NİYET EDEBİ
Niyet, dinin usüllerinden büyük bir asıldır. Bütün ibadetlerin kökü mesâbesindedir. Buna,
(İnnemel-a'mâlü bin-niyyât) [Ameller niyetlere göredir.] hadis-i şerifi kuvvetli bir delildir. Amellerin makbul olması için niyet şarttır. Nitekim;
(Niyyetül-mü'mini hayrun min amelihî) [Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır.] hadis-i şerifi de bunu pek güzel izah etmektedir. Ve yine iki cihan serveri, sevgili Peygamberimiz Efendimiz;
(Ve innemâ liküllimriin mâ nevâ, femen kânet hicretühû ilallàhi ve rasûlihî, fe hicretühû ilallàhi ve rasûlihî) [Muhakkak ki her kişi niyetlendiğini bulacaktır. Kim Allah'a ve Rasûlüne hicret ederse, onun hicreti Allah ve Rasûlünedir.] buyurmuşlardır.
Buna göre bir işe başlarken, her şeyden önce niyet ve ihlâs şart ve mühimdir. Niyet hàlis olmadıkça o işten hayır beklemek boşunadır. Niyette ihlâs olmadan kurbiyyet mümkün değildir. Zirâ ihlâs olmadan kurbiyyeti elde edeceğini zannedenlerin kazancı ancak Hak'tan uzaklaşma olur. Rızâ-yı Bârî'yi kazanayım derken, ukbete ve felâkete düşer. Nitekim mürâîlerin hali bu kàbildendir.
İhlâs her amelde vâcib olduğu gibi, bilhassa kalbe ait amellerde daha mühimdir. (El-amelül-kalbiyyü küllühû niyyetün) "Kalbin her ameli niyettir." buyrulmuştur.
İradesinde sadık olan mürid için niyetin edebi odur ki, vech-i kalbini şeyhi vasıtasıyla Cenâb-ı Zât-ı Akdes Hazretleri'ne tevcih ile, Zât-ı Bârî'yi kasd eyleye... Yâni niyeti, dünyavî ve uhrevî garaz ve ivaz ve ahvâl-i bâtıniyye husûlü için; kurbiyyet, velîlik, kerâmet, ermişlik ve sâire gibi mâsivallah olmaya... Tek şart şudur ki, o teveccüh edâ-yı ubûdiyetle, hàssaten Hazret-i Allah için ola...
Müridin Zât-ı Bârî'ye teveccühü anında sıfat-ı ilâhiyyeye teveccühü sahih olmaz demişlerdir. Zâte teveccüh künh ve hakîkat itibârıyla değildir. Zirâ künh ve hakîkat itibarı haramdır. Bu teveccüh, muhabbet-i zâtiye sahibi olanlara mümkün olur. Çünkü onlar için kahır ve lütuf müsâvîdir. Nitekim, (Küllü mâ sadere minel-habîbi habîbün)'dür [Sevgiliden sadır olan her şey sevgilidir.]
Ve şeyhi imtihan kasdıyla olmayıp, ancak rızâ-yı Bârî için olmalıdır. İmtihan kasdıyla yapanların hiç de iyi kimseler olmadıkları bildirilmiştir.
Ve keramet görmeyi de kasdetmemelidir. Zira velîlikte keramet şart kılınmadı ve keramet şeyhin efdal olmasına alâmet olmaz. Bazan da şeyh efendiye keramete izin verilmemiştir. Şeyh efendi de keramet aramak, ona inanmamak ve teslim olmamak demektir. Yâhut, şeyh kerameti izhara lüzum görmemiştir de, onun için izhâr-ı keramet etmez. Bir istikàmetin bin kerametten efdal olduğunu da hiç unutmamalıdır.
Cenâb-ı Hakk'ın kulunda başlıca istediği şey, istikàmettir. Cenâb-ı Hak cümlemizi istikàmetten ayırmasın, âmîn... Nitekim Cenâb-ı Hak da;
(Kulillàh, sümmestekım) [Allah de, sonra istikàmet üzere ol!] buyurmuştur.