AİLEDE HUZUR VE MUTLULUĞUN DÜŞMANI: MÜNAKAŞA
KADIN VE AİLE NİSAN 86
Ailede mutluğun birtakım düşmanları olup, onlardan biri de nahoş münakaşalardır. Münakaşa, bir kıvılcım gibi küçükten başlar ama sonunda büyük yangınlara sebep olabilir. Her iki taraf çok iyi yetişmişse; mütekabil hak ve vazifelerinin tam idrakinde ise mesele yok! Ailede huzur ve mutluluk tamamdır. Bilhassa islami terbiye almış eski kibar bey ve hanımların, ömür boyu hiç birbirlerini kırmadıklarını, gül gül geçindiklerini, nadir de olsa, duyuyor, görüyor ve biliyoruz.
Buna karşılık pek-çok ailede ise, maal-esef kavga ve dırıltı eksik olmaz. Kavgacılardan herbiri karşı taraftakini suçlar, kendinde bir kabahat olmadığını savunur. Biz işte böylelerine, çok faydasını görecekleri bir gerçeği hatırlatmak isteriz.
Kavga ancak her iki taraf da istediği zaman çıkabilir.
Yani taraflardan biri kavgayı istemez ve kaçınırsa kavga olmaz ve önlenir. Bunun için kavgayı istemeyen taraf önceden basiretli davranmalı, işi kötüye vardırmamalı, hatta haklı gördüğü cevabı bile vermekten kaçınmalıdır. Peygamber efendimiz s.a.s.: "Haklı olduğu halde münakaşadan kaçınan ve cedelleşmeyi terk edene cennetin ortasında bir köşk garanti ederim" buyurarak bu konudaki fedakarlığın ne kadar sevaplı olduğunu belirtmiştir.
Büyük mezhep imamlarından Ahmed b. Hanbel rh." in Ebu Hüreyre r.a.'dan rivayet ettiği diğer bir hadis-i şerifte de, konu ile ilgili güzel dersler ve ibretler vardır.
Birgün, Peygamber efendimiz s.a.s. ile oturmakta olan Ebu Bekr-i Sıddık r.a. efendimize müşriklerden biri sataşır, ta'n etmeğe, ağır sözler söylemeğe kalkışır. Ebu Bekr r.a., Peygamber s.a.s.'in huzurunda O'na sonsuz hürmeti sebebiyle mukabelede bulunmaz, susar, sabreder. Fakat karşıdaki densiz adam, işi uzatıp azıtınca, haklı ve makbul birkaç sözü edep dairesinde söylemeği uygun bularak, cevaba kalkışınca, Resulullah efendimiz s.a.s., derhal yerinden kalkıp oradan uzaklaşmağa başlar.
Bu durum üzerine Ebu Bekr r.a. anında, o adamı ve tatsız münakaşayı bırakıp Resulullah efendimiz s.a.s.'in ardından yetişir, özür diler.
-Anam ve babam sana feda olsun ey Allah'ın resulü, haklı olduğumu sanıyordum, bir hata mı işledim, size karşı su-i edepte mi bulundum, sizi kırdım mı acaba.. diye sorar.
Efendimiz s.a.s. o zaman şu enteresan açıklamayı yapar:
-Ey Ebu Bekr! Münakaşanın başlangıcında senin yanında bir melek vardı; o kötü adamın sözlerine o cevap veriyor, sana yapılan hakaret ve tecavüzü o reddedip, seni ma'nen müdafaa ediyordu. Ama sen kendin cevap vermeğe başlar başlamaz şeytan ortaya çıktı, aynı mekanda şeytan ile beribar oturacak kişi değilim. Onun için yerimden kalkıp orayı terk ettim.
-Ey Ebu Bekr şu üç şey haktır (muhakkak olur):
Hiçbir kul yoktur ki, herhangi bir zulme veya haksızlığa maruz kalsın, ama aziz ve celil olan Allah için sabretsin, karşılık vermekten vazgeçsin de Allah, bu hareketine mükafat olarak onu ilahi yardımı ile aziz ve galip etmesin. (Yani Allah muhakkak ona yardım eder, onu aziz ve galip kılar).
Hiçbir adam yoktur ki akraba ve dostlarına, yakınlık ve muhabbet için, hediye verme kapısını ve yolunu açsın da Allah onun mal varlığını çoğaltıp arttırmasın (Yani: Muhakkak öyle iyi niyetli cömertlerin malını artırır).
Hiçbir adam yoktur ki mal biriktirmek ve çoğaltmak hırsıyla dilenme kapısını açıp o yola gitsin de Allah onun fakirliğini ve sıkışıklığını arttırmasın (Yani: Allah, mal hırsıyla dilenenin mutlaka fakirliğini arttırır).
(Ramuz el-ehadis C. 1 s. 142, 4. Hadis,
O halde sevgili okuyucular, siz de cedel ve münakaşadan haklı bile olsanız kaçının: Hem yuvada mutlu olur, hem de ahirette büyük sevaplara erersiniz.