İLGİLİ VE TÜM EHL-İ İNSAFA DUYURU:
BAŞÖRTÜLÜ BİR KIZIN KENDİ KALEMİNDEN HAZİN DRAMI
KADIN AİLE, ŞUBAT 87
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
YÖK'ün üniversite ve yüksekokullarda başlattığı kıyafet yasaklamasının ne denli üzücü olaylara sebep olduğuna, milli vicdanda ne derin yaralar açtığına samimi bir tanık olduğumdan, bendenize gönderilen içten bir mektubu, kendi sütûnlarımda bazı küçük düşüklükleri düzelterek aynen sizlere arzediyor ve bu acının en kısa zamanda dindirilmesine yüzbinlerce gönlü yaralı vatandaş adına engin şefkatınıze inandığım sizlerden saygıyla diliyorum.
18 Ocak 1987 A...
Allah'ın c.c. selâmı, nuru üzerinize olsun!
Bizler...... Fakültesinde okuyan onbir örtülü kız öğrenciyiz. Beşimiz ingilizce.., altımız türkçe..., ..... üniversitesi olarak sayıca100 civarında olduğumuzu tahmin ediyorum. Başörtülü ve topuklara kadar uzun manto çağdışı ilan edilmeden önce örtümüzle derslerimize devam ediyorduk. Karardan sonra okulun kapısından alınmadık, derslere böylece devam edemedik; muhtelif bölümlerdeki arkadaşlarımız sınavlarına alınmadılar; başlarını açmayıp, kaybetme pahasına sınava girmediler.
Arkadaşların hemen hepsi kararın ızdırabını yaşıyorlar. Özellikle... bölümünde 'Ben başımı açar, güzel güzel okuluma devam ederim' diyen hiç yok. Arkadaşlar: 'Açmak çözüm değil, okulu bırakmamak da çözüm değil, peki üçüncü bir şık var mı diyorlar.' Ailelerimizin hepsi başın açılıp okula devam edilmesi tarafında; bizlere şöyle söyleniyorlar: 'Okulu bırakırsan üzüntüden bir yerine felç gelir', 'Okulu bırakıp memlekete gelmeye kalkma, seni döve döve geri gönderirim', 'Açık gidersin, günahı mecbur edenin boynuna', 'sana bunca yıl baktık, emek verdik, okumağa mecbursun', vs. vs.
Onlar böyle düşünüyorlar, başımızı açmak hepimize ölüm gibi geliyor.
Bu daha böyle ne kadar devam edecek? Yıllardır hep aynı senaryo! Yarın bu kişilerin yanında çok daha mahrem yerlerimizi açmağa zorlanırsak ne olacak! Kendi yurdumuzda parya gibiyiz. Örtünme, bizim en tabiî hakkımız değil mi? Bazımız diyor ki: Hizmet için, bulunduğumuz nokta muhafaza edilmeli. Mesleği elde edemezsek lisedeki taviz ve açınmamızın günahı yanımıza kâr kalacak.
Çoğumuz İslâm'ı üniversitede daha iyi tanıdık, sevdik. Müslüman bir çevre edindik. Eve dönsek bizi İslâm dışı, kaba bir atmosfer bekliyor. Ailelerimizle maddî ve manevî sürtüşmeye giremeyiz. Kimimizin okumağa ihtiyacı ekonomik zorunlulukları da var.
Bir de üzerimize yapıştırılan 'mürteci' damgası var, hepimiz bundan rahatsızız. Bunu hak etmediğimize, bu yalancı basına hesap sorulması gerektiğine inanıyoruz.
Ailelerimiz ise çok korkuyorlar: 'Aman evlâdım, bir yere gitme, birşeye karışma, sonra başınıza çok şeyler gelir, siz kızsınız. Zaten bu kanunu (!) sizi tespit etmek ve ortadan kaldırmak için çıkardılar' diyorlar.
Bazı aileler irtica tehlikesini kabulleniyorlar, bu kararın haklı olabileceğini, başörtüsünün öyle bizim büyüttüğümüz gibi önemli olmadığını ifade ediyorlar. Benim şahsi duygu ve düşüncelerim şu: belki birkaç sınava, bir iki yıl, beyaz, sunî, her haliyle peruk olduğu belli bir perukla girebilirim. Ama başörtüyü at, pardesüyü at, ne o ben okuyorum! Bu bana göre soğan gibi soyunmak. Hiçbir gerekçe bu zulmü haklı kılamaz. İnsan ne yüzle Allah'ın c.c. huzuruna çıkacak. Ölüm daha nezih, daha sevimli geliyor bana.
Bir de ölümden daha kahredici gelen bir şey var: Vatan haini ilan edilmek! Magazin basın ülkemin bekçisi olmuş, bizlerse 'mürteci'. Kimliğimiz saptırıldı. İrtica adı altında dinimzle alay edildi, inancımız aşagılandı, davranışımıza gülündü.
Madem bütün bu imtihanların hedefiyim, o iftiracıların hitap ettiği kadar geniş bir kitleye ben de hitap etmeliyim diye düşünüyorum. Aslında 'örtü' anlaşılması zor bir olay değildir. 'Bir de tüm ithamların hedefi olan şu örtülüleri dinleyelim' başlıklı bir röportaj yapılamaz mı?
Biz bir gerçeği yaşıyoruz, onlarsa bir öcü masalı anlatıyorlar. Millet sadece onları dinliyor, bizi görmüyor bilmiyorlar bile. Bizi görüp bilenlerin bile, bu sistemli menfi propaganda karşısında kafaları karışmış durumda. 'Efendim nasıl okula şortla, mayoyla gelinmezse, başörtüylede gelinmez diyen birinin mantığına halk inanıvereyor. Halbuki geçen yaz bir kız beyaz bir şortla gelmişti de hiç kimse onun hakkında cezaî işlem düşünmemişti, düşünmez de! Aslında üniversitelerde cereyan eden rezaletlerin yanında kıyafetten bahsetmek abes bile kalır. Nerde düzen ve disiplin!
Bu röportaj yapacak gazete acaba 'zaman' olabilir mi? O günkü sayı, röportajın başlığı ile TV'de reklam edilemez mi? Masum bir grup, haklı bir eğilim olduğumuzu, aşırı bir uç değil de, milletin kendisi olduğumuzu, nasıl ifade edebiliriz?
Böyle bir röportajı uygun görür müsünüz? Bu konuda annem ve babamdan izin almam dinen gerekir? Genelde hepimiz nerelerde anne ve babadan izin almamız gerktiğini bilmek istiyoruz. Halkın karşısına çıkmaktan 'şöhret afettir' hadis-i şerifi dolayısıyla da manevî yönden ayrıca endişe etmekteyim.
Œnnem müslümanların her sahada elemanı olması gerektiğini düşünüyor. Kalbi, açınmama razı değil. Hatta bana: 'Sende takva olsaydı okula gitmezdin' demişti de o zaman çok kırıymıştım, 'dünyalık için mi gidiyorum' diye.
Ocağın 29-30'da sınavım var, bunu gözden çıkarırsam sıfır alırım, bir sonraki sınavda fazladan telafi için 40 puan daha almam gerekir. Böyle gidirse uzun vadede sınıfta kalırız. Bu da okuldan atılmamız anlamına gelir.
Dualarınızı, rehberliğinizi diliyoruz. Allah c.c. razı olsun, acaba din büyüklerimizin, Peygamberimizin s.a.s.'ın ve Allah'ın rızası ne yöndedir?