SİLKİNİP UYANMALI, ÇALIŞIP BAŞARMALIYIZ

KADIN VE AİLE OCAK 87

Eskiden padişahlar, vezirler, devletliler.. tebdil-i kıyafet eyleyip halkın arasında girerlermiş sevgili okuyucular! Tebeayı tanımak ve teftiş etmek için... Sizler de hergünkü monoton yaşamınızdan, alıştığınız olağan çevrenizden zaman zaman çıkın; bulunduğunuz muhitten başka yerlere gidin, muhtelif hayat tarzlarını tanıyın! Çok şeyler öğrenir ve faydalanırsınız. Toplum olarak böyle hareket etmeğe şiddetle ihtiyacımız vardır.

Sizden daha zenginleri görüp imrenin ki çalışma ve kazanma azminiz artsın. Daha düzenli ve daha başarılılara bakın. Siz niye o kadar düzenli ve başarılı olmayasınız? Daha yoksul ve sefillere, fakirlere bakıp kendi halinize şükredin, onlara acıyıp yardım elini uzatın. Çeşitli halk tabaka ve sınıflarını tanımağa çalışın, mukayeseler yapın, onlara karşı ne gibi sorumluluk ve görevleriniz olduğunu düşünün. Dostlarınızı asla unutmayın, uzakta bile olsalar arayın sorun, arkadaşlık ve ilgilerinizi daima canlı tutun. Hastahaneleri ziyaret edin; hem hastaları sevindiriniz, hem de sıhhatın değer ve önemini vaktinde anlamış olur, gerekli tedbirleri önceden alır, temizliğe, sağlığa, düzenli yaşamaya, yıpranmaya dikkat edersiniz..

Ne olur "böyle gelir, böyle gider", "boş ver" demeyin; derbederliğe razı, gelişme azminden mahrum, miskin ve atıl durmayın; harekette bereket vardır, daima hamle, atılım ve hareket halinde olun ki içine kapanık kişiler, çevreden habersiz toplumlar gelişemez, geri kalırlar. Yuvarlanan taş yosun tutmaz, işleyen demir ışıldar, gezen görür ve bilir, çalışan kazanır. Hayat hamle ve mücadele ile yürümektedir. Bu kadar dış zorluklar ve düşmanlar karşısında gevşeyen çöker, çalışmayan ezilir, etrafına bakmayan, şartlara uymayan sahneden silinir.

Geçenlerde Tuzla civarında İstanbul'a doğru gelirken sıkışan trafikte akşam namazımızı tehlikeye düşürmemek için, otoyol boyunda cami aramağa başladık. Nihayet gözümüze yola yakın, evler arasında bir minare silüeti ilişti. Anayoldan saptık, fakat şiddetli çamur sebebiyle camiye ulaşmak ne mümkün! Mahalle içinde, daha ileride belki bir başka cami daha vardır diyerek saptığımız yoldan ilerledik. Gerçekten biraz sonra ikinci bir cami daha gördük fakat onun yolu da elverişsiz, dik ve dar, çamurlu ve sel sularıyla yayılmış olduğundan yanına ulaşamadık. Yine mahalle içi yoluna devam ettik, tepeye doğru tırmanan yol üzerinde üçüncü cami görüp namazlarımızı onda ed( eyledik. Sonra yolun genişçe bir kavşağında çamura saplanmamak için dikkatle manevra yaparak geri döndük. Mahallenin daha yukarıları kimbilir nasıldı! Yola alışkın kahraman minibüsler homurdayarak çamurlara dalıyor ve usta manevralarla ilerilere doğru devam edebiliyorlardı. Çevredeki zavallı insanlara sevgili kardeşlerime acıyarak baktım. Soğuktan sıkı sıkı sarmalanmışlar, dizlerine kadar çamur içinde fakirhanelerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Evlerine ulaştıklarında -eğer suları var ise- şüphesiz bu çamurları temizlemek için hayli uğraşmaları, ayakkabılarını yıkayıp silmeleri, elbiselerini kurutup fırçalamaları gerekecektir. Ama ne fayda! Nasıl olsa yarın sabah o çamurlu yollardan ekmek parası kazanmak için işyerlerine gidecek değiller miydi? En akıllıca pratik yol üst başlarındaki o çamurlara hiç ilişmemek, pisliğe alışmak, temizliği aklından çıkarmak, olabildiğince berbat olan çevrelerine çaresiz teslim olmak ve uyum sağlamak gibi görünüyordu.

Gezdiğim Avrupa şehirlerini, Avusturalya'yı Sydney'i Camberra'yı düşündüm. Geçtiğimiz asırda hatt( daha önce şehir planlarını mükemmel yapmışlar, köy ve çiftlik yollarını dahi asfaltlamışlar; meden( temiz, sağlıklı yaşamak için şartları halklarına eksiksiz sağlamışlar. Bizler ise değil Anadolu'da köylerde, kasabalarda, İstanbul gibi gözde bir şehirde bile yeni semtleri düzenli kuramamış, yirminci yüzyılın ikinci yarısında çamura, derbederliğe, plansız-programsız tesadüfi gelişmeye mağlup olmuşuz. Üstelik yokluğa, yoksulluğa, yanlızlığa, düzensizliğe alışmış, onlara karşı mücadele azmini yitirmişiz. Bu para-pul, madde eksikliği değil, bir ruh zaafıdır.

Yeni bir takvim yılının başlamasını da vesile edinerek silkinip kendimize gelmeli coşkun bir sevgi ve saygı ile, engin bir hizmet aşkıyla, deruni bir ibadet şevkiyle temizliğe, imtizama, refah ve felaha yönelmeli; köyden kente, fertten topluma, bedenden ruha, maddeden m(n(ya kadar herşeyimizi yeniden islah tanzim ve tamire koşmalı, hazım ve rakiplerimizle yarışıp onları geçmeye çalışmalıyız.