RÂBITA EDEBİ
Râbıta edebi, mürşidin ruhaniyetine ve onun hemen iki gözü arasına teveccüh etmektir. Çünkü, "Onun hayal hazinesi iki gözünün arasıdır." demişlerdir. Buradan şeyhinin ruhàniyetine nazar etmektir. Orası menba-ı feyzdir. Mürid bu suretle tazarru ve niyaz ile tevessül ettiği halde, mürşidin ruhaniyetini iki gözü arasına dahil ede ve oradan kalbe, kalbin derinliğine yavaş yavaş ine ve hayalinden gayb etmeye. Belki kendi nefsinden gàib ola. Zira kalbin derinliğinin sonu yoktur ve seyr-i ilallah dâimâ kalben hàsıl olur. Maksad Zât-ı Bârî'dir. Râbıta ise seyr-i ilallaha vesîledir.
Râbıtaya delil çoktur. Kitab, sünnet ve kıyas ile sabittir:
(Vebteğ ileyhil-vesîlete) [Ona (Allah'a) yaklaşmaya vesîle arayın!] (Mâide: 35)
(Kul in küntüm tuhibbûnallàhe fettebinî) [Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, bana (Rasûlüllah'a) itaat edin!] (Âl-i İmran: 31)
Hazret-i Hàlid'in [Mevlânâ Hàlid-i Bağdâdî] râbıtayı isbat sadedinde ayrı bir eseri vardır ki, yirmi kadar delil serdederek isbat etmiştir.
Hazret-i Sıddîk-ı Ekber RA, bir gün Hazret-i Rasûl-ü Ekrem SAS'e şikâyette bulunmuşlar, "Bihasebir-rûhàniyye helâda bile hayâlimden çıkmıyorsunuz." demişlerdir. Mûmâileyh, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz Hazretleri'nden bu sebeple hayâ ederlerdi.
Memnu' olan râbıta, ancak nefs-i vesâili maksûdun biz-zât kılmaktır; yâni vasıtayı gàye sanmak, ona takılıp asıl maksadı unutmaktır. Lâkin meşrû râbıtada hal hiç de böyle değildir. münkirler bunu temyiz ve tefrikten acizdirler.
Mürşidin hizmetine devam âdâbı birkaç nev' üzeredir:
1. Abdestli olmak,
2. Bütün günah ve kusurlarından ve gafletten 15 kere veya daha ziyade istiğfar etmek,
3. Fâtiha ve İhlâs-ı Şerif okuyup mürşidinin ruhàniyetine hediye etmektir. Bunu yola çıkmadan yapmak, yol esnasında kalbini mürşidin kalbine tam bağlamak, ihlâs ve muhabbet üzere, gayet tazarru ve inkisâr-ı kalb ile olmasına dikkat ve riâyet eylemek; ve mürşidinin rûhàniyetinin kendisi ile beraber olduğuna iman ve inancı tam olmaktır. Çünkü ruhàniyet için yakınlık ve uzaklık, madde ve müddet yoktur.
Binâen aleyh, ruhàniyetin huzuru, müridin huzur-u kalbi ile beraberdir ve ruhàniyet göz açıp kapayacak kadar zamandan daha sür'atlidir. Belki makbul bir müridden, gerek yakaza ve gerek uyku halinde de ruhaniyyet-i mürşid devamlı olarak ayrılmaz. Mürşid maksda vesîle olduğu için, "Mürid mürşidini, göz açıp kapayacak kadar zaman miktarı hayalinden gayb etse, mürid olamaz!" denilmiştir. (Risâle-i Hàlidiyye, s. 8)
Peygamberimiz SAS Hazretleri'nin devâm-ı müşâhedesine sebep olan haslet budur. Zira fenâ fiş-şeyh olmak, Rasûlüllah SAS'de fânî olmaklığa ve bin-netice fenâ fillâh'a mukaddimedir. Bu sebepten bazı erbâb-ı fakr demiştir ki:
"--Eğer Rasûlüllah SAS Hazretleri tarfet-i ayn miktarı [bir göz yumup açıncaya kadar] bizden muhtecib olsa, yâni görünmese, hicablı bulunsaydı, kendimizi müslimler zümresinden addetmezdik."
Ne kadar mânâlı bir söz!
Rasûlüllah SAS'i her yerde ve her zaman mânâ gözünün önünden ayırmamalı ve onun en ufak bir sünnetini de ihmal etmemelidir. İşte o zaman müslümanlığın ne demek olduğu anlaşılır ve lezzetine doyum olmaz ves-selâm.