AVUSTRALYA SEYAHAT DUYGULARI
Kadın Ve Aile Mart 98
Prof. Dr. M.Es'ad COŞAN
Avusturalya'daki gezi ve çalışmalarımız devam ediyor. Melborn'dan kıtanın iç kısmındaki meşhur meyve şehri Milbura'ya geçtik. Büyük ve uzun Murry nehri'nin kenarındaki bu yemyeşil şehirde pekçok dostumuz ve kardeşimiz var; radyo yayınımız var; yüz dönümlerce büyüklükte bağlar, portakal bahçeleri, meyvalıklar var; pırıl pırıl güneş, tertemiz, sağlam, sağlıklı hava var. Çölün kenarında bir rüya alemi gibi... Burada, geçen gelişimizdeki konferans ve sohbetlerimizden bizi tanıyan, bize ihvan olan alevi kardeşler de var. Bu kez de gelip ziyarette bulundular, sağ olsunlar! Mevsim yaz, üzüm toplama, (piknik) zamanı, salkım salkım iri, çekirdeksiz sultanî üzümleri, sulu ve lezzetli valensiya portakallar, ağzınıza layık; karpuz, kavun, erik, elma, armut, mango, kivi, badem ve sair meyva çeşitleri...
Burada gördüğüm düzen, intizam, ciddiyet, serbestlik, rahatlık, hürriyet ve ciddî çalışma beni imrendiriyor. Durumu daima sevgili Türkiye'm ile karşılaştırıyorum ve ülkemiz namına çok üzülüyorum. Yönetim, hizmet ve toplum düzeninin yapısı bakımından, çağın çok gerisinde kalmışız, kavga ve çekişme ile vakit kaybedip güzel yurdumuzu berbad, yaşanılmaz bir zindan haline getiriyoruz; aziz milletimize çok zulüm, baskı ve gadir oluyor, çok yanlış, haksız, adaletsiz işler yapılıyor: İşte anarşi, işte rüşvet, işte adam kayırma, işte millet malını yağmalama, işte çeteler, işte hainler, işte ihlâller, işte ihtilâller, darbeler, hapisler, idamlar....
Yurdumuzu, halkımızı, hürriyet ve istiklalimizi, devletimizi, tarihimizi, medeniyetimizi, dinimizi, dilimizi, irfanımızı, birbirimizi çok sevmeli, çok saymalı, çok büyük titizlikle koruyup kollamalıyız. Birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek tedbirler almalı, ülkenin parçalanmasına, halkın birbirine düşman olmasına, fitne çıkmasına sebep olacak herşeyden, şiddet ve dikkatle kaçınmalı; bozguncuları, fesatçıları derhal tedip ve tenkil etmeli; adalet ve hakkaniyetle, iman ve ihlâsla hizmet edecek âlim ve fâzıl, uzman ve kâmil, aydın ve erdemli kimseleri işlerin başına getirmeliyiz ve de çok çalışmalıyız.
* * *
Mildura'nın 300 km kadar kuzeyinde, bizler için çok önemli, çok anlamlı bir şehir olan Broken Hill var. Buraya, Avustralya'nın keşfi ve imarı sırasında çok emekleri geçmiş olan Afganistanlı müslümanlar şirin bir cami yapmışlar, şimdi müze gibi, onu ziyaret ettik. Maalesef herzaman açık değil.
Osmanlılar son devirde Avrupalılarla mücadele ederken, padişah cihad-ı ekber ilan etmiş, halîfe-i müslimin olarak tüm müslümanları savaşa katılmağa çağırmış. Buradaki iki müslüman (Türk veya Afgan oldukları söyleniyor), çevrenin ve şartların namüsâit olmasına bakmadan, "madem ki halîfemiz emr ediyor, biz de görevimizi yapmalıyız" diyerek günlerce hazırlık yapmışlar, silah almışlar, mermi biriktirmişler, dondurmacılık yaparlarmış, birgün buradan savaş için toplanan askerlerin bindiği trene (İngilizler piknik treni! diyorlar) ateş açmışlar, imkânları tükeninceye dek çarpışmışlar, yaralanmışlar, yakalanmışlar, şehit edilmişler, bu şehirdeki mezarlığa gömülmüşler, kabir yerleri belli değil ama bu olayı kitaplar önemle kaydediyor, dost düşman tüm Avustralyalılar biliyor, hayret ediyor, "bu ne şuur, ne bağlılık, ne cesaret!" diyorlar.
Türkiye yöneticilerinin artık hükmü ve değeri kalmadı diye ilga ettikleri "hilâfet", dünya müslümanları üzerinde böyle etkin, böyle saygın, böyle ciddî, böyle önemli etkileri olan dinî bir ünvan imiş o zamanlar...
Broken Hill, çok zengin gümüş, kurşun, kalay, krom madeni filizlerinin işletildiği yirmi küsûr bin nüfuslu bir çöl şehri. Şimdi maden kapatıldığı için önemini yitirmekte. Eski müslüman afganlılar erimiş, yok olmuş. Cami bakımsız, harap, metruk. Allah c.c. gamsız, şuursuz, sorumsuz, vurdumduymaz, gevşek, gafil, cahil, hımbıl, tembel müslümanları islâh eylesin; şuurlu, gayretli, hassas, rikatli, dikkatli, re'fetli, merhametli, haksever, hayırsever, mücahid, mübarek müminlere de hayrat u hasenat, irşad u cihad, i'lâm u ta'lim, tedib ü terbiye hususlarında imkân ve vesait, âlât ü şerâit ihsan u ikram eylesin; hissedip de uygulayamamaktan, mahrum u mahzun kenarda boynu bükük kalmaktan korusun ve kurtarsın; Mehmet Akif gibi:
"Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi" diye üzüntülere gark eylemesin!
Amin, bihürmeti Seyyid-il-Mürselîn ve İmam-il müttakîn ve Şefî-il müznibîn Muhammed in-il-Mahmud-il- mahbub-il-emîn ve Œlihî ve sahbihî ve men tebiahu bi-ihsanin ila yevm-id-dini ecmaîn.