ŞAHSEN DE, MİLLETÇE DE, EN BÜYÜK DÜŞMAN: NEFS-İ EMMARE
PANZEHİR, TEMMUZ 92
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
Gümüşhane'deki "Gümüşhanevî Ahmed Ziyaeddin Efendi Sempozyomu" münasebetiyle Doğu Karadeniz bölgemizi görmüş ve ziyaret etmiş olduk. Yüce sahil dağlarını aştık. Artvin'e Yusufeli yaylalarına kadar gittik.
Tüm bölge "Sarp Hudud Kapısı'ndan gelen Rus ve Kafkas turistleriyle dolu. Bunlar bavullarıyla getirdikleri çeşitli eşyayı satıyorlar. Büyük şehir ve kasabalarda belirli pazar yerleri oluşturmuşlar. Oteller onlarla dolu.
Değil sadece kıyı şehir ve kasabaları, bölge içndeki arka plân yerleşme merkezlerine kadar ulaşıyorlar. Bunların birinde görev yapan bir doktor kardeşimiz ticaretin yanı sıra, gazetelerde de zaman zaman haber olarak verilen "fuhuş" olaylarının da çok yaygın olduğunu, AIDS ve sair zührevî hastalıkların korkunç boyutlara ulaştığını: feci şekilde günaha düştüğünü, nefse ve şeytana esir duruma geldiğini büyük bir üzüntüyle anlattı. Bu kötülükler bir çok ailenin sarsılmasına, uzun yıllar süren saadetli yuvaların yıkılıp dağılmasına da sebep oluyormuş.
Vah benim, yetiştirdiği hafızlar, hocalar, hacılarla meşhur, ak sakallı dindar zatların diyarı olarak bildiğim Karadeniz bölgeme!!
Bu, bir nevi şuurlu yıpratma, çürütme ve çökertme çalışması da olabilir. Harp ve darpla yapılmayan bazı şeyler, böyle dolambaçlı yollarla sağlanmak istenebilir.
* * *
Çare ne?
Devlet yöneticileri gereken tedbirleri almalı, kontrolleri yapmalı. Bilhassa, turistlerin sıhhat ve zührevî hastalık durumları sıkı sıkıya takip edilmeli, büyük para cezaları konulmalı, suçlular şiddetle ağır cezalarla cezalandırılmalı...v.s.
Fakat asıl çare İslâm! En başta gelen tedbir, halkımızı takva ehli, dindar, edepli, ahlâklı, sağlam karakterli yetiştirmek! Ülkemizde İslâm'a karşı gelenler, aleyhte çalışanlar, aslında ülkenin selamet ve bekasını sabote ediyor, vatan hainliği yapıyorlar.
Hikmetin (bilgelik) başı ve kaynağı Allah korkusudur. Allah'ı bilmeyen, sevmeyen, O'nun rızasını talebe çalışmayan; kahrına, cezasına uğramaya aldırmayan; ahiret hesabını düşünmeyen, heva-yı nefsini engellemeyen, şeytana uyan insan artık her türlü günah, zarar ve kötülüğü yapabilir, şer kaynağı ve fesat makinası haline gelir.
Sağlam iman hem dünya, hem ahiret mutluluğunun kaynağıdır. Ancak gerçek mümin olan insan, temiz, dürüst, sağlam, faydalı, istikrarlı ve güvenli olur.
Halkımızın gerçek İslâm'ı öğrenmesi ve yaşaması, manevi ve derûnî lezzetleri tatması, imanın zevkine varması: has, halis, muhlis müslüman olması için, her türlü imkânı değerlendirmek, ne kadar pahalı olursa olsun her türlü tedbiri almak ve her cins yatırımı yapmak, aklın, imanın, halka hizmetin, vatan-millet sevgisinin, ülkeyi korumak, yüceltmek ve ilerletmek ülküsünün temeli ve ana şartıdır.
Her zaman olduğu gibi görülüyor ki: En büyük düşman nefs-i emmare!
Nefsi yenmek, onun şiddetli hevâ ve heveslerine, köklü hırs ve arzularına karşı çıkabilmek, iradeyi kuvvetlendirmek: davranış, hareket ve faaliyetlerde aklı, mantığı, ilmi, irfanı, vicdanı, ahlâkı, ebedi hâkim kılabilmek ise: ancak ca ancak uzun, ciddî, etkili bir tasavvuf terbiyesiyle mümkün olabilir. Aksi halde însan camiden çıkar yine kötü yola gider; ramazan biter, gine eski süflî hayatına döner; tevbe eder gine tevbesini bozar; hakkı ve hayrı bilir ama bir türlü uygulayamaz; basit bir sigara tiryakiliğini bile bırakamaz...
Boş lâfları, cahilane fikirleri, gafilane kanaatleri, yalan-yanlış, eğri-büğrü, yarım-yamalak bilgileri, bâtıl felsefesî safsataları, demokratik hürriyet ve serbestlik masallarını.İslâm'a ve tasavvufa karşı hırcınlık ve inadları, kötü huy ve âdetleri, zararlı görenek ve gelenekleri, fena itiyad ve alışkanlıkları hemen ve derhal terk etmeli; etkili ve faydalı, sonuç alıcı ve kâr sağlayıcı çalışmalara, hemen ve derhal geçmeliyiz.
Önce insaf, sonra ilim, sonra İslâm: sonra nefs terbiyesi: sonra irfan: sonra aşk ve şevk: sonra say'ü gayret, amal-i saliha, hayrat-ü hasenat, tebliğ, irşad, cihad: sonra zafer, sonra saadet-idareyn, cennet ve cemal!...
"Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol."