etmiş: "Siz de neleriniz varsa size verilen ganimetlerden, onların hepsini beytülmale hediye edin!" demiş.

Kendi yemeği mercimekle soğandan ibaretmiş. Adaleti mâlûm, İkinci Ömer lakabını almıştır. Herkese çalışmayı tavsiye etmiş. "Devlet parasını alıp da, öyle bedavadan geçinmektense, çalışın da kazanın!" diyerekten, evvelce verilen bol maaşları kesmiş.

Bir gün hastaymış, yatıyormuş... Kızkardeşi gelmiş. Üzerindeki çamaşırı kirli görmüş. Hanımı olan Fatıma'ya demiş ki:

"--Kardeşim bak, kirli çamaşırıyla niçin bunu böyle durduruyorsun?"

Kadıncağız da hiç sesini çıkarmamış. Birkaç gün sonra tekrar gelmiş. Bakmış ki, yine aynı çamaşır sırtında, kir içerisinde... Azıcık fazla çıkışmış hanımına:

"--Niçin söz dinlemiyorsun, bunun çamaşırlarını yıkamıyorsun? Ayıp değil mi?.."

Çünkü halife... Yâni reisicumhur bugünkü tabiriyle. Çamaşırı o kadar kirli... Birkaç gün sonra gelmiş. Yine söz dinlemememiş kadın, çamaşır yıkanmamış. Demiş:

"--Niçin yıkamadın?.."

"--Affedersiniz, hemşire kardeş! Çıkarınca giydirecek başka çamaşırı yok ki! Nasıl yıkayacağım?.." demiş.

Ömer ibn-i Abdül'azîz, bu... Saltanat sahibi olmak hüner değil, Allah'ın rızasını kazanmaktır hüner!..

Hepinizin hakkını helâl etmesini ricâ edeceğim. Allah nasib eder oraya gidersek, orda sizler için yalvaracağız Cenâb-ı Hakk'a...

İnsan olmak kolay değil. İnsanlık parayla olmuyor, servetle olmuyor ve varlıklarla da olmuyor... Onun için, orası işte bizim melceimiz. Oraya gidip boynumuzu bükeceğiz. "Yâ Rabbi, bizi de sevdiğin kulların arasına kabul et!" diye çalışacağız. Allah dualarımızı kabul etsin de, hepimize sevgili ve razı olduğu bir kulu olaraktan yaşayıp, sevgili razı olduğu bir kulu olarak, burdan ahirete göçmek nasib ü müyesser eylesin...

Geçen gördüm de --insan çok üzülüyor tabii-- mezarlıklarınız mermer taşlarla süslü... İçinde yatanların halini Allah bilir. Oralara böyle fazla paralar sarfedilip de süslemek akıl işi değil. Onlar gâvurların hünerleri... Bize iman lâzım! İmanımıza da ihlâs lâzım, kuvvetlendirmek lâzım, rıza-ı ilahî'yi kazanmak için...

Allah cümlemizi affetsin... Tevfîkàt-ı samedâniyyesine mazhar eylesin... Sevdiği ve razı olduğu kulların arasına bizleri de fadl ü keremiyle kabul buyursun...

El-fâtihah!..

19 Ekim 1978 Perşembe

(Hacca giderken)