SÜNNÎ-ALEVÎ İHTİLÂFLARI NASIL ÇÖZÜLEBİLİR?

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

Hayattaki en büyük ve en mühim hakîkat tevhid'dir. Herkesin, her şeyden önce, Allah'ın varlığını anlaması ve birliğini ikrar etmesi lâzımdır. Bu mukaddes hakîkati inkâr eden kâfir, yanlış bilene müşrik deniliyor. Rabb-ül-âlemîn, kendisinin varlık ve birliğine eremeyeni aslâ ve kat'â affetmeyeceğini, Kur'an-ı Kerim'de kesinlikle beyan buyuruyor. Onun için meselâ; maalesef Yahudiler ve Hristiyanlar mağdbi aleyhim ve dàllîn'dirler. Allah'ın hışım ve gazàbına uğramış ve doğru yoldan sapıtmış ve şaşırmışlardır. Hayrât ve hasenâtları, ibadet ve tâatleri boşunadır, hebâen mensûrâ'dır.

Allah'a, onun sevdiği bir kulu, enbiyâsından, evliyâsından birini bile şerik koşmamak lâzımdır. Hristiyanlar, onun peygamberi ve kulu Hazret-i İsâ Aleyhisselâm'ı ona şerik koşmuş, tanrı edinmiş ve tapınmış ve kâfir olmuşlardır.

Müslümanlardan da Hazret-i Ali'yi --radıyallàhu anhu ve kerremallàhu vecheh-- tanrı yerine koyanlar çıkmıştır; veya Hazret-i Ali'yi, Hazret-i Peygamber Efendimiz'den bile üstün görenler; "Cebrâil şaşırdı, vahyi yanlış yere getirdi." diyenler olmuştur; veya "Hazret-i Ali bütün sahâbeden daha üstündür, ondan öncekiler hilâfeti ondan gasbettikleri için kötüdürler." gibi düşüncelerle, cennetlik bazı mübareklere sövenler, düşmanlık besleyenler gelmiş geçmiştir.

Biz şimdi 20. Asır'da yaşıyoruz. Tarihteki o müessif ihtilâfların, kavgaların, savaşların, katliâmların içine karışmadık. Meseleleri ilmin, irfanın ışığında serinkanlılıkla, tarafsızlıkla, adalet ve insafla inceleyebilir, mânevî ve ilâhî gerçekleri, delilleriyle güzelce ve apaçık tesbit edebiliriz; Sünnî-Alevî ihtilâflarını kardeşçe, ilme ve Kur'an-ı Kerim'e göre, Allah'ın rızâsına, akla ve mantığa uygun olarak çözebiliriz.

Şu kesindir ki: Bugün ve tarihte hiç bir Sünnî, Hazret-i Hüseyin'in Kerbelâ'da şehid edilmesini tasvib etmiyor ki, Alevî kardeşler onlara "Yezit" gözüyle bakıp düşmanlık beslesin!..

Sünnîlerin, Alevîleri tenkitleri ise; İslâm'ın emirlerine uymadıkları içindir. Hazret-i Ali'ye, İmam Ca'fer-i Sâdık'a, Hacı Bektâş-ı Velî'ye benzer bir inanç ve ibadet anlayışında olmadıkları sebebiyledir; ve bunda haklıdırlar. Yapılacak şey sâdece ve sâdece, Alevîlerin Hazret-i Ali Efendimiz'e, Oniki İmam büyüklerimize, Kur'an-ı Kerim'e uymaları, Allah'ın emir ve yasaklarına riâyet eylemeleridir.

Bugün Alevîlerin bir kısmı maalesef, tarihteki gerçek Şîîlerin, alim ve fâzıl Hazret-i Ali taraftarlarının ana çizgisinden çok uzaklaşmışlar, ayrı bir din ve inanç denilebilecek noktalara gitmişlerdir. Bunları net olarak görüyor, biliyor ve onların akıbetleri ve ahiretleri bakımından çok üzülüyoruz. Onlara çok acıyor, onlar için çırpınıyoruz.

Hazret-i Ali Efendimiz cennetliktir, Aşere-i Mübeşşere'dendir; hanımı Fâtıma anamız da, cennet hâtunlarının seyyidesidir, hanımefendisidir. Hazret-i Peygamberimiz onların babası, sevgili büyüklerimiz Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin Efendilerimiz'in mübârek dedeleridir. Bunları birbirlerinden nasıl ayrı düşünebiliriz?..

Onlar namazlarını muntazaman kıldılar, camileri terketmediler. Kur'an-ı Kerim'i okudular ve emirlerine, yasaklarına uydular. Kur'an-ı Kerim'in emir ve yasakları Şeriat'tir ve Alevîlik dinsizlik demek değildir.

O halde; hem onları seviyorum deyip, hem de namaz kılmamak olur mu?..

Camiye, cemâate, müslümana düşman olmak olur mu?..

Kur'an'a uymamak olur mu?..

"Şeriat kahrolsun!" demek olur mu?..

İçki içmek, haram yemek olur mu?..

Tesettüre uymamak, hattâ karşı tavır koymak olur mu?..

Hazret-i Ali'nin cemevi var mıydı?.. Kadın erkek beraber, orada semah yapıyorlar mıydı?.. Bunlar nereden çıktı, ne zaman adet oldu da, aramıza girdi?.. Kur'an-ı Kerim, bir harfi bile değişmeden elimizde iken, niye Sünnî-Şîî-Alevî diye bölündük?.. Birbirlerimize şimdi şahsen hiçbir kötülük yapmamışken, tarihî fikirleri günümüze taşıyıp birbirimize sebepsiz niye hınç besliyoruz; kalkıyor zıtlaşıyor, karşılıklı zaman zaman birbirimize saldırıp katliamlar yapıyoruz?!..

Bu işe düşman güler, şeytan güler; Allah bu işe razı olmaz, Hazret-i Peygamber râzı olmaz; Hazret-i Ali, Hazret-i Hüseyin, Hazret-i Fatımatüz-zehrâ RA razı olmaz. Müslüman adam öldürmez; öldüren ajandır, provakatördür, bizden değildir. Boş yere birbirimizi suçlamayalım!

Milletçe, ümmetçe aklımızı başımıza almak zamanı gelmiştir. Düşman, halkın huyunu biliyor, bam teline basıyor, halkı birbirine kırdırıyor. Ölen bizden, zarar bizim; ayıp bize, günah bize!.. Olan ölene, kırılan dökülene, vatana millete oluyor.

Öte yandan, mağdurum diye, polise taş atmakla, askere kurşun sıkmakla, dükkân yağmayalarak, anarşiyle, tahrikle, oyuna gelerek, mahkemesiz, sorgusuz, desteksiz, mesnetsiz atıp tutup suçsuzları suçlamakla, Şeriat düşmanlığı yapmakla da hayırlı bir sonuca varılamaz. Herkes Allah'ın rızâsına uygun hareket etsin, sorumluluğunu idrak etsin, insaflı ve adaletli olsun, ilme ve irfana, alime kulak versin... yeter.

Her şey işte o zaman düzelecek inşaallah!..

Kadın ve Aile, Mart 1995