ÇOK DEĞERLİ ALİ YAKUB CENKÇİLER HOCA EFENDİYİ KAYBETTİK
İSLAM HAZİRAN 88
Hz. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, "bir kabilenin toptan helaki, bir alimin ölümünden daha ehvendir." Buyurmuşlar; gerçek bir (lim vefat edince İsl(mın surunda kapatılması ve onarlıması güç bir gedik açılmış olur. Balkan müslümanları arasından yetişme Üsküp'lü Ali Yakup Cenkçiler hoca efendi de, işte böyle yeri doldurulması zor (lim, zarif bir edip ve ihlaslı bir mücahid idi.
1913 yılında Üsküp civarında başlayan ve dini uğrunda katlandığı çeşitli çileler ve hicretlerle dolu şerefli hayatı 21 Mayıs 1988 Cumartesi günü sabah vaktinde sona eriyor ve aziz vanlığı, sevenlerinin acı gözyaşları ile irtihal-i d(r-ı baka eyliyordu.
Aynı gün ikindi namazından sonra cenaze namazı çok mümtaz bir cemaat tarafından Fatih Camii avlusunda ed( edildi. Namazını, merhum hocayı, Mısır'dan Türkiye'ye göçtüğü zaman bir sene kadar evinde misafir etmiş olan meşhur h(fız ve (lim Hendekli Abdurrahman Efendi kıldırdı. İstanbul şehrinin en seçkin müslümanları ve civardan duyguların en güzideleri, meşayih-i kiram, ulema-i benam, talebe-i ulum-ı şeriyye, eski ve yeni idareciler, millet vekilleri, eşraf ve ayan-ı belde değerli hocaya karşı son vazifelerini yapmağa toplanmışlardı. Bu müstesna topluluk bile merhumun fazl ü kemaline ş(hid sal(h ve felahına al(met teşkil ediyordu.
Prof. Dr. Ekmelüddin Bey, cenaze namazını müteakip hocanın çok eski bir talebesi ve manevi evl(dı olarak göz yaşları içinde onun hayat, meziyet ve faziletleri hakkında gerçekten doğru ve değerli bilgiler verdi. Bu esnada pek çok kimse hıçkırarak ağlıyordu.
Namaza katılanların büyük çoğunluğu kabristana kadar da geldi, seve seve son hizmetlerini yadedip, halisane ve mühibbane dualar eylediler mel(l ve mahzun dağıldılar.
Ali Yakub hoca l(lett(yin bir (lim değil, çok müstesna faziletleri ve gıpta edilecek yüce hasletleri olan, yeri zor doldurulan ve eşine ender rastlanan k(mil insanlardan idi. Genç ilim yolcularının hocayı iyi tanımalarını, hayatını dikkatle öğrenmelerini ve onu kendilerine örnek almalarını candan temenni ederim. O, herşeyden önce dinine çok bağlı, imanı çok sağlam, takvası çok ileri, İsl(m( şuuru çok yüksek, basiretli ve ileri görüşlü, aydın ve nurlu bir kişiydi. Derin ve itimada şayan dini bilgisi, engin ve renkli bir kültürü vardı. Balkan dillerini, Arapça ve Osmanlıcayı ve belki daha başka dilleri çok iyi bilirdi. Yıllarca Mısır'da yaşamış, kütüphanede çalışmış, en değerli ilim ve fazilet erbabı ile ülfet ve sohbet etmişti. Yakın tarihi, gerçek ve sahte kahramanları iyi bilirdi. Hafızasında çok kıymetli bilgiler ve hatıralar vardı.
Kendisi katıksız ve zarif bir Osmanlı efendisi olduğu gibi, Osmanlılara da sonsuz sevgi, saygı ve bağlılığı vardı. Balkan halkları onlar sayesinde müslüman olup iki cihan saadetine erdiler diye daima onları şükranla yad ederdi.
Hoca'nın en önemli hasletlerinden biri de dobra dobra konuşması, doğru sözlü, doğru özlü, mert, sarsılmaz ve eğilmez bir mizaca sahip olmasıydı. Karşısında kim olursa olsun hakkı söylemekten çekinmezdi. Yanlış hareketini gördüğü kimseler, çok yüksek mevkilerde bile olsalar aldırmaz, onlara nasihatı terk etmezdi.
Hayatı boyunca, maddeye ve mevkiye önem vermemiş, kimsenin önünde eğilmemiş, dalkavukluk etmemişti.
Son derece cömert ve atak gözlü idi, kendisi aza kanaat eder, elindeki imk(nları çevresindeki yoksullara ve bilhassa talebelere tahsis ederdi.
İlmini de hiç kimseden esirgememiş, her isteyene faydalı olmağa çalışmış, evinde, camilerde, okullarda, yüksek iktisas kurslarında hocalık yapmış, daima ilim neşrine çalışmıştı. Bildiğini söyler, bilmediğini itiraf etmekte asla çekinmezdi.
Onca ilim ve irfan, geniş, zengin, seçkin ve yüksek bir çevresi olduğu halde sade yaşamış idi, son derecede mahcubiyet ve tevazu sahibi idi.
Bize layık olmadığımız yakınlık, sevgi ve iltifatı vardı. Mehmet Zahid Kotku efendimizin vefatından sonra acizane bizi, tasavvufi vazife ve manevi irşat hizmetlerimizde daima teyid ve teşvid buyurmuş, her yönden her yerde her zaman müdafaa ve takviye eylemiş idi. Hatt( dergahımıza ve naçiz şahsımıza iltifat ve intisabını birçok kereler, kalabalık toplantılarda alenen yad etmiştir. Kuru ilmin fayda vermediğini, tasavvufi neşe ve terbiyenin şart olduğunu daima söylerdi. Şeyhül İslam Mustafa Sabri Efendi'yi, Nakşi (limlerinden Zahid-i Kevseri'yi, kendi ana yurdu (rif ve kamillerini sevgi ve saygıyla anardı. Allahu te(la intisabını büyük mükafatlarla mükafatlandırsın; onu (d(t ve meşayihımızın iltifat, teveccüh ve şefaatlerine mazhar eylesin.
Yüce Rabbimizden, onu engin rahmetine erdirmesini, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eylemesini, hesaba tutulmadan, ilk giren bahtiyarlarla Firdevsi A'l(ya dahil etmesini; kederli aile, dost, akraba ve talebelerine de sabr-ı cemil, ecr-i cezil, ömr-i mezid, iyş-i sa(d, ulum-ı fia a'mal-i saliha ve hüsn-i hatimler nasib buyurmasını telenni ve niyaz ederim.