Soru:
--Üniversite imtihanına girecekler hangi bölümleri seçsin?
--Kendi kafalarına, kabiliyetlerine uygun olan her yeri iyi niyetle seçerlerse sevap olur.
Soru:
--Okulda bu sene gördüğümüz dersler siyaset bilimi... Bu bilimin felsefesinin yapıldığı yerler var. Bu bilimin felsefesiyle uğraşmak haram mıdır? Bu tür derslere başlarken mânevî zararlardan kurtulabilmek için bir dua tavsiye eder misiniz?
--Muhterem kardeşlerim! Felsefe demek, bir şey üzerinde akıl yürütmek demek... Tabii, akıl yürüten insanlara filozof demişler. Tarihin çeşitli devirlerinde de akıl yürüten insanlar, akılları erdiği kadar, akıllarının ebadı nisbetinde bir şeyler ortaya atmışlar, söylemişler. Sonra onun yanlışlığı anlaşılmış, başkası doğrusunu söylemiş... Sonra başkası çıkmış, başka şey söylemiş... filân.
Tabii, bu gibi eski safsatalarla uğraşıp, dinî bilgileri öğrenmezse insan, bazan sapıtabiliyor. Çünkü onların bazıları kendileri sapıtmışlar. Düşünelim, araştıralım derken, akıl kendi başına her türlü gerçeği bulmağa yetmediğinden sapıtabilmişler. Ama, bir şeyin felsefesini yapmak, üzerinde tefekkür etmek günah değildir. Tefekkür sevaptır. Siyaset biliminin felsefesini yapıyor; yâni, üzerinde tefekkür ediyor. Bunda bir mahzur yok...
Tarihin felsefesi vardır, siyasetin felsefesi vardır... Ekonominin çeşitli doktrinlerin felsefeleri vardır. Düşünmek zararlı değildir. Yeter ki Allah için düşünsün... Yeter ki dinini bilsin, dinine aykırı şeyler söylemesin... Dininin yasakladığı kanaatlere sapmasın. Bunu düşünmenin bir mahzuru yok.
Umumiyetle tahsile giderken, her sabah on defa:
(Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ ba'de iz hedeytenâ ve heb lenâ min ledünke rahmeh, inneke entel vehhâb.) ayetini okusunlar.
(Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ) "Yâ Rabbi, kalbimizi saptırma... (ba'de iz hedeytenâ) Hidâyete erdikten sonra... (ve heb lenâ min ledünke rahmeh,) Bize fazl ü kereminden rahmetini ihsan eyle... ( inneke entel vehhâb)" Bu ayet-i kerimeyi on defa okusunlar, bu duasıdır bu işin...
Besmeleyle girsinler girdikleri yere... Evden çıkarken:
(Bismillâhi ve billâhi tevekkeltü alellahi lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.) diyerek Allah adıyla çıksınlar ve Allah'a tevekkül ederek gitsinler. O zaman zararlara uğramazlar.
Soru:
--Ben memleketimden ilim öğrenmek ve nefsi terbiye etmek için geldim. Ama, elime kitabı aldığımda ya uykum geliyor, ya da hiç anlayamıyorum. Ne tavsiye edersiniz?
--Bu olur. Bilhassa büluğ çağına geldiği zaman gençler, bu çeşit problemler başlar. Zihnini toplayamaz, uykusu gelir... Kendisini veremez... Konuşanın konuşmasını takib edemez... Bu bir devredir. Delikanlılık devresi deniliyor.
Onun için ilmi daha erken yaşlardan öğrenmek lâzım!.. Büyüklerimiz dört yaşındayken başlamalı demişler. Çocuk daha sabî iken, henüz daha nefsi kabarmadan, uyanmadan ilmi öğreniyor. Bir çok işleri tamamlamış oluyor. Tabii ondan sonra büluğ çağının problemleri başlıyor. Kendisinin o problemleri yaşantısına tesir ediyor. Bu gibi şeyler ondan oluyor.
Oruç tutması tavsiye edilir. Nefsi kuvvetlenmesin diye, mümkün olduğu kadar oruç tutması... Onun da yine ölçülü olması lâzım! Kimisine tut dersin, yutar; vur, dersin kırar. Öyle olmayacak yâni... Bunun da tıbbî bir ölçüsü vardır. İnsanın sıhhati bozulmayacak şekilde, ölçülü bir az yemesi lâzım!..
Kimisi bir oturuyormuş, bir danayı yiyormuş bir oturuşta... Maşaallah, Allah manda şifası versin filân deniliyor. Tabii o manda... Kimisi üç tabak, beş tabak yiyormuş; fazla... Vücuduna ne kadar miktar gıda lâzım, onu bilecek; fazlasını yemeyecek, biraz aç kalacak. O zaman nefsi ıslah olur, zihni berraklaşır, ilme kendisini verebilir.
Karnı tok oldu mu, kafa çalışmaz. Gönül de çalışmaz. Çok aşırı yediği zaman, bu sefer yaşının icabı kuvveti öteki duygularına gider, fâsit duygularına gider. Onlar bastırmaya başladığı zaman, aklını da veremez. Fakat biraz zorlarsa kendisini, verebilir. Yâni, uykusu gelince sebat ederse, anlayamadığı zaman dikkat ederse; ondan sonra muntazam olabilir.
Soru:
--Üstümde uyuşukluk, çekingenlik var; bunlardan kurtulmak için ne yapabilirim?
--Uyuşukluk ve huzursuzluk, bazan mânevî sebepten olur. Lokmasına dikkat edecek, abdestli olmasına dikkat edecek ki, şeytan bu uyuşukluğu vermesin, mânevî bir uyuşukluk olmasın... Allah'a tevekkül edecek, zikirlerini muntazam yapacak... "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm." diyecek... Kulhuvallah, Kul eûzü birabbil felakve Kul eûzü birabbin nâsiyi çok okuyacak. O zaman geçer.
Soru:
--Ben imtihana gireceğim, ne yapmam lâzım; bana söyler misiniz?
--Bir kere derslerine çalışmış olacak; o, fiilî duadır. Mümkün olduğu kadar çalışacak!.. Çalışmaya hiç fırsat bulamamışsa, "Yâ Rabbi, kabahat ettim, çalışamadım. Hiç olmazsa üç yeri çalışayım da bunlardan çıkart..." diyecek, yine böyle iki tane, üç tane yer çalışacak.
İmtihana girerken elli tane besmele çeksin, içeri öyle girsin. İçinden "Bismillâhir rahmânir rahîm" deyip, soruları öyle cevaplandırsın. Allah yardım eder inşaallah...
Allah yardım etsin... Her türlü imtihandan ve bilhassâ tümü imtihan olan şu dünya imtihanından, hayat imtihanından, yüz aklığıyla geçmeyi cümlemize nasib eylesin...
Soru:
--Babam bir faiz müessesesinde çalışıyor. Bunun yanında bir miktar arazimiz de mevcut... Haram yiyenlerin 40 gün ibadetinin kabul olunmayacağını duydum. Ben babamın gönderdiği para ile fakültede okuyorum. Ne dersiniz?
--Faiz müessesesindeki insanın ne iş yaptığı da önemlidir. Meselâ, aşçı ise yemek yapıyordur; normal bir şeydir. Peygamber Efendimiz, "Faizi alan, veren, bu işi yazan kâtipler ve şahitlerin hepsi de günaha girer." diye bildirmiş. Bunun dışında bir işlem yapıyorsa, meselâ şofördür, aşçıdır; olabilir.
Bir babanın kazancı tamamen haramsa, yenmez. Haramlı helâlli karışıksa, vebali kendisine olur, çocuğu kurtulur. Allah, tamamen helâl kazançlar kazanmayı nasib etsin...
Soru:
--Babamın himayesinde lise öğrencisiyim. Babam namazını kılıp, oruç tumasına rağmen faizin de haram olduğunu bildiği halde faizli para yiyor. "Türkiye'de faiz para yemeyen yok; hocaların hacıların maaşını devlet faiz parasıyla ödüyor." diyor. Babamın parasıyla okuduğum için, onun içine girmiş olduğu günahlardan, ben ve ailemizin fertleri cezalandırılacak mıyız, günaha giriyor muyuz?
--Muhterem kardeşlerim! "Hacılar hocalar da maaş alıyor, faize bulaşıyor." sözü doğru değildir. Hacılar ve hocalar, hizmet görmelerinin karşılığı olarak, hizmetlerinin ücretini alıyorlar. Meselâ; bir adam bir işçiyi çağırsa, bahçesinde çalıştırsa; o adamın kazandığı paranın vebali, o alnının teriyle çalışan işçiye niye intikal etsin?.. Öyle şey yok!..
Bu devirde herkes çok fenâ halde faize bulaşmış durumda... Kıyısından, köşesinden tozu, toprağı biraz üstüne serpiliyor ama; faizden mümkün olduğu kadar kaçınmak şartıyla, bu gibi kaçınılmaz şeylerden dolayı, elimizde olmayan ve bize ait olmayan şeylerden dolayı, Rabbimizin sorgu sual açmayacağını temenni ederiz, ümid ederiz.
Bu kardeşimiz de tabii, babasının helâl kazançlarından besleniyordur. Haram olan tarafları babasının kendisinin mes'uliyetine aittir. Yine nasihatını yapsın, yaptırmamağa çalışsın. Parasını işletmek sûretiyle gelir getirmeğe gayret etsin.
Soru:
--Bir gezi planladık. Sınıf olarak kız erkek Belgrad Ormanları'na gideceğiz; caiz midir?
--Caiz değildir! Öyle şey olur mu?.. Kızlı erkekli ormana gidecekler... İsterse çarşaflı olsun. Yâni çarşaflı bile olsa, kızlı erkekli olduktan sonra caiz olmaz!.. Ama anasıyla babasıyla, kız kardeşiyle gidebilir; o ayrı... Kızlı erkekli dediği, yabancı mânâsına... İsterse birisi bir köşede, ötekisi öteki köşede dursun; doğru değil... Ateşle barut bir arada olmaz.
Soru:
--Lise talebeleri için hizmete giren bir eve ne ismi verelim?
--"Ebüd Derdâ" olsun.
Soru:
--Hukuk fakültesini bitirdikten sonra, bugünün kanununa göre avukatlık, savcılık veya hakimlik yapmanın hükmü nedir?
--Ben bunu rahmetli Abdülkavî Efendi'ye sordurmuştum. --Camimizde mihrabda otururdu. Bazan ben ona aşir okuturdum. Hakimdi o... Allah rahmet eylesin, ihvanımızdandı, hafızdı kendisi...-- Bizim arkadaşlar gelip bana sordular. Dedim ki, "Gidin, Abdülkavî Bey o mesleğin içinde; ona sorun, bakalım ne diyecek?" dedim. Gittiler, sordular. "Ben hafızlığımla bu mesleğin içinde İslâm'a şöyle şöyle hizmetler ettim." demiş. Demek ki insan mesleğini hayra ve hizmete kullanabiliyor.
Soru:
--İmam-hatip lisesi mezunuyum, bilgisayar programcısıyım; ne iş yapmamı tavsiye edersiniz?
--İmam-hatip lisesi mezunu olmasının hakkını vermesini tavsiye ederim. Dinî hizmet yapsın, hayır yapsın, hasenât yapsın.
Bizim rahmetli Hasan Efendi diye bir kardeşimiz vardı, ihvanımızdandı. Allah rahmet eylesin... Hocamız'a da çok saygılıydı. Çok arif bir kimseydi. Bizimle de kibar muamelesi vardı. Kendisi devlet memuruydu, bir yerde çalışırdı. Sonra da özel bir şirkete geçti. Ama, her cuma günü bir camide fahrî olarak, Allah rızası için hatiplik yapardı. Babası müftüymüş; babasından öğrendiği bu hayrını devam ettirdi, Allah rızası için...
Bizim imam-hatip okulunda okuyan, ilâhiyatta okuyan kardeşlerimiz, muhakkak bu mesleklerinin gereği olarak dine hizmeti yapmaları lâzım!.. Ama, öbür taraftan kazancını kazanır da, bu tarafta hayır işini, dine yardım işini Allah rızası için, bedava yapar. Yahut, bütünüyle dinî hizmete girer, hocalık yapar, vaizlik yapar, hatiplik yapar... Her ne sûrette olursa olsun o mesleğinin, o tahsilinin gereğini yapmalı!..
Soru:
--Spor okuluna gidiyoruz. Buda selâmı denilen bir selâm verdiriyorlar. Bu câiz midir?
--Câiz değildir. Selâm Allah'ın selâmıdır, başka türlü selâma lüzum yok!.. Ne diye el âlemin müşrikinin selâmını yapacak?..
Soru:
--Bizim okulda güreş takımı kurdular, ben de güreşi seviyorum; tavsiyeniz nedir?
--Peygamber Efendimiz zamanında delikanlılar bir yerde güreşiyorlarmış. Efendimiz oradan geçivermiş. Onlar da kalkmışlar, şöyle bir kenara çekilmişler. Efendimiz tam üstlerine geldi, yakalandılar güreşirken diye... Efendimiz onlara demiş ki:
(Leyseş şedîdüllezî yuğlebün nâs, velâkin, eşşedîdüllezî yuğlebü nefsehû indel gadab) "Asıl pehlivan, güreşte karşı tarafı yenen değil; gazab anında, kızdığı zaman nefsini yenendir, nefsine hakim olandır."
Normal olarak cihadda faydası olacağı için, bazı vücut oyunlarını öğrenmek, müslümanlar için serbesttir. Cihada yardım edeceği için ok atmayı ve diğer sporları öğrenebilirler.
Burada mesele tesettüre riayettir. Meselâ mayo ile çıkamazlar; butları görülüyor, bacakları görülüyor. İslâm'da bizim mezhebimizde dizle göbek arasının örtülü olması lâzımdır. Örtülü olmak şartıyla yapılabilir.
Şu Japonlar'a ben hayret ediyorum, aferin; kendi güreşlerini pat diye kabul ettirdiler dünyaya... Onların güreşlerinde ceket gibi kollu, bol bir şey giyiliyor. Kuşağı var... Pantolonları da dizden bir karış aşağıya kadar... O judocuların, bilmem necilerin kıyafetleri gayet örtülü, gayet güzel bir kıyafet... Müslümanlar niye böyle kendi sporlarında kendi prensiplerini uygulayamasınlar?..
Tesettüre aykırı iş yapamazlar. Açılması yasak olan yerlerini açarlarsa, olmaz!.. Kapalı tutmak şartıyla, eşofmanla, vs. ile sporları yapabilirler. Güreşi de yapabilirler.
Soru:
--Babam içki üreten bir fabrikada çalışmaktadır. Ben üniversiteye hazırlanmaktayım. Babama bu vahim durumu anlatacak ortam yoktur. Bize düşen mes'uliyet nedir, ne yapmamız gerekir?
--Kendisi kazanç kazanacak çağda ise, kimseye muhtaç olmadan helâlinden kazanıp yemeye gayret etmeli!..
Babasına da söylemeli!.. "Bu içki fabrikasında çalışmak da, içki satmak da, içkinin hammallığını yapmak da, üretmek de; hepsi dinî bakımdan yasaklanmış olduğundan doğru olmuyor. Baba, başka bir iş arayalım!" diye söylesin. Mümkünse onu yememeğe gayret etsin.