Soru:
--Her müslüman tebliğ yapabilir mi; bu konu hakkında açıklayıcı bilgi verir misiniz?
--Tebliğ yapacak insanın bir takım şartlara sahib olması gerekiyor. Emr-i ma'rûf ve nehy-i münkerin yedi sekiz şartını kitaplar yazmıştır. Meselâ, Tenbihül Gafilîn isimli kitaptan okuyabilirsiniz.
Bir kere, tebliğ edeceği konuyu bilmesi lâzım!.. Ondan sonra, güleç yüzlü olması lâzım!. Karşısındakine kızmadan söylemesi lâzım!.. Allah'ın rızasını gözetmesi, sırf o maksatla yapması lâzım...
Bildiği konuyu iyi biliyorsa, her müslüman tebliğ edebilir. Mezheb ihtilâfları vardır, fikrî meseleler vardır. Alimleri ilgilendiren konular vardır. Oralarda taassuba düşmek doğru olmaz!.. İyi bildiği konuda konuşmalı insan...
Şimdi ben meselâ, bir yerde bir hadis-i şerifi uygulayım dedim; Peygamber Efendimiz'in hadisinden gördüğüm bir şey... Sonradan duydum ki orda arkamdan, "Yâ bu ne biçim insan? Niye böyle yaptı, nasıl yaptı, niye etti, bilmem ne..." filân gibi şeyler söylemişler. Bilmedikleri için...
Sarık sarıyor insan, sevap diye, sevabı yetmiş kat fazla alayım diye... Bazı bölgelerin müftüleri bile karşı çıkıyorlarmış:
--Hocam, bizim kasabanın müftüsü camide sarık sardırtmıyor.
--Niye sardırtmıyorsun, sevap bir şey?..
Bazı şeyleri böyle bilmiyor insanlar... Yasaklayacağı şeyi, emredeceği şeyi doğru mu yanlış mı, iyi bilmeli... Sarık sarma diye müftü efendi yasaklıyor. Hadiste var, sen nasıl yasaklarsın?.. Yanlış oluyor.
Doğru olan şeyi iyi bilmeli, söylemeli; yanlış olan şeyi iyi bilmeli, ona göre engellemeli!.. Bilmediği konularda haksız, lüzumsuz düşmanlığa düşmemeli!..
--Şu kardeşimiz niye böyle yapıyor?
--O da bir hadisten dolayı öyle yapıyordur, ne diye karşı çıkıyorsun?
Sürme sürüyor gözüne... Karşısındaki kızıyor.
--Ne kızıyorsun? Peygamber Efendimiz sürme sürermiş diye o da sürme sürüyor.
--E bu kadın mı?..
--Canım, kadınların sürme sürmesi kadar, erkeklerin de sürme sürmesi var İslâm'da... Niye kızıyorsun?..
Tıp fakültesinde talebenin birisi güzel koku sürünmüş. Profesör kapıdan içeri girmiş, "Öff, ne bu koku?.." demiş. Bu koku mis kokusu, ne var, niye öf diyorsun?.. "Kim bunu süren?" demiş. Arkadaş kalkmış, "Ben sürdüm." demiş. "E, sen kadın mısın?.." demiş. Bak işte nasıl iki kültür farkı ortaya çıkıyor. İslâm kültüründe kokuyu dışarı çıkarken erkekler sürer, kadınlar koku sürmez. Kadınlar dışarı çıkarken koku sürse, o kokusunu bir erkek duysa; lânete uğrar, günaha girer. Bak İslâm'la şeyin farkına...
Kadınlar Paris parfümünü sürüyor, geliyor profesörün yanına... Gık dediği yok, hoşuna gidiyor. Erkek sürdüğü zaman, "Erkek sürermiymiş?!.." diyor. Cahilsin işte, bilmiyorsun bu konuyu... Sus bari de cahilliğin ortaya çıkmasın.
Çocuk da demiş ki: "Efendim! Bizim töremizde biz erkekler süreriz. Bizde kadınlar dışarda koku sürmez! Evinde süslenir, kokulanır; o ayrı ama, dışarda sürmez." demiş.
Onun için, şartlarına sahipse herkes tebliğ yapabilir. Bildiği bir konuyu yanındakine söyleyecek: "Aziz kardeşim! Sen abdesti bak böyle, burasına dikkat etmeden alıyorsun. Şurasına da dikkat ediver!" demiyecek misiniz?.. Diyeceksiniz. İşte bu da bir tebliğdir.
Bir insan namaz kılmıyorsa; "Aziz kardeşim, Allah'ın emridir, namaz kıl!" demiyecek misiniz?.. Akrabanızdan birisi açık saçık geziyorsa; "Kapan kardeşim!" demeyecek misiniz?.. Herkes diyebilir. Şartlar elverdiği zaman herkes usûlünce, yumuşak yumuşak söylesin!..
Soru:
--İslâm'dan uzak kardeşlerimiz var, onlarla geçinemiyoruz. Onlara karşı nasıl davranalım?
--Yumuşak yumuşak, tatlı tatlı, kalbini kazanacak tarzda davranmak uygun olur. Ayet-i kerimede deniliyor ki:
(Üd'u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev'izatil haseneti ve câdilhüm billetî hiye ahsen) "Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel güzel öğütler vererk çağır ve en güzel tarzda onlarla mücadele et!" deniliyor. Yâni kaba saba tarzda değil, hakikatı yumuşak yumuşak söyleyerek anlatmak tavsiye ediliyor.
Soru:
--Kardeşim namaz kılmıyor, mü'minleri sevmiyor, kötü yollardadır; onun için dua eder misiniz?
--Allah yanlış yola sapmış kardeşlerimizi doğru yola çekmeyi nasîb etsin... Çalışacağız!.. O kardeşimizi kurtarmak, bunu söyleyenin vazifesi, yakınlarının vazifesi...
Herkes çevresindeki bir yanlış yoldaki insanı çekmeğe çalışırsa; o zaman, toplu bir kalkınma olur. Sadece hocalara bırakırsanız, yetmez!.. Elbirliği ile çare düşüneceksiniz, uğraşacaksınız; bir sene, iki sene, üç sene...
Evliyâullahtan bir zât --Abdül'aziz Hocamız-- diyor ki: "Bir müridin bir kusurunu düzeltmek için bazan biz --meşâyih-ı kirâm-- on sene bekleriz, fırsat kollarız." diyor. Bu söz beni çok etkilemiş bir sözdür. On sene fırsat bekliyeceksin... Karşındaki mürid... Senin adamın... "Gel buraya, yapma şunu!" desen, olacak gibi düşünülüyor ama, işte o irşadın tekniği... O da öyle dediği zaman, yapmazsa günaha girer diye, on sene fırsatını kolluyor. Ondan sonra, söylüyor.
Sen de on sene fırsatını kolla, şunu doğru yola çekmek için uğraş dur!.. İnşaallah bir zaman gelir, düzelir. Temenni ederiz, düzelir.
Soru:
--Din düşmanı olan bir kişiye kin ve nefret gözüyle, buğz gözüyle bakmak nasıldır.
--Normaldir. Çünkü Allah'ın yolunda gitmiyor. Hubbu fillâh olduğu gibi, elbette buğzu fillah da vardır. Amma, müslüman olmayan insanlara yumuşak yumuşak, ahlâk-ı hasene ile muamele ede ede onları doğru yola çekmek, onlara kaşları çatıp da sert davranmaktan daha kârlıdır. Yumuşak muamele etmek daha iyidir. İnat edenlerle insan biraz sertleşir. Ötekilere yumuşak davranarak onları kazanmağa çalışması daha uygun olur.
Soru:
--Camide hocalar siyâsî konulardan konuşabilir mi?
--Hoca, yâni dini anlatan kimse her şeyi konuşur. Aileden de konuşur, özel hallerden de konuşur, evlilikten de konuşur, zifaftan da konuşur, siyasetten de konuşur... Her şeyden konuşur. Allah'ın emri neyse onu bildirmek vazifesi olan bir insan, her konudaki Allah'ın emrini bildirir. Herhangi bir yasak yoktur. Onu bildirmesi lâzım gelir ve bildirir. Sorulduğu zaman cevap vermezse, vebal altında kalır. Her nerede olursa olsun, hakkı söylemesi lâzım!..
Ama yanlış şey söylerse, yalan şey söylerse, ters şey söylerse, tabii vebali daha büyük olur. Dikkatlı konuşması, doğruyu konuşması lâzım!..
Soru:
--İnsanları İslâm'dan soğuturum korkusuyla, İslâm'ı yaşamaktan geri kalmak doğru mudur?
--Doğru değildir. Allah'ın emrini tutacaksın; soğuyan soğur, soğumayan soğumaz. O kendisinin bileceği bir şeydir. Sen İslâmî vazifeni yapacaksın. Yalnız, mümkün olduğu kadar herkesi İslâm'a ısındıracak bir yumuşaklıkta olmağa, sempatik olmağa çalışmak da önemli oluyor.
O bakımdan, müslümanın iyi giyinmesi, sakalına traşına dikkat etmesi, hafifçe güzel koku sürünmesi, sözüne sohbetine dikkat etmesi daha uygun oluyor. Böyle bir gönül kazanıcı tarzda hareket etmenizi tavsiye ederim.
Soru:
--Devlet adamlarının veya devleti yönetmeye talib siyaset adamlarının olumsuz, kötü olarak bilinen taraflarını başkalarına anlatmak gıybet sayılır mı?
--Bir insan fıskını, fücurunu, günahını aleni yaparsa --fâsık-ı mücahir derler ona-- onun fıskının söylemek, gıybet sayılmaz. Çünkü, zaten kendisi sakınmıyor, alenen yapıyor.
Sonra, politika meselesinde de, politikacı adam kendini halka arzeden bir kimse olduğu için, onun durumunu söylemek gerekiyor. Bu iyidir, bu kötüdür diye kriterini yapmak, tenkidini yapmak, ölçmek, biçmek ve hatası varsa söylemek, kendisine de yazmak olur. Çünkü, mesleğin gereği o oluyor. Adam beğenilmiş bir kimseyse, seçilecek. Beğenilmemiş tarafları varsa, şurası yanlıştır denilecek ki, doğrusu bulunsun, seçilsin.
Soru:
--Toplumu ilgilendiren konularda, toplum aleyhine kötü davranışlarda bulunduğu görülen kişilerin bu davranışlarını başkalarına anlatmak gıybet olur mu?
--Toplum aleyhine kötü sonuçlar doğuracağı için, toplumu korumak babında anlatılır. Bir kimse birisiyle ticaret yapacak olsa, sana gelse sorsa, "Ben bununla ticaret yapmak istiyorum, ne dersin?" dese; o zaman kötü taraflarını söylemen gerekir. Çünkü, sen söylemezsen o zarara uğrar. Bu gibi durumlarda söylenir.
Soru:
--Hacı Bektâş-ı Velî'yi anlatarak Alevîlere bir şeyler verebilir miyiz; ayrıntılı açıklar mısınız?
--"Bakın, Hacı Bektâş-ı Velî kitabında içki haram diyor; siz niye içiyorsunuz?" dersiniz. "Bakın, namaz kılmayan Allah'a ulaşamaz diyor; siz niye kılmıyorsunuz?" filân denilebilir. Mâdem onların hürmet ettiği bir şahıstır, ondan misal vererek olabilir.
"Hazret-i Ali'yi seviyorsunuz; bakın, Hazret-i Ali şöyle yaptı." diyebilisiniz. "İmam Ca'fer-i Sâdık'ı seviyorsunuz; o şöyle yaptı." diyebilirsiniz.