SUDAN'IN ÇOK GÜZEL BİR TEŞEBBÜSÜ

11-14 Temmuz 1994 (3-6 Safer 1415) tarihlerinde değerli kardeşimiz tekstil yüksek mühendisi Doç. Dr. Yusuf Ulcay'la beraber Sudan'ın başşehri Hartum'da yapılan ZİKİR VE ZAKİRLER KONGRESİ'ne (Mu'tamar az-zikr va'z-zâkirîn) katıldık; bu yazımda, son derecede faydalı ve mühim olan bu güzel toplantıyı sevgili okuyucularıma tanıtmak istiyorum.

Mâlûm olduğu üzre ZİKİR dinin direği, Allah Celle Celalühû'nün net ve kesin emridir; Kur'an-ı Kerim'de, hadis-i şeriflerde bu konuda pek çok bilgi mevcuttur, onu ancak kâfirler inkâr eder; onu az yapmak bile münafıklık alametidir. Zikir kalbin şifası, dervişin gıdası, âşık-ı sâdıkın safâsıdır. Kul Allah'ı zikredince Allah da onu zikreder --bu ne büyük şeref!..

Zikir her yerde, her anda, herkesin en kolaylıkla yapabileceği, ama sevabı en büyük olan, en devamlı ibadettir. Tasavvuf ve tarikat bu sebepten zikre sarılır ve ona dayanır. Zikrin çeşitleri çoktur. Her ibadet bir çeşit zikirdir, zikir içindir, namaz zikirdir, itaat ve tâat zikirdir (isyan ve ma'siyet zikirsizliktir), Kur'an zikirdir, ilim zikirdir, tesbihat zikirdir...

İşte sevgili ve kardeş ülke Sudan, bu konuyu, devletin ele aldığı, baştacı ve ana esas edindiği bir husus olarak ortaya koyuyor; cümle cihana, kendilerinin bu konuya sımsıkı sarılacaklarını, zikir yolunda yürüyeceklerini, devlet ve millet olarak, her türlü güçlüğü böylece yeneceklerini ilan ediyor. Bu kongreyi devlet tertiplemiş, çeşitli ülkelere haber göndermiş, cihanın her yerinden alimleri, şeyhleri davet etmiş, gelenleri en lüks otelde ağırlamayı düşünmüş, her birine hizmet için otomobil ve görevliler tahsis etmiş. Reis-i cumhurları, bakanları, alimleri ile son derecede yüksek seviyeli bir program hazırlamış, hiç bir masraftan kaçınmamış (halbuki ekonomik yönden çok büyük sıkıntılar yaşıyorlar).

Allah razı olsun, tevfikini refik eylesin, işlerini rast getirsin, en kısa zamanda kalkınmalarını nasib etsin, yüzlerini güldürsün, izzet ve şevketlerini artırsın, düşmanlara karşı kuvvetlendirsin; mansur ve muzaffer, aziz ve galip eylesin. Dareyn'de mes'ud ve bahtiyar kılsın. Çünkü en doğru, en sağlam, en isabetli, en sevaplı, en tesirli, en hayırlı, en güzel yolu seçmişler.

Zaten tarih boyunca İslâm dinine en güzel, en hâlis, en olumlu, en verimli hizmeti hep zikir erbabı yapmıştır. İslâm tasavvufla, tarikatla, zikirle; boynu bükük, vefakâr, cefakâr ve fedakâr dervişlerle: alim, fazıl, kâmil, salih, yüce ahlâklı, arif şeyhlerle dünyaya hakim olmuştur. Çünkü onlar, Allah'ın rızası yolunu tutturmuş, takvâyı şiar edinmiş, haramlardan sakınmış, dünyayı gönüllerinden çıkarmış, ahireti tercih etmiş, ölümden kaçmamış, kimseden korkmamış, güçlüklerden yılmamış kişilerdir. Hayırları onlar yapmış, ibadetleri onlar işlemiş, cihada onlar gitmiş, paraya ve cana onlar kıymış, Kur'an'ı onlar yaymış. Sünnet-i seniyyeye onlar sarılmış, en sağlam din kitaplarını onlar yazmış, her güzel hizmeti onlar tahakkuk ettirmiştir.

Emperyalistler, İslâm düşmanları, ehl-i dünya, ehl-i zevk ve ehl-i keyf, fasıklar ve münafıklar en çok ehl-i zikirden, şeyhlerden, dervişlerden, bu ihlâslı, imanlı, şuurlu, akıllı insanlardan korkarlar. Çünkü her kötülüğün, şeytanlığın, istismarın, günahın, haramın karşısına bu mübarek insanlar dikilirler. Mazlum milletlerin kurtuluşları bunların önderliğinde tahakkuk etmiştir. Çağdaş zulüm ve sömürüler de yine bu akıllı ve fedakâr insanların şuurlu çalışmalarıyla def edilecektir.

Zikrin, tasavvufun, tarikatin, nefs terbiyesinin, şeyhin, dervişin karşısına dikilen insanları bir dikkatle inceleyin: Göreceksiniz ki ya kâfirdir, ya ajandır, ya haindir, ya dönmedir, ya fasıktır, ya münafık, ya ukalâ, ya cahil! Kendisini selefî, ya da kökten dinci sanan zavallılara gelince; onlara deriz ki:

--A şaşkın! Git Kur'an'ı iyi oku, sünnet-i seniyyeyi tam öğren, kimlere alet olduğunu idrak et, gerçek sofilerin hepsi tam alim; hakîki alimlerin hepsi de tam sofidir; ehl-i haldir, ehl-i kalbdir, ehl-i zikirdir ehl-i tasavvuftur!

--Sen dinine hizmet etmek ve Allah'ın rızasını kazanmak istiyorsan var git ehl-i dünyayı yola getirmeğe çalış, emperyalistlerin uşaklarıyla uğraş, meyhaneler, kahveler, oteller, barlar sarhoş, plajlar günahkâr dolu; rüşvet, haksızlık, hırsızlık doludizgin, politika felaket, emperyalistler İslâm alemini eziyor, sömürüyor; müslümanları kırıp geçiriyor; cahillik, tembellik, geri kalmışlık halkı mahv ediyor... Sen kalkmışsın iyi bilmediğin, tanımadığın, zevkini tatmadığın, dinin özü gerçek tasavvufa saldırıyorsun, ne zaman uyanacak, aklını başına devşireceksin!

Bak Sudan'a! Dini ne güzel anlamış, ne isabetli bir yol seçmiş! Hem onlar Arapça konuşuyor, İslâmi ilimleri senden çok çok daha iyi biliyor.

İslâm, Ağustos 1994