GERÇEKTEN İMAMDI

Ali Rıza TEMEL

Elhamdülillâh ves salâtü ves selâmü alâ rasûlillah...

Peygamber SAS Efendimiz:

(İnde zikrüs sulehài tenzilür rahmeh) "Salihlerin anıldığı meclislere rahmet iner." buyuruyorlar. Bu bir rahmet meclisidir. Kardeşimizin okuduğu ayet-i kerîmede Cenâb-ı Hak:

(Festecâbe lehüm rabbühüm ennî lâ udîu amele âmilin minküm min zekerin ev ünsâ) "Rableri onlara icâbet etti, cevap verdi: Sizden güzel amel işleyen erkek ve kadın hiç birinizin amelini aslâ zâyi etmem!"

Demek ki, merhum Hocaefendimiz ihlâsı sebebiyledir ki, şu eser, şu cemaat onun hizmetlerinin zâyi olmadığının ifadesidir. Elhamdü lillâh bu bir berekettir.

Hocamız Rahmetullàhi Aleyh, gerçekten imamdı; çünkü cemaati o zaman da vardı, şimdi de genişleyerek var... Bu bir bereketin, ihlâsın ifadesidir.

Cenâb-ı Hak bir kulunu severse, Cebrâil AS'a: "Ben bu kulumu sevdim, gök ehline söyle, onlar da sevsin!" der; aynen Cebrâil meleklere söyler, onlar severler... Bu yer ehline intikàl eder, yer ehli de sever. Bu ivazsız garazsız bir sevgidir. Bu merâsim o sevginin ifadesidir,

Dün elhamdü lillâh, böyle bir merasimi biz Bursa'da, Rahmetullàhi Aleyh'in imamlık yaptığı Üftâde Camii'nde yaptık. Orada, en kıdemli cemaatinden bir zat vardı. "Efendim, sizin hatıranız yok mu?" filân dedik. Dedi ki: "Biz çok hutbelerini dinledik; o ağlardı, biz de ağlardık." Bu da bir ihlâsın, samîmiyetin ifadesi...

Orada Bursa İlâhiyat'ta doçent bir kardeşimiz anlattı: "Ben Fatih yurdunda kalıyordum. Sabah namazlarına kalkamazdım, tembellik yapardım. Bir gün bana, sabah sırasında rüyamda birisi: 'Kalk, tembellik yapma!..' dedi, beni uyandırdı. 'Allah Allah!.. Kimdir bu zat?' diye hayret ettim.

Bazı arkadaşlar bir gün dediler ki:

'--Bugün pazar, ikindi sohbetine gidelim İskenderpaşa'ya!..'

Ben Hocaefendi merhumu tanımazdım. Bir de baktım, rüyada bana 'Namaza tenbellik yapma!' diyen zâtı kürsüde gördüm.

Tabii, keramet haktır; fakat asıl olan Hocamız'ın istikametidir. Sünnet-i seniyye üzere yaşadığı kitaplarıyla, hâliyle ahvâliyle, hizmetleriyle ortadadır. Biz kendilerini 1976 yılında tanıma imkânını, fırsatını bulduk. El'emru fevfal edeb'le kandil gecelerinde konuştuk, zaman zaman pazar sohbetlerini emir üzere îfâ etmeye çalıştık.

Hatırlıyorum burada bir kandil gecesinde anlatmıştım: Büyüklerden birisine:

"--Efendim, şu ümmete bir dua edin de kurtulsun!" demişler.

O büyük zât da demiş ki:

"--Bana ümmet-i Muhammedi gösterin de, ben onlara kurtulduklarını söyleyeyim."

Bu söz Rahmetullàhu Aleyh'in hoşuna da gitmişti ama:

"--İnşaallah biz de yine o ümmettenizdir. Ümidimizi kesmiyoruz." buyurmuşlardı.

Belçika'da bulunduğum yıllarda, Brüksel'de bir seminer düzenlenmişti. O seminere katılanRabıta teşkilâtının genel sekreteri olan Saffet Sakkai el-Emînî, "İmam nasıl olmalı, davetçi nasıl olmalı?" diye hocalara ders verirken;

"--Hoca dediğin, İstanbul'daki İskenderpaşa Camii imamı Muhammed Zâhid Efendi gibi olmalıdır." diye misâl vermişti.

Allah rahmet eylesin... Fazla söze hâcet yok... Onun zamanında olduğu gibi, bugün de emir üzere birkaç şey söylemiş olduk.

Cenâb-ı Hak başta Peygamber Aleyhis salâtü ves selâm'ın olmak üzere, Rahmetullàhi Aleyh'in ve cümle büyüklerimizin şefaatlerine nâil eylesin... Makamları âlî olsun...

13. 11. 1993 - İskenderpaşa / İSTANBUL