KORKUNÇ BİR YALAN, ANTİDEMOKRATİK, ŞEYTANCA BİR TEHLİKE
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
Rabbimiz, mevlâmız, yaradanımız Allah-u Taâlâ! Biz mü'min ve müslümanlar ancak ve sadece ona ibadet ederiz; hayatımızı onun emirlerine, yasaklarına, rızasına uygun sürmek isteriz; haramdan, günahtan, onun sevgi ve rızasını kaybedecek işler yapmaktan şiddetle kaçınır, sakınır ve korkarız. Tüm faaliyetlerimizi İslâm'a, Kur'an-ı Kerim'e, şeriat-ı garrâ-yı Ahmediyyemizin ve sünnet-i seniyye-i nebeviyyenin ahkâmına göre yürütmeğe çalışırız.
Bu bizim dînî vazifemiz ve iki cihan saadetine erişme vesîlemizdir. Böyle hareket etmek bizim --aynı zamanda-- en tabiî hakkımızdır; kimsenin bizi böyle düşünüp böyle yaşamaktan engellemeğe hakkı yoktur. Bizi bu yoldan ayırmağa çalışmak da en büyük günah, en ağır vebal, en korkunç vahşet, en denî ilâhî suçtur. Allah buna razı gelmez, en büyük cezayı verir; böyle densiz ve dinsizleri en elîm ve en fecî bir şekilde cezâlandırır; hem dünyada, hem ahirette kahr u mahveder.
Gerçek bu iken, birçok akılsız, iz'ansız, irfansız, vicdansız, sorumsuz, şuursuz, sapık, abuk sabuk insan görüyoruz, İslâm'la mücadele ediyor, bu saf ve yüce dinin karşısına çıkıyor, tertemiz ve pırıl pırıl müslümanları ayartmağa, doğru yoldan sapıtmağa çalışıyor; haramları teşvik ediyor, ilâhî emirleri iptale yelteniyor, şeytanca işler yapıyor, hem dâl (dalâlete sapan), hem mudıl (başkalarını dalâlete saptıran) oluyor.
İslâm Amerika'yı, Avrupa'yı, Rusya'yı, İsrail'i, kısacası bugün dünyayı yöneten, halkları, milletleri, cahil insanları sömüren, yanlış yönlere yönlendiren egemen güçlerin, mafiaların, lobilerin, gayrimüslim teşkilatların baş düşmanı, korkusu, hasmı durumuna getirilmiş, habire aleyhine çalışılıyor, kötüleniyor, karalanmak isteniyor. Dünyanın her yerindeki müslüman kardeşlerimizin başına belli merkezlerden plânlanarak çeşit çeşit sıkın-tılar, belâlar, fitneler, oyunlar, işkenceler yağdırılıyor.
İslâm ülkelerinde bu oyun ve düzenlerin kayalara çarpan dalgalar gibi kırılıp dökülmesi, geri gitmesi lâzım! Ama iş öyle olmuyor. Yönetimlere de İslâm öcü gibi gösteriliyor; müslümanlar da anarşist, yönetim düşmanı, çağdışı, yıkıcı, fanatik, anlayışsız, katı, kötü... kimseler olarak empoze ediliyor.
Bir kısım İslâm ülkelerinde idareciler dış güçlerin emrinde, onların maşası, ajanı, memuru, bekçisi; İslâm düşmanları namına millete zulmediyor, asıyor, kesiyor, katliam yapıyor. Ordu müslümanların tepesinde, sanki vazifesi vatanı, milleti korumak değil de, halkın uyan-masını, millî menfaatleri korumasını engellemek; millete faydalı olacak idarecilerin, vatanseverlerin, iyi ve dürüst elemanların işbaşına gelmesine mâni olmak... Sömürge idaresinden bile daha kötü, daha pervâsız, daha zalim, daha hain... İşte Ortadoğu'nun, Kuzey Afrika'nın bazı ülkeleri...
Bu kadar antidemokratik, despotik, totaliter olmayan; az-çok hürriyeti, insan haklarını bilen, tanıyan ve yaşayan diğer bir grup İslâm ülkesinde ise, İslâm, eğitim, reklam ve propaganda vasıtaları yoluyla kötüleniyor, orduya, yöneticilere ve halka öcü gibi gösteriliyor; hâlis muhlis müslümanlar da çağdışı, tutucu, gerici, fanatik, anlayışı dar, katı, hoşgörüsüz kişiler olarak empoze ediliyor. Güyâ demokratik çalışmalar ve seçim yoluyla iktidara gelirlerse müthiş taassub göstereceklermiş, asıp kesecek, ortalığı kasıp kavuracak, işleri berbat edeceklermiş. Onun için bunlara demokrasi, hürriyet, hak, hukuk filân tanımamak lâzımmış. Ordu ihtilâl yapmalı, bunları seçimden önce tepelemeli, işi sonraya bırakmamalı imiş...
Bu müthiş bir oyun, korkunç bir yalan! Bu, milletin ve devletin mahvına yol açacak bir şeytânî telkin!
Müslüman tarih boyunca, idaresi altındaki gayri-müslimlere bile en rahat yaşamı, en geniş hürriyetleri sağlamış. Halen nerede hâlis müslüman idareci varsa, orada gelişme, çalışma, başarı, ilerleme, rahat ve huzur görülüyor. Nerede fasık, fâcir, çürük, zaif, imanı, dini eksik idareci varsa, orada rüşvet, irtikab, zulüm, ölüm, haksızlık, hırsızlık, iltimas, yağma, şikâyet, ah, vah var.
Lâfa, yalana, propagandaya değil, işe, yekûne, kâra, sonuca bakmak, oyuna gelmemek, aldatılmamak, kullanılmamak lâzım!
Herkes gözünü iyice açsın, aklını başına iyice toplasın; bu vatan parçalanırsa başka gidecek yerimiz yok! Son derece dikkatli olmak zorundayız.
Gàfiller, İslâm'ı yaşamayan günahkârlar, milletini, kültürünü, dostunu, düşmanını iyi tanımayan idareciler bu telkinlere kanıyor; İslâm'dan, müslümanlardan korkup çekiniyor, onlara baskı yapmağa başlıyor.
Kadın ve Aile, Temmuz 1995