27. 11. 1998 CUMA SOHBETİ-AKRA

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN


Hazırlayan: Dr. Metin ERKAYA

ÖYLE BİR ZAMAN GELECEK Kİ...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!

Aziz ve sevgili Ak-Radyo dinleyicileri ve Ak-Televizyon izleyicileri!.. Allah'ın selâmı, rahmeti bereketi üzerinize olsun... Cumanız mübarek olsun...

a. Şeytanın Evlâtlara Ortak Olması

Peygamber SAS Efendimiz'den Ebû Hüreyre RA'ın rivayet ettiğine göre, buyurmuş ki Peygamber SAS Efendimiz:

RE. 504/4 (Ye'tî alen-nâsi zemânün yüşârikühümüş-şeyâtìnü fî evlâdihim. Kìle: E ve kâinün zâlike yâ rasûlallah? Kàle: Neam. Kàlû: Ve keyfe na'rifü evlâdenâ min evlâdihim? Kàle: Bikılletil-hayâi ve kılletir-rahmeh.)

İlginç bir hadis-i şerif, tabii hadis-i şeriflerin hepsi ilginçtir. Bu hadis-i şerifin mânâsını söylediğim zaman, siz de ilginç bulacaksınız. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

(Ye'tî alen-nâsi zemânün) İnsanların başına devirler geçip bir zaman gelecek ki, Peygamber Efendimiz'in yaşadığı zamandan sonra, ileride insanların üzerine bir zaman gelecek ki, (yüşârikühümüş-şeyâtînü fî evlâdihim) şeytanlar onlarla çocuklarında ortaklık yapacaklar. Şeytanlar bu kişilerin çocuklarına ortak olacaklar."

Bunu duyunca sahabe-i kirâm --rıdvânullàhi aleyhim ecmaîn, Allah hepsinden razı olmuştur, şefaatlerine erdirsin cümlemizi-- (Kìle: E ve kâinün zâlike yâ rasûlallah?) şaşırarak, hayret ederek dediler ki: "Bu olacak mı?.. Yâni biz evleniyoruz, bizim çocuklarımız oluyor, olan çocukların bir kısmı şeytanın çocukları nasıl olacak; bu olacak mı yâ Rasûlallah?"

(Kàle) Buyurudu ki Peygamber Efendimiz: (Neam) "Evet, olacak." Doğan çocukların bir kısmı sizin çocuğunuz, bir kısmı şeytanın çocuğu... Bakın ne kadar ilginç.

(Kàlû: Ve keyfe na'rifü evlâdenâ min evlâdihim?) "Yâ Rasûlallah, biz doğan her çocuğu kendi evlâdımız biliriz. Doğan çocukların arasından hangisi bizim evlâdımız, hangisi şeytanın evlâdı; bunu nasıl ayıracağız, tefrik etmek için bir işaret, bir emâre var mı?.."

(Kàle: Bikılletil-hayâi ve kılletir-rahmeh.) "Utanmalarının azlığından, yâni hayâsızlıklarından, utanmamalarından ve merhametlerinin, acımalarının azlığından, gaddar, zâlim, merhametsiz oluşlarından anlayabilirsiniz."

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Bu hususta konunun açıklanmasını sağlayacak bazı bilgiler vererek konuyu genişletmek istiyorum. Peygamber SAS Efendimiz'in huzurunda birisi yemek yiyordu. Yemeğe başladı, bir zaman sonra aklı başına geldi, besmele çekti yediği yemeğe... O zaman Peygamber SAS Efendimiz buyurdu ki:

"--Sen besmele çekmeden önce, senin tabağından seninle beraber şeytan da yemek yiyordu. Sen o besmeleyi çektikten sonra, bıraktı."

Hattâ, (Bismillâhi min evvelihî ve âhirihî) "Evvel anından ve şimdiden bismillâh!" demiş o zât-ı muhterem; o zaman şeytan daha evvelinden beri yediklerini de çıkarmış diye rivayet var.

Tabii, şeytanları biz göremiyoruz. Kur'an-ı Kerim'de şeytanlar hakkında:

(İnnehû yerâküm hüve ve kabîlühû) "O ve onun avanesi, şeytanın ordusu, evlâtları, maiyyetindeki küçük şeytanlar vs; (min haysü lâ teravnehüm) onlar sizi görürler, siz onları görmediğiniz halde..." buyruluyor. Şeytan böyle bir yaratık, ama şeytanın olduğuna dair çok ayet-i kerîmeler var...

Bizim görmediğimiz ama varlığı olan pek çok varlık var ki, aletlerle ölçüyoruz veya emârelerinden anlıyoruz, sezinliyoruz. Aletler gösteriyor. Meselâ hiç bilmediğimiz radyoaktiviteyi aletler farkedip, "Ooo, çok fazlalaştı!" diye ikaz edebiliyor, kırmızı noktaya gelebiliyor.

Demek ki, biz yemeği besmelesiz yemeye başlarsak, şeytan da bizim tabaktan başlayacak yemeye... Şeytan beslenecek, biz zarar göreceğiz. Onun için ezü besmele çekmek lâzım!

Sonra evlendiği zaman insan, müslüman her yaptığı işe ezü besmele çekerek başlayacak. Ezü çekmek müstehab, besmele çekmek Allah'ın emri... Hattâ Kur'an-ı Kerim derslerimizde de sizlere ilk hafta açıkladık; Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin ilk inen emri:

(İkra' bismi rabbikellezî halâk) "Yaratan Rabbinin adı ile oku!" Yâni bir işe başlarken Allah'ın adı ile başlanılacak, "Bismillâhir-rahmânir-rahîm" denilecek. Allah'ın rızası düşünülecek, Allah'tan yardım istenilecek, öyle başlanacak.

Tabii yemeğe de besmele ile başlayacak insan; düğüne, derneğe, gerdeğe de besmele ile başlayacak. O zaman her şeyi hayırlı olacak. Dükkânını da besmele ile açacak, işine de besmele ile başlayacak; o zaman işi rast gidecek. Ama besmelesiz başladığı zaman;

(Ve şârikhüm fil emvâli vel-evlâdi ve iddu vemâ yaizühümüş-şeytànü illâ gurûrâ) Öyle başlanmadığı zaman şeytan, kabiliyeti dolayısıyla, yaratılışındaki hünerleri dolayısıyla insanın besmelesiz başladığı işlerine iştirak ediyor, katılıyor, ortak oluyor. Böylece evleniyor insan, çoluk çocuk sahibi oluyor, ama çocuğu şeytanın çocuğu olabiliyor. Onun farkında değil... Çünkü işler hayırlı yapılmıyor, besmeleli yapılmıyor, günahla oluyor, haramla oluyor. Haramla yuva kuruluyor, haramla düğün yapılıyor. Eğlenceler haramlarla, yasaklarla, içkilerle devam ediyor. Ondan sonra tabii şeytan ortak oluyor.

Böyle çocuklar nasıl anlaşılır?.. Huyu değişik, çocuk merhametsiz, çocuk gaddar, çocuk utanmaz, arlanmaz... İşte o şeytanın çocuğu.

Demek ki aziz ve muhterem kardeşlerim, her işimizde besmele çekeceğiz, her işimizde şeytandan Allah'a sığınacağız. Her işimizin başlangıcında, o işimizin Allah'ın rızasına uygun olup olmadığını düşüneceğiz. Uygun değilse, yapmayacağız. Uygunsa, Allah'ın rızasını kazanmak için yapacağız o işi...

Eğer hayırlı bir işi yapmağa başlamışsak, biliyoruz ki güç kuvvet Allah'ın elinde, o yardım ederse olur, yardım etmezse olmaz. Kudret verirse olur, men ederse insan kolunu kıpırdatamaz, gözünü açıp kapayamaz. Ondan yardım dileyeceğiz, ona tevekkül edeceğiz.

İş çocukarın oluşmasına şeytanın iştirakine kadar varıyor ve bazı çocuklar şeytanın çocukları olabiliyorlar. Çok ilginç bir konu bence... Çok korkmak lâzım, çekinmek lâzım, tedbir alma lâzım ve her işi besmeleli yapmak lâzım! Şeytandan sakınmak ve şeytana karşı dâimâ Allah'a sığınmak lâzım!

b. İslâmî Hayatın Zorlaşması

İkinci hadis-i şerif... Aziz ve muhterem kardeşlerim! Peygamber SAS buyuruyor ki:

RE. 504/6 (Ye'tî alen-nâsi zemânün lâ tütàkul-maìşetü fîhim illâ bilma'sıyeh, hattâ yekziber-racülü ve yahlif; feizâ kâne zâlikez-zemân fealeyküm bil-herab. Kìle: Yâ rasûlallàh, ve ilâ eynel-mehrab? Kàle: İlallàhi ve ilâ kitâbihî ve ilâ sünneti nebiyyihî.)

Bu mübarek kelimelerini okuduğumuz hadis-i şerifi, Deylemî Enes RA'den rivâyet etmiş. Şimdi kısa kısa bu ikinci hadis-i şerifimizi açıklamaya geçelim:

(Ye'tî alen-nâsi zemânün) "İnsanların üzerine bir zaman gelecek; mübarek asırlar geçecek, devirler değişecek, zaman ilerleyecek; toplumlar İslâmî yapısından ayrılacak, bozulacak, kokuşacak, tefessüh edecek... (Lâ tütàkul-maìşetü fîhim illâ bilma'sıyeh) Müslüman toplumlarda bile yaşam, kazanç o zamanda ancak günah işleyerek sağlanacak. Geçim yalan dolan ve günahla olacak. Allah'a isyanla hayat ve geçim temin edilecek ve sürdürülecek."

(Hattâ yekziber-racül) Hattâ adam yalan söyleyecek." Halbuki yalan söylemek müslümanın en yapmadığı şey... Müslüman doğru sözlüdür, aslâ yalan söylemez. Yalan söyleyecek. (Ve yahlif) "Ve yemin edecek, 'Vallàhî, billâhî, tallàhî...' diye Allah'a yemin ediyor ama, doğru değil. Yâni yalan yere, kandırmak için yemin ediyor." Öyle bir kötü zaman... Halbuki müslüman böyle şeyi yapmaz.

Müslüman her işi Allah'ın rızasına uygun yapardı, günah olan şeyden kaçardı. Doğru sözlü, doğru özlüydü eski devirlerde... Sözün aslâ yalan olmamasına, doğruyu söylemeye dikkat ederdi. Boş yere yemin etmezdi ve yalan yeminden kaçınırdı. Ama çağlar değişip de huylar bozulunca, toplumlar tefessüh edince böyle şeyler olacak diye Peygamber efendimiz bildiriyor.

(Feizâ kâne zâlikez-zemân) "Eğer benim bu hadisimi işitenler veyahut rivayetlerini okuyanlar, ümmetimden birileri böyle bir zamana ulaşmışsa; (fealeyküm bil-hereb) o zaman firar edin, kaçın!" diyor Peygamber Efendimiz. (Herebe, yehribü; kaçmak demek.)

(Kìle: Yâ rasûlallah, ve ilâ eynel-mehreb?) "Kaçış nereye? Yâ Rasûlallah, öyle bir durumla karşılaşırsak nerden nereye kaçalım? O devirde yaşayan bir kardeşimiz nereye kaçsın, ne yapsın?.." dediler.

Peygamber SAS Efendimiz yine ilginç bir cevap veriyor: (Kàle: İlallàhi) "Allah'a kaçsın! (Ve ilâ kitâbihî) Allah'ın kitabına, Kur'anına kaçsın! (Ve ilâ sünneti nebiyyihî.) Allah'ın peygamberinin sünnetine kaçsın!" Bu ne demek?.. Yâni, "Allah'ın sözünü dinlesin, Kur'an'a uysun! Peygamber Efendimiz'in sünnetinin gereği neyse onu yapsın! Öyle yaşamını, kazancını yalana, dolana dayatmasın! Onlarla kazanç sağlamaya, geçim sürdürmeye, ömrünü devam ettirmeğe sapmasın!" demek olur bu...

Aziz ve muhterem kardeşlerim, bana çeşitli telefonlar geliyor. Kaldığım, misafir olduğum evdeki telefonu buluyorlar, soruyorlar:

"--Başımızda şöyle bir sıkıntı var hocam, sizin fikrinizi almak istiyoruz; ne yapalım?"

İşte Peygamber SAS Efendimiz söylüyor: Müslüman günaha sapmayacak, yalana sapmayacak, boş yere yemin etmeyecek, Allah'ın rızasını düşünecek. Allah'a sığınacak, kötülüklerden Allah'a kaçacak. Yâni Allah'ın rızasını tercih edecek. Mahrumiyetli de olsa, kayıplı da olsa, sıkıntılı da olsa Allah'a ilticâ edecek.

Allah'ın Kur'an'ına sığınacak. Kur'an ne diyorsa bakacak ona, ondan sonra gönül hoşluğu ile, huzur-u kalb ile, "Kur'an böyle söylüyor, kardeşim ben o günahı işleyemem, işlemem! Eksik olsun ordan gelecek fayda..." diyecek ve sapasağlam, kale gibi dik duracak, merdâne duracak ve Peygamberimizin sünnetine sarılacak.

Tabii, Peygamber SAS Efendimiz'in sünneti çok büyük bir hazine, çok teferruatlı bir hazine... Kur'an-ı Kerim'i okuyacaksınız, öğreneceksiniz. Tefsirlerini okuyacaksınız. Hocalara rica edeceksiniz, "Aman bize Kur'an-ı Kerim'i anlat, öğrenelim!" diyeceksiniz.

Biz de, arkadaşlarımız bizden rica ettiği için salı akşamları [Akra'da] tefsir derslerine başladık. Haftada bir de olsa, ne yapalım seyahatte hiç olmazsa haftada bir, bir ders yetiştirelim diye...

Kur'an-ı Kerim'e çalışacaksınız. Peygamber Efendimiz'in hadis-i şeriflerini okuyacaksınız. Büyük ariflerin, müttakî salih kimselerin hâlis muhlis, ilâslı kimselerin davranışlarını okuyacaksınız, tercihlerini göz önünde bulunduracaksınız. Siz de günahlardan kaçınacaksınız, Allah'ın rızası tarafına geleceksiniz. Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de emrettiklerini öğrenip, o tarafı tercih edeceksiniz. Şeytânî tarafı terk edeceksiniz.

Toplum bozulmuş, her şeyi hoş görüyor. Hayır! Siz Allah'ın istediği, Kur'an'da yazılı, ahlâk kurallarına uygun tarzı seçeceksiniz. Peygamber Efendimiz'in sünnetini öğreneceksiniz. Hayatınızı, iş hayatınızı, kazancınızı sünnet-i seniyye-i nebeviyyeye göre tanzim edeceksiniz. Harama, günaha dayalı bir kazanç, yaşam aslâ düşünmeyeceksiniz, sağlam duracaksınız.

Çünkü dünya hayatı bir imtihandır. Günahlar câzibedardır, çekicidir; onun için insanlar günahlara dalıyor. Onların bir de öyle şeytânî lezzeti vardır; insanın canı ister, ağzının suyu akar, kendini zor tutar. Oraya meyli olur herkesin... Koşmak, kaçmak ve oraya gitmek ister. Ama sonunda zarar vardır.

Meselâ bu esrarkeşler o esrarı para vererek, hatta hırsızlık yapıp para tedarik ederek, her türlü tehlikeyi göze alarak yapıyorlar. Parayı temin ettikten sonra alıyorlar, kullanıyorlar. Buralarda [Avustralya'da] görüyoruz, çok yaygın olduğu söyleniyor. Bunu yapıyorlar, isteyerek yapıyorlar, adam parasıyla alıyor. Sonra kısa zamanda vücut tahrib oluyor, beyin tahrib oluyor, insan ölüyor. Yâni kısa bir zevk, arkasından fecî bir akıbet...

Günaha dayalı, yalana dolana, boş yere yemine dayalı kazanç, geçim yolları; onlar da öyle... Tatlı gibi görünür, sonu kârlı gibi görünür; maddî ve mânevî, dünyevî ve uhrevî felâketle, hüsranla, ziyanla sonuçlanır.

Onun için Allah'a döneceğiz, Kur'an'a sarılacağız. Peygamber Efendimiz'in sünneti çizgisinde, o cadde-i kübrâ-yı Muhammediyyede yürüyeceğiz. Bozuk yollara, çamurlu, uçurumlu, çukurlu, tehlikeli, yol kesicilerin olduğu, haramîlerin olduğu taraflara sapmayacağız. Dinimizin ana caddesinden, dümdüz sırat-ı müstakîminden gideceğiz, sevgili dinleyiciler, izleyiciler!..

c. Niyetlerin Bozulması

Bugünkü sohbetimizin üçüncü hadis-i şerifini de, okuduğumuz kitap Hazret-i Ali (RA ve kerramallàhu vecheh) Efendimiz'den rivayet etmiş. Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyuruyor:

RE. 504/7 (Ye'tî alen-nâsü zemânün) "İnsanların başına bir zaman gelecek ki; yâni devirler değişecek, asırlar geçecek, toplum değişikliklere uğrayacak, iyilikler azalacak, kötülükler çoğalacak... Ahir zamanda, dünyanın bozulmasına yakın zamanda olacak bunlar. Öyle bir zaman gelecek ki, (hemmühüm bütnuhüm) insanların bütün gayretleri, çalışmaları, çabalamaları mideleri, yâni karınlarını doyurmak olacak. Bütün gayretleri bu olacak, ne yiyelim diye düşünecekler."

Halbuki eskiler böyle yapmazdı. Eskiler haram yememeğe çok dikkat ederlerdi, haram yemektense aç durmaya gayret ederlerdi. Hattâ helâl yiyecekleri bile azaltarak, orucu çok tutarak nefislerini ıslah etmeye dikkat ederlerdi.

Demek ki o devir geldiği zaman, insanların akılları, işleri, güçleri karınlarını doyurmak olacak. Ha babam, ye babam... Doyuncaya, patlayıncaya, tıksırıncaya kadar yemek...

Bütün gayretleri mideleri, karınları, işkembeleri olacak. (Ve şerafühüm metâuhüm) Şerefleri de sahib oldukları malları, mülkleri olacak. "Şu kadar evim var, şu kadar otomobilim var, şu kadar bilmem neyim var." diye onunla öğünecekler. Halbuki onlar, İslâm'a göre doğrudan doğruya şeref sebebi değil; haramdan kazanılmış ise, aksine şerefsizlik sebebi ve insanın kötü insan olduğunun alâmeti olur. Malın çokluğuyla, azlığıyla değildir insanın şerefi, asâleti; dürüstlüğüyledir, güzel ahlâkıyladır, takvâsıyladır, ihlâsıyladır, topluma, insanlara yaptığı iyiliklerledir.

Ama toplum bozulunca, onların işleri güçleri maddiyat olduğu için, materyalist kişiler oldukları için, şerefleri ellerindeki eşyalar, mal mülk olduğu için, "Şu kadar yüzüğüm var, bu kadar pırlantam var, şu kadar otomobilim var, bu kadar malım var, mülküm var, köşküm var, Mercedesim var vs." diye öğüneekler.

(Ve kıbletühüm nisâühüm) '"Ve kıbleleri de kadınları olacak." Yâni müslüman dağbaşında, tarlada, bayırda, çayırda, seyahatte bile olsa, namaz kılacağı zaman, "Aman kıble ne tarafta?" diye araştırır. Mekke-i Mükereme tarafını bulup, Kâbe-i Müşerrefe kıblemiz olduğu için o tarafa döner. Ama o bozuk zamanın insanlarının kıblesi ne olacak buyuruyor Peygamber Efendimiz?..

Söyleyen güzel, nakleden güzel; sözler de acı da olsa haklı... Dost acı söyler, düşman güldürür.

(Kıbletühüm nisâühüm) O zamanın insanlarının kıbleleri karıları olacak. Yâni, kadının ağzına bakıyor, ne derse tamam... Gerdanlık isterim!.. Tamam... Bilezik isterim!.. Tamam... Pırlanta isterim, tamam... Güzlük isterim yazlık isterim!.. Tamam...

--Bunları nerden kazanacak?..

--Ne yaparsa yapsın, bana ne?.. Getirirse, getirir; getirmezse boşanırım, anamın babamın evine giderim. Ben arkadaşlarımın yanında mahcub oluyorum. Kıyafetim şöyle olacak, böyle olacak... Geçen nişanda, düğünde giydiğimi bir daha giymem!..

Bunları hep duyuyoruz. Bir tantana, bir şâşaa, bir debdebe... "Peki hanımcığım, olur efendim, derhal efendim!" diye, erkekler de hanımların ağzının içine bakıyor; haram mı istiyor, günah mı istiyor, yanlış mı istiyor, hiç itiraz yok...

Halbuki onları yönetecek ailenin reisi erkek... O dengeyi tavsiye edecek, ölçüyü tavsiye edecek, iktisadı tavsiye edecek, ahlâkı tavsiye edecek... Onları frenleyecek, yönlendirecek, Allah'ın rızası yönünde yönetecek. Sorumluluğu var... Ama o, kıbleye döner gibi yönünü hanımına çevirmiş, hanımı ne derse onu yapıyor. Hanımı dine aykırı, Allah'ın emrine aykırı, sünnet-i seniyyeye aykırı, ailenin bütçesine aykırı, akla mantığa, mâkul çizgilere aykırı, ölçüye aykırı, ölçüsüz, sınırsız kaprislerle, tavırlarla, yıkıcı isteklerle erkeği parmağında oynatıyor, avucunun içinde oynatıyor; günahlara sevkediyor, baştan çıkartıyor ve mahvediyor.

Öyle tipler var ki, hattâ bazıları av avlar gibi peşinden koşup, maalesef evli erkekleri bile baştan çıkartan, mahveden kimseler olabiliyor. Allah şerli olanların şerrinden cümlemizi korusun...

"Kıbleleri kadınları olacak. (Ve dînühüm derâhimühüm ve denânîruhüm) Dinleri de altın gümüş paraları, dinarları, dirhemleri olacak." Dini imanı para deriz, bir insanın gözü başka bir şey görmüyorsa... Aklı fikri parada ise, arkadaşlık, ahbaplık, dürüstlük, kanun, insaf, merhamet, acıma diye bir şey yok... Adamın gözünü hırs bürümüş; para, para, para... İşte dinleri imanları, dinarları dirhemleri oluyor. Yâni aslında din, iman kalmamış oluyor, dünya hırsı gözlerini kaplamış oluyor.

(Ülâike şerrül-halk) İşte bu sıfatlarla, Peygamber SAS efendimiz'in çizdiği bu çizgilerle tasvir edilen kimseler; aklı fikri karınlarını doyurmak olan; övünçleri, şerefleri ellerindeki zenginlikler, mal mülk olan, takı, süs, zînet olan; kıbleleri kadınlar olan, dinleri imanları da para pul, dinar dirhem olan kimseler... "Bunlar Allah indinde mahlûkàtın en kötüleridir." Çünkü İslâmî bütün değerlerden yoksun bunlar...

(Lâ halâka lehüm indallàh) "Allah indinde onların hiçbir kıymeti, değeri, nasîbi, mükâfâtı, ecri, sevabı olmayacak." Tabii ahirette bu vurdum duymazlıklarının, günahkârlıklarının, sınır tanımazlıklarının, dinden imandan uzaklaşmalarının, ahlâksızlığa sapmalarının, yaptıkları kötü şeylerin mutlaka cezasını çekecekler.

Tabii aziz ve muhterem kardeşlerim, bu seferki okuduğumuz hadis-i şerifler, hepsi alfabetik sırayla sıralanmış olduğu için, (Ye'tî alen-nâsi zemânün) diye başlayan hadis-i şerifler geldi karşımıza... Biz de Peygamber Efendimiz'in asr-ı saadetine göre o ilerideki zamanda; yâni insanların bozulduğu, toplumların dejenere olduğu, artık kıyametin yaklaştığı zamanda neler olacağını öğrenmiş olduk. Bunlardan bizim çıkartacağımız hisseler nelerdir?..

Bu hadis-i şeriflerin ana fikrini anlamaya çalışmalıyız. Buna benzer durumlar varsa, tehlikeler varsa, çevremizde oluşmağa başlamışsa, kendimizi onlardan korumalı, Peygamber SAS'in tavsiye ettiği çizgiye gelmeliyiz.

Bir müslümanın aklının, fikrinin karnını doyurmak olmaması lâzım! Aklının, fikrinin Allah'ın rızasını kazanmak olması lâzım!.. (Hemmühüm bütnühüm) yerine, (hemmühüm tahsîli rıdà rabbihim) diyebiliriz. Yâni her mü'minin asıl gayreti, Allah'ın rızasını kazanmak olmalı...

(Şerafühüm metâühüm) "Şerefleri, öğünçleri, itibarları paralarındadır, mallarındadır." cümlesinin karşılığı ne olmalı?.. (Şerafühüm ilmühüm ve irfânühüm ve ahlâkuhüm ve âdâbühüm) demek lâzım. Yâni insanın şerefi ahlâkıdır, ilmidir, irfanıdır.

(Kıbletühüm nisâühüm) "Kıbleleri hanımlarıdır." cümlesinin karşılığı olarak; müslümanın kıblesi Kâbe-i Müşerrefe'dir. Sözünü dinlediği kaynak da Allah'ın kitabıdır, Peygamber Efendimiz'in tavsiyeleridir, dinimizin emirleridir.

Dinleri altın, gümüş parası, dinar, dirhem olan bu insanların karşısında müslümanın durumu ne olur?.. Müslümanın dini takvâya dayalı, ihlâsa dayalıdır. Cenâb-ı Hakk'ın bir gün huzuruna varıp da, bu dünya hayatındaki her şeyden hesap vereceği ahiret günün düşünür. Mâliki yevmid-dîn olan Allah'ın, bir gün kulları huzuruna çağırıp, onları mahkeme-i kübrâda muhakeme edeceğini düşünür ve dindarlığını hâlisâne yapar, ihlâsla yapar.

Böyle insanlar, aklı fikri Allah'ın rızasını kazanmak isteyen mübarekler; ilim, irfan, edeb, ahlâk sahibi insanlar, yapacakları işlerin neler olmasını, hanımlarını ağzına bakarak değil de, dinimizin emirlerine, Kur'an'a bakarak tesbit eder. Ahiret gününü, mahkeme-i kübrâyı düşünüp de, her işini Allah'ın emrine, yasağına, Peygamber Efendimiz'in sünnetine yapmağa çalışırlar.

Hazret-i Ali Efendimiz RA'ın rivayet ettiği hadis-i şerifleri çok seviyorum ve Hazret-i Ali Efendimiz'i çok seviyorum. Efendimiz'in bu hadis-i şerifi de Hazret-i Ali tarafından rivayet edilmiş. Hepimize herhalde çok şeyler hatırlatacak ve çok uyanıklığa sebep olacak. Yeni şevk ile inşaallah dînî yaşantımızı Allah'ın rızasını kazanmaya yönelik tarzda düzenleyeceğiz.

Ramazan yaklaşıyor. Şa'ban ayının birinci haftası gitti; ikinci haftasının sonunda, Şa'banın ondördünü onbeşine bağlayan gece Berat Gecesidir, çok önemli bir gecedir. Kulların said mi, şakî mi olduğunun divanlara kaydedildiği, bir senelik işlerin, mukadderatın teferruatının semâ-yı dünyaya nüzûl ettiği bir gecedir.

Ondan sonra da mübarek Ramazan... O günleri, o geceleri, o mübarek Ramazan ayını düşünerek zâten kendimize bir çeki düzen vermemiz gerekiyordu. Üçaylar insanın gafletten uyanması, iyi müslüman olmaya yönelmesi mevsimiydi; ortasına gelmiş bulunuyoruz. Bu hadis-i şerifler de tam Şa'ban ayına ve mevsimin özelliğine uygun oldu.

Allah-u Teàlâ Hazretleri bizi Şa'ban ayının feyzinden, bereketinden en yüksek derecede faydalananlardan eylesin... Bu ayıda güzel geçirip, Ramazana da erişip, Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin "Bin aydan daha hayırlıdır." diye medhettiği Kadir Gecesine de isabet ederek ihyâ etmeyi nasib eylesin... Böylece bir ömür boyu çalışarak kazanılacak mânevî sevapları kazanmayı nasib eylesin...

Hàsılı sonuç olarak hüsnü hàtimeler ile ahirete göçüp, şu can emanetimizi Allah'ın sevdiği vech ile teslim edip, ahirete Allah'ın sevdiği kul olarak varmayı, cennetiyle cemâliyle müşerref olmayı, Allah cümlemize nasib eylesin...

Allah hepinizden razı olsun... Yardımcı olsun hepinize, tevfikını refîk eylesin...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû, aziz ve sevgili Ak-Radyo dinleyicileri ve Ak-Televizyon izleyicileri ve seyircileri!..

27. 11. 1998 - AVUSTRALYA