DİN, SAĞLIK, TOPLUM, MEDENİYET VE SAADET
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
İslâm dini, insana İki Cihan (1. Dünya, 2. Ahiret) saadetini kazandırmayı amaçlar, hem dünya hayatı ile ilgili huzur ve saadet getirecek emir, yasak ve tavsiyeleri ihtiva eder, hem ahirette cennete girmeyi, ebedi saadete kavuşmayı, cehenneme düşüp; cayır cayır yanmamayı sağlayacak mâneviyat yollarını öğretir.
İslâm dininin ve şeriatın bütün ahkâmı dikkatle incelenir ve çok kısa bir şekilde özetlenirse görülür ki o, şu beş şeyi korumayı ana gaye edinmiş, hedef almıştır:
1. Dini ve akîdeyi,
2. Aklı,
3. Bedeni,
4. Nesli,
5. Malı...
Bu sebepten, batıl inançlarla mücadele eder, içkiyi, zinayı, israfı, katilliği, yasaklar; mala, cana, bedene, sıhate zarar vermeyi engeller; bebeği, nesli, çocuğu, aileyi, toplumu, cemaati, ümmeti korur...
Acaba müslümanlar fıkıh kitaplarında da açıkca yazılan, bu ulvî gayeleri anlayabilmişler midir? Maalesef hayır!... Emirlerin aksini yapar, yolun tersine gider, günaha dalar, kendilerini de, toplumu da, çevreyi de mahv ederler. Bunda, tabii kendileri kadar, gayri müslim emperyalist düşmanların, zalim ve gàfil yöneticiler, kötü ve sapık eğitimcilerin de payı büyüktür. Bunu, başka ülkeleri gezip gördüğümüz zaman çok iyi anlıyoruz.
Şu anda Avustralya'dayız. Tertemiz, yemyeşil şehirler, kasabalar, parklar, geniş ve ağaçlı sokaklar, muazzam, plânlı mahalleler, rahat, bahçeli evler, temiz akarsular, ferah sahiller, büyük ormanlar, türlü türlü enterasan ağaçlar, bakımlı çimenler, tozsuz dumansız temiz havalar, ucuz gıdalar, bol meyvalar, geçerli sosyal güvenceler, sigortalı yaşamlar, güzel tıbbi hizmetler, tedavi imkânları... vs. vs.
Başka ülkelerin yönetimleri, halklarına gerçekten hizmet veriyor, ortada sonuç var; dînî kuruluşlar dimdik ayakta; halk din adamlarına bağlı; sosyal ve kültürel kuruluşlar canlı, güzel ve sağlıklı işliyor. Herkes rahatına, sıhhatine düşkün, kurallara itaatlı, güvenlik kuvvetleri çevik ve salâhiyetli, otoriteyi kurmuş kendisini sevdirmiş ve saydırmış, belediyeler güçlü, kimse izinsiz bina yapamaz, planı değiştiremez, gecekondu, kaçak inşaat yok, yollar tamam, su bol, elektrik kesintisiz, temizlik işleri iyi, şehir plânlamaları güzel, arsa bol, herekesin evi var, bahçesi var, havuzu var, sağlık ve tedavi imkanı var, işsizlik maaşı var...
Bizim derbederliğimizin, onların muntazamlığının kaynağı ne acaba?.. Bizim savruk, asi, düzensiz insanımız bile oraya gidince nasıl hizaya geliyor? Bunlarda rüşvet, adam kayırma, suistimal hiç yok mu?..
Dinimiz temizliği emrederken, biz müslümanlar niye temizliğe riayet etmiyoruz, dinimiz düzenliliği tavsiye ederken biz niye kuralları çiğniyoruz; başka milletler sağlığına gözü gibi bakar, kollarken, biz niye sağlığımızı tahrip ediyor, bedenimizi hoyratça yıpratıyor, ciğerimizi zifirle dolduruyoruz; adalet mülkün temeli iken, bizim toplum niye hep kanunsuz işler peşinde... Çünkü bizim toplumumuzda zihniyet bozulmuş, değer hükümleri tahrib edilmiş, hürriyetler kısıtlanmış, hakkı söyleyen tepelenmiş, zalim baş tacı edilmiş, dalkavukluk özendirilmiş, suçlu cezasız kalmış, din dışlanmış, din alimleri kötülenmiş, dînî kurumlar yıkılmış, bunların hepsi de inkılap icabı diye hoş görülmüş, toplumun örfü, adeti, adabı, zevki, şevki, mânevî müesseseleri, kontrol mekanizmaları, adalet teşkilatı harab edilmiş, iyi insanlar hapse veya darağacına götürülmüş de ondan işler böyle tersleşmiş.
Bizim devrimcilerimiz ya dünyayı hiç tanımamış, laikliği anlamamış, medeniyeti hazmedememiş ya da düpedüz vatan haini...
Buradan çok iyi görülüyor: Hayat öyle entegre, öyle muazzam bir sistem ki! Her şey o kadar birbiriyle ilgili ve bağlantılı ki! Mânâ-madde, din-devlet öyle iç içe ki!
Dini tahrip ederseniz, devlet de, düzen de, hak da, adalet de elden gidiyor; her şey altüst ve herc ü merc oluyor.
Allah CC, bizim aydınlarımıza, devrimbazlarımıza, sorumsuz sorumlularımıza, devlet adamlarımıza, zinde güçler'imize akıl, fikir, ilim, irfan, iz'an versin ve merhamet ihsân eylesin, gerçeği göstersin, hakka ve hizaya getirsin!
Panzehir, Aralık 1995