Soru:
--Cennet-cehennem kaygısıyla ibâdet etmekle şirke bulaşılmış olur mu?
--Bulaşılmış olmaz. Şirk demek, Allah'a ortak koşmak demek... Burda Allah'a ortak koşma yok! Yalnız, bir ahiret hesabı yapılıyor, "Cehenneme düşmeyeyim, cenneti kazanayım!" diye... Bu hesabı Kur'an-ı Kerim'de Allah kendisi teşvik ettiği için, "Bakın, cehennemden korkun! Cehennem ateşinden korunun!" dediği için;
(Ve sâriû ilâ mağfiretin min rabbiküm) diye cenneti teşvik ettiği için, bunda bir şirk bahis konusu değildir. O düşünce doğru değil!..
Şirk ne zaman bahis konusu olur. Meselâ, "Ben burda namaz kılacağım ama, hem namazımı kılayım, hem de genel müdür görsün, bana müdürlük versin!" derse, o zaman şirke düşer. Yâni, namazı bir Allah için kılıyor, bir de genel müdürden bir mevkî koparmak için kılıyor; o şirk olur.
Bu onun gibi değil!.. Cennet ve cehennem düşüncesi ile kendisine çeki-düzen vermek Kur'an-ı Kerim'de de teşvik edilen bir durum olduğundan, bu normal bir şeydir, bu şirke girmez.
Yalnız, büyüklerimiz demişler ki: "Asıl muhlis kullar, hâlis kullar cennet için de değil, cehennem için de değil, Allah rızası için her şeyi yaparlar."
Meselâ; evliyâullahtan bir zâta birisi gelmiş, demiş ki:
"--Levh-i Mahfûz'da ben senin ismini cehennemliklerin arasında gördüm; ne diye namaz kılıyorsun, ne diye ibâdet ediyorsun?.."
Demiş:
"--Ben o yazının kaç sene önceden beri orda olduğunu görüyorum." Yâni, kendi ismini Levh-i Mahfûz'da cehennemlikler arasında görüyormuş. "Ama, ben ibâdeti cennet için, cehennem için yapmıyorum ki, Allah rızası için yapıyorum; yapmağa devam edeceğim! Cehenneme düşsem de yine yapacağım; bu benim vazifem!.." demiş, ibadete devam etmiş.
Ertesi gün bakmış ki, kendisiyle bir gün önce konuşan kimse gelmiş, demiş:
"--Yâhu, bugün bir şey oldu!"
"--Ne oldu?.."
"--Baktım, senin ismin cehennemliklerin arasından silindi, cennetliklerin arasına yazıldı." demiş.
Burdan güzel bir şey öğreniyoruz: Ne olursak olalım, Allah rızası için yapacağız her şeyi... Cennet için, cehennem için değil, Allah rızası için yapacağız. Yüksek olan duygu budur.
Soru:
--Kur'ân-ı Kerim'de:
(Men amile sâlihan felinefsihî) "Kim sâlih amel işlerse, kendi nefsi için işliyor; (ve men esâe fealeyhâ) kim günah işlerse, o da kendi aleyhine işliyor." diyor. O zaman nefsimiz için, kendi canımız için yapmıyor muyuz bu ibâdeti; bu şirk olmaz mı?
--Bu da şirk olmaz, bu da normal... İnsanoğlu kendisini dünyada zararlardan koruduğu gibi, günahlardan, ahiretin zararlarından da korumağa gayret edecek; bu onun vazifesi... Kulluk vazifesi bu!.. Kulluk ne demektir?.. Allah'a güzel ibâdet etmek ve yasaklarından kaçınmak, emirlerini tutmaktır. Bu da şirk değil!..
Soru:
--İslâm mükemmel bir hayat nizamı... Ben de bu dini mükemmel olduğu için seçip, ibâdet etmekle şirke bulaşmıyor muyum?
--Hayır! Bunların hiç birisi şirk değil, bunlar normal duygular... Ama, daha yüksek duygular:
(İlâhî ente maksûdî ve ridâke matlûbî) "Yâ Rabbi benim maksûdum sensin, ben senin rızân için yapıyorum!" diye, her şeyi sırf Allah rızâsı için yapacak hâle gelmek... Ahiret hesâbı yapmamak, dünya hesâbı yapmamak...
Eskiden her tarikatin bir başlık şekli varmış, kavuk şekli varmış; sarığın rengi varmış, sarılış şekli varmış. Nakşibendî tarikatının da külahları dört dilimli, dört parçalı oluyormuş. Dilime terk diyorlar. Dört terkli oluyormuş, başa giyilen başlık... Ondan sonra onun üzerine sarık sarılıyormuş. Şimdi bir şâir diyor ki: "Nakşibendîlikte dört terkli külâh giyilir; çünkü, Nakşibendîlikte dört terk vardır." diyor. Terk dilim demek, bir de bırakmak demek... "Dört dilimlidir, çünkü dört şeyi terkediyorlar." diye nükte yapıyor:
1. Terk-i dünya: Dünyayı terkedecek.
2. Terk-i ukbâ: Ahireti terkedecek.
3. Terk-i hestî: Varlığı terkedecek.
4. Terk-i terk: Terkettiklerini de terkedecek.
Yâni, şöyle demek istiyor:
Terk-i dünya: İbâdeti dünya menfaati için yapmayacak. Şöyle yaparsam işten atarlar, böyle yaparsam işe alırlar... Böyle şey yok... Dünya menfaatine meyletmeyecek.
Terk-i ukbâ: Ahiret hesabı yapmayacak. "Şöyle olursa, böyle olursa, şu kadar sevap kazanırım..." filân diye hesap yapmayacak. O hesapların hepsi, Allah'ın fazl ü keremi karşısında yok olur. Gazaba gelir cehenneme atar, lütfa gelir affeder; o hesaplar tutmaz.
Terk-i hestî: Her çeşit varlığı terkedecek. Zenginse, zenginliğinden kibirlenmeyecek... Alimse, alimliğinden kibirlenmeyecek... Mevki-makam sahibiyse, mevkiinden, makamından kibirlenmeyecek. Her türlü varlıktan sıyrılacak. Sanki hiç bir şeyi yokmuş gibi mütevâzi olacak.
Terk-i terk: Bu şeyleri terkettim diye böbürlenmeyecek, bunları da unutacak. Üç şeyi terkettiğini de unutacak, hiç hatırına da getirmeyecek. Çünkü, ondan da kibirlenir insan... "Yâ ben öyle olgun insanım ki, öyle yüksek insanım ki; terk-i dünyâ ettim, terk-i ukbâ ettim, terk-i varlık ettim..." filân diye yine böbürlenir, yine Allah'ın sevmediği kibre düşebilir diye, dört terk vardır diye söylemişler. Hatırınızda kalsın...
Demek ki, asıl iyi müslümanlık, asıl Allah'ın sevdiği şey, her şeyi Allah rızası için yapmak... Hesapla değil de, menfaat kaygısıyla değil de, Allah rızası için yapmak... Ama hesapla yaparsa, o da yasak değil; onu da bilin!.. Kimisi ondan anlar, kimisi daha yüksektir. O da câiz...
Soru:
--Cami yaptırdıktan sonra, ismini koydurmak şirke girer mi? Cami yaptırmanın mükâfatı nedir?
--Cami yaptırmanın mükâfatını Peygamber Efendimiz, "Cennette bir köşktür." diye bildiriyor. Yâni, "Kim dünyada bir cami yaparsa, Allah cennette ona bir köşk bina eder." diye bildiriyor.
Tabii, kendi ismini koymazsa daha iyi olur. Çünkü, isim şöhrettir. Tasavvuf büyükleri, "İbadeti başkası görsün, bilsin diye yaparsa, bir bakıma mânevî bakımdan bu şirke girer." demişler. Tabii, o camiyi onun yaptığını Allah biliyor, başkası o ismi bilmese bile yine Allah o sevabı verecek. Onun için isimden sakınmak takvâya daha uygun oluyor, şöhret olmasın diye... Sahabelerin birisinin ismini koysalar veya başka bir isim koysalar, kendi isimlerini saklasalar daha iyi olur.
Soru:
--"Şirkin tevbesi yoktur." diyorlar; ne dersiniz? Kul hakkının, adam öldürmenin tevbesi var mıdır? Kötü huyu olan bir kadının, kötü huyu olan bir erkeğin --cinsel sapıklıkları kasdediyor-- tevbesi var mıdır?
--Şirkin tevbesi imana gelmektir. İnsan mü'min olursa, kelime-i şehadet getirirse, Allah'ın varlığını birliğini kabul ederse, müslüman oldum derse, Allah affeder. Onun tevbesi imana gelmektir.
Kul hakkının tevbesi; gidecek hakkı sahibine verecek, ondan sonra helâllik dileyecek.
Bir müslümanı bir kimse öldürmüşse; "Bir müslümanı kasden, bile bile öldüren bir kimsenin cezası, ebediyyen cenennemde kalmaktır!" diye ayet-i kerime vardır. Fakat, pişman olmuşsa; onun da tevbe yolu kapalı değildir.
Yaptığını işin kötülüğünü anlayıp, kesilip, kat'î olarak bir daha yapmamağa azmetmekle, her günahın affolacağına dair Kur'an-ı Kerim'de ayet-i kerime var:
(İnnallahe lâ yağfiru en yüşreke bihî ve yağfiru mâ dûne zâlike limen yeşâ') "Allah şirki, kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz; bundan başkasını dilediğine bağışlar."
Bu ayet-i kerime, Allah-u Teâlâ'nın şirkten başka her günahı affedeceğine dair bir kapı, ihtimal bıraktığı için, sıdk ile tevbe ederse, ondan sonra doğru yolda yürürse, Allah-u Teâlâ Hazretleri affeder. O, şirki affetmez dediği, o günah ile ölenlerin ahiretteki durumlarıdır. Dünyada iken yanlış yoldan dönüp de imana gelirse, hepsi affolur.