TOPLUMSAL KURULUŞLARIN GÜCÜ

Prof. Dr. M. Es'ad Coşan

Tarihi dikkatle izleyen, Avrupa ve Amerika ülkelerini gezen ve onların iç yapılarını iyi tanıyan bir kimse Batılıların, toplumsal kuruluşlara ne kadar değer verdiklerini çok iyi bilir.

Toplumsal kuruluşlardan öncelikle, çeşitli bilimsel araştırma kurumlarını uluslararası yardım teşkilâtını, kilise örgütlerini, vakıfları, dernekleri... kasdediyorum. Bunlar, onlara savaşlar, ordular ve fabrikalar kadar maddî faydalar sağlamış; ülkeler feth etmelerini, trilyonlar kazanmalarını, dünyaya sahip ve hâkim olmalarını, milletleri avuçları içinde tutup eritmelerini, sömürüp yönetmelerini kolaylaştırmıştır.

Hür bir ülkeye önce bu kuruluşlar gelir, çalışır, bilgi toplar, taraftar kazanır, örgütlenmeyi sağlar, reklâm ve propagandayı yapar; sonra ordular, siyasetçiler saldırır, işi bitirir, orayı istilâ eder, resmen sömürge haline getirir. Kuzey ve Güney Amerika, Afrika, Güney Doğu Asya, Avustralya, Okyanus Adaları hep böyle ele geçirilmiştir; İslâm ülkeleri hep böyle yıkılmış veya zayıflatılmıştır. Bugün dahi Orta Asya Türkî Cumhuriyetlerinde, Kafkasya'da, Balkanlar'da, Türkiye'de, Kuzey Irak'ta bu cins kuruluşlar kaynaşmakta, çalışmakta, siyasilere ön hazırlık yapmaktadırlar.

* * *

Alahu Taâlâ hazretleri Kur'an-ı keriminde biz müminlere, din için fedakârca çalışmamızı, mal ve can vermemizi, uğrunda cihad etmemizi ferman buyuruyor; müslümanlarla savaşan kâfirlere karşı, kuvvetler, silâhlar, araçlar temin eylememizi emrediyor... Tamam! İmanlı ordular lâzım, çağdaş silâhlar lâzım, üstün araçlar lâzım. Ama düşman, sinsi çalışmalarla, müslümanları birbirine düşürüyor, devlet yöneticilerini rüşvetle satın alıyor, yoğun ve baskın propaganda ile milleti şaşırtıyor, aydınları bozuk ve yıkıcı ideolojilerle sapıtıyor, askeri milletini kırmakta kullanabiliyor, gençleri tuzaklara düşürüp bozuyor, uyuşturucu ile sağlıklarını berbad ediyor, iyi insanları kötü ve vatan haini gibi gösterebiliyor, bütçeyi sömürüp, toplumun dayanaklarını kemirip yok ediyor...

* * *

Bu tür çalışmalara karşı ne yapmamız lâzım?

Çok basit! Bizim de toplumsal kuruluşlarımıza güç ve destek vermemiz lâzım.. Devlet olarak, millet olarak, fert olarak...

Devlet, müslüman milleti düşman görmemeli, onun inancına, ibadetine, çarşafına, tesettürüne, ticaretine, sakalına, sarığına, misvağına, şalvarına, örfüne, âdetine, zevkine, tercihine, tarikatına, tekkesine, tasavvufuna, derneğine, vakfına, kursuna, mektebine saldıranlara fırsat vermemeli; göz açtırmamalı, toplumsal barışı bozdurmamalı, "devrim" diye "devirim" ve "kıyım" yapmamalı, laiklik adına din ve vicdan hürriyetini yok etmemeli, ilericilik adına bölücülük ve barbarlık, gaddarlık ve hunharlık edenlerin artık farkına varmalı, gözünü açıp, millî menfaatlerini iyi korumalı ve kollamalıdır.

Millet, kendisini seven; tarihine, köklerine, ülkülerine sadık, hizmete aşık, vefakâr ve fedakâr evlatlarının her türlü olumlu, güzel, mükemmel çalışmasını desteklemeli, bu tür çalışan vakıf ve derneklere üye olmalı, güç kazandırmalı, maddî, manevî kaynak sağlamalıdır; fitneci ve fesatçı, yalancı ve aldatıcı, hilekâr ve sahtekâr kişi ve kuruluşlara hiç yüz vermemelidir.

Fertler de, bu dünyanın fani olduğunu, imtihan yeri olduğunu, asıl amacın Allah'a güzel kulluk edip, O'nun rızasını kazanmak olduğunu; bir saniyenin bile gafletle geçirilmemesi, daima ibadet ve taat üzere bulunulması gerektiğini; ölümün ne yapılırsa yapılsın, mutlaka geleceğini ve insanların âhirette bu dünyadaki hayatlarının, kazançlarının, amellerinin ve ihmallerinin hesabını vereceklerini... hiç unutmamalıdırlar.

Mevlâ encamımızı hayr eylesin, hakkı gösterip doğruyu işletsin; iki cihan saadetine cümlemizi fazl ü keremiyle erdirsin... Amin, bi-hürmeti Seyyid-il-Mürselîn sallallahu aleyhi ve Alihî ecmaîn!

Kadın ve Aile, Kasım 1997