Soru:
--İslâm'da mûsikînin hükmü nedir?
--Musikî, nifak tevlid edici bir ortam meydana getiren bir şeydir. İnsanın kalbinde nifak tohumlarını yeşerten bir şeydir. Tatlı bir şeydir, kıvrak bir şeydir. Ruhun gıdası derken, bilmem neyin gıdası derken, bakarsın iş kendisini çığırından çıkartır, başka noktalara kadar götürür.
Bunun tatbikattaki misâline örnek olmak üzere söylüyorum: Kişi önce hafız olur. Sesi güzelse, ondan sonra mevlidhân ve kasidehân olur. Mevlid okuyan, kaside okuyan, bangır bangır bağıran, kubbeleri çın çın çınlatan, toplantıdan toplantıya, mevlidden mevlide gezen, kesesini dolduran bir insan haline gelir. Bu bir düşmedir tabii, büyük bir düşmedir.
Ondan sonra da, orada da duramaz; şarkıcı olur, bestekâr olur... Ondan sonra orada da duramaz; gazinolarda içkici, ayyaş, sarhoşları eğlendiren bir insan haline geliverir. Bu böyle, çizgi böyle, bu tarafa doğru bayır bir şeydir. "Cızzzt..." diye insanın ayağını kaydırır.
Mûsikînin uygulanma yerlerinden bazılarına müsaade vardır. Meselâ, Kur'an-ı Kerim'in bir ciddî edâ ile, tertîl ile, makamlı, ahenkli okunması emredilmiştir. Kur'an-ı Kerim nutuk irad eder gibi okunmaz, makam ile okunur. Kendine göre ciddî bir okunuş şekli vardır. Böyle okunmak emrolunmuştur:
(Zeyyinül kur'âne biesvâtiküm) "Kıraatinizi seslerinizle zinetlendiriz!" diye hadis-i şerif vardır. Emir böyledir, bu tarzda olabilir.
İlâhilerin beste ile okunmasında bir müsaade vardır. Çünkü, onlar insana İslâmî hakikatleri öğretiyor. Peygamber Efendimiz'in sevgisini öğretiyor. Diğer başka güzel şeyleri sevdiriyor. Onlar olabilir.
Soru:
--Bazı hocaefendiler makamla ilâhi okumanın caiz olmadığını söylüyorlar; bu konuda bizi aydınlatır mısınız?
--Peygamber SAS Efendimiz Medine-i Münevvere'ye gelirken, ahali onu ilâhilerle, "Taleal bedru aleynâ min seniyyetül vedâ" diyerek, damların üstünde defler çalarak, neşîdeler okuyarak karşıladılar. Bayramlarda da Peygamber Efendimiz'in hanesine gelen hatunların, neşe alâmeti olarak bizim ilâhi diyebileceğimiz şekillerde şeyleri okudukları rivayet ediliyor.
Hattâ bir keresinde Hazret-i Ömer geldiği zaman kaçıştıkları rivayetlerde zikrediliyor. Onlar Hazret-i Ömer'den korktukları için, gülüyor Peygamber Efendimiz... Hazret-i Ömer'in kızı, Peygamber Efendimiz'in zevcelerinden birisi aynı zamanda... O kayınpeder gibi rahat gelebiliyor. Ondan korkmalarına gülüyor ama, kendisi müsaade etmiş Peygamber Efendimiz...
Sevinçli zamandır. Söylenilen şeyler güzel şeyler olduktan sonra, uygun olur; mahzuru olmaz. Bütün eski büyüklerimizin, takvâsıyla tanınmış büyük hocaefendilerimizin, büyük erbâb-ı tarikatın ihtiyarı da bu yöndedir.
Evliyâullahtan meşhur kimselerin şiirleri vardır, divanları vardır. Divân-ı ilâhîleri, ilâhi divanları vardır. Bunların aşkın şevkin artması için, dinî duygunun kuvvetlenmesi için okunmasında mahzur yoktur.
Şiirin muhtevâsı güzel olanı memduhtur, içindeki şeyler güzel olan şiir güzeldir; içindeki şeyler kötü olan şiir kötüdür.
Onun için Peygamber Efendimiz'in özel şairleri vardır ki, düşman şairlerin kötüleyici şiirlerine karşılık, Peygamber Efendimiz'i onlar şiirleriyle korurlardı. Hassan ibn-i Sâbit, Ka'b ibn-i Mâlik el-Ensârî... filân gibi.Hattâ bir şaire de mübarek hırkasını verdiğini biliyoruz.
Arapların şiirleri bizim gibi düz okumaları çok azdır. Onlar şiirleri umumiyetle makamlı okurlardı. Onun için tâ eski zamanlardan beri, hem Peygamber Efendimiz'in zamanında hem bu zamana kadar, bu ilâhiler gibi olan, Mevlid gibi olan, Peygamber Efendimiz'in medhine dair, tevbeye istiğfara dair, zikrin faydasına dair veya buna benzer iyi konulardaki şiirler söylenir, okunur, dinlenir; bunun bir mahzuru yok!..
Bursalı İsmâil Hakkı Hazretleri, Üftâde Hazretleri... İlâhisi vardır, "Gecenin sülüsânı geçince, emr-i Hak ile kalk da teheccüd namazı kıl!" filân diye... Kendisi yazmış, bestelenmiş.
Aziz Mahmud-u Hüdâyî; büyük evliyâullahtan... Şemseddîn-i Sivâsî; büyük evliyâullahtan... Yunus Emre... Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî... Eşrefoğlu Rûmî; Kadiriyye meşâyihinin büyüklerinden, Eşrefiyye şûbesini kuran mübârek zât...
Ey Allah'ım beni senden ayırma!
Beni senin cemâlinden ayırma!..
Ne kadar güzel ilâhileri vardır. Bunların mahzuru olmadığında arifler ittifak etmişlerdir ve kullanmışlardır. Şimdiye kadar da hem şarkta, hem garbda, hem Mısır'da, hem Türkistan'da dinine en bağlı zâtlar bunları söyleyegelmişlerdir.
İslâm'da bir şeye müsaade varsa, o müsaadeyi tıkamak doğru değildir. Müsaade yoksa; olmayan bir şeyi olsun demek de bid'attir. Ama, Peygamber Efendimiz müsaade etmiş, Peygamber Efendimiz'in çevresinde böyle şeyler yapılagelmiş; sana ne oluyor?.. Sen ondan daha mı takvâ sahibisin?..
Soru:
--Ölünün arkasından kırkıncı günü mevlid okutulması doğru mudur?
--Böyle bir mecburiyet yoktur. Mevlid zâten Osmanlılar zamanında Süleyman Çelebi merhum tarfından yazılmış bir şey... Peygamber Efendimiz zamanında olan bir şey değil... Ölüye mevlid okutulması da dinimizin aslından olan bir şey değildir.
Mevlid, Peygamber Efendimiz'e sevgisini, saygısını, muhabbetini dile getiren bir şiirdir. İnsanlar ilâhileri okur gibi onu okuyorlar. Meselâ ben de geçen gün bir tutturdum, yatıp uyuyuncaya kadar hep dilimde:
Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed!..
Ne güzel söylemiş Yunus Emre!.. İçimden söyledim durdum. İnsan dayanamıyor güzel olunca, söyleyip duruyor. Mevlid de öyle, bir ilâhinin büyüğü yâni... İlâhiler küçük oluyor, sekiz on satırdan ibaret oluyor. Mevlid de çok satırı olan bir ilâhi gibi...
İlâhi söylenebilir. Çünkü, Peygamberimiz şiir söylenmesini yasaklamadı. Hattâ Hassan ibn-i Sâbit RA'a dedi ki, "Yâ Hassan, müşriklere cevap ver, hicvet onları!.. Cebrâil AS seni de te'yid edecek." diye teşvik de etti.
Soru:
--Müzik dinlemek konusunda bizi aydınlatır mısınız?
--Yerine göre, musikînin cinsine göre dinlenebilir. Fakat, sesli, içinde sözler bulunan şarkı, türkü gibi şeylerin dinlenmesi haramdır. İlâhi gibi şeyler dinlenebilir. Sadece notalardan ibaret şeyler dinlenebilir. Fakat, bu da belli bir ölçü içinde olur. İnsanın kalbinde nifak uyandırma ihtimali olduğu zikredilir kitaplarda...
Onun için, daha ziyâde Kur'an okusun, ilme çalışsın daha iyi olur.