TECELLAYI CEMALINDEN



Tecellâyı cemalinden Habibim nevbahar âteş,
Gül ateş, bülbül âteş, sümbül âteş, Hak ü hâr âteş.

Şuây-ı âfitâbındır yakan bil-cümle uşşâkı,
Dil âteş, sîne âteş, hem dü çeşm-i eşk-i bâr âteş.

Hayal-i şem-i rûyinle acep mi yansa can ü dil,
Nigârım gel de gör kalbimde âteş, ah ü zâr âteş.

Ne mümkün bunca âteşle, şehid-i aşkı gasl etmek,
Cesed âteş, kefen âteş, hem âb-ı hoşgüvar âteş.

Ben el çektim safay-ı hâtır u ârâm-ı cânımdan,
Safâ âteş, cefâ âteş, firâr âteş, karar âteş...

Ne yapsam bu dil-i mahzununu mesrûr eylemem şâhım
Gam âteş, gam-küsar, temennây-ı mesâr âteş...

Ümîd-i âfiyet besler mi Es’ad yârdan hâşâ,
Saçar oldukça gözden ol nigâr-ı gül'izar âteş...



M. Esad Erbili




PEYGAMBERİN İZİNDEYİZ

Biz Kur'ânın hâdimleri pür imânlı ve zindeyiz
Bu yoldan dönmeyiz asla peygamberin izindeyiz

Hak Habibim dedi ona bizden feda can uğruna
Alem şahit olsun ona peygamberin izindeyiz

İslâmın nûru, gür sesi kaldırdı zulmeti yes'i
Alemlerin efendisi peygamberin izindeyiz

O'dur âhir hak peygamber ona salât selâm gönder
Cihanda en büyük önder peygamberin izindeyiz

Onu sev sen onu tanı odur tende canlar cânı
Gönüllerin tek sultânı peygamberin izindeyiz

Hayra koşan şerden kaçan bize nurlu ufku açan
Alemlere rahmet saçan peygamberin izindeyiz

Tende kalan bir cân ile aşk ile pür îmân ile
Biz Hazreti Kur'an ile peygamberin izindeyiz.



Abdurrahim Karakoç




GÜLDÜR GÜL

Bugün ben şâhımı gördüm, çeşmi cemâli güldür gül
Gül olanın aslı güldür peygamberin nesli gül

Kurusu gül, yaşı güldür, toprağı gül, taşı güldür
Girdim şahın bahçesine, cümlesi aşı güldür gül

Asmasında gül dalları, kovanında gül balları
Ağacında gül hâlleri, servi pınarı güldür gül

Arkı akar çarkı döner, gülden değirmeni döver
Yine gülden gül öğütür, bendi ırmağı güldür gül

Gülden terâzi yaparlar, gül ile gülü tartarlar
Gül alırlar gül satarlar, çarşı pazarı güldür gül

Açıl gel ey gonca gülüm, ağlatma şeydâ bülbülün
Bu inleyen garib dilin, âh-u efgânı güldür gül

Gel hâ gel ha gül Nesîmi, geldi yine gül mevsimi
Bu feryad bülbül sesimi, sesi feryâdı güldür gül.



Nesimî


DAHİLEK YA RASULALLAH

Arınmış bir ruhla Ravza'ya varsam,
Kubbe-i Hadra'yı yakından görsem,
Taş ve toprağına yüzümü sürsem:
Diyerek: Dahîlek yâ Rasûlallah

Ziyâret kasdiyle ulu serveri
Selâm kapısından girsem içeri,
Kemâl-i hürmetle varsam ileri:
Diyerek: Dahîlek yâ Rasûlallah

Huzuru Pâk'ine eğilsem-gitsem,
Bütün varlığımı onda eritsem,
Eriyen mum gibi tükenib bitsem:
Diyerek: Dahîlek yâ Rasûlallah

Müvâcehe'sinden dalsam huzurâ,
Arzetsem kalbimi Ebedî Nûr'a,
İmânım kemâlle erse şuûra:
Diyerek: Dahîlek yâ Rasûlallah

Mevlâm'a gönlümden uçsa dilekler,
Düâma hep âmin dese melekler,
Yansıtsa âhımı bütün felekler:
Diyerek: Dahîlek yâ Rasûlallah

Eşsiz Medîne'de edeble kalsam,
Bûy-u mânevîden bir şemme alsam,
Solmayan cemâlin seyrine dalsam:
Diyerek: Dahîlek yâ Rasûlallah





MAİL OLDUM

Mâil oldum bahçesinde hurmaya
Takâtım kalmadı aslâ durmaya
Ol Medine Ravzasını görmeye
Görmeyince alma yâ Rab cânımı.

Hak nasib eylese bizde varalım
O çöllerin sâfâsını görelim
Ravzasın eşiğine yüzler sürelim
Sürmeyince alma yâ Rab cânımı

Hak nasib eylese çıksam mahfeye
Dolanı dolanı çıksam safâya
Hep hacılar ile dursam vakfeye
Durmayınca alma yâ Rab cânımı

Aşık olan bû fâniyi neylesin
Sâlâtü selâmla gökler inlesin
Medine'ye varıp mesken eylesin
Varmayınca alma yâ Rab cânımı.





CANIM KURBAN

Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Mü'min olanların çoktur cefâsı,
Ahirette olur zevk-u sefâsı,
On sekiz bin âlemin Mustafâ'sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Yedi kat gökleri seyrân eyleyen,
Kûrsûn üstünde cevlân eyleyen.
Mi'râcda ümmetin Hak’dan dileyen,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Ol çâriyâr anın gökler yâridir,
Anı seven günahlardan beridir,
On sekiz bin âlemin serveridir,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Aşık Yunus neyler iki cihânı sensiz,
Sen Hak Peygambersin şeksiz, gümânsız
Sana uymayanlar gider imânsız,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.



Yunus Emre




PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ

Yıllar geçiyor ki yâ Muhammed,
Aylar bize hep Muharrem oldu!
Akşam ne güneşli bir geceydi...
Eyvâh, o da leyl-i mâtem oldu!
Âlem bugün üçyüzelli milyon
Mazlûma yaman bir âlem oldu.
Çiğnendi harîm-i pâki şer’in;
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
Beyninde öten çanın sesinden
Binlerce minare ebkem oldu.
Allah için, ey Nebiyy-i ma’sum,
İslam’ı bırakma böyle bîkes,
İslâm’ı bırakma böyle mazlûm.



Mehmet Akif ERSOY








O’NUN ÜMMETİNDEN OL

Beri gel serseri yol!
O'nun ümmetinden ol!
Sel sel kümelerle dol!
O'nun ümmetinden ol!

Sen hiçliğe karşı yön
Hep sıfır arka ve ön
Dosdoğru kıbleye dön!
O'nun ümmetinden ol!

Gel, dünya murdar kafes
Gel gırtlakta son nefes
Gel arşı arayan ses
O'nun ümmetinden ol!

Solmaz, solmaz bu bir renk,
ölmez, ölmez bir ahenk,
insanlık; hevenk, hevenk
O'nun ümmetinden ol!

Gökte çakıyor haber:
Geber, çelik put geber!
Doğrul yeni seferber!
O'nun ümmetinden ol!



Necip Fazıl Kısakürek




DER NA'T-I HAZRET-İ RESUL-İ KİBRİYA

Ey habîb-i Hak; kerîm-üş-şan Muhammed Mustafa
Nâzenîn-i hazret-i Yezdan Muhammed Mustafa

Ravza-i cennet gülüsün, "lî maallah" bülbülü
Canlara cânan, cihâna can Muhammed Mustafa

Bûy-ı enfâs'un mutayyeb etti nâsût ehlini
Doldu âlem ravh ile reyhan Muhammed Mustafa

Zât'unı meddâh olan ol hazret-i Hak olıcak
Nice bilsün kadr'üni insan Muhammed Mustafa

Ümmet üzre ulu minnetdir vücûdun ni'meddir
Cümle hakla rahmet-i Rahman Muhammed Mustafa

Al'üne, ashab'una, ezvac'una, etbâ'una
Hâzır olsun ravza-ı rıdvan Muhammed Mustafa

Nûri miskîni unutma Rabb-ı izzet hakkı'çün
Ey nebiler hizbine sultan Muhammed Mustafa.



Abdül-Ehad-i Nûrî (K.S.) 1594-1651




N’OLA HALİM BENİM

N’ola halim benim ya Resulallah
Yanar can-u tenim ya Resulallah

Çırpınan alev ve buhurdan gibi,
Aşkınla tütenim ya Resulallah

Hasreti hicrinle nice zamandır,
Eriyip bitenim ya Resulallah

Sen Şah-ı Levlak’sın, yüce kapında,
Boynumu bükenim ya Resulallah

Bastığın toprakta güller açılmış,
Ben onda dikenim ya Resulallah



Ebu Eyyub el Ensari Hazretleri




İLAHİ SALAVAT

Hamdini sözüme sertac ettim
Zikrini kalbime mi’rac ettim
Kitabını kendime minhac ettim
Ben yoktum var ettin
Varlığından haberdar ettin
Aşkınla gönlümü bi-karar ettin
İnayetine sığındım, kapına geldim.
Hidayetine sığındım, lütfuna geldim
Kulluk edemedim, affına geldim
Şaşırtma beni, doğruyu söylet
Neş’eni duyur, hakikatı öğret
Sen duyurmazsan ben duyamam
Sen söyletmezsen ben söyleyemem
Sen sevdirmezsen ben sevemem
Sevdir bize hep sevdiklerini
Yerdir bize hep yerdiklerini
Yar et bize erdirdiklerini
Sevdin habibini, kainata sevdirdin
Sevdin de hıl-at’i risaleti giydirdin
Makam-ı İbrahim’den
Makam-ı Mahmud’a erdirdin
Server-i asfiye kıldın
Muhammed Mustafa kıldın
Salat-ü selam, tahiyyat ü ikram
Her türlü ihtiram O’na,
Onun ailesine, aline, ahbabına
Ashabına ve etbaına Ya Rab!



Elmalılı M. Hamdi Yazır



YAĞMUR

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Baheradan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın küçük bir nakış da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım





ŞEFAAT YA RASULALLAH

Bana evvelce gösterdin Senin ol gül cemalini
Kulağıma işittirdin dahi şirin mekalini
Sonunda perdeyi çektin esirgedin visalini
Hasibin maksadı ancak teşerrüftür cemalinle
Senin didarına geldi, Şefaat Ya Rasulallah

Giderse cennete ahbab-ı yaranım
Beni nara sokarsa cürm-ü isyanım
Dökülür yaşlarım hake, çıkar eflake efkanım
Hasib’in başlı arzusu Cemalullah’ı görmektir
Sana yalvarmaya geldi, Şefaat Ya Rasulallah.

Hasib Efendi (Yardımcı)





EY GÜZELLERDEN GÜZEL

Ey güzellerden güzel ruhum Rasul-i Kibriya
Hasta gönlüme nazar kıl kalbime sensin deva
Derdime derman olan ancak cemalin nurudur
İsmini anmakla daim her gönül bulur safa

Ya sahibel cemali veya seyyidel beşer
Ya Resulallah
Min hüsnikel müniri bekad nüvviral
Kamer Ya Resulallah
La yümkinas sena ü kema kane hakkuküm
Ya Resulallah
Ey güzel huylu ve insanların efendisi
Ey Resulallah!
Senin parlak yüzünle ay aydınlanmıştır
Ey Resulallah!
Her ne kadar övülürsen de layık olduğun kadar övülemezsin,
Ey Resulallah!

Fesadaknake ya hayral ya Resulallah
Ala ma ci’tena hakkan ileyna ya Resulallah
Zelamna nefsena kunna zalumen fi kitabillah
Semi’na kavlehu inna aredna ya Resulallah
Yer yüzündeki en hayırlı insan sensin ya Resulallah
Senin söylediklerinin doğruluğunu kabul ettik ya Resulallah
Biz getirdiğin adaletin doğruluğuna inandık ya Resulallah
Allah’ın kitabında zulme uğrayanlar bizdik sözünü (inna aredna) işittik ya Resulallah





BENİM MUHAMMED’İM

Cebrail’im selam eyle dostuma
Benim Muhammed’im nurdan Ahmed’im
Söyle gelsin çıksın arşım üstüne
Benim Muhammed’im nurdan Ahmed’im

Arşımı donattım gelsün göreyim
Kullarım halinden haber sorayım
O gelsin ben ona haber vereyim
Benim Muhammed’im nurdan Ahmed’im

Arşımın üstünde seyran eyleyen
Kürsüm üzerinde cevlan eyleyen
Mirac’da ümmetin Hakk’tan dileyen
Benim Muhammed’im nurdan Ahmed’im

Derviş Yunus severiz Muhammed’i
Her andıkça verelim salavatı
Kadir Mevlam ana mahbübum dedi
Benim Muhammed’im nurdan Ahmed’im





ÇALAP NURDAN YARATMIŞ

Çalap nurdan yaratmış
Canını Muhammed’in
Aleme rahmet saçmış
Adını Muhammed’in

Muhammed bir denizdir
Alemi tutup durur
Yetmiş bindir peygamber
Gönlünde Muhammed’in

Hakk’ın arslanı Ali
Sağında Muhammed’in
Hasan ile Hüseyin
Solunda Muhammed’in

Yunus Emre’m aşıktır
Eksiklidir miskindir
Her kim yemez mahrumdur
Honunu Muhammed’in





Yüzü Gülsün

Yüzü gülsün feleğin
Madeni ihsan geliyor
Şu karanlıklara
Hurşidi dırahşan geliyor
Müjde uşşaka ki
Can verdiği canan geliyor
Ölü dünyaya Muhammed gibi
Bir can geliyor
Hazret-i Peygamber-i zişan geliyor
Gül-i gül-zarı risalet
Şeb-i hüban geliyor
Müjde müjde ey rıza
Rahmeti Rahman geliyor
Geliyor beklenen
Ekmel-i insan geliyor




NA’T

Seccaden kumlardı...
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!

Mescit mü’min, minber mü’min..
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere “amin!”

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı..
Geceler, ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!

Kapına gelenler, ya Muhammed,
-Uzaktan, yakından-
Mü’min döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet
Muhammed ümmetiydi.

Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu” lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi..
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi..
Nerede kaldın ey Resul,
Nerde kaldın ey Nebi?

Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü’minlerin vardı..
Ve birgün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı!

Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetin gözbebeği,
Göklerin resulüydün..
Elçi geldin, elçiler gönderdin..
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.

Biz dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed?
Yeryüzünde riya, inkar, hiyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebu Leheb öldü). Diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi. Ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlid’ine hayran kulaklarımız:
Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Ka’be’ne siyahlar
Yakışmamıştır, ya Muhammed,
Bugünkü kadar!

Haset, gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği..
İyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına.
İyilikler getir, güzellikler getir
Adem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi, Taif’tir, kimi Hayber’dir..
Fethedemedik, ya Muhammed,
Senelerdir!

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yabanlar;
Semave’yi boşaltıp
Save’yi dolduranlar..
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeliyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı..
Yere dökülmeyecekti, ey Nebi
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun, yine, pervazlara
Güvercinler;
(Hu hu) lara karışsın
Aminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar?

Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.

Şu Tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir..
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi..
Hakkı göremiyen
Gözlerdeydi!

Şu kuytu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva -ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?-
Kuşlarını, bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?

Ey Abva’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!

Dinleyene, hala,
Çöller ses verir:
“Yaleyi!” susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebubekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!

Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar..
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar.
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hak’kın yiğitleri, şehid olurlar...
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh.. kanadlıydı.

Konsun, yine pervazlara
Güvercinler;
(Hu hu) lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasinler!

Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!

Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itri, bestelesin Tekbir’ini;
Evliya, okusun Kur’an’lar!
Ve Kur’an’ı göznuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osman’lar!

Na’tini Gaalip yazsın, Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır..
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel;
Mi’rac’tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanad, rüzgar kanad;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Ayetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa
Ezanlarını Davud okusun!

Konsun, yine pervazlara
Güvercinler;
(Hu hu) lara karışsın
Aminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!



ARİF NİHAT ASYA


PEYGAMBERİM ULUDUR

Peygamberim uludur,
Abdullah’ın oğludur,
Güzel adı: Muhammed,
Yolu Allah yoludur.

Annesidir Amine,
Nur yağdı o an evine,
Gördü tatlı rüyalar,
İmrendi gökyüzü zemine,

Doğdu Hakk’ın güneşi,
Doğmadı hiçbir eşi,
Beş yetmiş bir yılı,
Söndü şirkin ateşi.

Bastı altı yaşına,
Kaldı bir tek başına,
İnci gibi annesi,
Üzüntüler boşuna.

Hak dindirir her yası,
Dedesiyle amcası,
Hemen kanat gerdiler,
Büyüdü gül goncası.

Kırk yaşına değince,
Peygamberlik verildi,
Allah birdir! Deyince,
Putlar yere serildi!

Herkes kördü sağırdı,
Gelin!.. diye bağırdı,
Hakk’ın doğru yoluna,
İnsanları çağırdı.

Sürü sürü günaha,
Karşı duran O oldu,
İnsanları felaha,
Kavuşturan O oldu.

Yirmi üç yıl didindi,
Taşı, yastık edindi,
Aydınlatan cihanı,
Getirdiği Hak din idi.

Altmış üç yıl yaşadı,
Alnı ak, yüzü ak,
Anıldıkça pak adı,
Selamlanıp duracak.

M.Asım KÖKSAL





İLAHİ CENNET EVİNE

İlahi cennet evine girenlerden eyle bizi,
Varp orda cemalini görenlerden eyle bizi.

Mahşerde halk ola hayran, çok yürekler ola püryan,
Arşın gölgesinde seyran edenlerden eyle bizi.

Ya Hay yü Kayyüm ya Samed, ihsanına yoktur aded.
Firdevs bahçesinde ebed kalanlardan eyle bizi.

Şu dünyanın cefası çok, kimi aç gezer kimi tok,
Ol mizanda sevabı çok, gelenlerden eyle bizi.

Bakma dünyanın varına, düşüp daim hak yoluna
Beratına sağ eline, alanlardan eyle bizi.

Mü’minlere rahmet ola, münafıklar mahrum kala,
Yunus der doğru yola gidenlerden eyle bizi..



Yunus Emre




GÖÇTÜ KERVAN

Nice bir uyursun uyanmaz mısın
Göçtü kervan kaldık dağlar başında
Çağrışır tellallar inanmaz mısın
Göçtü kervan kaldık dağlar başında

Emir Hac göçeli hayli zamandır
Muhammed cümleye dindir imandır
Delilsiz gidilmez yollar yamandır
Göçtü kervan kaldık dağlar başında

Bülbül olup dost bağında öte gör,
İyi amellerle yükün tuta gör
Muhammed’in kervanına yete gör
Göçtü kervan kaldık dağlar başında

Dağılmadı şu dağların dumanı
Çıkar kalbindeki şekki gümanı
Cümlemize yoldaş eyle imanı
Göçtü kervan kaldık dağlar başında

Yunus sen bu dünyaya neye geldin
Gece gündüz Hakk zikretsin dilin
Enbiyaya uğramaz ise yolun
Göçtü kervan kaldık dağlar başında.

Yunus Emre





DAĞLAR İLE TAŞLAR İLE

Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile çağırayım Mevlam seni

Su dibinde mahi ile sahralarda ahu ile
Derviş olup yahu ile çağırayım Mevlam seni

Gökyüzünde İsa ile, Tur dağında Musa ile
Elimdeki asa ile çağırayım Mevlam seni

Derdi pek çok Eyyub ile gözü yaşlı Yakub ile
Ol Muhammed mahbub ile çağırayım Mevlam seni

Hamd ile şükrullah ile vasf-ı kul hüvallah ile
Daima zikrullah ile çağırayım Mevlam seni

Yunus söyler diller ile hakkı seven kullar ile
Ol fahri bilenler ile çağırayım mevlam seni



Yunus Emre




ŞOL CENNETİN IRMAKLARI

Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu
Çıkmış İslam bülbülleri, öter Allah deyu deyu

Salınır tuba dalları, Kur’an okur hem dilleri
Cennet bağının gülleri, kokar Allah deyu deyu

Kimi yiyip kimi içer, hep melekler rahmet saçar
İdris nebi hulle biçer, biçer Allah deyu deyu

Hep nurdandır direkleri, gümüştendir yaprakları
Uzandıkça budakları, biter Allah deyu deyu

Aydan arıdır yüzleri, misk ü anberdir sözleri
Cennette huri kızları, gezer Allah deyu deyu

Hakk’a aşık olan kişi, akar gözlerinden yaşı
Pür-nur olur içi dışı, söyler Allah deyu deyu

Açıldı gökler kapısı rahmetle doldu hepisi
Sekiz cennetin kapısı, açar Allah deyu deyu

Rıdvan-durur kapı açan hulle donlarını biçen
Kevser şarabını içen kanar Allah deyu deyu

Miskin Yunus var yarına, koma bugünü yarına
Yarın Hakk’ın divanına, varır Allah deyu deyu



Yunus Emre