KANDİLLER VE FANİ DÜNYA
7 Aralık 1996 Cumartesi akşamı, mukaddes Mi'rac kandili, Recebin 27. gecesi... Cümle mü'min ve müslüman kardeşlerime mübarek olsun! Ekremül-ekremîn ve Erhamür-râhimîn olan yüce Allah CC, o müstesna gece hürmetine bizleri, afv ü mağfiret buyursun; rahmetine daldırsın, rızasına erdirsin, iki cihanda aziz ve bahtiyar kılsın, nice nice yıllar muammer edip, ibadât ü tâat işlemeğe, hayrât ü hasenât yapmağa muvaffak eylesin; huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varmak, cemaliyle müşerref olmak nasîb buyursun.
Receb-i şerif geçiyor, tevbe ayı; oruç ayı; hazırlık ve ekim ayı bitmek üzere... Sevgili Peygamberimiz, serverimiz, önderimiz, her şeyimiz, başımızın tacı, gönüllerimizin mahbubu ve sultanı Muhammed-i Mustafa --sallallàhu aleyhi ve alâ âlihi ve sahbihi ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn-- Hazretleri'nin ayı: Şa'ban-ı şerif geliyor; içinde mübarek Berat Kandili var (Galiba 24 Aralık 1996 Salı akşamı). Bütün sene için çok önemli bir gece... Şa'ban'da Resulullah SAS Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılmalı, ona çok çok salât ü selâm getirmeli, Ramazan-ı şerife iyice hazır hale gelmeliyiz.
Aziz ömürlerimiz rüzgar gibi geçiyor, yıllar sular gibi akıyor, hayat sermayemiz gittikçe azalıyor, her gün ayrılık ve kavuşma zamanı biraz daha yaklaşıyor: Dünyadan, akrabadan, dostlardan, meşgalelerden, yorgunluklardan, kederlerden, imtihandan ayrılma, ahiret dostlarına, Peygamberimiz'e, Cenâb-ı Halik'ın dîdarına kavuşma zamanı...
Orası için ne hazırlık yapıyoruz? Bizi cennete, ebedi ve sonsuz saadete ulaştıracak ne gibi a'mal-i sâlihamız var? Ömür muhasebemizin hasılası ne: Kârda mıyız, zararda mı? Huzura kabul edilebilecek miyiz, iki cihan güneşinin iltifatına nail olabilecek miyiz, Havz-ı Kevser'den içmek nasib ve müyesser olacak mı? Cennete girebilecek, evliyaullah ve salihlerle beraber olabilecek miyiz? Sevdiklerimize, sevimli, mutlu, iyi, güzel bir hal üzre kavuşabilecek miyiz?
Acaba kabirde halimiz nice olacak; mahşer günü ne gibi durumlarla karşılaşacağız; mahkeme-i kübrâda sorgulamamız nasıl sonuçlanacak; yüzümüz ak pak, pür-nur, pür-neşe mi, simsiyah, mosmor, buruşuk, kırışık, gamgin, pişman u perişan mı olacak?
Sıratı geçip cennete girecek miyiz, el'iyâzü billâh, nâr-ı cehenneme düşüp cayır cayır yanacak mıyız? Bütün salih ve mübarek dostlardan ayrı düşmek; kâfirlerle, zalimlerle, pis, çirkin, iğrenç, süflî, suçlu, âsi, mücrim kullarla yan yana olmak, türlü türlü ezalara, cezalara uğramak, yüzbinlerce sene o izbe, pis kokulu, katranlı, karanlık, irinli, zakkumlu, işkenceli yerlerde azap çekmek ne fena yâ Rabbi!
Ey kardeş! Gaflet uykusundan uyan, gerçekleri anla, istikbalde başa gelebilecek felâketleri düşün, fâni cihanın aldatıcı lezzetlerine kapılma, şeytana kanma, gafillik ve cahillikten kendini kurtar, gayrete gel, tedbir al, İslâm'a sarıl, gerçek müslüman ol, ahiret için çalış, kendini cehennemden kurtarmağa bak, cenneti elden kaçırma, bir saniyeni bile boşa geçirme. Bu dünya kimseye kalmadı ve kalmayacak, sen de bir gün mutlaka buradan göç edeceksin.
Ölüm ansızın ve habersiz geliverir, bir gün, kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında Azrail Aleyhisselâm yakana yapışıverir.
Akıllı müslüman ölüme hazırlıklı olandır; ahmak ise hevâ-yı nefsine uyup gaflette yüzen!...
Ya Rab! Bizi gafletten uyar; bize zikrinde, şükründe ve hüsn-i ibadetinde tevfîkını refîk eyle!
İslâm, Aralık 1996