ÇOK MÜHİM BAZI PRENSİPLER

KADIN VE AİLE ARALIK 90

En zeki insan, sevgili okuyucular, Allah'ın razı olduğu yegane din İSLAM'a inanan, nefsine, heva ve hevesine hakim olan, var gücüyle ahirete hazırlanandır; çünkü dünya fani, ömür vefasız zaman rüzgar gibi geçicidir. Ölüm ansızın gelebilir; bir kalp krizi, bir trafik kazası bahane! Veya Allah etmesin, harp çıkabilir, ya uzun acı ve ızdıraplar, ya da bir bomba, bir kurşun... O takdirde, işte ömür bitti, fırsat elden kaçtı. Allah cümlemize iman selametliği versin!

Allah, ancak başı derde girdiği zaman Allah'ı hatırlayan, duaya kalkışan, ama sıkıntı geçince evvelki gibi gene gaflete, günaha, harama, zevke, keyfe dalanı sevmez. Kullar güzel günlerde de O'nu hatırlamalı, vefalı olmalı, sonsuz nimetlerine, izzetlerine şükretmeli. O zaman, dara düştüğünde yaptığı dua sür'atle kabul olur.

Yunus bir ilahisinde kendi kendine soruyor: "Yunus! Sen bu dünyaya neye geldin?", yine kendi kendine, ömrünü nasıl geçirmesi gerektiğini hatırlatıyor, azmini tazeliyor: "Gece gündüz Hakk'ı zikretsin gönlün!" Arkasından bir de Allah dostlarıyla dost olmayı, alimleri sevmeyi, onlara bağlanmayı tavsiye, aksi halde büyük zarar ve mahrumiyetlere uğrayacağını ihtar ediyor:

Evliyaya uğramaz ise yolun...

Göçtü kervan kaldın dağlar başında!

Başka bir ilahide: "Dervişler hazır asker.." deniyor. Evet, öyle olmalı! Devamlı hazırlıklı, abdestli; aklı fikri, sevaplı, hayırlı işlerde, işi halka hizmet ve Hakk'a kulluk, kalbi safi, dili zikirde..

Konumuzla ilgili olarak İslam Tasavvufunda çok derin, çok faydalı, çok hikmetli prensipler vardır. Mesela Nakşi tarikatının esasları arasında bulunan "H(ş der dem": Her nefeste uyanık bulunmak, şuurlu olmak, Allah'ın kendisini gördüğünü bilerek, edebe riayet etmek, gaflete düşmemek, cahilane hareket etmemek... prensibi ne kadar güzeldir!

Hele "Halvet der encümen": "toplum içinde sanki halvette imiş gibi Hakkın zikrinde olmak" prensibi ne asil, ne arifane, ne halisane! İbrahim Hakk-ı Erzurumi hazretleri Kaddesa'llahu sırrahu'l-aziz-bunu, Marifetname'sinde şu veciz sözlerle açıklıyor:

"Onlar (yani Nakşibendiler), "zahir"de, halk ile ihtilat edip, hizmette olurlar ve "batın"da ancak hazret-i HAKK'ı bilirler ve bulurlar. Kendilerin "kesret" içinde gizlerler, gönüllerinden "vahdet" yolunu izlerler; bedenlerini halka, gönüllerini HAKK'a teslim ederler, bu resm ü rah ile (bu usul ile) mahfice (gizlice) Hakk'a doğru giderler, taşradan bigane görünür, içerden hem hane (hane halkı) olurlar; beden ağ yar ile, gönül HABİB'de, lisan (dil) güfar (söz) ile gönül DİLDAR ile, el sanatta gönül hazretle, ayak gitmekte gönül zikretmekte, beden mekanda, gönül seyahatle cevlanda, beden esbab ile gavgada, gönül mutlak Üns-i Mevla'da bulunur.

Beyt:

Suretleri "kesretle", ma'naları "vahdetle"

Suretleri firkatte, siretleri vuslatta

Onlar bu tarik ile hatırlarını mesrur ederler, her ne ederlerse gönülde mestur (gizli) ederler, mahabbetlerinin esrarı halka faş olmaz ve gönüllerinin zevkine hiç halel gelmiz. Pes şöhret afetinden cüda ve hassu'l-hass-ı Huda olurlar..."

İşte sizler de bu prensiplerden ibret ve örnek alın, aziz ömrünüzü iyi değerlendirin, fırsatları zayi etmeyin, ahirete iyi hazırlanın, her an hazırlıklı ve uyanık olun.

Allah cümlenize hayırlı uzun ömürler ihsan buyursun, her zamanımızı ibadet ve taat, salih a'mal, hayırlı icraat ile ihya eylemenizi, içinizi en güzel evsaf ile müzeyyen ve münevver kılmanızı nasip ve müyesser eylesin (amin bi-hürmeti Seyyedil-mürselin sallallahu aleyhi ve alihi ecmain)