Yıllar geçiyor ki yâ Muhammed,
Aylar bize hep Muharrem oldu!
Akşam ne güneşli bir geceydi...
Eyvâh, o da leyl-i mâtem oldu!
Âlem bugün üçyüzelli milyon
Mazlûma yaman bir âlem oldu.
Çiğnendi harîm-i pâki şer’in;
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
Beyninde öten çanın sesinden
Binlerce minare ebkem oldu.
Allah için, ey Nebiyy-i ma’sum,
İslam’ı bırakma böyle bîkes,
İslâm’ı bırakma böyle mazlûm.
Hamdini sözüme sertac ettim
Zikrini kalbime mi’rac ettim
Kitabını kendime minhac ettim
Ben yoktum var ettin
Varlığından haberdar ettin
Aşkınla gönlümü bi-karar ettin
İnayetine sığındım, kapına geldim.
Hidayetine sığındım, lütfuna geldim
Kulluk edemedim, affına geldim
Şaşırtma beni, doğruyu söylet
Neş’eni duyur, hakikatı öğret
Sen duyurmazsan ben duyamam
Sen söyletmezsen ben söyleyemem
Sen sevdirmezsen ben sevemem
Sevdir bize hep sevdiklerini
Yerdir bize hep yerdiklerini
Yar et bize erdirdiklerini
Sevdin habibini, kainata sevdirdin
Sevdin de hıl-at’i risaleti giydirdin
Makam-ı İbrahim’den
Makam-ı Mahmud’a erdirdin
Server-i asfiye kıldın
Muhammed Mustafa kıldın
Salat-ü selam, tahiyyat ü ikram
Her türlü ihtiram O’na,
Onun ailesine, aline, ahbabına
Ashabına ve etbaına Ya Rab!
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Baheradan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın küçük bir nakış da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Bana evvelce gösterdin Senin ol gül cemalini
Kulağıma işittirdin dahi şirin mekalini
Sonunda perdeyi çektin esirgedin visalini
Hasibin maksadı ancak teşerrüftür cemalinle
Senin didarına geldi, Şefaat Ya Rasulallah
Giderse cennete ahbab-ı yaranım
Beni nara sokarsa cürm-ü isyanım
Dökülür yaşlarım hake, çıkar eflake efkanım
Hasib’in başlı arzusu Cemalullah’ı görmektir
Sana yalvarmaya geldi, Şefaat Ya Rasulallah.
Ey güzellerden güzel ruhum Rasul-i Kibriya
Hasta gönlüme nazar kıl kalbime sensin deva
Derdime derman olan ancak cemalin nurudur
İsmini anmakla daim her gönül bulur safa
Ya sahibel cemali veya seyyidel beşer
Ya Resulallah
Min hüsnikel müniri bekad nüvviral
Kamer Ya Resulallah
La yümkinas sena ü kema kane hakkuküm
Ya Resulallah
Ey güzel huylu ve insanların efendisi
Ey Resulallah!
Senin parlak yüzünle ay aydınlanmıştır
Ey Resulallah!
Her ne kadar övülürsen de layık olduğun kadar övülemezsin,
Ey Resulallah!
Fesadaknake ya hayral ya Resulallah
Ala ma ci’tena hakkan ileyna ya Resulallah
Zelamna nefsena kunna zalumen fi kitabillah
Semi’na kavlehu inna aredna ya Resulallah
Yer yüzündeki en hayırlı insan sensin ya Resulallah
Senin söylediklerinin doğruluğunu kabul ettik ya Resulallah
Biz getirdiğin adaletin doğruluğuna inandık ya Resulallah
Allah’ın kitabında zulme uğrayanlar bizdik sözünü (inna aredna) işittik ya Resulallah
Yüzü gülsün feleğin
Madeni ihsan geliyor
Şu karanlıklara
Hurşidi dırahşan geliyor
Müjde uşşaka ki
Can verdiği canan geliyor
Ölü dünyaya Muhammed gibi
Bir can geliyor
Hazret-i Peygamber-i zişan geliyor
Gül-i gül-zarı risalet
Şeb-i hüban geliyor
Müjde müjde ey rıza
Rahmeti Rahman geliyor
Geliyor beklenen
Ekmel-i insan geliyor
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı..
Geceler, ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!
Kapına gelenler, ya Muhammed,
-Uzaktan, yakından-
Mü’min döndüler kapından!
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet
Muhammed ümmetiydi.
Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi..
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi..
Nerede kaldın ey Resul,
Nerde kaldın ey Nebi?
Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü’minlerin vardı..
Ve birgün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı!
Biz dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed?
Yeryüzünde riya, inkar, hiyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebu Leheb öldü). Diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi. Ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Neler duydu şu dünyada
Mevlid’ine hayran kulaklarımız:
Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Ka’be’ne siyahlar
Yakışmamıştır, ya Muhammed,
Bugünkü kadar!
Haset, gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği..
İyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!
Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi, Taif’tir, kimi Hayber’dir..
Fethedemedik, ya Muhammed,
Senelerdir!
Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği!
Bayram yaptı yabanlar;
Semave’yi boşaltıp
Save’yi dolduranlar..
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!
Gözleri perdeliyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı..
Yere dökülmeyecekti, ey Nebi
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun, yine, pervazlara
Güvercinler;
(Hu hu) lara karışsın
Aminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar?
Şu Tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir..
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi..
Hakkı göremiyen
Gözlerdeydi!
Şu kuytu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva -ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?-
Kuşlarını, bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?
Ey Abva’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!
Dinleyene, hala,
Çöller ses verir:
“Yaleyi!” susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebubekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!
Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar..
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar.
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hak’kın yiğitleri, şehid olurlar...
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh.. kanadlıydı.
Konsun, yine pervazlara
Güvercinler;
(Hu hu) lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasinler!
Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!