KIYMETİNİ BİLEMEDİK
Orhan BATI
Biz Hocaefendimiz'in kıymetini bilemedik. Balıklar denizde yüzerler ama, hangi okyanusun içinde olduklarını bilmezler. Biz de ancak, onu kaybettikten sonra, onun büyüklüğünü anladık.
Nefsin yedi hali olduğunu kendisinden dinlemiştik: "Nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefsi mülhime, nefs-i mütmainne, nefs-i râdıye, nefs-i merdıyye... Bunların ilk üçünün eğik yağlı bir düzlem gibi olduğunu; nefs-i emmarenin, en alt kademede hayvani nefis... Nefs-i levvamenin, yaptığı işleri "Ya, ben bunları yapıyorum ama, doğru mu yapıyorum?" diye düşünmeye başladığı andaki nefis... Nefs-i mülhimenin de, şunlar doğru şunlar yanlış, şu doğruları yapayım, şu yanlışları yapmayayım dediği bir nefis olduğunu ifade ettiler.
Oraya kadar ulaştıktan sonra tekrar kayıp aşağıya kadar inmek mümkün!.. İşte evliyanın nefsi olan nefsi mütmainne, orası düz bir kısım... Oraya çıktıktan sonra, ayağının kayma tehlikesi yok... Nefs-i mütmainne sahibi için sıcakmış soğukmuş, acıymış, tatlıymış, yumuşakmış, sertmiş; bunların önem yok... Ama, oraya çıkabilmek için, orda olan birisinin elin uzatıp, sizi tutup oraya çıkartması lazım!" dediler.
Son haclarında beraberdik. Arafat'a benim arabamla gittik, geldik. Hava çok sıcaktı. Kendisi de rahatsız olduğu için yatıyordu. Konuşmasını tamamlayamadı. Daha sonra Medine-i Münevvere'ye gittiler. Ordan Cidde'ye geldiklerinde, bizim evde iki gün misafir kaldılar. Bir hayli yorgun ve hasta idi. Izdırabını belli etmemeye çalışıyordu. Kendileri için hazırladığımız halde üst kata çıkamadılar. Vefatından bir hafta önceki perşembe günü Türkiye'ye uçtular.
Vefat edeceğini pek hissettirmemeğe çalışıyordu ama, ben eminim ordan bir hafta evvel buraya gelirken, burda vefat edeceğini biliyodu. Kendisine:
"--Efendim, Medinei Münevvere'de kalmayı düşünmez misiniz?" diye sordum.
"--Kim Peygamber Efendimiz'e komşu olmak istemez, herkes ister." dedi. "Ama, her memleketin kendine ait bir takım örf ve adetleri, an'aneleri var..." dedi.
Bununla orda ölülere ve kabirlere yapılan yanlış uygulamaları söylemek istiyordu. Nitekim, Süleymaniye Camii'nin avlusuna, hocalarının yanına defnolundu. Bugün hepimiz kendisini kolaylıkla ziyaret edebiliyoruz.
14. 9. 1990 - Ankara