BİZİM ASIL VAZİFEMİZ

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

Peygamberimizin faaliyetleri, siyâsî faaliyetler, ekonomik faaliyetler, kültürel faaliyetler... Her yönden çalışmalar yaptı. Yâni, hani Hasan Ali Yücel mantığının, "Din bir duygu ona kimse ilişmez, / Lâikliği ben böylece bileyim." diye şiirde ortaya koyduğu saçma sapan, yersiz, mantıksız bir din anlayışı yok İslâm'da... Din bir duygu, kulla Allah arasına girilmez. Kul evinde, seccadesinde ibadet yapabilir. Ama toplum yarım akıllı insanların prensipleriyle götürülebilir gibi bir saçma mantık yok İslâm'da... Konuların taksimata tâbi tutulup, dînî konularla ilgilenir de dünyevî konularla ve diğer konularla ilgilenmez gibi bir ayırım yok.

Bunu bir çok kimse anlayamıyor; çünkü bizim aydınlarımız, okumuşlarımız, Batı'nın sözlerini, yazılarını okumuşlardır, yazarlarının, filozoflarının sözlerini okumuşlardır. Batı'yı anlayamamışlardır, taklit de edememişlerdir. mantığını da kavrayamadıkları, kendi köklerini de bilemedikleri için böyle acaip şeyler söyleyebilmişlerdir.

Biz, hayatın her dalındaki faaliyetleri yapmalıyız. Peygamber SAS Efendimiz Medine-i Münevvere'de neler yaptıysa, demin saydığım maddeler neler ise, hepsinde faaliyet göstermeliyiz. Bunların hepsi insanoğlunun Allah-u Taâlâ Hazretleri'ne hâlisâne ibadet etmesi için gerekli çevreyi ve şartları hazırlayan faaliyetlerdir:

Askerî faaliyet olmasa müşriklerin ve kâfirlerin hücumlarından İslâm'ın hiç bir ahkâmını uygulamak ve yaşamak mümkün olmayacak. Binâen aleyh, o şarttır.

Kültürel çalışmalar, eğitim çalışmaları olmasa Peygamber SAS'in Mescid-i Saadet'i bir üniversite gibi çalışmasa, Kur'an-ı kerim, hadis-i şerif, fıkıh ve diğer bilgiler, gece gündüz, yirmidört saat öğretilmese İslâm öğrenilmez, başkalarına nakledilmezdi.

Ekonomik faaliyetler olmasa, insanoğlunun büyük bir ihtiyacı karşılanmamış olurdu. Öteki çalışmalar olmasaydı, düzen olmazdı. Binâen aleyh bunların hepsini biz yapmalıyız. Kalem kalem, madde madde bunları düşünerek yapmalıyız, çünkü bunlar İslâm'ın payidar olması için şarttır, gereklidir, lüzumludur. Bunları ihmal ettiğimiz zaman, İslâm'ı yaşatmamızmümkün değildir.

O bakımdan biz de Peygamber SAS Efendimiz'in bize devretmiş olduğu, bırakmış olduğu vazifeleri kendi çağımızda, zamanımızda devam ettirmekle görevliyiz.

Bizim ecdâdımız İslâmî ilimlerin profesörlüğünü yapmış. Değil yüksek tahsilini, değil mastırını, doktorasını, doçentliğini, ordinaryüslüğünü yapmış; büyük müctehidlerin yaşadığı sahalarda olmanın gerçeklerini görerek yetişmiş ve gelmişlerdir.

Bu bir mirastır bize, çok büyük bir avantajdır. Allah-u Taâlâ Hazretleri'ne hamd ü senâlar olsun... Biz de bu yolda yürürken, şu çağın içinde de böyle sünnet ehli olmak ve sünnet ehli olmakla beraber, irfan yolundan uzak olmamak gibi bir meziyete sahibiz.

Allah'a sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, bizi takvâ yolunda, Kur'an-ı Kerim yolunda, tam olan bir yolda, ifrat ve tefritten uzak, dinin özüne, temel çizgilerine tamâmen mutabık bir yolda yürüyen bir cemaat eylemiştir. "Kıyamete kadar dâimâ hakkı tutan, hakkı destekleyen bir taife mevcut olacaktır. Onlara yardım etmeyen, çelme takmaya çalışan insanların onlara zararı olmayacaktır. Kıyamet kopuncaya kadar böyle iyi insanlar bulunacaktır." hadis-i şerifinde bahsedilen taife olmamızı temenni ediyorum, umuyorum. Önemli bir şey olarak görüyorum.

Bizim asıl vazifemiz, "Gönül ne kahve ister, ne kahvehâne, / Gönül sohbet ister, kahve bahâne!" dediğimiz gibidir. Bizim ticârî şirketlerimizdeki amaç bile dînîdir, tasavvufîdir. Onun için, asıl irşad ve tebliğ çalışmasına önem vermek lâzım!

Hakkın hâkim olmadığı yerlerdeki boşluklara batıllar yayılır. O boşlukları bırakırsak vebal bizim olur. Onun için bizim her yere hâkim olmamız lâzım! Yâni her beldeye, her şehre ve toplumun, cemiyetin faaliyetlerinin her dalına hâkim olmamız lâzım!..

Müslüman ihvânımızın hayatının faaliyetleri içinde tekke ve tasavvuf ile bağlılığı yüzde bir, yüzde iki, yüzde üç... Bu yanlış bir görünümdür. O kişinin yanlış bir yolda olduğunun alâmetidir. Biz bu faaliyetlerin full-time olması gerektiğine inanıyoruz.

Bunun önüne çıkan mâni meslektir, geçim gàilesidir, derdidir. Bu geçim derdi ve gàilesi sebebiyle tekkeye yüzde yüz hizmet veremiyorsa bir insan, işte o zaman mesleğini ve geçim kapısını düşünmek ve ayarlamak zorundadır. "Ben nasıl bir çalışma yapayım da yüzde yüz bu faaliyetin içine gireyim?" diye, o mesleğini seçerken veya o mesleğinde faaliyet gösterirken birtakım reformlar yapmalıdır. Kendi hayatında düzenlemeler yapmalıdır. Sonuç itibariyle yüzde yüz tekkeye hizmet veren, yâni dâvaya hizmet veren bir eleman haline gelmelidir.

Tekkenin faaliyeti İslâmî faaliyettir, organize bir faaliyettir; sıradan bir faaliyet değildir. Allah-u Taâlâ Hazretleri'nin mükâfatı çok çok büyüktür; ama, sa'yetmek şartına bağlıdır. Durduğu yerde durmak şeklinde değildir, uyumakşeklinde değildir,tenbellik tarzında değildir, vazifesini yapmama üzerine değildir. Vazifesini yapmayan insana Allah, yapmadığı halde mükâfat vermez; yapmadığı için ceza verir, mü'min kulu olduğu halde...

İhtilâfta taraf olmamağa gayret edin, ihtilâf çıkartmamağa gayret edin! İhtilâfı kapatmaya çalışın! Çünkü Peygamber SAS Hazretleri buyuruyor ki: "En fazîletli faaliyet, ihtilâflı iki tarafı barıştırmak faaliyetidir." En sevaplı iş budur. Çünkü ihtilâf helâk edicidir. Toplumun salâhını, felâhını kökünden kazıyıp tahrib eden bir kötü durumdur.

Peygamber Efendimiz diyor ki: "Allah'tan korkun, aralarınızdaki ihtilafları düzeltmeye gayret gösterin! Bakın, Allah-u Teâlâ Hazretleri bile kıyamet günü iki müslümanın arasını bulmak için neler yapıyor?"

Kadın ve Aile, Temmuz 1994