ÇOK MÜHİM ÜÇ VAZİFE
PANZEHİR OCAK 93
Yüce Rabbimiz, biz kullarını takat getiremiyeceği yükler altına sokmamış, yapamıyacağı, zorlanacağı, güç yetiremiyeceği görevlerle mükellef kılmamıştır; hem de her zorluğun yanında ilahi bir kolaylık, her sıkıntının arkasında manevi bir ferahlık koymuştur. Din, "yüsr" yani kolaylıktır. Sevgili Peygamberimiz Efendimiz hazretleri de: "Yessiru ve la tuassiru, beşşiru ve la tüveffiru"; yani: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin" buyurmuş. (sallallahu aleyhi ve alihi ve selleme teslimen kesira).
Ben de bu yazımda okuyucularıma, ihvanıma, zor olmayan, kolayca yapabilecekleri üç basit, ama çok mühim husus tavsiye edeceğim, Allahu taala ifasını nasib eylesin, yapanları çok büyük mükafatlarla taltif buyursun.
Bizler el-hamdü lillah müslümanız; İslam'ı canımızdan çok seviyor, onu yaymak, tanımak, yeryüzüne hakim kılmak; ayrıca müslümanlara da hizmet etmek, onları tehlikelerden korumak, sayılarını artırmak, güçlendirmek, mutlu kılmak istiyoruz.
Bunun üç ana yolu vardır:
BİRİNCİSİ:
İrşad, tebliğ, ta'lim ve terbiye, eğitim, reklam ve propaganda yoluyla henüz müslüman olmamış milletlere ve insanlara, İslam'ı öğrenip, onların doğru yola. Hak dine, gerçek imana gelmesine, hidayete ermesine çalışmak.
Bunun için teşkilatlar kurmak, planlar yapmak, stratejiler çizmek, dergiler, gazeteler, kitaplar, broşörler çıkarmak; radyo ve televizyon yayınları, ses ve görüntü bantları hazırlamak, toplantılar, konferanslar tertiplemek, seyahatler düzenlemek; ülke ülke, kapı kapı, fert fert dolaşıp İslam'ı anlatmaya, tanıtmaya, sevdirmeye gayret sarfetmek lazım. Her müslüman bu konuda harekete geçmeli, elinden geleni mutlaka en iyi şekilde yapmalı.
Zamanımızda eski koyu taassup yok, dünyanın birçok yerinde İslam'ı anlatmak mümkün; dinleyen, kabul edip İslam'a giren çok oluyor. Biz çalışırsak çağdışı, batıl, cahil, uydurma, şeytani inanç ve zihniyetler elbette yıkılacak; insanlık haklıyı haksızı, doğruyu-eğriyi, Hakk'ı- batılı, gerçeği-yalanı, rahmaniyi-şeytaniyi, iyiyi-kötüyü, dürüstü-sahtekarı bir gün ergeç anlayacak, yeryüzüne İslam mutlaka hakim olacak, akl-ı selim, ilim, irfan, insaf, hak ve adalet muhakkak galip gelecek.
Yeter ki biz fert ve grup olarak, irşad ve ila-yı kelimetullah vazifemizi hakkıyla ve güzel bir şekilde yapalım..
İKİNCİSİ:
Müslümanların mevcutlarını korumak; erimesini, gevşemesini, yoldan sapmasını, dalalet ve irtidadını, imha ve ifnasını engellemek; bilgi, görgü, etki, imanı şuur ve İslami kalitesini yükseltmek.
Bunun için önce dünyanın her yerindeki müslüman grupları, azınlık ve müstakil hakları, iyi ve doğru bir şekilde tespit etmek, envanter çıkarmak, saymak; sonra da kalite ve seviyesine göre bunların tasnifini yapmak gerekir.
Bilhassa çeşitli gayrimüslim milletlerin arasında azınlık halende bulunan müslümanlara büyük yardımlar yapmak zorundayız. Onları erime ve entegrasyondan, baskı ve zulümden, tecavüz ve tasallutlar, imha ve katliamdan.. korumağa çok dikkat etmeli, bu konuda son derecede hassas, atik ve atak olmalıyız.
Onların korunması için müslüman devletler ve şuurlu İslami teşkilat ve gruplar ellerinden gelen her türlü beynelmilel, siyasi, iktisadi, içtimai ve kültürel çalışmaları yapmalıdırlar.
Bunun yanısıra bizlerin yapabileceği basit ama çok tesirli ve sonuç alıcı bir çare şu olabilir.
Gelişmiş, müreffeh, hür ve müstakil bir ülke müslümanları, gelişmemiş ve yardıma muhtaç bir diğer ülke müslümanları ile şahsi, özel, ticari, ailevi... ilişkiler kurar, mesela bir şahıs bir şahsı veya bir aile bir aileyi eş ve arkadaş seçer; onlara, İslam'ın doğuşunda "Ensar"ın, "Muhacirin" ile kardeşliği gibi yardımcı olur, herşeyini onunla paylaşır, evlilik, akrabalık kurar, onları kendi gelişmiş imkanlarından faydalandırır, kollar, korur, besler, yetiştirir, okutur, öğretir, canlandırır, güçlendirir.
Böyle sağlam bir yolla hem cihanşumul İslam kardeşliğini, birlik ve beraberliğini sağlar, hem de nice fukaraya, zayıf ve muhtaçlara direkt yardım etmiş oluruz; kısa zamanda Balkanlar'ı, Kafkasya'yı. Orta Asya'yı, Afrika'yı. Güneydoğu Asya'yı geri kalmışlıktan, sefalet ve sömürüden kurtarırız, kendimiz de son derece güçlü ve kuvvetli bir hale geliriz.
ÜÇÜNCÜSÜ:
Planlı programlı bir tenasül ve tevalüd, yani nüfus, doğum ve üreme politikası ile müslümanların yeryüzündeki sayısını çoğaltmak.
Çok iyi biliyoruz ki; hasım ve düşmanlar, müslümanların çoğalmasını hiç istemiyor; hatta aile müessesesini yıkarak, gayrimeşru münasebetleri, hatta doğum kontrolünü ve kürtajı teşvik ederek nüfus artışını engellemeye çalışıyor. Fırsat bulduğu bazı ülke ve bölgelerde ise hunharca, gaddarca ve vahşice katliamlar yapıyor.
Buna karşılık. İslam'da nikahlanma ve çoluk çocuk sahibi olma tavsiye ve teşvik edilmiştir. Evlenmek sevaptır; müslüman evlenecek, çoluk çocuk sahibi olacak ve onları iyi bir müslüman olarak yetiştirmeye azami gayret gösterecektir. Doğum kontrolü bizim lehimize değildir. Çocuk yapmaktan kaçınmak bugünkü şartlarda görevden kaçmaktır.
Mesela; Sırplar kadın çocuk demeden katliam yapıyor. Balkanlar'da müslüman bırakmamağa. İslam'ın kökünü kazımağa çalışıyor. O halde biz de onların kestiği her müslüman yerine bir veya birkaç yeni bebek yapmalıyız. Avrupalı sözde medeni (!) hristiyanlar öksüz Boşnak çocukları evlatlık alıp onları gayrimüslim yetiştirmeye koşuyorlar. O halde müslüman kadınlar da hem yeni çocuklar doğurmalı hem de mevcut çocukları müslüman ve mücahit olarak yetiştirmeye çalışmalıdır. Böylece dünyanın birtakım yerlerinde soykırımına uğratılmak istenen müslümanlar azalmamış, bilakis birkaç misli daha artmış, düşmanın çok hain ve çok çirkin oyunu da bozulmuş, nüfus dengesi çok hain ve çok çirkin oyunu da bozulmuş, nüfus dengesi çok basit ve rahat bir şekilde lehimize çevrilmiş olur.
Bu şuurlu davranış tüm İslam ülkelerinde birlikte uygulanırsa sonucun ne kadr muhteşem ve muazzam olacağı gün gibi aşikardır.
O halde -Allah aşkına- bu tekliflerimi ciddiyetle uygulayın.
Çünkü bunlar, İslam'la küfrün arasındaki savaşta en basit ve en etkili silahlarımızdır.