Soru:
--Allah-u Teâlâ Hazretleri'nden sonra sevgili Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ SAS Efendimiz'i mi, yoksa ana-babamızı mı sevmemiz gerekir?
--Şeksiz, şüphesiz önce Peygamber Efendimiz'i sevmemiz gerekir. Hadis-i şerifte böyle geçiyor. Diyor ki Peygamber Efendimiz: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizden biriniz beni anasından da, babasından da, evlâdından da, bütün insanlardan da daha çok sevmedikçe gerçek mü'min olamaz!" buyuruyor. Demek ki, Rasûlüllah sevgisi olmadan iyi müslüman olunmuyor.
Soru:
--"Allah der ki: Önce rasûlüme git, ona kendini kabul ettir, benimle muhatap olamazsın!" diye söylediniz. Allah'la kul arasına hiç kimse giremez prensibi var... Burayı biraz açıklar mısınız?
--Peygamber Efendimiz'e müracaat etmeden yollar kapalıdır. Peygamber SAS Efendimiz, Allah'la kul arasında mânî değil, engel değil... Allah'ın elçisi olduğundan, ona gitmek gerekiyor. Onsuz olmuyor. Ezanımız onsuz olmuyor, namazımız onsuz olmuyor, ona salât ü selâm getirmeyince olmuyor. Rasûlüllah'a bağlılık çok önemli!..
Peygamber SAS diyor ki: "Sizden biriniz, ben kendisine anasından, evlâdından ve bütün insanlardan --başka rivayetlerde de sahib olduğu her şeyden-- daha sevgili olmadıkça, o kimse gerçek mü'min olamaz!" diyor.
Peygamber Efendimiz bilmez miydi, kul ile Allah arasına kimse giremez prensibini?.. Kul Peygamber Efendimiz'i sevecek, bağlanacak, hayatını öğrenecek, sünnetini belleyecek, terbiyesine girecek, izini takib edecek; cennete öyle girecek!.. Onun dışında başka yol yok!.. Yol bir tane; o da Rasûlüllah Efendimiz'in sünnet-i seniyyesi yoludur. O çok önemli!..
Orda öyle ufak tefek tereddüde bile hiç yer yoktur. Orda Allah ile kul arasına girmek gibi bir şey yoktur. Allah ile kul arasında Rasûlüllah Efendimiz fazla değil... Yoldur, halkadır, götürücüdür. Onun için, onu başka türlü anlamasınlar.
Soru:
--Şeytan ayetlerinin aslı var mıdır?
--Müşrikler, kâfirler İslâm dini çıktığı zamandan beri müslümanlarla uğraştılar. Peygamber Efendimiz'e iftira ettiler, mecnun dediler, şair dediler. Öldürmeğe çalıştılar, şehirlerinden dışarı çıkarttılar. Müslümanlara işkence ettiler. Bu arada da çeşit çeşit yalanlar uydurdular. Bu ayetlerin hiç aslı esası yoktur. Ama, İslâm'ın düşmanları şimdi yirminci yüzyılda da olduğundan, eski kâfirlerden, eski şeytanlardan, şeyâtînül insten kalmış olan şeyleri tekrar tekrar ortaya atıp, milletin kafasını karıştırmağa çalışıyorlar.
Allah-u Teâlâ Hazretleri Kur'an-ı Kerim'de Peygamber Efendimiz için buyuruyor ki:
(Velev takavvele aleynâ ba'dal ekàvîl) "Eğer bu peygamber, biz kendisine vahyetmediğimiz halde kendiliğinden Allah böyle söylüyor diye bazı sözler ortaya atsaydı; (Leehaznâ minhü bilyemîn. Sümme lekata'nâ minhül vetîn) onu yakalar, onun şah damarını parçalardık, müsaade etmezdik!" buyuruyor.
Allah-u Teâlâ Hazretleri, Peygamber Efendimiz'i hak peygamber olarak gönderdi. Söylediği sözler hak sözdür. Peygamberler ma'sûmdur; yâni hıfz u himâye olunmuşlardır, korunmuşlardır. Şeytan sokulamaz, şeytan tesir edemez. Günahlara düşmezler, günahlı işler yapmazlar.
Peygamber Efendimiz daha küçük çocukken, arkadaşları bir düğün seyretmeğe gittiler. Bir keresinde "Bu bu gece de ben düğün seyretmeğe gideyim!" dedi. Yarı yolda ona Allah bir uyku verdi, düğün yerine gidemedi. "Düğün seyretmek, çalgı sana gerekmez!" diye...
Yâsin Sûresi'nde hepiniz biliyorsunuz, Peygamber Efendimiz için:
(Vemâ allemnâhüş şi'ra vemâ yenbağî lehû) "Biz o Peygamber'e şiir öğretmedik, şiir ona gerekmezdi. Ancak gönderilenler vahiydir, Kur'an-ı Kerim'dir." buyuruluyor.
Allah-u Teâlâ Hazretleri bir ayet-i kerimede de buyuruyor ki:
(İnnâ nahnü nezzelnez zikre ve innâ lehû lehâfizûn) "Kur'an-ı kerim'i biz indirdik; onun hıfzedilmesi, korunması da bize aittir. Kıyamete kadar onu biz koruyacağız."
(Yürîdûne liyutfiû nûrallahi biefvahihim, vallahu mütimmü nûrihî velev kerihel kâfirûn) "Allah'ın nurunu ağızlarıyla üfleyerek söndürmeğe çalışıyorlar. Kâfirler hoşlanmasa da Allah nurunu tamamlayacaktır." Allah'ın nurunu üflemekle kimse söndüremez! Amma, işte böyle fitne karıştırırlar, eski rivayetlerden bir şeyler bulmağa çalışırlar. Eski zamanın müşriklerinin sözlerini ortaya atarlar.
Meselâ; Mekke'de gelmiş As ibn-i Vâil... Eline çürümüş kemiği almış, şöyle ufalıyor Peygamber Efendimiz'in karşısında... "Allah bu çürümüş kemiği de mi diriltecek?" diyor.
(Kul yuhyihellezî enşeehâ evvele merreh) "O kemiği Allah ilk başta nasıl yarattıysa, o Allah o kemiği diriltecek!.." (ve hüve bikülli halkın alîm) "O her çeşit yaratmaya kadirdir!" Yoktan da yaratır, kemikten de yaratır, toprakdan da yaratır, nurdan da yaratır... Öldükten sonra da diriltir, ahiret hayatını da yaratır. Allah her şeye kadirdir.
--Çürümüş kemikler nasıl dirilecek?
--Senin üzerine vazife mi?.. Allah yaratacak. Her çeşit yaratmaya kàdir!..
Televizyonda bir filim görsen, aklına "Hiç böyle şey olur mu?" diye gelmiyor. Adam uzay gemisinin hücresinde duruyor, içeri giriyor, bir ışınlanıyor; "Hoop..." ayın yüzeyine geçiyor. Hiç itiraz geliyor mu içinizden?.. O zaman "Gık..." demiyorsunuz. Ama öbür tarafta, "Allah-u Teâlâ Hazretleri yaratacak." deyince, çeşit çeşit seyler oluyor.
Şimdi, bu da bir iftira!.. Bunun hiç kitaplarımızda aslı, esası yok... Bu adamların iddiası ne?.. "Peygamber Efendimiz'e şeytan tesir etmiş de, bazı sözler söyletmiş..." filân gibi... Yok öyle bir şey!.. Şeytan tesir eder mi Peygamber Efendimize?.. Allah-u Teâlâ'nın Peygamberine, mümkün mü böyle bir şey?..
Bunlar İslâm'ı zedelemek için, müslümanların imanını sarsmak için ortaya atılmış yalanlar, dolanlar... Kim yapıyor?.. En meşhur gazeteler yapıyor. Bir birisi yazıyor, bir birisi yazıyor, bir ötekisi yazıyor. Maksad ne?.. Dertleri, karınlarının ağrıları, müslümanların Türkiye'de kuvvetlenmesi... Müslümanların kuvvetlenmesini hazmedemiyorlar. Gençlerin camileri doldurmasını hazmedemiyorlar. Kızlarımızın başlarını örtmesini hazmedemiyorlar.
Niye plajdaki çıplakla, fahişeyle uğraşmıyorsun da; benim namuslu kızkardeşimle, benim bacımla uğraşıyorsun?.. Niye o fahişeyi fahişelikten alıkoymağa çalışmıyorsun da, bu namuslunun başını açmağa çalışıyorsun?.. Hİç akıl mantık kabul etmeyecek işler...
--Neden böyle yapıyorlar?..
--İslâm'dan korkuyorlar, müslümanlardan korkuyorlar.
--Kim korkuyor?..
--Kâfirler korkuyor.
--Peki burdakilerin korkusu ne?.. Kâfirler korksun, titresin!.. Rus korksun, Yunanlı korksun, Bulgar korksun...
Korkmayınca, bak neler yapıyorlar!.. Bizim eski devletimiz olsaydı, Fransa'ya mektup yazıp da kralları hapisten çıkarttığımız zamanda, Bulgaristan'da böyle isim değişikliği yapabilirler miydi?.. Yunanistan bu zulmü yapabilir miydi?.. Mâsumları banyo küvetinde öldürüp öldürüp de, üst üste yığabilirler miydi?.. Yapamazlardı ama, biz zayıflayınca yapıyorlar.
Şimdi biz kuvvetleniyoruz, müslümanlar dinine sarılıyor, imam-hatip okullarının adedi çoğalıyor diye, Kanada üniversitesinde araştırma yapıyorlar ve tehlike işareti, sinyali veriyorlar. Kanada üniversitesinin, Mc. Gill Üniversitesi'nin, bizim imam-hatip okullarıyla ne ilgisi var?.. Türkiye'de müslümanlık gelişiyor diye, ödleri patlıyor.
Haydiii, bu sefer bizimkiler de: "İmam-hatip okulları açılmasın, adedi dondurulsun, meslek okullarına ağırlık verelim!" bilmem ne diyorlar. Seni güdüyorlar koyun gibi!.. Enayi, güdülüyorsun sen!.. Sen kendi menfaatini düşüneceksin.
"Benim memleketimin menfaati nedir? Şunu yaparsam nereye gider, bunu yaparsam bu nereye gider?" diye, yapılan işin faydasının kime geleceğini, zararının kime gideceğini hesaplamak lâzım!.. Şu memleketin sahibi olan insanların, "Şu memleket bize emanet edilmiştir." diye düşünmesi lâzım!..
İmam-hatip okullarının açılmasından endişe ediyorlar. Kur'an kursları açılıyor diye kıyamet kopartıyorlar. Peki Kur'an kursu ne?.. Kur'an-ı Kerim'i, dinî bilgileri öğreten kurslar... Bir sene... Zâten eti ne, budu ne; bir senede insan ne öğrenir?.. İmam-hatip okulunu, ilâhiyat fakültesini, bilmem neyi 20 sene okumuş olan insan bile kolay kolay bir şeyler öğrenemiyor. Bir senede ne olacak ama, onu hemen yaygara yapıyorlar.
Şu memlekette kötülük şu kadar arttı, ahlâksızlık bu kadar arttı, rüşvet şu kadar arttı... Anarşi bu kadar arttı, adam öldürme şu kadar fazlalaştı... Hayâlî ihracat şu kadar arttı... Bilmem bir sürü böyle şey... E bunlarla uğraşalım!.. Hayır; müslümanın başörtüsüyle, müslümanın imam-hatibiyle, müslümanın Kur'an kursuyla, müslümanın ayetleriyle, müslümanın hadisleriyle uğraşıyorlar.
Hocamız bir kitap yazmıştı, ÇYemek AdâbıÈ diye, hadis-i şeriflerle... "Sağ elinizle yeyin, üç parmakla yeyin..." bilmem ne... Gazeteler onların her birini bir alay mevzuu yaptı, yazdı. Sen Allah'ın Rasûlünün hadisleriyle alay edersen, kâfirsin!.. Peki, kâfir böyle diyor; müslüman niye ona kulak veriyor?.. Cahil de ondan... Dost kim düşman kim bilmiyor da ondan...
Bir Japon, Japon güreşinde Japonlara mahsus bir kıyafet giyiyor, beline kuşak takıyor, kimse bir şey demiyor da; biz kendi kıyafetimizi giyemiyoruz!.. Japon kimonosunu giyiyor, öyle yaşıyor da, biz yaşayamıyoruz!.. Olmaz ki!.. Eğer hürriyet varsa, eğer demokrasi varsa, eğer din ve vicdan hürriyeti varsa, eğer eğitim hürriyeti varsa, eğer bunlar anayasal düzende de imzalanmış, tasvib görmüşse; o zaman herkesin uyması lâzım!.. Bir şey diyememesi lâzım!.. Sen de hakkını, hukukunu korumalısın!..
--Efendim, kâfirin elini tutamazsın, kalemini tutamazsın!.. Memlekette hürriyet var.. Herkes isterse dinin aleyhine yazar, ister lehine yazar.
--Haa, o zaman da paranı dökeceksin çuvalla orta yere... Gazeteni kuracaksın, mecmuanı kuracaksın, bunlara cevap vereceksin!.. Dağıtım müesseseni kuracaksın, Türkiye'nin en uzak köşesine kadar senin mecmuaların, gazetelerin dağılacak. Senin fikirlerini okuyacak, bunların cevaplarını okuyacak millet...
Bak, gündemi onlar tesbit ediyorlar. Yâni hangi konunun münakaşası yapılacak, onlar seçiyorlar. Ortaya bir fitne atıyorlar, bizim kardeşimiz de bir not veriyor; "Şeytan ayetlerinin aslı var mı?" diye... Biz de camide tutup onu anlatmak zorunda kalıyoruz.
Halbuki, sen Hazret-i İsâ'ya nasıl Allah'ın oğlu dersin?.. Allah'ın peygamberi... Nasıl sen buna Allah'ın oğlu dersin?.. Evlendi mi, karısı mı vardı, doğumla mı doğdu, izdivaç mı oldu, gerdek mi oldu?.. Bu nasıl saçmalıktır yirminci yüzyılda?.. Gündemi biz tesbit etsek, bunu söyleyeceğiz. O zaman ne papa kalacak, ne papaz kalacak, ne kilise kalacak!..
Ona fırsat gelmesin diye, müslümanın Kur'an'a bağlılığı zayıflasın diye, şeytan ayeti, bilmem nesi... Hintli öyle demiş, bilmem ne böyle demiş... Hintli zâten tenâsül aletine tapıyor, öküze tapıyor... Adamın aklı olsaydı, doğru düzgün bir şeye inanırdı. Gündemi biz tesbit etsek, bunu söyleyeceğiz.
Hindistan'da öküz kutsal... Neresi kutsal bunun?.. Biz bunu yatırıyoruz, kırt kırt kesiyoruz, etini de yiyoruz. Pirzola yapıyoruz, pastırma yapıyoruz, yumurta kırıyoruz, yiyoruz. Neresi kutsal bunun?.. Bunun boynuzuna mı tapıyorsun, derisine mi tapıyorsun?.. Derisinden de pabuç yapıyoruz; ayağımızın altında... Senin taptığın bu mu?.. Senin taptığın benim ayağımın altında!..
Hintli bilmem ne yazmış bu kitabı... Yâ sen ilkönce kendine bak, bir kere senin kendi dinin ne?.. Hindistan'da 400 kadar mezheb var... Kimisi Buda'ya tapar. Buda'nın heykeline baksan, sekiz tane kolu var... Sekiz tane kollu adam gördünüz mü hiç şimdiye kadar?.. Yok... Sonra, tenâsül aletine tapıyor Hintlilerin bir kısmı...
Bizim dedelerimiz bunların hepsini gördüler. Bizim dedelerimiz kaç asır Hindistan'da yönetici olarak bulundu, imparatorluk kurdu. Onların dinini de biliriz, hristiyanları da biliriz, yahudileri de biliriz, ateşperestleri de biliriz. Hak din İslâm!.. Elhamdü lillâh, alâ ni'metil İslâm... Bizi müslüman yapan Allah'a hamd olsun...
Ama gündemi tesbit etmek meselesi var ya; hangi mesele konuşulacak?.. Hak din konuşulacak!.. Hangi din haktır, hangi din batıldır?.. Öyle kıyıdan kenardan hık mık deme, çık bakalım karşıma!.. Saklandığın yerden bir karşıma dikil bakalım!.. Sen hangi dindensin?.. Sen Hint dinlerinden birisinden misin; senin dinin iki para etmez!.. Neyin var senin?.. Sen hristiyan mısın; senin dinin muharref!.. Sen Allah'ın sana gönderdiği peygambere, tanrının oğlu demişsin. Bundan saçma şey mi olur?..
(Lekad keferellezîne kàlû innallàhe hüvel mesîhubnü meryem) "Allah Meryem'in oğlu Mesih'tir diyenler kâfir oldu." diye Kur'an-ı kerim bildiriyor. Allah transandantal varlıktır, müteâlî varlıktır diye filozoflar bile İslâm'ın çizgisine geliyor. Neden hristiyan filozof geliyor, müslüman oluyor?.. Aklı almadığı için...
Neden filânca papaz hâlâ hristiyan kalıyor; hem de kitap yazmış ilim adamıymış?.. "Ben labaratuara geldiğim zaman kilisenin kitabını kapatırım; kiliseye gititiğim zaman labaratuarın kitabını kapatırım." diyor. Orada öyle, burada böyle; öyle şey mi olur?.. İki çatal, birbirine zıt iki şey... Hadi bakalım, bir birliğe er bakalım; ikisinden hangisi doğru, bir anla!.. O zaman Prof. Moris Bükey (Maurice Bucaille) gibi, bir onu inceliyor, bir onu inceliyor; bu yanlış diyor, müslüman oluyor. Başka çaresi yok!.. O yanlış, bu doğru... İslâm'a gir!..
Papazlardan, piskoposlardan, hahamlardan, komünistlerden, filozoflardan, doktorlardan, yazarlardan nice insan müslüman oluyor. Ramazan geliyor işte, bir ay sonra... Yine gazetelerde görürsünüz; şu müslüman oldu, bu müslüman oldu...
O adamlar durup dururken mi müslüman oluyor?.. Kolay mıdır; bir insanın yaşayıp dururken, bir cemiyete muhalefet edip başka bir dine girmesi kolay bir şey midir?.. Çok büyük hadisedir. Anasıyla darılacak, babasıyla darılacak, toplumuyla ters düşecek, başka bir ülkeye gitmesi gerekecek... Onu yapıyor. Bak, sen müslüman doğmuşun, müslüman yaşamakta zorlanıyorsun; o dinini değiştiriyor, İslâm'a geliyor. Bütün topluma karşı gelerek, büyük bir kahramanlık gösteriyor.
O bakımdan, Müslümanlar olarak İslâm'ı tanıtacak vasıtalara sahib olmamız lâzım!..