Mehmed Zahid Kotku (RhA)

ALLAH'I TANIMAK

Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!..

Siz kardeşlerimden yine bir ricam olacak:

Namazlarımızda acele etmeye hiç lüzum yok! Elhamdü lillâh, biz asker evlatlarıyız. Zamanında aylarca, belki yıllarca siperlerde saklanan adamlarız. Öyle beş-on dakika camide durunca, "Yoruldum, sıkıldım, bunaldım..." diyerekten kaçmağa lüzum yok! Vebali pek büyük...

Bazı kardeşler namazlarını ağır kılıyorlar. Bazısı da geç kalmış oluyor. Onun önünden geçmenin vebalini bilse insan, senelerce orda durur da geçemez...

İkinci bir şık: Bizim önümüzden geçmek isteyen bir kimseye, bizim mâni olmamız lâzım!

--Namazdayım, olur mu?..

Pekâlâ olur. Evvelâ şöyle elini uzatırsın, "Ben namazdayım, geçme önümden!" demek istersin. Ondan anlamıyor geçiyor; bir tane de tokat patlatırsın, döndürürsün onu...

Önünden geçirmemek lâzım! Bu ne kadar mühim... Hem geçmeyeceksin, hem de geçirmeyeceksin. "Geçerse geçsin, vebali onun; bana ne?" diyemezsin. Önümüzden geçirmeyeceğiz namazda... O da öğrensin, namaz kılanın önünden geçmenin ne büyük vebal olduğunu...

(Rıdallàh, fî rıdal-vâlideyn.) "Bu büyük bir ders... Allah-u Teàlâ'nın rızası, ana-babanın rızasına bağlıdır. Ana-baba oğlundan hoşnud olmadıkça, Allahu Teàlâ'nın o kulundan hoşnud olacağı mümkün değil... Onun için buna çok dikkatlerinizi rica ederim.

İkincisi: Evlâdı dünyaya getirdik, evlâdımız var, elhamdü lillâh; büyük bir nimettir. Bu nimete şükren her babanın yapacağı ilk vazife, çocuğuna bir akîka kurbanı kesmesidir. Niçin?.. Ne büyük devlet ki, sana Cenâb-ı Hak ileride ismini anacak bir evlâd lütfetmiştir. Sağlam, aklı yerinde, vücudu yerinde... Ya gözü kör olsaydı, ne yapardık? Ama, Cenâb-ı Hak çok güzel bir evlad ihsan etmiştir. O evlâda mükâfâten vaktimiz varsa, ona --erkek evlada iki tane-- kurban keserek, ziyafetler yaparız. Sevincimizden, Allah bana bunu lütfetti diyerekten...

Fakat, bu lütfettiği evladı, bu dünya âlemine getiririz de, dünya âleminin içerisinde, ma'lûmdur ki ne kadar zorluklar, felâketler olduğu gözümüzün önünde... Şimdi burda iki tane yol var; birisi cennete gider, birisi de cehenneme gider. Çocuk geldi, bu iki yolun ağzına... Sen bu çocuğu hangi yola sevkedeceksin? Sen kendin cennetlik dahi olsan, evlâdının da cennete gitmesini istemezsen, öyle babalık olmaz! Evladının da cennete gitmesini istersin.

Ama bugün gayemiz; onu okutalım, dünyasını bilsin, refaha kavuşsun. Bu zayıf bir nokta... Rezzak, Allah'dır bir kere... İkincisi tahsil lâzımdır, fakat iki tane tahsil var. Birisi dünyaya ait, birisi de âhirete aittir. Dünya tahsilini yapıp da, âhiret tahsilini yapmaktan mahrum olan insanların hali, bugün gözümüzün önündedir. Söylemeye lüzum yoktur. Binâen aleyh, evlâdımıza dünyayı öğrettiğimiz kadar, âhireti de öğretmekliğimiz, Allah'ı tanıtmaklığımız lâzım!.. Ahiret mes'uliyetini ona duyurmaklığımız lâzım!

Bu varlığa bizi gönderen Allah, bize göz vermiş. Bu gözümüzle bakarız ki, bu kâinat kimindir?.. İnsan bir eser görür de sormaz mı, "Bu eser kimin eseridir?" diyerekten? Elbette soracak...

--Kimin eseri?

--Filânın eseri...

--E, bu koskoca eser kimin eseri?

--Sahipsiz bu, tabiatın eseri...

Tabiatın eseri dersek bütün eserlerin de tabiatın olması lâzım. Şimdi, gökte uçan tayyarelere, o gökte duran Rus ve Amerikan füzelerine de tabiatın eseridir dersek, ne dersiniz bana?.. Hepinizin diyeceği:

"--Hoca Efendi, ne yapıyorsun sen, şaşırdın mı? O filânların eserleri, bak ilimleri sayesinde bugün gökte duruyorlar."

İnsan eseri duruyor da, ona sahip buluyorsun da, bu koskoca kâinata bir sahip bulamıyorsun, olur mu hiç?.. İnsan bir kere kendini düşünse kâfi...

İki cihan serverinin bir halini duyurmak isteyeceğim. Kasîde-i Bür'e var ya, o Muhammed Busırî Hazretleri'nindir. Bu kasidesinde şöyle der:

Zalemtü sünnete men ehyaz-zalâme ilâ,
Enişteket kademâhüd-durra min verami.

O Cenâb-ı Peygamber SAS, dünya nimetlerine iltifat etmediği gibi, âhiret nimetlerinin büyüklüğünü bize duyurmak için, geceleri sabahlara kadar ayakta durur, Allah-u Teàlâ'ya tazarr ve niyaz ederdi. O sebepten mübarek ayakları şişerdi... Kaside-i Bür'e sahibi diyor ki:

"--Ben kendime zulmettim."

"--Neden zulmettin yahu?.."

"--O Peygamber-i ahir zamanın sünnetine uyamadım da ondan zulmettim." diyor.

Allah'ın emirlerine uymayanlar, Peygamber SAS'in emirlerine uymayan insanlar öyle bir zalimdir ki; o zalimin zulmü, o adamları asan Haccac-ı Zàlim'in zulmünden daha beterdir. O zulmetmiş, böyle zulmedenler çok. Asıl insanın zulmü kendi nefsine...

Kendine zulmediyor. Gece sabahlara kadar uyuyor. Gece sabahlara kadar muhabbetlerle vaktini geçiriyor, ibadet-taatten mahrum. O gece ibadetinin lezzetini bilemiyor. Halbuki, gece ibadetine yüz bin sevap var... Hani Mekke'de bire yüzbin sevap var; bizim de gece ibadetimize yüz bin sevap var. Ama heyhat!.. Hangimiz kalkacak da, gece namazlarını kılacak?.. Çünkü, konuşmaktan geceleri yorgun hale geldiğimiz için, kalkmağa tâkatimiz de kalmıyor.

Onun için aziz kardeş, eğer sen cennete girmek istiyorsan, çocuklarının da cennete girmesini istiyorsan, Allah ve Rasûlü'nün yolundan ayrılma!.. Çocuklarını da o yoldan ayırma!.. Çocuklarına Allah'ı tanıt!..

Allah'ı tanıtmak için, tanımak lâzım ki tanıtsın. Allah'ı tanımayan insan çocuklarına nasıl tanıtsın?..

Dün bir baba geldi. Yaşlı bir adam, hasta olmuş.

"--Bana okuyuverir misin hoca efendi?" dedi.

"--Hay hay, neyin var kardeşim?" dedim.

"--Şu var, bu var..." dedi.

"--Ayetel-Kürsi'yi oku kardeşim!" dedim.

"--Bilmiyorum." dedi.

"--Namaz kılıyor musun?.." dedim.

"--Kılıyorum." dedi.

Namaz kılan bir müslüman bile Ayetel-Kürsi'yi bilmezse, o müslümanın hali ne olur acaba?.. O kimse çocuğuna ne kadar baba olabilir? Gayesi, çocuğuna dünyayı öğretsin. Bir evlâd dünyaya getirsin de, sonu ne olursa olsun... Bu mudur gayemiz?..

Onun için:

(Fedhulî fî ibâdî. Vedhulî cennetî.) Evvelâ iyi kulların arasına girmek, salih kulların arasına girmek; onlardan ders alabilmek, onların yolunu kendisine yol edinebilmek lâzım! O yola girmeyen insanın, cennete girmesi de şâyân-ı hayrettir yâni...

Onun için, Bursalı İsmail Hakkı der ki:

"--Cennet ikidir: Birisi dünyada, birisi de ahirette... Dünyadaki cennetler sàlihlerin, àriflerin bulunduğu meclislerdir. O meclislere vaktiyle girmeyen insanların, ahiretteki cennete girmeleri muhaldir."

Onun için, Esmâ-i Hüsnâ'yı bellemek lâzım! Kur'an'ı bellemek lâzım! Kur'an'ı bilmeyen insan, nasıl bildirsin çocuğuna Allah'ı?.. Çünkü bize Allah'ı Kur'an tanıtıyor. Allah diyor ki:

"--Ben basîrim, görüyorum, görmediğim biç bir şey yok!.. (Semîun) İşitiyorum, işitmediğim hiç bir şey yok!.." (Alîmün) Her şeyi biliyorum, hattâ içinizden geçenleri de biliyorum." diyor.

Allah, böyle Allah... Onun için sen nerde olursan ol;

(İkra' kitâbek) "Oku kitabını!" dedikleri vakitte, kitabına yazılan her şeyi Allah görmekte ve bilmekte... Onun için, kitabına kötü şeyleri yazdırma aziz kardeş!.. Kitabına iyi şeyleri yazdırarak, hasenatı kazanmağa çalış! Cennete götüren yol hasenatlardır, cehenneme götüren yol da seyyiatlardır. Seyyiatlardan Allah bizi uzak eylesin... Hasenatları da bize nasib etsin...

Lâ ilâhe illallàhul-halîmül-kerîm... Sübhànallàhi rabbil-arşil-azîm... Elhamdü lillâhi rabbil-àlemîn... Nes'elüke mûcibâti rahmetike... Ve azàimi mağfiretike... Vel-ganîmete min külli birrin... Ves-selâmete min külli ismin... Lâ teda'lenâ zenben illâ gafarte... Ve lâ hemmen illâ ferracte... Ve lâ hàceten leke fihâ rıdan, illâ kadaytehâ yâ erhamer-râhimîn!.. Yâ erhamer-râhimîn!.. Yâ erhamer-râhimîn!.. İrhamnâ!..

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàh!..

15 Eylül 1978 Cuma